13.1. Namaz
Bektâşîlerde de vardır. Hattâ İmâmlık görevi yapan Bektâşî babaları da olmuştur. Bektâşîler: “Namaz da bizim, niyâz da.. İbâdette gizli, kabahat ta..” derler. Bu sebeple camiye gidip namaz kılmayı sevmezler. Esasen İslâmlıkta, cami’de yoktur. Hz. Muhammed zamanında Mescîd-i Nebevî denilen ufak bir oda vardı. Burası Hz. Muhammed’in ve kendisine yakın olanların oturduğu yerlerden girilen bir kapısı bulunan bir ibadet yeri idi. Hatta, bir zaman, Hz. Muhammed’in, Hz. Alî’nin kapısı hariç diğerlerinin Mescîde açılan kapılarını kapattırdığı da meşhurdur. Buna “Sedd-il-ebvâb” yani kapıların kapatılması olayı derler.
Yani Hz. Muhammed zamanında toplu olarak ibadet edilen bir yer denilebilecek olan bu Mescîd-i Nebevî bir cami’değil, bir evin içinde bulunan ve o ev halkının ibâdetine ayrılmış olan bir yerdi.
Yine bir olay:
Bilinmektedir ki: Hz. Muhammed’in hoşuna gider diye yaptırılmış olan bir cami’ yapısını, Resûl-ullâh yıktırmıştır. Bir softaya bunu söyleyince Fakîr’e şöyle demişti: “Evet doktor bey, buyurduğunuz doğru ama, bu cami’ kiliseye benziyormuş da ondan yıktırmışlar.”
“Gerçekten kilise olarak kullanılmış, sonradan cami’ haline getirilmiş bunca ibadethane varken, bu cami’ yıktırma olayına böyle bir kiliseye benzeme kulpu uydurmak elbette pek çocukça ve bilgisizcedir.” dedim ve güldüm, geçtim. Her neyse, biz konumuza dönelim:
Bektâşîler, bütün mistikler gibi riyâdan hoşlanmazlar. Bakın, görün, ben de namaza geldim, der gibi el-âlem içinde namaz kılmayı riyâkârane bir gösteriş sayarlar.
Birisini bilirim, oldukça uzak bir mesafede olan dükkanında ceketini çıkarıp kollarını sıvar, bir kocaman mendili omuzuna atar, çoraplarını çıkarıp pantolon ve uzun paçalı iç donunun paçalarını da baldırlarının yarısına kadar sıvar, ayağına nalınlarını giyer, eline de içi su dolu teneke ibriğini alıp dört tarafına bakına bakına İstasyon Meydanı’ndan geçilerek gidilecek olan camiye yollanırdı. O zaman camide suyu akmayan bir şadırvan vardı. Onun kenarında abdestini alır. Namaza girerdi. Bu adamcağızın hali, baştan aşağı bir riyâ içinde. Ey ahalî, görün, ben camiye gidiyorum, ben namaz kılmağa gidiyorum, diye etrafına barbar bağırırdı.
İşte bir Bektâşî için ibâdet bu değildir. Onlar, işin bu gösterişinden sonra, bir de gerçek ibadetin sadece yatıp kalkmak gibi resmi tarafında da değillerdi.
Bu, namazın gizli kılınması sebepleri arasında şunu da saymalıdır: Vaktiyle Muâviye mel’ûn Cami’minberlerinde Hz. Muhammed soyuna lâ’net okutturmuştu. Daha doğrusu Cami’içine minberi, Hz. Muhammed soyuna küfrettirmek için o koydurtmuştu. Bektâşîler, yani Hz. Muhammed soyunu sevenler, bu hükümdarların hakim olduğu yerlerde camilere gitmekten çekinmişlerdir. Onlardaki Ehl-i beyt sevgisi bunu gerektiriyordu.
İkinci bir sebep te Bektâşîlerin namaz esnasında alınlarını başkasının ayaklarıyla bastığı bir yere değil, ancak Kerbelâ toprağına koymalarıdır. Kerbelâ toprağı bulunmaz ise başka bir toprak ta olabilir.
Bu topraklar Kerbelâ’da hazırlanır. Ufak, büyük boylarda; yuvarlak teslim taşı biçiminde veya dört köşeli olarak komprime bir şeklinde kalıplarda bastırılarak hazırlanırdı. Bunların üzerlerine Ehl-i beyt hanedanına ait isimler kabartma olarak yazılmış bulunurdu. Kerbelâ’ya ziyarete gidenler ve başka gezginler eliyle, bunlar bol bol elde edilir.
Namaza başlamadan önce, bir Bektâşî, alnının değeceği yeri hisablayarak bu Kerbelâ toprağını (ki buna namaz mührü veya Cevher de derler) oraya koyar ve secdede alnını bunun üzerine değdirir.
Kitabımızın ikrar töreni bölümünde, Mürşîdin namaz kılması erkânı sırasında Ca’ferî mezheb üzere namazın nasıl kılındığını ayrıntılarıyla yazacağım burada tekrar etmiyorum.
Riyâ ve İbâdet hakkında düşüncelerimi ise, bundan evvel yayınladığım Aşk Risâlesi adlı kitabımın 151.-166. sayfalarında arzetmiştim.
Bütün da’vâ gönülle bir ân baş başa kalabilmektir. Yoksa taşa, duvara secde etmek, şu tarafa, bu tarafa yüz döndürmek değildir. İnsanın kendisi aradan çıkmalıdır.
Sen çıkınca aradan
Kalır seni Yaratan
Bursalı Mehmed ÜftâdeZaten yeryüzündeki bütün Müslümanlar Kâ’be’yi ortaya almışlar, hepsi birbirlerine karşı yüz tutmuşlar. Karşılıklı secde etmektedirler.
Bir sa’at tefekkür, yıllarca ibâdetten hayırlıdır anlamına bir hadîs-i şerîf te vardır.
Hz. Mevlânâ’nın şu beyti sade yatup kalkmağı ibâdet sananlar için söylemiştir.
Ser be-zemîn düm be-hevâ mîküned
Gûyâ ibâdât-ı Hudâ mîküned.
(Bu beyti dilimize şöyle çeviririz: "Başı yerde, kıçı havada durmakla Hudâ'ya ibâdet etmek ettim zannediyor.”)
Namaz esnasında kâr-zarar hisabında olan kişi, ibâdette değil, ticarette demektir.
Herşeyden geçerek, hatta kendinden geçerek namaz kılınmalıdır.
Namaz-ı eblehân sehv-i sücûd-est
Namaz-ı ârifân terk-i vücûd-est.
(Bu beyti dilimize şöyle çeviririz: "Ahmakların namazı secde-i sehiv, âriflerin namazı vücûdunu terk etmektir.”)
Bektâşî edebiyatında bu konuda yazılmış bir çok şiir vardır.
Kaygusuz Abdâl’ın:
İslâmın şartını sual edersen
İcmâlinde şartı beştir efendi.
Muradın ger îmân öğrenmek ise
Anın da adedi beştir efendi..
diye başlayan bir şiiri vardır. Abdest alışı, diğer şartları sayar ve:
Tekbir al ellerin başına götür,
Kıyâm ve kıra’at, rükû’, sücûttur,
Ka’de-i âhirde bir mıkdar otur
Kılarsan ne güzel iştir efendi.
Kaygusuz Abdâl’ın bildiği böyle,
Noksanı vâr ise doğrusun söyle,
Su bulunmaz ise teyemmüm eyle
İki darb bir niyyet üçtür efendi..
diye biter.
Bir de Sâkine Bacı’nın bu konuda ufak bir nefesi vardır:
Sabah namazına uyan,
Terk eyleme kıl namazı.
Türlü kokulara boyan
Terk eyleme kıl namazı.
Öğleni kılmazsan kalır,
İmânını Şeytân alır,
Mekânın cehennem olur
Terk eyleme kıl namazı.
İkindiye hazır olun,
Erenleri nâzır bilin,
Akşam namazını kılın
Terk eyleme kıl namazı.
Yatsı namazını gözet,
Kılıb menziline ilet.
Olursun tamu’dan azad
Terk eyleme kıl namazı.
Hakk’ın nuruna batarsın,
Cânın cennet’e atarsın.
Sâkine der ne yatarsın?
Terk eyleme kıl namazı.
Hayırlı sonuca varan tefekkürde bulunmak, ilim öğrenmeye çalışmak, üzerine düşen görevleri tastamam yerine getirmek ibâdettir.
Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba,
Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, c. VII, s. 319 vd. Ardıç yayınları.
Bu mesaj babuna tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 09.02.2007 - 13:28