Alevilik/Bektâşîlik Türkün İslâm anlayışıdır.
Burayı biraz açabilir misiniz ?
Bektâşîler ve Alevîler hakkında, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, bir yazısında şöyle diyor:
... Gördüm ki bütün bunlar tarih boyunca softaların ve muta’assıpların bizlere anlatmak ve tanıtmak istedikleri sapkınlık ve sapıklık yolları değil, belki Türkleri Müslümanlığı kabul ettikten sonra din ve dil yoluyla Türk yaşayışına ve Türk kamu vicdanına sokulmak isteyen Arap geleneklerine karşı öz Türk rûhunun yaptığı tepkilerden doğma töre ve eğitim yollarıdır.
Bektâşîlik Tarihi adlı kitabında Kemal Samancıgil, Bektâşîliğin esaslarının eski Türklerden ve özellikle Kalmuk ve Tesin’lerden alınmış güzel adetleri içine aldığını kaydediyor. Yine aynı kitapta, Genç Amatör Dergisi’nde yazılarını yayınlamış olan Ahmet Hamdi Tanyel’in yazılarından alınmış parçalarda yüzyıllarca geleneklerine bağlı kalmış olan Bektâşîliğin önemi ve doğrudan doğruya Türk halkının birer halk kuruluşu olan Bektâşî dergâhlarının Türklerin en sâf ve en temiz unsurlarını bir araya toplamış olduğu belirtilmektedir.
Eski Türk âyînleri, adetleri ve fertlerin birbirlerine karşı davranışları ile Bektâşîlikte görülen ayni hususların müşterek oluşlarını gerek Fuat Köprülü, gerek Besim Atalay Bey yazdıkları eserlerde açıkça söylemişlerdir.
Ziya Gökalp’ın Türk Töresi adlı yapıtında Tesin’lerden bahsedilen bölümde yazdığı Türk inanışları, dinlerinin dört kısımda tasnif edilişi, Altay Türklerinin Kurban merasimleri -ki bunların bir kısmı evlerde Kadın-erkek beraber, bir kısmı da kırda, ormanda yapılırmış- vesaire gibi hukukları da Bektâşîlikte buluyoruz. Keza aynı kitapta eşiğin kutsal sayıldığı kaydı vardır ki Bektâşîlerde de böyledir; eşiğe kesinlikle basmazlar, toplantı yapılan odanın eşiğine niyâz ederek içeri girerler, çıkarken de yine eşiğe niyâz ederler.
Eski Türklerdeki üçlü Tanrı inanışını Bektâşîlikte “Allah-Muhammed-Alî” şeklinde bir takdis ediş olarak buluruz.
Özetle Kemal Samancıgil’in Bektâşîlik Tarihi kitabında söylediği gibi:
Bektâşîlik tamamen Türk hars ve adeti üzerine kurulmuş bir kulüptür. Eski Türklerde Kımız içme töreni ve bundan sonra yapılan danslar da Bektâşîler tarafından alınmıştır. Savaşçı karakter: Yayılma çağlarının ürünü olan Bektâşîlik, savaşçı bir karakter de göstermiştir. Bir yandan başka orduların yayılması ile ezilen, bir yandan kendi devletinin yıkılmak üzere olması yüzünden rahatı bozuk bir kitle, yeni devletin kuruluşuna can-baş ile katılmıştır. Artık sağlam bir devletimiz olsun, rahat yüzü görelim diye...
Bektâşî dergâhlarında, Meydân odalarında duvarlarda teber, âlem (bayrak), sancak, mızrak, balta gibi savaş aletleri de görülürdü. Bunların çok san’atlı örnekleri müzelerimizde ve Hacı Bektâş Velî Müzesi’nde vardır. Hıristiyanların Haçlı seferlerinde görülen tarîkat savaşçılarına karşılık İslâm dünyasında da Bektâşîler, Rifâ’îler, Yeniçeriler aynı savaşçı teşkilatı Meydâna getirmişlerdir.
Bunlar da Kelime-tullâh [Tanrı sözünü]’ı yüceltme, cihâd-ı fî sebîl-illâh (Tanrı aşkına savaş) Kızıl alma’ya gitmek amaçları uzak diyarlara ulaşan yayılma hareketlerine ışık tutmuştur. Bektâşîlik, benzeri kuruluşların en canlısı ve en realistidir [gerçekçisidir].
DİPNOTLAR
Kemal Samancıgil, Bektâşîlik Tarihi, s. 5.
Kemal Samancıgil, Bektâşîlik Tarihi, s. 10.
Bütün Yönleriyle Bektaşilik Alevilik, VII. Cilt, Ardıç yayınları, s. 309
Bu kitapta bu konu ile ilgili verilmiş 10larca belge bulabilirsiniz... Daha doğrusu araştırma istiyor.. Kaldı ki bu söylemi bugün bile bir yığın yazar yazılarında dile getirmektedir.