İçerik değiştir



- - - - -

Atatürk Askeri Bir Deha İdi


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 84 yanıt verildi

#21 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:13

Halide Edip Adıvar bile O’nu anlayamıyordu!

Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunu olan Halide Edip Adıvar, İzmir'in işgalini protesto etmek amacı ile düzenlenen Sultanahmet Meydanındaki mitinglerde yaptığı konuşmalarla çok meşhur olmuştu. Kurtuluş Savaşında, Mustafa Kemal Paşa'nın yanında onbaşı rütbesi ile ön saflarda bulundu. Sayısız roman ve tiyatro eserleri vardır. Ancak, bu kıymetli yazar zaman zaman Mustafa Kemal'i anlamakta ve O'na yetişmekte güçlük çekiyordu. Çünkü geleneklerine çok bağlı idi. Şöyle ki; Mustafa Kemal Paşa 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında topladığı Erzurum kongresinde hiç bir ülkenin himayesinin (Mandate) kabul edilemeyeceğini karara bağlamıştı. Ancak, Halide Edip Adıvar 10 Ağustos 1919'da Mustafa Kemal'e yazdığı mektupta "Filipinler gibi vahşi bir ülkeyi, bugün kendini yönetebilen bir makine haline koyan Amerika, bu hususta çok işimize geliyor. Gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan Türkiye'yi, ancak yeni dünyanın yeteneği yaratabilir!" diyor ve adeta, Amerikan himayesinin kaçınılmaz olduğunu belirtiyordu.

Atatürk inkılâplarından önce, İstanbul'da vapur, tünel, tren ve tramvaylarda kadınlar perde ile ayrılan ayrı bölümlerde seyahat ederlerdi. Kılık, kıyafet ve şapka inkılâbı ile birlikte, kadınların bu tip ayrı kompartımanlarda ve bölmelerde seyahat etmeleri usulü kaldırıldı. Ancak, Halide Edip Adıvar İstanbul gazetelerinden birinde, Atatürk için "Peçemize, perdemize ne karışıyor?" diye keskin bir dille serzenişte bulunuyordu. Nitekim, Halide Edip Adıvar bu tutumu yüzünden takriri sükûn kanunu çıkınca, inkılâplara ayak uyduramayan 150 kişi ile birlikte, yurt dışında yaşamaya zorlananlar arasına girdi.

Yıllar sonra, 1950'de Halide Edip Adıvar yurda döndüğü zaman, kendisi ile Milliyet Gazetesi adına röportaj yapan Sabiha Sertel'in kızı Yıldız Sertel'e aynen şöyle diyecekti: "Mustafa Kemal Haklıymış !"

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#22 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:16

En yakın silah arkadaşları Padişah yanlısı idi!

Kâzım Karabekir Paşa Padişahlığın korunmasından yana idi. Bir gün Büyük Millet Meclisinin hararetli toplantılarından birinde, Atatürk'ün kafa yapısına aşina olan Erzurumlu Hoca Raif Efendi, 10 Mayıs 1921'de "Müdafaa-ı Hukuk Grubu, sırası geldiğinde Cumhuriyete kalbolacaktır!" deyiverdi. Kâzım Karabekir Paşa da Meclis dışında Mustafa Kemal Paşa'yı görü*saksak "Bu ne demek oluyor?" diye sual sorunca, Mustafa Kemal, "Bu Hoca Raif Efendi'nin bir vehmidir!" diyerek Kâzım Karabekir'in telâş esini geçiştirmişti.

Cumhuriyetin ilân edileceğine yakın bir tarihte, Meclis kulislerindeki imalar ve söylentilere kulak veren O'nun en yakın silâh arkadaşları Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele ve Rauf Orbay bir gece hep birlikte O'nu ziyaret ederek "Padişahlığı kaldıracak mısın?" diye sıkıştırdılar. Atatürk, zamanlamanın henüz erken olduğunu sezdi ve onlara "Böyle bir şeyi nereden çıkardınız? Padişah'a hiç bir zarar gelmeyecek!" mealinde sözler söyledi. Nitekim, konuşmalarının bir yerinde Rauf Orbay "Karnımda Padişahın nam enini (ekmek parçaları) var. Ben ona ihanet edemem!" diyecek kadar kararlılığını belli ediyordu. Aradan iki ay geçmeden Cumhuriyet ilân edildi!

Rauf Orbay 1950'lerde Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy ve Kâzım Karabekir'in olduğu bir yerde, "Biz olmasa idik, O bunları nasıl olsa yapardı, ama O olmasaydı biz bu işleri asla başaramazdık!" demiştir.

Albay İsmet İnönü'nün, 27 Ağustos 1919'da Erzurum Kongresinden 20 gün, Halide Edip Adıvar'ın aynı mealdeki mektubundan 17 gün sonra, Kâzım Karabekir Paşa'ya gönderdiği mektuptan bir paragraf: "Anadolu'da halkın Amerikalıları herkese tercih ettiği, Amerika'ya başvurulsa pek faydası olacağı söyleniyor ki, ben de tamamıyla bu kanaat tayım. Bütün memleketi parçalamadan Amerikan Denetimine bırakmak, yaşayabilmek için tek uygun çare gibidir" diye devam ediyordu. Halbuki Atatürk, Erzurum Kongresinde çoktan, himaye kabul edilmeyeceğini karar altına aldırmıştı bile" Manda ve himaye kabul edilemez!"

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#23 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:20

Fevzi Paşa, O'nu tevkif edecekti!

(F. Rıfkı Atay 'Çankaya', 1968, 5.205 ve 206)

Fevzi Paşa (Çakmak) kafa ve vicdan yapısı bakımından muhafazakârdır. Padişaha ve Halifeye bağlıdır. Mustafa Kemalin Anadolu hizmetlerini de bu disiplin çerçevesi içinde görür. Mustafa Kemal askerlikten ayrılarak bir "ferdi millet" olduğu gün, Padişah ve Halifeye karşı isyan bayrağı açmıştır, Fevzi Çakmak hiç şüphesiz ikisinden biri arasında O'nu seçemez !.

Bir aralık Anadolu'da bulunan komutanlar da Ankara'yı değil, İstanbul'u tanımaya davet edildikleri zaman Bursa'da bulunan Yusuf İzzet Paşa (Tengirşek) ve Konya'da bulunan Fahrettin Paşa (Altay) Mustafa Kemal'den ayrılmışlardı. Bunlar belli başlı ordu parçaları idi. Konya'daki kolordu kumandanı Refet Bey'in (General Refet Bele) bir baskım ile kıt'alarının başından alınmıştı. Sonradan bu kumandan dahi, Fevzi Paşa (Çakmak) gibi, Kurtuluş savaşlarında büyük hizmetler görmüştür.

Fevzi Paşa Anadolu'yu İstanbul'a itaat ettirmek ve Mustafa Kemal isyanından ayırmak için, bir aralık Padişahtan Heyet'i nasıha vazifesini üstüne almıştır. Bunda yabancı devlet menfaatlerini düşündüğü pek uzaktan da olsa akla gelemez. Fevzi Paşa bu bütünün parçalanmasında bir ölüm kaderi görür.

Şimdi rahmetli Kâzım Karabekir'in bir hâtırasını dinleyelim: Kâzım Karabekir bu hâtırayı 1946 da İstanbul Milletvekili seçildiği zaman Vali Lütfi Kırdar ve yanındakilere anlatmıştır. Fevzi Paşa dindar tanınmış, iyi konuşur, halk için pek cazibeli bir şahsiyet idi. Sivas'a kadar bir hayli tesir yaparak gelmişti. O vakitler şahsi itibarından başka hiçbir kuvveti olmayan Mustafa Kemal bu yolculuktan kuşkulandı. Fevzi Paşa' yı daha fazla dolaştırmayarak İstanbul'a geri göndermesini Kâzım Karabekir Paşa' dan rica etti. Kâzım Karabekir, Fevzi Paşa'ya yolculuğunun faydasızlığını söyleyerek birlikte yola çıktılar. Yolda, Fevzi Paşa Karabekir' e: "Sen vatansever bir askersin! Eğer Mustafa Kemal itaat etmezse O’nu Padişah ve Halifenin Hükümetine teslim etmez misin?" demiş. Kâzım Karabekir, aynı olayı Ali Fuat Cebesoy'a da şöyle anlatmıştır: "Fevzi Paşa bana, Mustafa Kemal ve Ali Fuat Paşalar muhteris ve menfaat düşkünüdürler, dayandıkları sensin, şunu bil ki, eğer Mustafa Kemal başa geçerse, ilk işi seni ortadan kaldırmaktır. Hattâ, en güvendiğin İsmet Bey (İnönü) ve Samsunlu Şefik Bey de bu fikirdedirler. Mustafa Kemal ve Ali Fuat Paşaları yakalayıp İstanbul'a götüreceğim, sen mani olma!" demişti.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#24 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:24

Fevzi Paşa, İstanbul Hükümetinden yana idi!

(F. Rıfkı Atay 'Çankaya', 1968, s.243)

19 Mart 1920'de Fevzi Paşa (Çakmak) İstanbul'da Harbiye Nazırı idi. Ankara, İstanbul Hükümeti ile haberleşmeyi kestiği için, Bursa'daki Kolordu Komutam Yusuf İzzet Paşa (Tengirşek) Harbiye Nazırı ile görüşmek için kendisine yol verilmeyince görevinden çekildi idi. 19 Martta bir İngiliz torpidosu Harbiye Nazırı Fevzi Paşa'nın emrini getirip kendisine verdi. Emir şöyleydi: "İşgal Kuvvetleri Komutanı Amiral Galthrope, Anadolu, İstanbul Hükümetini tanımamak yoluna girdiği için, daha şiddetli tedbirler alacağım bildirmiştir. Anadolu'da bazı sergerdelerin (Mustafa Kemal Paşa) hareketleri menafıi hakikiyye-i Osmaniyye'ye muhaliftir. Anadolu'da tarafı Şahaneden (sultan) mansup (tayin edilmiş) en kıdemli Kumandan sizsiniz. Harbiye Nezareti'nin emrini, bütün kıt'alara tebliğ ederek, Ordunun İstanbul Hükümetini tanımaya devam etmesini temin ediniz"

Yusuf İzzet Paşa (Tengirşek) emri hemen diğer Kolordu komutanlarına bildirir. İçlerinden Bekir Sami Ankara'da Heyet-i Temsiliye ile görüşeceği cevabını verir. Konya'da Fahrettin Altay, hemen İstanbul'dan gelen emre itaat eder. Bu pek tehlikeli bir şey idi. Hemen hal çaresi bulunmalı idi. Mustafa Kemal, Refet Bey'i (Bele) hemen Konya'ya gönderir. Refet Bey bir istasyon önce treni durdurur. Fahrettin Altay'a görüşmek için haber gönderir. Gelince, sürpriz bir şekilde treni hemen ters yönde hareket ettirerek, Fahrettin Altay'ı enterne eder ve Ankara'ya götürür. Fahrettin Altay yerine, o sıralarda ikinci defa Ankara'ya gelen, İsmet Bey gönderilecektir. Fakat, Fahrettin Altay Mustafa Kemal'in bir saat kadar süren açıklamalarını dinledikten sonra, O'nun emrine girdiğine ve emrinde kalacağına söz vererek görevinin başına döner. Büyük Taarruzda, İzmir'e ilk giren süvari kolordusunun başında Fahrettin Altay vardır!

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#25 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:27

Sivas Lisesindeki Çaycı'ya sözleri

(Niyazi Ahmet Banoğlu 'Fıkra ve Nüktelerle Atatürk' 1954, s.38)

Atatürk İstiklâl savaşı için Anadolu'ya geçtikten ve Erzurum Kongresini topladıktan sonra, Sivas'a dönmüş, orada ikinci Kongreyi açmıştı. Bu sırada lise binasında yatıyor, çalışıyor, toplantılar yapıyordu. En basit ihtiyaçlarını bile temin edecek halde değildi. Bazı geceler, sabahlara kadar küçük petrol lambasının cılız ışığında çalışıyordu. Bir aralık, Padişahın O'na Lise binasından çıkmasını emrettiği, baskın yapılacağı, yakalanıp asılacağı hakkında şehirde haberler dolaşmağa başladı.

Atatürk'ün hizmetini basit, fakat temiz ruhlu fedakâr bir Türk genci yapıyordu. Bu delikanlının babası gizli gizli ve sık sık geliyor, oğluna; "Etme, eyleme, evine dön, bugün yarın şehir basılacak! Mustafa Kemal ve arkadaşları yakalanacak ! Onlar her şeyi göze almışlar, sen aileni düşün!" diyordu. Atatürk, bu geliş gidişin farkına vardı. Bir gün delikanlıyı yanına çağırdı ve sordu:
- "Sık sık sana gelen kimdir?"
- "Babam !..."
- "Ne istiyor?"
Delikanlı her şeyi anlattı. O zaman Atatürk, ona doğru biraz daha ilerledi, elini omuzuna koydu ve dedi ki; "Hizmetinden memnunum, fakat baba hakkı büyüktür. Mademki, razı olmuyor, git! Git, fakat babana söyle ki, vatan elden giderse evladın ne hükmü kalır?" Çaycı delikanlı hizmete devam etti.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#26 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:29

Refik Halit Karay, O'na "Sen deli misin?" demişti!

Gazeteci Refik Halit Karay, 1919'da İstanbul'da yayınlanan -ki gerici bir gazete idi- Alemdar Gazetesinde "Kuzum Mustafa! Sen deli misin? Karşında dünyanın en güçlü devletleri var, bu çabaların boşa değil mi?" diye yazmıştı. Padişah kaçınca, Mudanya mütarekesinden sonra bir gemi ile önce Mısır'a gitti. Sonra, Suriye'de Halep'e yerleşti.

Önceleri, Türkiye aleyhine Halep'te "Doğru Yol" Gazetesi'ni çıkardı ve Türkiye'ye gizlice sokarak muhalefet yaptı. Daha sonra, bu işin çıkmaz yol olduğunu gördü. "Vahdet" Gazetesi'ni çıkarmaya başladı. Bu kerre Mustafa Kemal ve Türkiye'nin lehine yazılar yazdı. Türkiye'ye döndü ise de, 1929 yılında inkılâpları hazmedemeyen 150'liklerle birlikte tekrar yurt dışına sürüldü. Hatay meselesi çıkınca, Halep Konsolosluğu aracılığı ile, Fransızlar'la ilgili istihbaratı, Mustafa Kemal'e ulaştırdı. Bu arada "Sürgün" ve "Deli" adlı romanlarını Atatürk'e gönderdi. "Sürgün" romanında, Osmanlı döneminde aklını kaçıran bir adamın, Cumhuriyet döneminde akıllandığı konu ediliyordu. Bu roman, Atatürk'ün çok hoşuna gitmiş, gözleri yaşarmış ve 1935 yılında 150'liliklerin yurda dönüş af kanununu çıkartmıştı.

Refik Halit Karay yurda döndüğünde, "Niye öyle yazdın?" diye kendisine soru soranlara: "Ben normal bir adamım. O sözleri de normal adamlar için söylemiştim! Meğer Atatürk, dahi imiş! Ben O'nun dahi olduğunu nereden bilebilirdim ki?" demiştir.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#27 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:33

Yaveri Mazhar Müfit Kansu bile O'nu terk edecekti!

Erzurum Kongresinden evvel İstanbul Hükümetince, derhal tevkif edilip, İstanbul'a getirilmesi için Kâzım Karabekir Paşa'ya telgraflar gelince, bir ara Baş Yaver Mazhar Müfit Kansu, artık O'nun Kumandanlığından eser kalmadığını düşünmüş olacak ki, Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben; "Bendeki evrakları, dosyalan kime teslim edeyim?" demiş ve artık görevinin bittiğini hatırlatmıştı. Atatürk de, hiç kılı kıpırdamadan; "Levazım subayına verirsin!" diye cevaplamıştı. Ancak, bundan sonra da, Mazhar Müfit Kansu, Atatürk'ün yanından ve hizmetinden hiç ayrılmamıştır.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#28 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:36

Bulgar Türkoloğu Manolof a söyledikleri

(Enver Ziya Karal, "Atatürk'ten Düşünceler", 1969)

Atatürk, 1907 yılında Selanik'te Bulgar Türkoloğu İ. Manolof ile yaptığı ve aşağıda bir özeti verilen konuşmasında, ileride yapacağı bütün inkılâplardan kısaca bahsetmişti. Bu inkılâpların çoğu kafasında vardı ama onları sırası geldikçe bir bir ve tam zamanında uyguladı.

"Bir gün gelecek hayâl zannettiğiniz bütün inkılâpları başaracağım! Mensup olduğum millet bana inanacaktır. Saltanat yıkılmalıdır! Devlet yapısı mütecanis bir unsura dayanmalıdır. Din ve devlet, birbirinden ayrılmalı, doğu uygarlığından benliğimizi sıyırarak, Batı uygarlığına aktarmalıyız. Kadın ve erkek arasındaki farklar silinerek yeni bir sosyal nizam kurmalıyız. Batı uygarlığına girmemize engel olan yazıyı atarak, Lâtin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize kadar her şeyimizde Batılılara uymalıyız. Emin olunuz ki, bunların hepsi bir gün olacaktır!"

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#29 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:38

Madam Corinne'e söyledikleri

(Melda Özverim, 'Mustafa Kemal ve Corinne Lütfü', 1998, s. 369)

Önce Karlsbad'ta, daha sonra Viyana'da iki ay kadar tedavi gören Mustafa Kemal, o dönemde bir günlük tutmaya başlamış, beş defteri anıları ve düşünceleriyle doldurmuştu. Bazı bölümleri Fransızca olarak yazılan bu günlükte yer alan en kayda değer notlardan biri, O’nun ileride yapmak istediği kadın hakları devrimine ışık tutar. Mustafa Kemal 6 Haziran 1918 günü, günlüğüne şu notları yazar: "Türk kadınının Batılı kadınlar gibi toplumda yerini alması lüzumludur! Kadınlar konusunda cesur olalım, vesveseyi bırakalım! Onların beyinlerini ciddi bilim ve fenle süsleyelim! Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim!".

Mustafa Kemal 27 Haziran 1918 günü, trenle Karlsbad'tan ayrılır. İstanbul'da yine Pera Palas Oteli'ne yerleşerek çalışmalarına devam eder. Vakit buldukça, Bursa Sokağı'ndaki konağa gelir. Yorgunluğunu müzik dinleyerek ve sohbet ederek gidermeye çalışır. Annem, (Madam Corinne'nin kızkardeşi Edith) o günlerde Mustafa Kemal'in ablası Corinne ve kendisiyle yaptığı sohbetlerde en çok üzerinde durduğu konunun kadın hakları ve Osmanlı kadınının eğitimi olduğunu anlatırdı. Büyük bir heyecanla, "Kadını kapatmak, insanlık haklarını elinden almak ne demekmiş?" diyen Corinne'e Mustafa Kemal'in cevabı hep aynı olurmuş: "Ben de sizinle aynı fikirdeyim! Bu fikre çok uzun zamandır sahibim ve halletmemiz gereken pek çok mesele içinde en önemlilerinden birinin de kadın hakları olduğunu çok iyi biliyorum! Sabır! Bir gün gelecek onlar da haklarına, kişiliklerine kavuşacaklar!"

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#30 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:42

Mazhar Müfit Bey'e Yazdırdıkları

(Mazhar Müfit Kansu, 'Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber', 1936)

Erzurum Kongresi'nin bittiği, 7 Ağustos 1919 gecesi Mustafa Kemal Paşa, Süreyya Bey (Yiğit) ile dertleşmesini sürdürürken, aniden beni uyandırıp yanına çağırdı. Bir süre, sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Mazhar not defterin yanında mı?
- Hayır Paşam!
- Zahmet olacak, ama bir merdiven inip alacaksın. Hadi al gel!
Nerede ise sabah olacaktı. Fakat, O’nun yanındayken dünya, gecesi gündüzü olmayan bir âlemden ibaretti. Binaenaleyh, uyku ihtiyacı da yoktu. Hemen aşağıya indim. Not defterimi alıp geldim. O hâtıra defterime ve günü gününe her hadiseyi not edişime memnun olur, hem de bazen lâtife etmekten kendisini alıkoyamazdı. "Hafızalarımız zayıfladığı zaman Mazhar Müfit'in defteri çok işimize yarayacak!" derdi. Defteri getirdiğimi görünce, sigarasını bir kaç nefes üst üste çektikten sonra; "Ama, defterin bu yaprağını hiç kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar mahrem kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin ! Şartım bu!" dedi. Süreyya da, ben de; "Buna emin olabilirsiniz Paşam!" dedik. Paşa bundan sonra; "Öyle ise önce tarih koy!" dedi. Koydum: "7-8 Ağustos 1919, sabaha karşı!" Tarihi sayfanın üzerine yazdığımdan emin olunca: "Pekâlâ, yaz! Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır! Bunu size daha önce bir sualiniz münasebetiyle söylemiştim. Bu bir. İki!; Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Üç!; Tesettür kalkacaktır! Dört!; Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir!" Bu anda, gayri ihtiyari kalem elimden düştü. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu bakış, gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşmasıydı. Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim. "Neden durakladın?" deyince, "Darılma ama Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var." dedim. Gülerek; "Bunu zaman tayin eder. Sen yaz!" dedi. Yazmaya devam ettim: "Beş!; Lâtin hurufu kabul edilecek!" deyince "Paşam, kâfi, kâfi" dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın edasıyla, "Cumhuriyetin ilânına kadar muvaffak olalım da üst tarafı yeter!" diyerek defterimi kapadım, koltuğumun altına sıkıştırdım ve inanmayan bir adamın tavrı ile; "Paşam, sabah oldu! Siz oturmaya devam edecekseniz bana müsaade edin!" diyerek yanlarından ayrıldım.

Atatürk, bu dediklerini sırası gelince bir bir gerçekleştirmiş ve Erzurum'da yazdırdığı notlan zaman zaman bana hatırlatmıştı. Çankaya'da akşam yemeklerinde bir kaç defa, "Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine; Erzurum'da tesettür kalkacak, şapka giyilecek, Lâtin hurufu kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman, defterini koltuğunun altına almış ve bana ne kadar hayalperest olduğumu söylemişti!" demekle kalmadı, bir gün mühim bir ders de verdi. Şapka inkılâbını ilân etmiş olarak Kastamonu'dan dönüyordu. Ankara'ya avdet ettiği anda otomobille eski Meclis binası önünden geçiyor, ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce, gözlerime inanamadım. Kendisinin ve yanında oturan Diyanet İşleri Reisi'nin başında birer şapka vardı. Kendisi neyse ne! Fakat, kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Reisi'ne de şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken, otomobili durdurttu, beni yanına çağırdı ve birden: "Azizim Mazhar Müfit, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?" deyiverdi. Bu bir latifeydi, ama Erzurum'da hayalperestlik yapmayalım diye O'nun yazdırdığı notları önemsemediğimi çağrıştıran ve mahcup eden bir lâtife...

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#31 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:47

"Sabret onun da zamanı gelecek!"

(Niyazi Ahmet Banoğîu,'Nükte ve Fıkralarla Atatürk', 1954, s.86)

Meb'us Osman Zade Hamdi anlatıyor :
"Rahmetli Ziraat Vekili Sabri Toprak Milli Mücadelenin ilk yıllarında Posta ve Telgraf Umum Müdürü iken, İstanbul'dan hatta dünyadan haber alabilmek için sık sık ziyaretine giderdim. Bir gün, yine böyle, makamında otururken, Sultan Vahidettin'in Sevr'deki Heyeti Murahhasa'ya çekmiş olduğu bir telgrafın sureti elime geçti. Vahidettin bu telgrafında, Sevr'deki Heyeti Murahhasa Reisi Damat Ferit Paşa'ya hulasaten: "Muahedeyi Her ne pahasına olursa olsun imza edin ve gelin!" diyordu.

Bunu görünce, beynim attı. Hemen, Büyük Millet Meclisine gittim. Kaleme sarıldım: " Memleketin ne kadar uleması varsa hepsini toplayıp, vatanı parça parça eden bu Sevr muahedesini göstererek, bunu imza ve kabul eden Halife ve Padişahı hal kararı alalım!" diye bir takrir yazarak, Riyasete sundum. Meclis Riyaseti makamında, Hasan Fehmi Bey oturuyordu. Bu takriri görür görmez, rengi atmış: "Ne yapıyorsun sen?" diye bir lâhzada hasır altı etmişti. Sinirlendim amma, ses çıkarmadım. Ferdası günü, yine aynı takriri verdim. Bu sefer Meclise doktor Adnan (Adıvar) riyaset ediyordu. O da, takriri okur okumaz, cebine atarak, "Böyle şey olmaz!" demişti.

İşte o sıralarda, Mustafa Kemal Paşa ile koridorda karşılaştık. Beni görünce o kendine mahsus samimi haliyle; "Çocuk !.." diye eliyle işaret ederek, yanına çağırdı: "Sen ne yazmışsın?" diye sordu. "Yazdım Paşam! Çok müteessir oldum da O’nun için. Kimin malını kime veriyorlar? Bu Sevr Muahedesini nasıl imzalarlar? Kastamonu’dan başka bir yer kalmıyor bize... Bu nasıl olur?" Hiç unutmam, o masmavi gözlerinde, sanki şimşekler çakıyordu, bir adım daha yaklaşarak gözlerimin içine baka baka: "Yoo... Olmaz! Sen beni kürsüde konuşurken dinlemedin mi? Ne demiştim. (Padişahımız Halifemiz Efendimiz hazretleri bu gün İngilizlerin elinde esirdir) demedim mi? İşitmedin mi bunu? Ben bunu söylerken ne demek istedim. Bu gün vaziyetin iç yüzünü bilmeyen bütün Anadolu, bütün memleket Padişaha bağlı... Biz de onlara uyarak, Padişah'a bağlı görünmek mecburiyetindeyiz !. Yoksa, takririn kabul edilmiş olsa, Anadolu’yu baştan başa aleyhimize ayaklandırmış oluruz. Amma sen haklısın... Yalnız biraz sabret !... Merak etme, O’nun da zamanı gelecek!" dedi. Sükunetle, "Peki Paşam!" dedim.

Nitekim, O’nun da zamanı bir süre sonra geldi ve bütün Meclis bir yanardağ gibi feveran halinde, alkışlarla ve büyük bir heyecanla Cumhuriyeti ve Hanedanın hudut dışına çıkarılmasını kabul etti. Benim vermiş olduğum takrir o gün Meclise arz olunsa idi, bir çoklarının isyanına neden olurdu. Her şeyin olduğu gibi bunun da en iyi zamanını gene O bilmişti.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#32 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:48

Lâtin alfabesini üç ayda uygulattı

(Falih Rıfkı Atay "Çankaya", 1968, s.440)

Halkın kültür bakımından yükselmesine başlıca engel olarak Arap harflerini görüyordu. Kararını daha 1927 de vermiş, 1928 kış aylan hazırlıkla geçmişti. Olaylar O'nun haklı olduğunu bir kez daha gösterdi. Lâtin harflerinin kabulü için, İsmet İnönü'nün başkanlığında bir komisyon kurulmuştu. Komisyon çalışmalarını bitirince, sonuç raporunu İstanbul'da Atatürk'e ben getirdim. Uzun uzun tetkik etti. Konuştuklarından bir takımı "q" harfinde ısrar ediyorlardı. Hattâ, bir aralık Atatürk bu tâvizde bulunmağa karar verdi. Ertesi günü vazgeçirdik. Atatürk bana sordu: "Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz?" "Bir on beş yıllık uzun, bir de beş yıllık kısa mühletli iki teklif var. Teklif sahiplerine göre, ilk önceleri iki yazı bir arada öğretilecektir... Gazeteler yarım sütundan başlayarak yavaş yavaş yeni yazılı kısmı artıracaklardır. Daireler ve yüksek mektepler için de tedrici bazı usuller düşünülmüştür." dedim. Yüzüme baktı. "Bu iş ya üç ayda olur, ya hiç olmaz!" dedi. Hayli radikal bir inkılâpçı iken ben bile yüzüne bakakalmıştım: "Çocuğum! Gazetelerde yarım sütun eski yazı kaldığı zaman dahi herkes eski yazılı parçayı okuyacaktır. Arada bir harp, bir iç buhran, bir terslik oldu mu bizim yazı da Enver'in yazısına döner. Hemen terk olunuverir." dedi. Böylece, Lâtin harfleri kabul edildi. Hem de halkın içinde, O'nun oyu alınarak... Atatürk Başöğretmen oldu. Anadolu'yu baştan başa dolaştı. Gezilerinde halka dersler verdi, sınav yaptı... Halk okulları açıldı, bir buçuk milyon cahil insan okuyup yazma öğrendi.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#33 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:49

Birdirbir oyununda başını eğmedi

(F. Rıfkı Atay "Çankaya", 1969, s.21)

Çocukluk ve ilk gençliği hikâyesini bitirmeden önce Mustafa Kemal'in çok onurlu olduğunu söyleyelim. Mahallesinde sokak oyunlarını seyreder, fakat katılmazdı. O zamanki arkadaşlarından birinin anlattığına göre bir gün komşu çocukları birdirbir oynuyorlarmış. Kendisini de çağırmışlar: "Gel, sen de oyuna" demişler. Mustafa " Peki!" demiş ve olduğu yerde ayakta durmuş. Arkadaşları "Ama eğil ki, atlayalım!" demişler. Mustafa başını sallayarak: "Ben eğilmem! Üstümden böyle atlayabilirseniz, atlayın!" diye cevap vermiş.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#34 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 09:58

Alman İmparatoru ile tokalaşırken...

(Kemal Anburnu, "Atatürk'ten Anılar" 1976, s.32)

Mustafa Kemal, Veliaht Vahdettin'in maiyeti ile birlikte Almanya seyahatinde idi. Kaiser Wilhelm Veliahtı otelde ziyaret edecekti. Hikâyeyi Gazi Mustafa Kemal'in ağzından dinleyelim:

Kaiser'in Veliaht hazretlerini, ziyarete gelmekte oldukları bildirildi. İmparatorun istikbaline şitap ettik. Kaiser salona dahil oldu. Hep beraber oturduk , İmparator hakikaten centilmence konuşuyor, sadık, vefakâr Osmanlı Devletinin çok kıymetli bir Alman müttefiki olduğundan ve bilhassa Başkumandan Vekili Enver Paşa Hazretlerinin bu dostluğun kıymet ve yüksekliğini anlayarak çalıştığından, Alman Başkumandanlık ve Erkân-ı Har biyesinin bu güzide zata fevkalâde emniyet ve itimat beslemekte olduğundan bahsediyordu. Ben, Vahdettin'in sağında idim. Naci Paşa, tam karşımızda bulunuyordu. İmparator solunda idi. Takriben şu sual Naci Paşa lisanı ile Vahdettin tarafından İmparatora soruldu:

"Türkiye'nin Almanya'ya sadakat ve vefasından, yakın âtide Alman müttefiklerinin saadete kavuşacaklarından bahseden beyanatı Şahaneleri, Osmanlı Devletinin yarınını düşünmek vaziyetinde bulunan âcizlerinde büyük bir inşirah ve teselli uyandırdı. Ancak, vaziyeti umumiye yi anlamak ve tetkikten sarfınazar ederek, bir noktayı daha vüzuhlu anlamak ihtiyacındayım. Türkiye'nin kalbgâhına tevcih olunan darbeler tevkif olunmaksızın ilerlemektedir. Eğer bu darbeler muvaffak olursa, Türkiye mahvolacaktır. Bu darbeleri tevkif için kâfi teminat ifade eden beyanatınızı dinleyemedim. Lütfen bu hususta beni biraz tenvir ve tatmin buyurur musunuz?"

Bu sual üzerine İmparator oturduğu sandalyeden derhal ayağa kalktı. Şöyle bir hitapta bulundu :

"Türkiye'nin muhterem Veliahdı, anlıyorum ki, sizin zihninizi teşviş edenler var. Ben Almanya İmparatoru size âtiden, muvaffakiyeti âti yeden bahsettikten sonra şüpheniz kalır mı, kalmalı mı?"

Yanında oturduğum Veliaht derhal müspet cevap vermekle beraber, endişesinin zail olmadığını da ilâve etti. İmparator, kalktığı sandalyeye oturmadı ve bizi terk edeceğini nezaketle ima etti. Salonun kapısına doğru yürüdü. Vahdettin ve arkasından bizler, Kaiser'i salonun kapısından dışarı çıkarttık. Kaiser sola doğru giden bir koridordan yürüyecekti. Ben, Kaiser'in hoşuna gitmediğimi anladığım için makûs koridora doğru ve biraz uzakta durdum. İmparator, Veliahdın ve müteakiben ona yakın bulunan Naci Paşanın ellerini sıkarak uzağında bulunan bana baktı ve müteveccih olduğu koridor istikametinde yürümeğe başladı.

Benim elimi sıkmamıştı. İmparatorun hakkı vardı. Veliaht'ın herhangi bir Generalin elini sıkmak için O’nun ayağına mı gelecekti? Lâzım değil midir ki, bu General, İmparator tarafından eli sıkılmak şerefini ihraz için biraz istical etsin? Bu kusurumu itiraf ederim! Bilmem neden durgun, harekete iktidarsız, sabit ve dalgın bir vaziyet almıştım. İmparator iki üç adım yürüdükten sonra tekrar geri döndü, bana yaklaştı: "Af edersiniz, sizin elinizi sıkmamıştım!" Elimi uzattım, çok nazik ve âlicenaba ne iltifatlarına mazhar oldum.

Bu mesaj sabrili1 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 28.04.2006 - 09:59


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#35 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 10:02

"Burada ev sahibi biziz!"

İstanbul'un işgal günleri idi. Başta General Harrington olmak üzere bir kısım işgal kumandanları Pera Palas Salonu'nun bir köşesinde otururlarken, başka bir köşede oturan Mustafa Kemal nedense onların dikkatlerini çeker. Kim olduğunu soruştururlar. Mustafa Kemal denir. Onlar için Mustafa Kemal Birinci Dünya Savaşı'nın en ünlü şahsiyetlerinden biridir. Yabancı dillerde Çanakkale Harpleri'nden bahseden ve daima Mustafa Kemal'in isminde düğümlenen kitaplar ve yazılar o zaman bile azımsanamayacak kadar fazla idi. Kendisine haber göndererek masalarına davet ederler, ama Mustafa Kemal'in cevabı hem nazik, hem kesindir: "Burada ev sahibi olan biziz ! Kendileri misafirdirler ! Onların bu masaya gelmeleri gerekir!"

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#36 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 10:04

"Bir kongre daha toplardım!

Sivas Kongresinin açılışına çok az bir süre kaldığı sırada, başta Rauf Bey (Orbay) olmak üzere, Mustafa Kemal'in Kongre Başkanlığına seçilmesini istemeyen bir grubun kulis faaliyetin de olduğu görüldü. Bu grup, İstanbul Hükümeti tarafından istenmeyen Mustafa Kemal'in isminin, Milli mücadeleye yarar yerine zarar verebileceğini, Milli bir hareketin kişisel çıkar çatışması izlenimini yaratabileceğini düşünüyordu. Mustafa Kemal Paşa zorlu anlar ve günler yaşadı. Fakat, sonuçta o güzel belagatı ve inandırıcı sözleri ile Kongreye Başkan seçilmeyi başardı.

Yıllar sonra, keyifli bir anında, Atatürk'e sordular: "Sivas Kongresinde sizi Başkan seçmeselerdi ne yapardınız? "Cevabı basit ve kısa idi: "Bir Kongre daha toplardım!"

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#37 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 10:07

Roma'da Mussolini'yi istasyona getirdi!

(F. Rıfkı Atay, "Çankaya", 1969, s.550)

İsmet İnönü İtalya'ya resmi bir seyahat yapacağı vakit, Atatürk: "Sen Türkiye'nin Başvekilisin. Mussolini de resmen İtalya'nın Başvekilidir. Arada hiçbir fark tanımayacaksınız" demişti. Yolda idik. İlk verilen programa göre Mussolini istasyona karşılamaya gelmiyordu. İnönü Roma'da yerleştikten sonra karşılıklı ziyaretler yapılacaktı. Atatürk'ün talimatı üzerine, Türk Heyeti eğer program değişmezse yarı yoldan memlekete dönüleceğini İtalyan protokolcülerine haber verdi. Trende bir telâştır, gitti! Roma'ya vardığımız zaman İtalyan Başvekili Mussolini, sırtında ceket atayı ve başında silindir şapkası ile Türkiye Başvekilini bekliyordu!

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#38 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 10:13

Kendini unutturmak isteyeceklere sözleri

(Münir Hayri Egeli'nin hatıratından)


Kendinden ne kadar emin olduğunun ifadesini Atatürk'ün ağzından bir kere daha dinleyelim:


"Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve bana taan edenler çıkabilir. Hattâ bunlar benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hind'den, Mısır'dan döner, dolaşır gene gelir, feyizli neticeleri kalpleri doldurur!" 1937, Atatürk

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#39 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 10:34

ATATÜRK’TEN BİR VEFA ÖRNEÐİ

Mustafa Kemal’in dostları arasında İğneciyan adında bir de Ermeni vatandaş vardı. Zengin bir kişidir. Sık sık Mustafa Kemal’i Şişli’deki evinde ziyaret etmekte ve kendisine birçok yardımlarda bulunmaktadır.

Mustafa Kemal Anadolu’ya geçtikten sonra bir Ermeni örgütü ile ilgisi olduğu iddiasıyla İğneciyan’ı tutuklayıp Malta’ya sürüyorlar. Tüm servetine el konuluyor.

İğneciyan Malta’dan döndükten sonra üzerinde bir elbisesinden başka hiçbir şeyi olmayan fakir bir kişi durumundadır. Bir de kızı vardır. Yedikule’de bir gecekonduya sığınmışlardır.

Atatürk zaferi kazanmış, devlet başkanı olmuştur. Devrimler için geceli gündüzlü çalışmaktadır.

Atatürk 1927’de ilk kez İstanbul’a gelmiştir. Bu İğneciyan için iyi bir fırsattır. Hem dostunu görmek, hem de uğradığı haksızlığı anlatmak için doğruca Dolmabahçe sarayına gider. İlgili memura başvurur:

- Ben, Gazi hazretlerini görmek istiyorum.

- Sen kimsin?

- Ben İğneciyan... Gazi’nin eski bir dostuyum, arkadaşıyım.

Memur, İğneciyan’ı baştan aşağı süzer. Kılık kıyafeti pek güven verici değildir. Bir bahane uydurarak atlatır. Birkaç kez daha başvurur, fakat sonuç alamaz.

Bir gün de kızını alıp birlikte saraya giderler. O gün sarayın önünde olağanüstü bir hal vardır. Motor sesleri, sağa sola koşturan insanlar. Bu, Gazi’nin bir geziye çıkacağına işarettir.

Polisler ve muhafızlar oradan uzaklaşması için İğneciyan’a işaret ederler. O sırada Gazi de Saray’dan çıkmıştır. Etrafındaki insan çemberi arasında otomobiline doğru ilerlemektedir.

O anda İğneciyan’ın kızı fırlayarak insan çemberini yarıp Gazi’nin karşısına sokulur. Gazi sorar:

- Kim bu kız?

Kız cevap verir:

- Ben İğneciyan’ın kızıyım.

- Nerede baban?

- Dışarıda bekliyor, sokmuyorlar...

Gazi hemen emir verir. İğneciyan’ı huzuruna alırlar. İki dost özlem içinde kucaklaşırlar. İğneciyan başından geçenleri anlatır. Gazi’nin gözleri dolu dolu olur. Emir verir. Gerekli soruşturma yapılır. İğneciyan’ın haklı olduğu anlaşılır ve alınan malları geri verilir.

Yıl 1938... Kasım’ın 12’si... Atatürk’ün acı kaybına dayanamayan İğneciyan üzüntüsünden ölür.

Bu ölümlü dünyanın en güzel şeyi karşılıklı vefalardır.



Hadi BESLEYİCİ, Atamız Atatürk, s.65-66

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#40 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 28.04.2006 - 11:00

ATATÜRK VE KİN

Atatürk’ün asla kini yoktur. Bir kimseye ne kadar kızarsa kızsın, bir süre sonra affeder, olanları unutur, bir daha duymak bile istemezdi. Bu yüzden civarındakilerden birçokları zaman zaman gözden düşer, sonra yeniden affedilir, yeniden eski mevkiini alırdı. Fakat, asla göz yummadığı şey, bir kimsenin ekmeğiyle oynanmasıydı.

Yeni harflerin kullanılmasının kararlılıkla takip edildiği dönemde bir seyahati esnasında bir hükümet bürosuna girdi. Açtığı bir defterde bir deste eski harflerle yazılmış notlar ve kağıtlar buldu. Defterin sahibi yaşlı bir memurdu.

Atatürk, hayatında ender rastlanan bir hiddetle memurdan başladı, amirde bitirdi, hepsini kovdu. Dışarı çıkarken de:

- Bunlar mikroptur, efendim! Milli bünyenin iyiliği namına temizlenmeli!... diye bağırdı.

Akşam oldu, vilayet konağında bir ziyafet vardı. Bir aralık söz yine yeni harflere geldi. Atatürk, valiye sordu:

- Bugünkü yobazlara ne yaptın?

Vali:

- Görevlerine son verdim, paşam. Esasen ücretli hizmetlilerdi.

Atatürk durakladı, sonra usulca:

- O olmadı işte!... dedi. Bu adam, kabahatli, muhakkak!... Fakat, çoluğunun çocuğunun suçu ne? Onları aç bırakmaya hakkımız yok. Onu görevine usulca iade et!... Biz adamları cezalandırmalıyız, ama ekmekle oynamak doğru değildir!...



N.A. BANOÐLU, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s.325-326

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...





Benzer Konular Daralt

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli