İçerik değiştir



- - - - -

Hikayeler


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 31 yanıt verildi

#21 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 10.05.2004 - 18:33

TELEFON DEFTERİ
INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE CEKERKEN BAZI ISIMLERI ESKI DEFTERINDE BIRAKIR.
Onlar artik bir daha asla aranmayacaktir. Garip bir huznu barindiran bu silik isimlere bakilir bakilir. Kimi okuldan sinif arkadasinizdir, kimi cok cabuk unutuverdiginiz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca her seyi ama her seyi paylastiginiz birisi;yada istifa ettiginiz bir yerden bir arkadasiniz! Soyadlari sorulmamis bir suru hatirlanmayan isimde vardir defterde; ve suphesiz ustunde isim olmayan telefon numaralari korkunc bir operasyonla onlarca hayat, onlarca guzellik bir cirpida ortadan kaldirilir.

INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE CEKERKEN BAZI ISIMLER UZERINDE DURUR.
Onca zaman sonra bir kez arasaniz, sesini duysaniz... Ona edilebilecek bir cift sozunuz yoktur! Birlikte gittiginiz filmler, meyhaneler, evler birbirinizi yillar sonra ozlemenizi saglayacak sevgiyi asilamamistir size. Yalnizca bir isimdir simdi o.
Temize cekerken atlarsiniz hemen. Derhal cevirirsiniz sayfayi telasla, alelacele. Oh,isim gecmiste kalmistir.

INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE CEKERKEN HAYATINI DA SORGULAR !
Hangisi ihanet etmistir, hangisi yalvarmistir kendisini birakmamaniz icin; hangisinin bir sure sonra arkanizdan konustugunu duymussunuzdur; hangisi sizi en guzel opmustur; hangisi ruyalariniza girmistir, hangisinin ayak parmaklari ilginizi cekmistir, hangisine hediye alirken zorlanmissinizdir, hangisiyle en hararetli tartismalara girip kavga etmissinizdir, hangisi icin sabahlara kadar icip icip aglamissinizdir?!... Dogrular, yanlislar, hatalar, tutkular! Birlikte EDIP CANSEVER okudugunuz o insanlar, solmuslardir.

INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE CEKERKEN YALNIZLIGINI DA KANITLAR.
Butun bu insanlar simdi nerede,ne yapmaktadirlar?Saat elbette dort'tur! Paradoks,labirent,koni,tum bilimsel ifadeler ve mentalite tersine donmustur. Ters donmusuzdur. Bu tek basinalik ve bu isim katliami aslinda size ters gelir... Calan telefona bakarsiniz. Acaba? Acaba telefon defterini temize ceken bir arkadasinizin son anda kurtarma cabasi midir? Bir iki kirik sozcuk, yarim yamalak bir bulusma, belki... Bilemezsiniz...


''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#22 Zetro

Zetro

    <3 Death Wish

  • Üyeler
  • 1.108 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:İ.E.T.T kullanıcısı
  • İlgi Alanları:FRP, Rock Müzik, Bilim Kurgu, PC Games....

Gönderim zamanı 10.05.2004 - 19:39

İLK VAMPİR

Hoşgeldin gecede yapılan ve binlerce yıldır süre gelen, maskesini düşürenin öldüğü acımasız, bir o kadarda gizemli olan balomuza. Eminim şu an kendini garip hissediyorsundur… Haklısın, yeniden doğuşun olağan bir yan etkisi, nefes almadığını fark ettin mi? Artık ihtiyacın olmayacak… Biz gecenin çocuklarıyız, Yukardaki tarafından lanetlenmiı, Lilith tarafından kutsanmış… Artık sen bir Kindred'sın. Buna alışman biraz uzun sürecek. Sıcak kanını içerken öldürdüğün insanın ölü gözlerine bakmak belki suçluluk duymana yol açacak, ama seni temin ederim, sonsuz hayatımızın her gecesinde, kalan insanlığımızın son parçalarınada veda ediyoruz. Taki soğuk katiller olana dek. Bu karanlık dünyada sana anlatacağım çok şey var, ama istersen en başından başlıyalım, tarihin ilk zamanlarından…
Tarihin ilk zamanlarında, Adem ve Havva evlendi ve 3 tane oğulları oldu. Caine, Abel ve Seth. ilk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi. Onları suladı ve büyüttü, hayat verdi. İkinci doğan Abel hayvanlara baktı. Onları besledi ve büyüttü.
Bir gün Adem iki oğluna şöyle dedi. ''Caine, Abel, [Yukardaki] için bir kurban getirin.Caine, [Yukardaki] için en tatlı meyvalarını, en olgun bitkilerini getirdi.Abel, [Yukardaki] için en genç, en güçlü hayvanını kurban etti.
iki kardeşte kurbanlarını Adem'in altar'ına koydular ve ateşe verdiler. Duman onları yavaşça yukarı doğru götürdü. Abel'in kurbanı tatlı bir koku yaydı ve kabul edildi. Caine'inki ise kabul edilmedi ve Caine sert bir şekilde azarlandı.
İlk doğan ağlamaya başladı, gece gündüz [yukardaki]'ne dua etti.
Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi. Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu.
Abel şöyle dedi; ''Caine, neden bir kurban getirmedin?''. ilk doğan gözleri
yaşlı bir şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti, hayatta en çok sevdiği şeyi.
[Yukardaki] onu cennetten attı, ve Nod denilen bir yere sürgün etti.
Caine karanlıkta yanlız kalmıştı. Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu... Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi. Siyahlar içinde bir kadın Caine'e do&eth;ru yaklaştı.
''Hikaye'ni biliyorum, Nod'lu Caine. Açsın, bende yemek var. Üşüyorsun, bende kıyafetler var. Üzgünsün, bende rahatlık var''
''Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin? Neden besleyesin?'' ''Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukardakine karşı geldim ve özgürlüğü karanlıklarda buldum. Ben Lilith'im. Bir zamanlar bende üşüyordum. Benim için sıcaklık yoktu. Bir zamanlar bende açtım, benim için yemek yoktu. Bir zamanlar bende üzgündüm, benim için rahatlık yoktu.''
Lilith Caine'i ağırladı ve onu besledi, rahatlattı. Caine onun evinde bir süre kaldı, ve birgün ona sordu:
''Sadece karanlıktan, bu evi nasıl yaptın? Nası kıyafetler yarattın? Nası yiyeceklerini yetiştirdin?''
Lilith gülümsedi ve cevap verdi: ''Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü yaratıyorum'' ''Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var. Bende kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi yaratmalıyım.''
''Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar değişebilirsin.''
''Güç olmayan bir yaşamın ne önemi var? Sen olmadan ben ölürüm, ama senin kölen olarak yaşayamam.''
Lilith Caine'i seviyordu. Bunun olmasını istemesede Caine'in istediğini yaptı ve Caine'i uyandırdı. Bileğinden gelen kanı bir kaba koydu ve Caine'e içirdi. Caine Abyss'e düştü, o kadar uzun düre düştüki bu ona sonsuzluk gibi geldi. Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi.
Karanlığın içinde Caine parlak bir ışık gördü. Gecede parlayan ateş, Michael, Kutsal Ateşin koruyucusu ona gelmişti, ve şöyle dedi. ''Adem ve Havvanın oğlu, suçun büyük ama babamın bağışlıyıcılığı da çok büyük. O seni affetti.''
Caine cevap verdi; ''[Yukardaki]'nin acımasıyla değil ancak kendi vicdanımla gurur içinde yaşayabilirim.'' ve reddetti.
Ve Michael ona ilk lanetini verdi:
''Bu diyarlarda gezdiğin sürece, sen ve senin çocukların ateşten korkacak. Ateşim sizin derinizi yakacak ve sizi mahvedecek.''
O gecenin sabahında, ufuktan Raphael göründü. Güneşin koruyucusu. Caine'e şöyle dedi
''Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, kardeşin abel cennetten senin günahlarını affetti. Tanrının bağışlamasını kabul etmeyecek misin?''
Caine cevap verdi; ''Abel'in bağışlaması, bir şey ifade etmez. Ancak ben kendimi affedebilirsem gerçekten affolmuş sayılırım'' ve reddetti.
Ve Raphael ona ikinci lanetini verdi:
''Bu diyarda gezdiğin sürece sen ve senin çocukların gün doğuşundan korkacak. güneşin ışınları sizi ateş gibi yakacak. Şimdi git ve karanlık bir yere saklan, güneşin gazabını hissetmemek için.''
Caine kaçtı ve karanlık bir mağraya saklandı ve orda uyudu. Uyandığında ölüm meleği Uriel onu kanatlarının arasında tutuyordu. Caine'e şöyle dedi:
''Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, Tanrı senin bütün günahlarını bağışladı, kabul et ve bütün lanetlerinden kurtul.''
Caine cevap verdi; ''Tanrının bağışlamasıyla değil, kendi bağışlamamla ya&thorn;ayacağım. Ben benim. Yaptıklarımı yaptım. Bu asla değişmeyecek''
Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Caine'e son lanetini verdi.
''Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karaklığa tutunacaklar. Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Ölümde olacakları gibi olacaklar, ama ölmeyecekler ve hep yaşayacaklar. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak.''
Bu lanetle Caine acı bir çığlık attı. Gözlerinden kan geldi. Bu gelen kanı bir
kabın içine doldurdu ve içti.
Kafasını kaldırdığında Gabriel karşısında duruyordu, ve ona şöyle dedi:
''Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu. Babamın bağışlayıcılığı bildiğinden çok daha büyük. Şimdi bile Affedilmeye bir yol açıldı. Bu yola [Golconda] diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset, çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz.''
İşte ilk Vampir'in oluş hikayesi ve Vampirlerin lanetlerini nasıl aldığı.


Don't worry about tomorrow
Take it today
Forget about the tip
We'll get hell to pay

#23 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 11.05.2004 - 19:52

Kelimeleri Kilitledim Üzerime

Yine agizlari biçak açmiyordu suskunluk kilit olmustu adeta kelimelere.
Konusulmaktan korkuldugu, sigaralari nefes almadan çekislerden belli oluyordu. Sigara bir an için boslansa, agizlardan kelimeler dökülecek telasiyla sigaralarin biri sönmeden digeri yaniveriyordu. Kelimelerin böyle yüzüstü birakip gitmesine alisamamistik oysaki. Bir engel vardi sanki kelimelere. Agizlardaki suskunluk kilidini açabilecek ne sevgi sözcügü seklinde bir anahtar ne de maymuncuk imajinda bir yalan vardi. Sadece gözyaslari ki onlar da zorla tutulmak istense de, kapilari zorlar gibi olsalar da onlar da gözlerden kalbe dogru giden yolda kaybolup gidiyorlardi. Biri bir sey söylemeye kalkissa, diger taraftanbiçak keskinliginde bir "sus" çikacak korkusu elleri ve kollari gitgide çaresiz duruma getiriyor, diger bir anlamda bagli duruma getiriyordu. Oysa bu kadar zor olmamaliydi her zaman söyledigim nakarati bir kez daha duymak ama kulaklarim da bunlari duymak istemezcesine isyanlari oynuyordu. Dilimse bu sefer ihanet ediyordu sanki bizlere, kilitlenip kalmistim zira o da. Baslayacakfirtinaya kapilmak içten bile degildi artik ve en sonunda soluk bedenlerimizde o inanilmaz sogugu hissettik. O soguk ardindan rüzgari getirdi. Rüzgar ikimizi de ayri yerlere savurdu ama ben ondan öteye gidemeyecektim oysa ki...
Usulca terk etti odayi son bir kez olsun gözlerime bile bakmadan. Nasil hakimoldugumu bilmiyorum kendime ama bende farksizdim ondan ne bir son bakis ne de son bir söz söyleyebildim. Bir sey söyleyebilmek amaciyla kostum ama o hiç bakmadi bile arkasina. Belki de o da bundan korkuyordu.O giderken kapinin üzerindeki anahtara ilisti gözüm ve sigarama.. Usulca kilitledim kapiyi üzerime, kelimeleri de beraberinde ve o gelene kadar da açilmamak üzere....


''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#24 flame

flame

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Üyeler
  • 6.503 Mesaj
  • Konum:izzmirr

Gönderim zamanı 12.05.2004 - 02:51

Beş yıl önce görmüştü onu bir sınıfta arkadaş olmuşlardı kısa sürede kaynaşıp dost olmuşlardı.Okadar birbirlerine benziyolardaki sanki ruh ikiziydiler.Yıllar geçmişti herşey eskisi gibi görünsede, değişmişti arkadaşı kızın.Güzelleşmişti.Her erkeği peşinde koşturacak denli güzelleşmişti ve oda her erkeğin teklifine evet der olmuştu.Acımasızlaşmıştı.Onu sevenleri bir kalemde silip atar olmuştu.Oysa eskiden böyle değildi. Eskiden her insanı severdi ve sevdiği insan için yaşardı.Kız, arkadaşına değiştiğini söylesede arkadaşı rededip ona bir kere sarılırdı.Yeni yeni arkadaşlar edinmişti.Yeni arkadaşları dostu gibi değildi popülerdi ve daha fazla yakışıklı erkek taıyorlardı.Ve kızın arkadaşı bunlar için kızı umursamaz olmuştu.Ama kız savaşmıştı hayatındaki en sevdiği için savaşmıştı ve eskisi gibi olmuşlardı.Kızın arkadaşı yeni yeni arkadaşlar tanıyo kızda onlara uyum sağlamaya çalışıp resmem sürünüydu sadece hayatında sevdiği tek kişi mutlu olsun ve onu kaybetmeyim diye.
Gel zaman git zaman kız iice piskopatlaşmıştı.Kendine zarar veriyor her bokun içine giriyordu.Kızın arkadaşıysa o dudaktan bu dudağa koşuyordu.Kız bir gün karar vermişti arkadaşına artık geri dönüşün olmadığını göstermek istiyordu kafasındaydı kararlıydı artık herşey bitecekti ve ogün ona hiç olmadığı kadar ters davranmıştı.Herzaman gülen,güzel espiriler yapan kız ogün zorla gülüyodu ve herkeste bunu anlamıştı birtek dostu hariç.O yine arkadaşına mazeretler uyduruyor özürler diliyordu ama hayır kız kabul etmemeliydi bugün herşey ya eskiye dönecek ya da ÖLECEKTİ....
Kız onsuzluğu herzaman ölüm diye adlandırırdı ve şimdi onsuz hayatına ölüm adını koymuştu kolay değildi 5 yılı silmek. Ogün kızla bütün gün gezdi eğlenmedi sinir oldu nefret etti.Eve geldiğinde bu sefer evdekilerle uğraştı.YILMAK ÜZEREYDİ.Artık savaşmaktan bıkmıştı onun için ona değer vermeyen birini savumak istemiyordu ve olan olmuştu kız çaresiz ve dolu bi şekilde arkadaşını arayıp artık yoksun benim için dedi ve herşey bitti....
Bir gün geçmişti aradan kız dayanamadı ve aradı arkadaşını.Arkadaşının umursamayan sesiyle karşılaştı.Birkez daha yıkılmıştı,bir kez daha ölmüştü artık yaşamıyordu ve bir karar aldı okulunu bitirecek ve hayalinin peşinden tek başına gidecekti....YALNIZ......
Kız çaresizdi ölmeyi kere kereler düşünüp değmeyeceğini düşününce vazgeçmişti.Ölüm onun için zor değildi.Zaten çoğu kereler düşünmüş dostu için vazgeçmişti.Bıkmıştı hayatından ama KIZA HAKKI OLAN DEÐERİ VERMEYEN biri için ölmek fazlasıyla koyuyordu ona.Hayatı tekrardan anlamlı yapan bişey olmalıydı ve kız kararlıydı onu bulacaktı......
sabah öle akşam elimizde biralar
sallana sallana alsancaktan aşağı
bir konakta karşıyakada
ben o yari arar dururum

#25

  • Ziyaretçiler

Gönderim zamanı 12.05.2004 - 10:49

Bazen insanları hafife almak için "Çocuk gibisin,Çocuk gibi davranıyorsun" denir ya.Bu hikayeden sonra çocuk gözüyle bakmanın basit olmadığını anlıyor insan.


Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın.Fırsat bulduğu her haftasonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapisaneye giderdi.Yine bir ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı.Bu sebeple kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...

Çok üzülmüştü küçük kız...Babasına söyledi bunu,o da "üzülme kızım,yine çizersin;bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi.

Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü.bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti.Babası keyifle resme baktı ve sordu:"Hmmm!Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?

Küçük kız babasına eğilerek,sessizce:"Hşşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....."


#26 sundowner

sundowner

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 42 Mesaj

Gönderim zamanı 14.05.2004 - 15:42

Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi.
Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey
bulurdu.
Hatta, bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile,
"Bu adam bu halde bile nasıl iyimser olabiliyor?" diye.

Birisi nasıl olduğunu sorsa; "Bomba gibiyim" diye yanıt verirdi hep.
"Bomba gibiyim..."

Jerry, doğal bir motivasyoncuydu.
Yanındaki insanlardan biri o gün, kötü bir gündeyse,
Jerry yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı.

Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni.

Bir gün Jerry'ye gittim. "Anlayamıyorum" dedim.
"Nasıl oluyor da, her zaman, her koşulda bu kadar olumlu bir insan
olabiliyorsun? Nasıl başarıyorsun bunu?"

Her sabah kalktığımda kendi kendime;
"Jerry, bugün iki seçimin var. Havan ya iyi olacak ya da kötü" derim.
Her zaman havamın iyi olmasını seçerim.

Kötü bir şey olduğunda yine iki seçimim var.
Kurban olmak ya da ders almak.
Ben başıma gelen kötü şeylerden ders almayı seçerim.

Birisi bana bir şeyden şikayete geldiğinde, yine iki seçimim var.
Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek.
Ben olumlu yanlarını göstermeyi seçerim.

"Yok yahu" diye dalga geçtim. "Bu kadar kolay yani"

"Evet...Kolay..." dedi Jerry.

"Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır.
Sen her durumda nasıl davranacağını seçersin.
Sen insanların senin tavrından nasıl etkileneceklerini seçersin.
Sen havanın, tavrının iyi ya da kötü olmasını seçersin.
Yani sen hayatını nasıl yaşayacağını seçersin"

Jerry'nin sözleri beni oldukça etkiledi.
Onu uzun yıllar görmedim. Ama hayatımdaki talihsiz olaylara dövünmek
yerine olumlu seçimler yaptığımda hep onu hatırladım.

Yıllar sonra Jerry'nin başına çok talihsiz bir olay geldi.
Soygun için gelen hırsızlar Jerry'yi delik deşik etmişler.
Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış.
Taburcu edildiğinde kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

Ben onu olaydan altı ay sonra gördüm.
"Nasılsın?" diye sorduğumda; "Bomba gibi" dedi.
"Bomba gibi"

"Olay sırasında neler hissettin Jerry?" dedim.

"Yerde yatarken iki seçimim var diye düşündüm.
Ya yaşamayı seçecektim ya ölümü. Ben yaşamayı seçtim."

"Korkmadın mı? Şuurunu kaybetmedin mi?"

Ambulansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı.
Bana hep "iyileşeceksin merak etme" dediler.
Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerken
doktorların ve hemşirelerin yüzündeki ifadeyi görünce ilk defa korktum.
Bu gözler bana "Bu adam ölmüş" diyordu.

"Bir şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım"

"Ne yaptın?" diye merakla sordum.

Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak
"herhangi bir şeye ihtiyacım olup olmadığını" sordu.

'Evet' diye yanıt verdim.
"Var"

Doktorlar ve hemşireler merakla sustular.

Derin bir nefes alarak kendimi topladım ve bağırdım;
"Benim kurşunlara alerjim var!.."

Doktor ve hemşireler gülmeye başladılar.

Tekrar bağırdım;
"Ben yaşamayı seçtim.
Beni bir canlı gibi ameliyat edin. Otopsi yapar gibi değil"

Jerry, sadece doktorların büyük ustalıklari sayesinde değil,
kendi olumlu tavrının da büyük katkısı ile yaşadı.

Yaşaması bana yeni bir ders oldu.
Hergün hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız
ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim
ve herşeyin kendi seçimlerimize bağlı olduğunu.

#27 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 13.09.2004 - 16:15

Sahip olmak Istediginiz Seyleri Degil, Elde Etmis olduklarinizi Dusunun

Stres danismani olarak calistigim on yili askin zamandan beri
gordugum en yikici zihinsel egilim, insanlarin sahip olduklari seylere
degil, sahip olmak istediklerine odaklanmasidir. Nelere sahip
oldugumuzun hic onemi yok gibidir; istedigimiz seylerin listesini uzatir
dururuz; ve tabii hic tatmin olmayiz. "Su istegim de yerine getirilince
mutlu olacagim," diyen zihniyet, o istek yerine getirildikten sonra yine
ayni seyi tekrarlayacaktir.

Bir dostumuz yeni satin aldigi evinde gorkemli bir parti vermisti.
Bir sure sonra onu tekrar gordugumuzde, bize daha buyuk bir ev alacagini
soyluyordu. Cogumuz ayni seyi yapmaz miyiz? Illede bir sey istiyoruzdur.
Eger bunu karsilayamiyorsak, aklimizda sadece sahip olmadigimiz seyler
yer alir ve tatminsizligin sikintisini cekeriz. Istedigimiz seyi elde
ettigimiz zaman da, yeni kosullarimizda bile yine ayni zihniyet devreye
girer. Boylece istedigimize kavusmamiza ragmen mutsuzlugumuz surer.
Daima yeni arzular icinde yanip tutusurken mutlu olmak mumkun
degildir.Neyse ki mutlu olmanin bir yolu vardir. Bu da
dusuncelerimizdeki agirligi sahip olmak istediklerimizden cevirip,
elimizde olanlara yoneltmektir.

Esinizin farkli olmasini isteyip durmaktansa, onun cok iyi
niteliklerini dusunmeye calisin. Maasinizda sikayet etmektense, bir
isiniz oldugu için sukredin. Hawaii'ye tatile gidemiyorsaniz diye
hayiflanmaktansa, evinizin bulundugu yerde nasil eglenebileciginizi
dusunun. Bu cesit olanaklarin siniri yoktur. "Keske hayatim farkli
olsaydi, yakinmasindan uzaga dusecekken durumu hemen fark edip, frene
basin ve bir daha baslayin. Derin bir soluk aldiktan sonra sukretmeniz
gereken onca seyi hatirlayin. Dikkatinizi ne istediginize degil,

elinizde ne olduguna verirseniz, zaten istediginiz seyin cogunu elde
edersiniz.

Esinizin iyi niteliklerine odaklanirsaniz, o da size karsi daha
sevecen olacaktir. Maasiniz hakkinda yakinmaktansa, halinize
sukrederseniz, daha basarili ve uretken olursunuz. ve sonucta bir zamla
odullendirilirsiniz. Eger hawaii'ye gidebileceginiz gunu beklemeyip,
evinizin yakinlarinda nasil iyi vakit gecirebilececinizi dusunurseniz,
daha cok eglenirsiniz. Sayet bir gun Hawaii'ye giderseniz, her yerde
eglenebilme aliskanligini kazanmis olacaksiniz. Gidemesseniz de, zaten
yasaminiz keyifli gectigi icin bunu dert etmessiniz.

Bir an once dusunce devrimi yaparsaniz, yasaminizin eskisinden cok
daha keyifli olacaktir. Belki de omrunuzde ilk kez doymus olmanin
zevkine varirsiniz.


Dr.Richard Carlson
''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#28 flame

flame

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Üyeler
  • 6.503 Mesaj
  • Konum:izzmirr

Gönderim zamanı 30.10.2004 - 10:48

aslında tam 10 yıl önce tanışmışlarda,ilk defa cennet gibi biryerde elleri birleşmişti.koskaca bir rüyanın içindelerdi, bitmesinden korktukları bir rüya!kız daha yedi yaşındaydı.babasının işyerinde uykusuna yenik düşüp uyuduğunda tanışmıştı o rüyalarının adamıyla.evet 10 yıl önce ilk defa kızın rüyasında buluşmuştu elleri.rüyaydı kızın asla unutamayacağı bir rüya.her gece dua ederdi Tanrısına bir daha görmek için o güzel rüyasını.ama hiç bir zaman görmedi .her zaman içinde bir umut vardı,o kişi yaşıyordu ve onun uzak yerlerdeki o büyük aşkıydı...............
yaşadığına tanık olmak 10 yılını almıştı kızın.o rüyayı gördükten 10 yıl sonra deniz gözlüsünü görmüştü.ilk anda tanımıştı onu.ilk gözgöze geldiğinde aşkı tazelenmişti yine.10 yıl öncesine dönmüştü.yine aklından çıkmıyordu.sadece bir kere gömüştü onu kız.dünya gözüyle bir kere.........
adamın masmavi gözleri vardı.kızda bambaşka duygular uyandırıyordu.sanki özgürlertiriyordu onu.okyanusun en derin en mavi yerine bırakıyordu çaresiz bedenini;darmadağın saçları vardı adamı çok vahşi gösteriyordu ince ürkek sesine rağmen...................kız seviyordu onu, hayatında ilk defa
ama o çok derin aşk sadce birrkaç dakika sürdü.onu ogün dolmuşta bıraktımve gitmesine izin verdim.evet onu sadece bir kere gördüm AMA AŞK İŞTE BÖYLEDİR FIRTINA GİBİ SİNSİCE GELİR şimdi çaresizlik içinde hala onu arıyorum.yıllar oldu ama mecnun olmaktan hiç bikmadım.ve şimdi hayatımdaki yakacağım son kibritimle hala onu arıyacam oda söndüğünde aşkım, ancak sonsuz hayatta bulacak onu :) :) :P
sabah öle akşam elimizde biralar
sallana sallana alsancaktan aşağı
bir konakta karşıyakada
ben o yari arar dururum

#29 almira

almira

    Zaman buldukça takılır

  • Üyeler
  • 147 Mesaj
  • Konum:?
  • İlgi Alanları:spor, tenis, kayak vıdı vıdı

Gönderim zamanı 06.11.2004 - 20:13

Bir kadinin Aski...

Karimi 1998'in sonbaharinda kaybettim...
Yedi senelik evliligimizin iki senesini kanser tedavisi için
hastanelerdegeçirmistik.

Karim, her evlilik yildönümümüzde ikimizin fotografini çerçeveler,
"Bunlar bizim hayatimizin gölgeleri" derdi..

Öldügünde, yedi tane resmimiz vard?
97'in bir gecesinde onu aldattim. Oysa ona sürekli onu ne kadar çok
sevdigimi ve sonsuza kadar sadik kalacagimi söylerdim.

Ölmeden iki hafta önce yine ayni seyi tekrarladim.
Tuhaf bir gülümsemeyle bakti bana ve sadece: "Biliyorum" dedi.
Izmir'e kar yagdigi gün, yani bir ay önce, evdeydim.
Fotograflarimiza bakiyordum yine... Her çerçevenin altinda bir harf
oldugunu ilk kez o gün fark ettim.
A.
R.
K.
A.
S.
I.
N.

Gerisi için yillari yetmemisti. Ama sanirim "Arkasina bak" yazmaya
filanniyetlenmisti. Hemen çerçevelerin arkasina baktim.Hiçbir sey yoktu. Sonra
birsey dürttü beni, hepsini teker teker söktüm.Inanabiliyormusunuz, her
birinin arkasindan bir mektup çikti!

Geçirdigimiz her sene için sevgi dolu sözler yazmisti.1997'deki
resmimizin içinden çikan zarf ise simsiyahti.
Ve içinden su sözler çikti:

"14 Mart 1997/Gözlerin bana baska birine dokunmus gibi bakti! Söylemene
gerek yok,biliyorum..."
2002'deyiz. Onu kaybedeli 4,aldatali 5 yil oluyor.
Içim aciyor simdi.
Çünkü kadinlar biliyor, hissediyor...Sadece paylasmak istedim.

Seni seviyorum diyenin sevgisinden süphe et, çünkü; ask sessiz , sevgi
dilsizdir..
.
Ara sıra ayaklaranı imkansızın denizinde yıkadığı için zaman zaman başı bulutlara çarpan.......

#30 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 05.01.2005 - 20:44

atatürk'ün büyük dil kongresini topladığı gün, başvekil de bakırköyünde genişletilen bez fakrikasını açmaya gelmişti.
dil kongresine bütün bakanlar, milletvekilleri ve bazı büyükelçiler de gelmişlerdi.
dil konusunda tezi olanlar, kürsüye çıkıp konuşmuşlar, fikirlerini beyan etmişlerdi.
bunlar arasında üniversite profesörlerinden cafer kırımi bey de kürsüye çıkarak tezini savunurken, kırımlı olması dolayısıyla söz arasında ruslar hakkında biraz sitemde bulununca atatürk çok kızmış ve:
- "burası siyaset meydanı değildir, indirin şunu hemen" deyince profesörü kürsüden indirmişlerdi. neyzen tevfik bu olayı öğrenince şu kıtayı yazmıştı:

fabrika yaptı sümerbank bez için,
çok muazzam bir eser bu laf değil,
dil işinde ehli dil tezden dedi:
sıçtı cafer bez getirsin başvekil..

Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#31 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 21.08.2005 - 20:38

Sedef Çiçeği

Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Ninenin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...

Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim...

"Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?"

Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı...



"Bu herif yetti gayri, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."



Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından... Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti. Herkes onu dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu... Ve devam etti...



"Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez... 50 yıl önceydi... O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm.. Yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim... Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım... Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye... İyi gelirmiş dedilerdi... 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayayım demedi... Ta ki geçen geceye kadar... O gece takatim kesilmiş.. Uyuyakalmışım... Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim... Hayatımı, umudumu her şeyimi verdim... Ondan hiç bir şey göremedim.. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."



Hakim, yaşlı adama dönerek;

"Diyeceğin bir şey var mı baba" dedi.

Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.



"Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadime'mi de orada tanıdım... Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim... O çiçeklerle doludur bahçesi... Kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi... İlk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm... Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi.. Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun... Lafım geçmedi... O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu... Ben ona gece sularsan geçer dedim.. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim... O sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim... Her gece o çiçek ben oldum... Sanki... Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...

"Her gece O yattıktan sonra uyandım... Saksıdaki suyu boşalttım... Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey.. Geçen gece de... Yaşlılık.. Ben de uyanamadım.. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım.. Sesimi çıkartamadım..."



O an Mahkeme salonunda her şey sustu...

Ertesi sabah gazeteler "Sedef susuz kaldı" diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar...
''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#32 Lamos

Lamos

    Kelyu

  • Dokunulmazlar
  • 7.490 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 22.08.2009 - 21:20

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. 'Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir' diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.

Alaycı bir ses tonuyla:

- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.

- Hayır çikolata parası lazım!

Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.

- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?

- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.

Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.

- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?

- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.

- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış standupçı mısın?

- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.

- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.

- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.

Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. 'Acaba söyledikleri gerçek mi,yoksa uyduruyor mu' diye düşündü.

- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?

Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfuscüzdanından başka bir şey çıkmadı.

- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.

Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.

- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.

Adam çekingen çekingen oturdu yanına.

- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?

- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.

- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?

- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.

- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.

- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.

- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.

- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.

- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?

- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha
değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.

- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?

- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.

- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?

- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.

- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?

- Küçük kızı severek.

- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?

- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu
edersin.

- Nasıl yani ?

- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün.Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?

- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Ebru Her akşam boynuma sarılır 'babacığım beni ne kadar seviyorsun?' diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda 'Baba güzel olmuş muyum?' diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. ' Harikasın prenses gibi olmuşsun' demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.

- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona 'bebeğim' diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?' dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.

- Hiç kavga etmezmisiniz siz?

- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.

- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yokonda.

- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.

- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.

- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.

- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.

- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her
zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler
giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.

Adam ayağa kalktı.

- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.

- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı:

- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.

Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.

- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.

Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, binbir teşekkür ederek evginin yolu nu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin
önüne koydu.

- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.

İnci hiç konuşmadı.

- Sorsana 'niye' diye.

İnci kızgın kızgın:

- Niye? Diye sordu.

- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.

- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.

- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. 'bak senin sevdiğin meyveleri aldım' Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.

- Özür dilerim seni kırdığım için.

Sonra Bülent yere diz çöktü.

- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.

- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.

İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.

- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.

Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızıgördü.

Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü..











...





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli