İçerik değiştir



- - - - -

Hikayeler


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 31 yanıt verildi

#1 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 18.12.2003 - 20:48


burayı özel ve ayrı olarak hikayeler bölümü yapmak istedim.bir çok beğendiğim düşündürücü ,güldürücü hikayeleri sizinle paylaşmak istiyorum.sizinde böyle sevdiğiniz ya da kendinizin yazdığı hikayeler varsa gönderebilirsiniz..
''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#2 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 18.12.2003 - 20:54

H A Y A L İ B İ R Ö P Ü C Ü K

Çogu zaman pek çok seyi çocuklardan ögreniriz. Bir süre önce, bir arkadasim, 3 yasindaki kizini, bir rulo altin renkli kaplama kagidini ziyat ettigi için cezalandirmisti. Durumlari iyi degildi ve kizinin kagitlari, agacin altina koyacagi bir kutuy süslemeye harcamasi onu çok sinirlendirmisti. Buna ragmen, küçük kiz , ertesi sabah hediyeyi babasina getirdi ve
"Bu senin için babacigim"
dedi. Arkadasim, gösterdigi tepki için kendini suçlu hissetti, ama kutunun bos oldugunu görünce için için sinirlendirmekten de kendini alamadi. Kizina bagirdi.
"Birine bir hediye verdigin zaman icinin dolu olmasi gerektigini bilmiyormusun?"
Küçük kiz babasina yasli gözlerle bakti ve söyle dedi;
"Ama babacigim, kutu bos degilki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemistim. Hepsi senin icin babacigim."
Babanin içi paramparca olmustu. Kizini kucakladi ve onu affetmesi için yalvardi. Arkadasim bu altin renkli kutuyu yataginin bas ucunda yillarca sakladigini anlatti bana. ne zaman cesaretini kaybetse, kutunun icinden hayali bir öpücük cikariyor ve onu oraya koyan cocugunun sevgini hatirliyordu. Gercek anlamda bakmak gerekirse, herbirimiz arkadaslarimiz ve ailelerimiz tarafindan bize sunulan karsiliksiz sevgi ve öpücük dolu altin renkli kutulara sahibiz. Dunyada sahip olabilecegimiz daha degerli bir sey olamaz. ..
''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#3 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 23.12.2003 - 19:00

BİR SAAT

Adam yorgun argin eve döndügünde bes yasindaki oglunu kapinin önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasina, saatte ne kadar para kazandigini sordu. Zaten yorgun gelen adam, ogluna "Bu senin isin degil" diyerek karsilik verdi. Çocuk dayatti: "Babacigim lütfen bilmek istiyorum" dedi. Adam, "Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim" dedi, "saatte 20 dolar kazaniyorum." Bunun üzerine çocuk, babasindan bir istekte bulundu: "Peki babacigim, bana 10 dolar borç verir misin?" dedi. Adam, daha çok sinirlendi: "Benim senin saçma oyuncaklarina ya da benzeri seylerine ayiracak param yok" dedi. "Hadi derhal odana git ve kapini kapat." Çocuk sessizce odasina çikip, kapisini kapattiktan sonra, adam sinirli sinirli düsünmeye basladi: "Bu çocuk nasil böyle seylere cesaret eder?" dedi kendi kedine.
Aradan bir saat geçmis, adam biraz daha sakinlesmisti. Çocuguna, parayi neden istedigini bile sormadigi geldi aklina. Yukariya, çocugun odasina çikti ve yataginda uzanan çocuguna, uyuyup uyumadigi sordu. "Hayir uyumuyorum" diye yanitladi çocuk. Adam, çocugundan özür diledi: "Sana az önce sert davrandigim için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim, yorgundum" dedi. Ve elindeki parayi uzatti: "Al bakalim istedigin 10 dolari." Çocuk sevinçle haykirdi: "Tesekkürler babacigim" dedi ve yastiginin altinda sakladigi burusuk paralari çikardi, elindeki parayla birlestirdi, tümünü tane tane saymaya basladi. Oglunun yastik altindan para çikarip saydigini gören adam, yine sinirlendi: "Paran oldugu halde neden benden para istiyorsun?" diye bagirdi, "benim senin saçma çocuk oyunlarina ayiracak zamanim yok." Çocuk, babasinin bagirmasina aldirmadi bile: "Fakat yeterince param yoktu ki... Ancak simdi tamamlayabildim" dedi ve elindeki paralarin tümünü babasina uzatti. "Iste sana 20 dolar, babacigim" dedi, "simdi bir saatini alabilir miyim?"
''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#4 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 09.01.2004 - 06:01

Gülüm Bu gece birdenbire yüreğimde sıcak bir mermi gibi hissdeğim yokluğunu
bugece yaz havası gibi etim'desin, dişlerinle ısırdığın kıvırcığa doyamadım bugece ayrılığımızın bin kere binin ci gecesi, galiba tütün gibi tükendi zaman oysa ben seni erken yaşayıp hiç kaybetmemek için taze hudutsuz sevdim yüreğimin yenilmze aşk tanrıcası, galiba bu gece yazık ve özlemlerin gecesi insanlar kapı önlerindeki ayakkaılarını, içeriye almayı öğrendiği tarihlerde, biz bolivya dağlarında dolaşıyoduk caz dinlemenin ayrıcalık olduğu dönemlerde ise ırkçı beyaz kamcıdan kacan siyah cıplak ayakların, sesini duyuyor, dört acıyorduk gözümüzü sevdamızın içindeki kainatın , küçüklüğü neyse hem şaşırıp hem gurulanıyorduk.Ögle güneşinden yanmayı göze alarak yürüyorduk minik ellerin ,avuclarında sonsuz ufuktaki insanlığa hürriyet kadar sevdiğimi insanlara doğru,galiba bu gece ölümsüzlüğün gecesi.Bu gece cık boztepeye, gülüm seyredeyim seni tepeden tırnağa,sağ taraftan değirmen derenin kıvrak kalcalı bir kız gibi denize,katılışını seyret ,sol taraftan akçaabatın tütün kokusunu cek cigerlerine hiç bir şey yapamıyorsan gülüm güneşin boztepe eteklerinde yanışını seyret bense bolaman virajlarında, uzun saçlının yerinde çay içmekteyim,az kaldı düşerim o sahil'lere yelkenleri, rüzgar içmiş sürmene, takası gibi sarhoş acık denizlerden. agzımda yarım kalmış bir öpüşme gibi sadık gazioğlu hoca mızın bize söylediği türkü ile sana geliyorum''Ben bu kadar içmezdum,derdumden içiyorum,aglayın beni kizlar yandımda tüteyrum''gerisini sorma o günlerden bir tek sen kaldın lekesiz ve tertemiz.gerisini unuttum daha sonraları ise ayrı düşmeyi ve gece yatığımdan fırlamayı öğrendim.sen benim korkum.yutkunuşum uyanışlarımın en güzelisin sen benim insanlığın bütün zaman ve mekanlarda peşinde koşupta ,bilemediği bildiğimsin,galiba bu gece yağmurda gökkuşağı ,misali gülerken ağlamanın zamanı.........
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#5 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 10.01.2004 - 00:43

BİR ÖYKÜ

Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip
utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından
fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların
Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı..
Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu..
Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı...
Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan
masasına döndü.. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda sekreter,
dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa
gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu..

Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini
bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi.
Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu?
Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.

Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce
bir kazada kabetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun
anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.

Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. "Madam"
dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için
bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner..."

"Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın.. "Anıt değil... Belki, Harvard'a
bir bina yaptırabiliriz". Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar
fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı, "Siz bir binanın kaça mal olduğunu
biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan
fazlasına çıktı..."

Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan
kurtulabilirdi.. Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite
inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin
kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?"

Rektör'ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı.
Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya,
Palo Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için
onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.

Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u.

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#6 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 14.01.2004 - 03:53

şimdi buraya yazıcam kim okuycak ? :shocking:
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#7 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 19.01.2004 - 17:33

şimdi buraya yazıcam kim okuycak ? :(

Ne demek şimdi bu?..sen yaz okunur merak etme.
''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#8 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 20.01.2004 - 01:37

Doğurdun beni kör karanlık bir gecede 16 yaşımda ise istanbul a saldın beni
anacığım ama göbeğimi koprattıklarında bu kadar canım yanmamıştı.Belki bu
yüzden anacığım yüzüm gözüm kırık dolaşırım hala avuclar dolusu ağladım
yalnızlığımda pek belli etmeden ama encok babam buzağımı kestdiğinde ağlamıştım şimdi bunlar nerden cıktı deme bana hep konuşmak istemişimdir yıllar yılı ama olmadı belkide kalabalık sülale olmanın bedeli bir sofrada kahvaltiya doyamadım anacığım bırakta konuşayım belkide ölesim gelmiş kim bilir bırakta ağlıyayım.Burada insanlar hep araba ve elbise markalarını ezberler ben ise ayrılıkları bazıları yazlığa gitmeyi özler ben ise gübre kokulu anneme kavuşmayı özlerim kendimi kızıl ağaclar arasında kaybediyorum zaman zaman başıma bastığım toprağın kokusu vuruyor anam anacığım.Anneciğim bilirisn üniveristeyi almanyadaki eniştemin parasi ile bitirdim.düzensiz harcamalarımıda bilrisin ac kaldım zaman zaman ama onursuz hiç bir zaman.Hiç bir zamanda güçenmedim yedi bölgeli ülkeme cok küfür ettim uğursuzlara vazgecmemde etmekten,düşüncelerimden dolayı cok uğraştılar benimle kökü toprakta karayemiş fidanı gibi direndim dimdik ve onurlu.iki kez silahlı saldırıya uğradım agustos aynıda ise ekinler sararıken doğdum şehirde ölürüm.beş yaşında aşık oldum lisede ise öğretmenime ablamın ve senin müdahalene rağmen velassıl cok sevdim kadınları anacığım aldatdıklarım da oldu aldatığıldımda ama asla konuşmadım arkalarından sana lacivert gözlü torun vermedim ya ben yine hayırsız oğlunum senin.kimsenin önünde eğilmedi bu asi başım bize ilkokulda öğretti öğretmenlerimiz(celal bahcekapılı, nuri gazioğlu ve orhan yavuz) ileriyi görmek için başımızı hep dik tutmayı onlardan öğrendik bu yüzden anacığım iste bu yüzden güneşin bile üstüne yürüdüm gölgemi geçmek için iyi oldu uzakta kırılan söğüt dalını gördüm acısınıda mısır püskülünün rüzgarda sallanmasını seyrettim karşı yamacdaki evde doğum sancısından vede fakirlikten tahtayı ısıran kadının acısını duydum yüreğim derinlemesine orta yerinden yarılarak şimdi gelelim sana
beni iyi dinle koca cınarım kemal dursun ve rüştü erz iyi doktordur,ilaclarını bir kez de saatinde al anacığım öyle kolay pes etmek yok ve kahretsinki buda bizim elimizde olan birşey anacığım , duyduğuma göre abimin resmini ahırda inekle buzağın arasına asmışsın güzel anacığım millet senin kara bıyıklı oğluna sevdanı bilemez gülecekler sana mektubumumdaki üzünclerimden babama bahsetme beni kırsada yıkamaz bu kirli şehir, hem kolay okuyasın diye büyük harf lerle yazdım kolayına gelipde ablama okutma CUMHURİYET kadını evet anam yine kirpklerim tuzlandı galiba şimdilik bu kadar seni ilkbaharda patlayan tohumun ışıltısı kadar masum öpüyorum ve seni kardelen ciceğinin özleminle kucaklıyorum biliyorum bu son sözlerden bişi anlamadın ve kızmaya başladın seni cok seviyorum hayırsız oğlun
ömer ahmet :(
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#9 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 21.01.2004 - 01:26

Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse
tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur
bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı.
Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu.

Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı.
Genç kız günden güne eriyordu. Bir gün, arkadaşı resim yaparken
o da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu...

Geriye doğru sayıyordu; "Oniki" dedi, biraz sonra da "onbir"; arkasindan
"on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardina "sekiz" ve "yedi".
Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba?
Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki
tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüş,
yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yarı boyuna kadar tırmanmıştı.

Dönüp arkadaışna "Neyin var?" diye sordu. Hasta kız fısıltı halinde" altı" dedi.
"Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı.
Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı.
İşte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi."
"Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları.
Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu."

Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü.
Fakat o: "İşte bir tanesi daha gidiyor. Hayır, çorba filan istemiyorum.
Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü
görmek istiyorum.. Ondan sonra ben de gidecegim." diyerek cevap verdi.

Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt katta ki yaşlı ressama
ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama.
Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen
arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş
gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen
rüzgârdan sonra, bir asma yaprağı hâlâ yerinde duruyordu.

Sapına yakın tarafları hâlâ koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi
tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sarı rengi gelmiş olan yaprak,
yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu.

"Bu sonuncusu" dedi hasta kız."Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm.
Rüzgârı duydum. Bugün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim."
Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar, alacakaranlıkta bile, asma
yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı.

Derken şiddetli yağmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır
aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı
hâlâ yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti. Sonra
arkadaşına seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan
olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu.

Ölümü istemek günahtır. Şimdi biraz bana çorba verebilirsin." dedi.
Akşamüstü gelen doktor ayrılırken; şimdi alt kattaki bir hastaya
bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree.
Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama
daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor dedi.

Ertesi gün doktor : "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi.
O gün öğleden sonra arkadaşı artık iyileşmiş olan arkadaşına alt kattaki
yaşlı adamı anlattı. Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş.

Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu, odasında sancıdan kıvranırken
bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yanı buz gibi bir
haldeymiş. Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akıl sır erdirememişti
kimse. Sonra, hâlâ yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene
sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine
karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça
bulmuşlar. O zaman o son yaprağın sırrı da çözüldü. Rüzgâr estiği zaman
bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam,
son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştır.

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#10 Denio

Denio

    Kamış Kotak

  • Dokunulmazlar
  • 7.870 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:alayına konum

Gönderim zamanı 21.01.2004 - 22:06

Bir Yılbaşı Günü
Adam 3 yaşındaki kızını, gayet pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği
için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri
büğrü sarmak için kullanmıştı...
Yılbaşı sabahı küçük kızı, paketi getirip:
- Bu senin babacığım" dediğinde çok üzüldü.
Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermişti kızına. Bir gece evvel yaptığından
utanarak, kutuyu açtı. Fakat kutunun içi boştu.
Kızına gene çıkıştı: "- Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey
olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?.."
Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı.
"- O kutu boş değil ki baba! İçini öpücüklerle doldurmuştum!.."
Babası o kadar çok üzüldü ki, koştu, kızına sarıldı. Beraberce ağladılar. Adam o kutuyu ömrünün sonuna kadar sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerden birini çıkarırdı.
Aslında bütün insanlara böyle bir kutu mutlaka verilmiştir. Zor zamanlarda bu
kutuyu çıkarıp içine bakabilmeyi başarmak, mutluluğun anahtarlarından biri olsa
gerek."
Sanırım içmek,
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.

Charles Bukowski


Piizan

#11 Melih

Melih

    Giggity Giggity Goo!

  • Kurucular
  • 8.516 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Bahçelievler - İstanbul
  • İlgi Alanları:Sadece Harabe.net :)

Gönderim zamanı 22.01.2004 - 10:36

Forumlara hiç bakmadığınız nasıl da belli! Abicim aynı konu içinde aynı hikayeyi yazıyosun, hiç mi bakmıyosun. Bu konuda ikinci yazılan mesaja bak bakalım, bir bağ kurabilecek misin.. :gangster:
2000 - 2010


bit.gifladybug.gif


#12 Denio

Denio

    Kamış Kotak

  • Dokunulmazlar
  • 7.870 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:alayına konum

Gönderim zamanı 22.01.2004 - 19:23

biliyom :gangster:)) alkollü bir vaktimde yazmışımdır belkimde...eigentlich bist du mir egal
Sanırım içmek,
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.

Charles Bukowski


Piizan

#13 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 22.01.2004 - 23:43

yani ne güzel siir yazıyoduk ne bu abi ya
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#14 almira

almira

    Zaman buldukça takılır

  • Üyeler
  • 147 Mesaj
  • Konum:?
  • İlgi Alanları:spor, tenis, kayak vıdı vıdı

Gönderim zamanı 23.01.2004 - 15:41

Bizlerden asırlar evvel yaşamış olan Yunus'u Fuzuli'yi, Shakespeare'i, Moliere'i doğrusu merak etmeyiz, nasıl adamlardı diye. Ya da sadece fotoğraflarından yüzlerine aşina olduğumuz Dostoyevski'yi, Hemingway'i Pablo Neruda'yı ya da Yahya kemal'i, Tanpınar'ı ''Ne olurdu görseydik.'' demeyiz.Çünkü bütün kanlı canlılıklarıyla, ruhlarının bütün kıvrımları, arzuları ve tutkularıyla romanlarında, şiirlerinde yaşamaktadır onlar. Güçleri, ölmezlikleri de buradan gelmektedir. Ve aslında, hepsi de keşfedilmemiş bir ülke gibidir; bütün gidilmiş, görülmüş bilinmişliklerine rağmen.... Hepsinde o kışkırtıcı gizem hala hüküm sürmektedir.
Bize bıraktıklarını döne döne okumamızıda bize her okuyuşta yeni bir keşfe çıkardıkları içindir.

Ara sıra ayaklaranı imkansızın denizinde yıkadığı için zaman zaman başı bulutlara çarpan.......

#15 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 27.01.2004 - 22:18

Bir Dostluk Yolculuğu



Curt’le aramızda herkesin yaşamasını istediğim türden bir dostluk ilişkisi var. Bu ilişki güven, alaka, risk alma gibi özelliklerle birlikte, aceleyle ve yağmacı bir anlayışla sürdüğümüz yaşamlarda dostluğun sahip olabileceği bütün özellikleri taşıyor.

Arkadaşlığımız uzun yıllar önce başladı. Farklı üniversitelere giderken bir spor karşılaşmasında tanıştık ve ikimiz de birbirimizin atletik yeteneklerine karşılıklı bir saygı duyduk. Yıllar geçtikçe arkadaşlığımız ilerledi. Curt benim sağdıcım oldu, bir iki yıl sonra kız kardeşimin oda arkadaşıyla evlendiğinde ben de onun sağdıcı oldum. Curt aynı zamanda oğlum Nicholas’ın vaftiz babasıydı. Ama yine de dostluğumuzu en iyi gösteren ve pekiştiren olay, bundan 25 yıl önce, ikimiz de 20’li yaşlarımızın umursamazlığı içindeyken gerçekleşti.

Curt’le beraber bulunduğumuz yerdeki Yüzme ve Tenis Kulübü7nde bir havuz partisine gitmiştik. Curt, güzel bir saat kazanmıştı. Arabaya doğru yürürken, parti hakkında şakalaşıyorduk. Curt bana dönüp “Steve, birkaç kokteyl içtiğini gördüm dostum. İstersen arabayı ben kullanayım” dedi. Önce şaka yaptığını sandım, ama Curt benden kesinlikle daha akıllı olduğu için ayık kafasının önerisini kabul ettim.
“İyi fikir,” deyip anahtarları ona verdim.

Ben yolcu koltuğuna Curt de direksiyona geçtikten sonra bana döndü ve “Yardımına ihtiyacım olabilir, çünkü buradan sizin eve nasıl gidildiğini bilmiyorum” dedi.
“Sorun değil” cevabını verdim.
Curt arabayı çalıştırdı ve yola çıktık. İlk kez araba kullananların hep yaptığı gibi ani duruş kalkışlar olmamıştı. Curt’e sola dön, yavaşla, hemen sağa, hızlan ve bunun gibi yönergeler vererek gittiğimiz sonraki 10 mil bana yüz mil gibi geldi. Neyse, önemli olan o gece eve sağ salim varmamızdı.

10 yıl sonra, düğün törenimde Curt dostluğumuzun öyküsünü ve o gece arabayı birlikte nasıl kullandığımızı anlatıp 400 konuğu ağlattı. Bu öykü neden mi bu kadar önemli? Sanırım hepimiz araba kullanmamamız gerektiğinde anahtarları arkadaşımıza vermişizdir. Ama arkadaşım Curt doğuştan kördü ve o geceden önce hiç araba kullanmamıştı.

Bugün Curt New York’da General Motors’un üst düzey yöneticilerinden biri, ben isi tüm ülkeyi dolaşıp satıcılara müşterileriyle uzun süreli ortaklıklar ve dostluklar kurma esini vermeye çalışıyorum. Risk alma isteğimiz ve birbirimize güvenimiz dostluk yolculuğumuza anlam ve neşe katmaya devam ediyor.
Steven B. Wiley

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#16 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 09.02.2004 - 16:48

[b]kimsenin okumaya ihityacı yok
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#17 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 21.02.2004 - 03:03

buda saçma sapan okumayın
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#18 MaryJane

MaryJane

    Forum Şövalyesi

  • Üyeler
  • 2.094 Mesaj
  • Konum:''Fox River''
  • İlgi Alanları:F1, WRC , Eski Mısır , Gothic-Symphonic-Power Metal , Frp, Galatasaray..

Gönderim zamanı 02.03.2004 - 01:04

YASADIGINIZ HER GÜN ÖZELDIR !

Enistem; kizkardesimin tuvaletinin en alt gözünü açti ve ince kagida sarilmis bir paket çikardi. "Bu" dedi, "siradan bir çamasir degil." Kagidi açti ve çamasiri bana uzatti. Zarif ve ipekliydi. Kenarlari elisi dantelle süslenmisti . Astronomik bir fiyat tasiyan etiketi hala üstündeydi. "Jan bunu New York'a ilk gittigimizde almisti. Nereden baksan sekiz, dokuz yil olmustur. Hiç giymedi. Özel bir gün için sakliyordu. Çamasiri benden aldi ve cenaze evine götürmek üzere ayirdigimiz diger giysilerle birlikte yatagin üzerine koydu. Birakirken eli bir an yumusak kumasi oksar gibi oyalandi. Tuvaletin gözünü hizla kapatti ve bana döndü ve dedi ki : " Hiçbir seyini özel bir gün için saklama. Yasadigin her gün özeldir." Cenazeyi izleyen günlerde enisteme ve yegenime beklenmeyen bir ölümün arkasindan yapilmasi gereken tüm üzücü islerde yardimci olurken sik sik bu sözleri hatirladim. Kardesimin ailesinin yasadigi sehirden California'ya dönerken uçakta yine bu sözleri düsündüm. Kardesimin göremedigi, duyamadigi veya yapamadigi bütün seyleri düsündüm. Hala enistemin sözlerini düsünüyorum ve hayatim degisti. Artik daha çok okuyor, daha az toz aliyorum. Balkonda oturup bahçemi seyrediyorum, uzayan çimlere aldirmadan. Ailem ve dostlarimla daha çok vakit geçiriyorum , is toplantilarinda daha az. Mümkün oldugu kadar sik "hayatin katlanilmasi gereken bir dertler zinciri yerine zevk alinacak olaylar silsilesi olarak görülmesi" gerektigini hatirlatiyorum kendime. Her anin güzelligini duyumsayarak yasamak istiyorum. Hiçbir seyimi özel günler için saklamiyorum. Kiymetli tabak çanagimi her "özel" olayda kullaniyorum. Birkaç kilo vermek, tikanan lavaboyu açmak, bahçemde ilk açan çiçek gibi özel olaylarda.. En pahali ceketimi canim isterse süpermarkete giderken giyiyorum. Teorime göre eger zengin görünürsem, küçük bir torba erzak için o kadar parayi daha rahat ödeyebilirim. Pahali parfümü özel partiler için saklamiyorum. Magazalardaki tezgahlarin ve banka memurlarinin burunlari da, en az parti parti gezen arkadaslariminkiler kadar iyi koku alir. "Birgün" kelimesi dagarcigimdaki yerini kaybetti. Bir sey, eger görmeye, duymaya veya yapmaya degerse, onu simdi görmek , duymak ve yapmak istiyorum. Hepimizin "Yasayacagimiza garanti gözüyle baktigimiz yarini görmeyecegini" bilseydi eger kizkardesim, neler yapardi kimbilir ? Sanirim aile fertlerini veya yakin arkadaslarini arardi. Belki eski birkaç arkadasini arayip aralarinda geçen sürtüsmeler için özür dilerdi. Belki bir lokantaya en sevdigi çin yemegini ismarlardi. Bunlarin hepsi birer tahmin. Kardesimin neler yapamadan öldügünü hiçbir zaman bilemeyecegim. Ya ben ?.. Eger sayili saatimin kaldigini bilseydim, yapamadigim seyler oldugu için kizardim. Yazmayi erteledigim mektuplari yazmadigim için kizardim. "Bir gün ararim" dedigim dostlari görmedigim için kizardim. Esime ve kizima onlari ne kadar çok sevdigimi yeterince sik söylemedigim için kizardim. Artik hayatlarimiza kahkaha ve renk katacak hiçbir seyi yarina ertelememeye, duygularimi dizginlememeye çalisiyorum. Ve her sabah gözlerimi açtigimda kendime o günün "Özel bir gün" oldugunu söylüyorum. Her gün, her dakika, her nefes gerçekten Allah'tan bize bir armagan.
(LOS ANGELES TIMES YAZARLARINDAN ANN WELLS'IN YAZISI

''Orada olmayan bir şeyi görmezden gelemezsiniz çünkü 'görmezden gelme'nin anlamı bu değildir ''

Gönderilen Resim

#19 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 07.03.2004 - 17:09

Sıra Dışı Profesyonel


Envanter raflarının karanlık kısmına gidip alnımı duvara dayadım ve bir süre kendimi tamamen ümitsizlik duygusuna bıraktım. Hayatımın kalanı da böyle mi geçecekti? Okulu bitireli iki yıl olmuştu ve hala anlamsız, düşük ücretli ve geleceği olmayan bir işte çalışıyordum. Bu zamana kadar bu soruyu aklıma bile getirmeyerek kendimden uzak tutmuştum, ama şimdi her nedense o korkunç olasılık beni etkisi altına almıştı. Bu düşünce, sahip olduğum bütün enerjiyi bedenimden söküp aldı. Kendimi hasta hissediyordum, odadan çıktım, eve gittim, yatağa yatıp başımı yatak örtüsünün altına soktum. Yarını ve sonraki bütün yarınları unutmaya çalıştım.

Sabah biraz daha kendime gelmiştim, ama hala aynı ölçüde bunalıyordum. Umarsızca işe gittim ve işimi ümitsizce yapmaya başladım.

O sabah işte yeni birkaç kişi vardı, totem direğinde benden de aşağıda olan geçici işçiler. Biri gözüme çarptı. Diğerlerinden yaşça daha büyüktü ve üzerinde bir üniforma vardı. Şirkette üniforma kullanılmazdı, aslına bakarsınız ortadan kaybolmadığınız sürece ne giydiğiniz şirket için önemli değildi. Ama bu adam düzgünce ütülenmiş kahverengi bir pantolon ve bir iş gömleği giymiş, hatta gömleğinin cebinin üzerine ismi işlenmişti. Jim’in üniformayı kendisinin aldığını düşündüm.

Tüm gün ve bizimle çalıştığı diğer günler boyunca onu izledim. Asla geç kalmaz, erken de gelmezdi. Sabit bir hazdı, acele etmeden çalışırdı. Birlikte çalıştığı herkese arkadaşça davranır, ama çalışırken pek konuşmazdı. Sabah ve öğleden sonra, herkesle birlikte, söylenen saatte ara verir, ama herkesin aksine, çalışma saatlerinde etrafta oyalanmazdı.

Öğle yemeği saatinde, çoğumuz yiyeceğimizi ve içeceğimizi makinelerden alıyorduk, ama bazıları evden sandviç getiriyordu. Jim iki gruptan da değildi. Yemeğini eski moda, çelik bir sefertasından yiyor ve kahvesini de termostan içiyordu – ikisi de kullanıla kullanıla eskimişti. Zaman zaman insanlar yemek yedikleri yeri temizlemekte biraz dikkatsiz davranırlardı. Jim’in masadaki yerinde ise tek bir leke olmazdı ve elbette her zaman çalışma yerine tam zamanında dönerdi. Sadece tuhaf değildi, göze batıyordu ve takdir topluyordu.

O, yöneticilerin rüyalarındaki gibi bir işçiydi. Buna rağmen diğer işçiler tarafından seviliyordu. Hiç kimseyi utandırmaya kalkışmazdı. Kendine söyleneni yapardı, daha çoğunu ya da daha azını değil. Dedikodu yapmaz, şikayet etmez, tartışmazdı. Sadece bu tip alt düzey işlerde mümkün olduğuna inanmadığım bir kişisel gururla işini – sıradan el işi – yapardı.

Tavırları ve her yaptığıyla ben profesyonelim diyordu. İş sıradan olabilirdi, ama o değildi.
Geçici iş sona erdiğinde Jim bizden ayrılıp başka bir işe girdi, ama üzerimde bıraktığı izlenim kaybolmadı. Onunla hiç konuşmamış olmama rağmen düşüncelerimi tamamen değiştirmişti. Onun izinden gitmek için elimden geleni yaptım.

Bir sefertası ya da üniforma almadım, ama kendi standartlarımı koymaya başladım. Aynı Jim’in yaptığı gibi, bir iş sözleşmesinin gereklerini yerine getiren bir işadamı gibi çalıştım, çok şaşırtıcı biçimde, yöneticiler yeni kazandığım verimliliği fark edip beni terfi ettirdiler. Birkaç yıl sonra da ben kendimi başka bir şirkette daha yüksek ücretli bir işe terfi ettirdim. Bu böylece devam etti. Pek çok şirket ve uzun yıllar sonra, kendi işimi kurdum.

Kazandığım bütün başarılar çok çalışmamın ve şansımın sonucuydu, ancak sanırım şansımın en büyük kısmını uzun süre önce Jim’den aldığım ders oluşturuyordu. İnsanın işine saygı duyması, yaptığı işin ne olduğuna değil; işini nasıl yaptığına bağlıdır.

Kenneth L. Shipley

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#20 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 02.05.2004 - 21:56

Hangi hikayedir ki senin kadar temiz hangisi senin kadar saf ve dogal hangi misralar senin kadar yasaklanmış terazide tartılmamış bir aşk hikayesidir
hoyratca sallanmış kelimelerde aranmış aşk hikayeleri kim inanırdıki bunları sana yazdığıma kime inandırabilridin en doğrusu olmadan en yanlışıklara kadar uç noktlarada bulunmayanlara doğru hani laftan ibaret dir yazılanlar olur olmaz türküler cığıran ozanlar gibi


belkide bunu sana yazdım ?
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli