Din ve ahlak kavramlarının yan yana gelmesi zorunlu bir sonuç
olarak görülebilir ancak dinden bu kadar çok söz edilirken ahlaktan
hemen hemen hiç söz edilmemesi ilginç bir durum oluşturur mu?
Çoğunluğun ileri sürebileceği "dinden söz ediliyorsa ahlaktan da
illaki söz edilmektedir" anlayışı ne kadar gerçekçidir?
Yaklaşık yüzde doksanı müslüman olan bir ülkede hemen her türlü
ahlaksızlığa bu denli çok rastlanmasının nedeni dine uygun yaşanmaması mıdır
yoksa ahlakın tek başına bir alan olarak değer görmemesi midir?
Dinsiz olan birinin ahlaksız da olabileceği sonucu kolaylıkla kabul görürken
dini inancını eksiksiz yaşayanların kesinlikle ahlaklı olacağı söylenebilir mi?
Genel olarak toplumsal; dinsel; doğal ve bireysel olmak üzere dört farklı ahlaktan söz edilmektedir. Kolay kabul gören ve üzerinde sorgulama
yapılamayan dinsel ahlak toplumsal yaşamın sorunsuz ve uyumlu
olabilmesine gerçekte ne kadar hizmet etmektedir.
Belki de işlevsel olarak kendine yer bulacak yeni bir anlayış gelişecektir ve sonunda; "Ahlak gerekli değildir zaten din vardır" diyecektir birileri.
Öyle ya inanç yönelimlerine göre insanları bölmek, kadını ikinci sınıf görmek, dini yaymak için de olsa insan öldürmek (ki bu anlayışlar birçok dinin uygulanma aşamasında kendine yer bulmaktadır) gibi daha pek çoğunu sıralayabileceğimiz evrensel ahlakın reddettiği davranışların sınırlandırılmaya kalkılması dinler için zararlı değil midir?
Zararın neresinden dönülse kardır, iki yüzlü olmak ahlaksızlıktır.