İçerik değiştir



- - - - -

Farkında Olmalı İnsan.


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 51 yanıt verildi

#41 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 09.07.2009 - 10:22

PARMAK UÇLARIMDA HAYATI HİSSEDİYORUM.
Kendime notlar yazıyorum...
Vedalar edip, yeni hikâyelere yeni kahramanlar ararken buluyorum.
Ayaklarıma inen karasularla yorgunluğun dibine vuruyor, yorgunlukla gelen uyku nöbetlerinde süslü düşler kuruyorum…
Düşünceler içinde kan’a ve ter’e uyanılan bir sabaha merhaba diyor, her arayışın sonunda aynı kahır ile küfürler savuruyorum duymadığınız, duymayı hiç bilemediğiniz!
Görmediğiniz bütün ayrıntıları gözleriniz içine sokmak için can atıyorum…
Tuval’e yansımış resmin gölgelerini hiç fark etmediğinizin farkındalığında renkleri, beli belirsiz gökyüzü kalabalığını suratlarınıza yansıtıyorum ama sizler görmeyi bilmiyorsunuz, aslında görmek istemiyorsunuz…
Ve ben göremediğiniz gözlerinizle hayatı nasıl algıladığınızı anlamaya çalışıyorum...
Anlamlar katıp size canlar veriyorken buluyorum kendimi...
Kokunuzu duymuyorum, teninizi bilmiyor, sıcaklığınızı ise hiç hissetmiyorum...
Cümlesel dokunuşlarınızın ise sahte olduğunun bilincinde gülümsüyorum...
Vermediğim bütün kararları verip, yeniden parmak uçlarımda hayatı hissediyorum!
Artık zorlanmadığımı fark ediyorum, farkındalıkların garip soluk alıp verişlerle bölünemeyecek kadar sabit yerler edindiğini anladığımda ise korkulu bir telaşla geçiştirmeye başlıyorum her şeyi…
Uzaklaşıyorum…
Geride bırakarak bütün süslü geçmişi yürüyorum…

EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#42 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 09.07.2009 - 11:16

Gözünü bu satırlardan bir an kaldır ve kuş tüyünün düşüşünü hayal et.. Hem havada asılı kalıyor, hem iniyor gibidir...


Gökten yere düştüğü halde, düştüğünü hissettirmez sana kuş tüyü... Belki de hiç düşmez kuş tüyü. Hayır, hayır düşüyor değildir. Belki de kendisi yere doğru inmeyi, yere konmayı tercih ediyor gibidir. Hani yağmur gibi... Düşüyor değil indiriliyor. Öyle ki, bir kuş tüyünün inişini seyrederken, sayısız göklerden sayısız tüylerin düştüğü duygusuna kapılırsın, kuş tüyü yere indiğinde henüz düşüşünü tamamlamadığını hissedersin. Doğru; düşmez aslında kuş tüyü, “iner” gibidir, “indirilir” ve “hep indirilir”. Meleklerden kopmuş gibi, melekler gibi.. Şimdi de uykun gelir mi kuş tüyünü duyunca? Yoksa uyanır mısın tatlı ve gerçek bir rüyaya? İşte sana kuş tüyü gibi hafifçe dokunan öğütler... İstersen bırak düşsün, istersen havada öylece asılı kalsın. Sen bilirsin.




Sevmeyi öğren:

Sevdikçe varlığının kâinatla toplandığını görürsün.

Sevince, kendini kendinden öte taşırsın. Sevince kalbine yeni ve sonsuz kanatlar takarsın. Sevince, mavi bir deniz olur kalbin; hiç bilmediğin kıyılara varırsın.



Bağışlamayı öğren:

Bağışladıkça dostlarının sayısını onla çarpmış olursun. Bağışlamak kalbinin yükünü azaltır. Bağışlayınca, kalbine batan dikenler güle döner. Bağışlayınca önce kendini bağışlamış gibi olursun, nefretin ve kinin yükünü omzundan atarsın.



Pişmanlık duymaktan korkma:

Pişmanlığını itiraf ettikçe hatalarının küçük, anlaşılır ve bağışlanabilir parçalara bölebildiğini görürsün. Pişmanlık sancısını göze aldığın sürece, hatadan dönmenin lezzetini de yaşamaya başlarsın. Pişmanlık içtenliğin sınamasıdır. İçtenliği olmayanlar pişman olamazlar. Pişman olmayanlar içtenlik kazanamazlar.




Hatırlamayı öğren:

Hatırladıkça, sevgilerinin karekökünü bulup, onlardan hüznü çıkardığını fark edersin. Hele de çocukluğunu çok hatırla ki, hiç endişesiz mutlu olduğun anları yeniden yaşa. Mutlu olmayı beceremeyen biz büyüklere içimizdeki çocuk mutluluğun sadelik ve hırssızlıkla ilgili olduğunu fısıldar. Dur ve dinle çocuğunu.



Değer vermesini öğren:

Değer verdikçe sevgilerin küpünü bulup, onları mutlulukla çarpabildiğini görürsün. Değer vermeden geçirdiğin günün güneşi hiç doğmamış gibidir. Değerini bilmediğin eşyaya hiç sahip olmamış gibisindir. Değerini bilmediğin dostların sana göre hiç yaşamamış gibidir. Değer vermesini öğrendiğinde, hayatın sahihleştiğini fark edersin. Daha yavaş yürürsün ama adımlarını yere sıkı basarsın.



İltifat etmesini öğren:

İltifat ettikçe, insanlarla arandaki en kısa mesafenin bir tebessümün resmettiği eğri bir çizgi olduğunu görürsün. İltifat etmek yalan konuşmak demek değildir. İltifat, muhatabının görmek istediğin yere ulaşması ve oradan öte geçmesi için temennide bulunmaktır.



Özür dilemesini öğren:

Özür diledikçe nefretin ve öfkenin sonsuza bölündüğünü, böylece dargınlıkların limit sıfıra giderken yok olduğunu fark edersin. Ayrıca bak: “Pişmanlık duymaktan korkma” öğüdü.



Aşktan korkma:

Böylece bir üçgenin iç açılarının toplamının 180 dereceyi aşıp, bütün yamukları kendi içinde barındırabildiğini görürsün. Aşk pürüzleri yok eder; dikenleri gül eder, acıları haz eyler.



Ara sıra hüzünlen:

Hüznün kalbine dokunmasına izin ver. Böylece bütün mutlulukların ve zevklerin sonunda ayrılık çizgisine teğet geçip geri döndüğünü görürsün. Hepimiz ayrılıkların kuşattığı bir adada şimdilik yaşayan fanileriz. Hüzün, faniliğin ince sızısını kalbine hissettirdiği için, seni ebediyete komşu eder. Hüznünü öldürürsen ölümü anlayamadığın gibi hayatı da anlayamazsın.



Ve bir gün öleceğini bil:

Kesinlikle öleceksin ve öldüğün gün anlayacaksın ki, yaşadığın hayat, paydası sonsuzluk olan basit bir kesirden ibaretmiş. Kesrin payında ne olursa olsun, ne kadar çok şey biriktirmiş olursan ol, hepsi son işlemde sıfıra eşitlenir. Kesrin üzerine, yani bu dünyaya, sonsuzluk cinsinden bir şeyler koyman gerekiyor. Yoksa “elde var sıfır”




Her gün yeniden uyan:

Uyanmayı sadece gözünü açmak olarak bilen için, bir şafak vakti ne kadar da sıradandır. Hayranlık duygusunu her gece iki göz kapağının ardına sakladığı gözleri gibi her daim uykuda bırakan için, bir gün doğumu “sabahın körü” olasıca karanlıktır. Kulluk heyecanını avucunda tutamadığı bir kor gibi savurup söndüren için, bir seher vakti eğreti ve tanımsız bir vakitsizliktir. Haydi, aç gözlerini... Aç gönlünü... Şimdi ve burada var olduğunu fark et. Var edildiğini fark et. Buraya, bu sabaha bir insan olarak gönderildiğini bil. Bu sabahın senin için, sana özel olarak yaratıldığını fark et. Uyan... Güneş senin için doğuyor...


Senai DEMİRCİ

EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#43 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 10.07.2009 - 22:19

Geçen gün kaldığım yerden okumaya devam etmiş, tam görüş belirtecekken PC'nin azizliğiyle karşılamıştım...

Her bölüm ayrı bir ders niteliğindeydi.
Teşekkürler...


#44 Bulutsuzluk

Bulutsuzluk

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.309 Mesaj
  • İlgi Alanları:Olmak istediği...

Gönderim zamanı 28.07.2009 - 23:51

İnsan farkında olmalı, tenha bir kıraathanede, uzun zamandır silinmeyen örtülü kumaş parçasının altında yalnızlığa hapsolmuş masanın dört tarafının kumarbazlar tarafından kuşatıldığını...
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...

#45 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 10.08.2009 - 11:48

ADAM OLMAK
Çevrende herkes şaşırsa,
bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
hem kendine güvenirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana.
Düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilirsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden.
Döküp ortaya varını yoğunu,
bir yazı turada yitirsen bile,
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu.
Yüreğine, sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada,
sen dayanabilirsen tek.
Herkesle düşüp kalkar, erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken,
dost da düşman da incitemezse seni,
ne küçümser, ne büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyi ile dünya önüne serilir,
üstelik oğlum, adam oldun demektir...

Rudyard Kipling( 1865-1936 )

Çeviri : Bülent Ecevit

Şiiri çok beğendim burda saklamak istiyorum
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#46 Sultanım

Sultanım

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.113 Mesaj

Gönderim zamanı 10.08.2009 - 12:18

Herkesle düşüp kalkar, erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken,
dost da düşman da incitemezse seni,
ne küçümser, ne büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyi ile dünya önüne serilir,


Ne doğru tespit, Eylül harika bir paylaşımdı istifade ettim; teşekkürler.

SULAK TOPRAKLARDA ÜMİTLER YEŞERİR

KANIN DÖKÜLDÜÐÜ TOPRAKLARDA İNSANLIK ÖLÜR

YAŞANMAZ BİR DÜNYA İÇİN TÜM VAHŞİLİÐİNİ GÖSTEREN İSRAİL'İ KINIYOR VE LANETLİYORUM

KAHROLSUN İSRAİL!!


#47 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 30.08.2009 - 23:34

SON ANDA FARKEDENLER, GERİ DÖNÜN

Herkesin fark edilmek için birbiriyle yarıştığı bir pistte, fark etmek hiç de kolay değil. Her zaman farın aydınlatamadığı, aynanın yansıtamadığı, direksiyonun kırılmadığı bir alan var. Dikkat ibresi, hız ibresiyle aynı rakama dayanamadığından her şeyin yanından geçildiği halde hiçbir şey fark edilmiyor.
Hem bütün hesaplar, kitaplar ve planlar fark edilmek için değil mi? Herkes (paramız mukabilinde) fark edilmemiz için elinden geleni yapmıyor mu? Makaslarıyla yalnız saçlarımızı ve giysilerimizi değil, kimliğimizi şekillendiren kuaförler ve terziler, zamanı ikinci palana bırakıp, ilk planda akrep ve yelkovanlarını etrafımızda döndüren saatçiler, yalnız düşmanlarımızın değil, dostlarımızın bakışlarını da ayaklarımıza çeviren ayakkabıcılar, sizleri selamlıyoruz. taktığımız kolyenin boynumuzla, sürdüğümüz kokunun ruhumuzla ilgisini kuran, süs ve kozmetik dünyasının ustaları, arabamızın yolu kavrayışından çok, yoldan çıkarılıcığını dikkate alan tasarımcılar, ne yediğimizden çok, nerede yediğimizin önemini keşfetmemize yardımcı olan gurmeler sizleri de… farklılığımıza katkıda bulunan herkes bizim için farklıdır. “ Fark” ın ne anlama geldiğinin anlaşılabilmesi için ise sözcükler “F” harfiyle başlamalıdır. FARK: “ bir kimse veya nesneni, bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık; benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik.”
İşte meselenin püf noktası. Ne diyor sözlük: “BİR BAŞKASIYLA KARIŞTIRILMAMASINI SAÐLAYAN…” demek ki neymiş? Benzerliğimizin değil, benzemezliğimizin altı çizilmeliymiş. Benzemek kolay, benzememek zormuş. Bir başkasıyla karıştırılmak mı? Aman Allah’ım ne büyük kabus!
Öyle ya nasıl farklı olabileceğimizin “sırrını “ veren billboardları herkes okuduğuna göre biricikliğimiz nasıl sağlanacak? Moda olan bir “yenilik” nasıl olup da bizi ayrıcalıklı kılacak? Oyun oynayalım, ama oyuna gelmeyelim arkadaşlar! Nasıl farklı olacağımızı bize televizyonlar, gazeteler ve billboardlar aracılığıyla değil, özel bir mektupla bildirilsin. Dahası aynı mektuptan bir tane daha yazılmadığı Beyoğlu 124. noter başkatibince tescil edilsin.
Bakın yedek futbolcular saha kenarında nasıl ısınma hareketleri yapıyorlar. Antrenörün dikkatini çekemezseniz, bütün bir ömür boyu maça giremez, forma numaranızı gösterebilmek için zıplar durursunuz. Bir an önce tedbirinizi alın. Şişman mısınız? Siyah elbiseler diktirin. Boyunuz mu kısa? Sirk adamları gibi uzun tahta bacaklar yaptırın kendinize. Güzel konuşamıyor musunuz? Suflörünüzü cebinizde gezdirin. Yakanızda rozetiniz cebinizde pasaportunuz, cüzdanınızda dünya kartlarınız eksik olmasın. % 65 oksijen, % 18 karbon, % 10 hidrojen, % 3 azot, % 1,5 kalsiyum, % 1 fosfor ve binde oranları ile bir miktar potasyum, sülfür, sodyum, klor, magnezyum demir ve iyottan ibaret olan insan bileşiminize, kimsede olmayan bir şeyi, çok özel bir yüzde ile katın. Katın ki hiç kimse size benzemesin karıştırılmayın kimseyle.
Fark edilmeyi bekleyip fark etmeyenlerden değildi Engin Cebeci. Otomobiliyle hızla giderken su birikintisini son anda fark etti. Ne var ki kaldırımda yürüyen yayaların üstüne su sıçratmıştı bir kere. O kadar hızlı gidiyordu ki, özür dilemek için geriye döndüğünde ıslattığı yayaları bulamamış, sonunda üzüntüsünden yerel bir gazeteye ilan vermek zorunda hissetmişti kendini. Ordu’da kaportacılık yapan 53 yaşındaki Engin Cebeci’nin 15 milyon lira ödeyerek gazeteye verdiği ilan şöyleydi:
27-05-2004 Perşembe günü saat 09:45 sıralarında 2. sanayi sitesi girişinde park büfenin önünden 52 FR 836 plakalı arcımla geçerken farkında olmadan yaya yürüyen iki şahsın üzerine su sıçratmıştım. Bu şahıslardan özür diliyorum.
Kaportacı Engin Cebeci.

Biliyorum öyle bir gün gelecek ki, bir sabah gazetesini eline alan herkes o gün gazetesinde hiçbir manşetin, haberin, yorumun, makalenin ve fotoğrafın yer almadığını, ilk sayfasından son sayfasına kadar bütün gazetenin ilanlarla dolu olduğunu, ancak bu ilanların farklılığa çağıran reklamlar değil, fark ettiğini gösteren özür ilanları olduğunu görecek ve kendi ilanını yazmaya başlayacak. Kim bilir, herkesin herkese ne kadar özür borcu var! Kim bilir, belki de dünya yeni bir yörüngeye girecek o gün. Özrün dumanıyla islenmiş cam parçacıklarıyla yüzene bakacak herkes.
Babasından, annesinden, kardeşinden, eşinden, arkadaşından, sevgilisinden, işçisinden, patronundan, ortağından ve milletinden özür dileyenler arasında bir adamın ilalını fark atmayı bırakıp, fark etmeye çağıracak bizi.
Engin Cebeci, yerel bir gazeteden bütün dünyayı kavrayacak:

“SON ANDA FARKEDENLER, GERİ DÖNÜN”

Alıntı bu yazı farkındaysanız....
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#48 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 01.09.2009 - 10:38

Bugün yaşamın bana verdiği nefesi minnetle alıyorum ve bu nefesle yaşadığımın
farkındayım. Bugün yaşamın bana verdiği nefesi minnetle alıyorum ve bu nefesle yaşadığımın farkındayım.

Günümün huzurlu geçeceğini biliyorum ve bunun için elimden gelenin en iyisini yapacağımın farkındayım.

Neşeliyim ve bu neşemi kimse değiştiremez seçimlerimin bana ait olduğunun farkındayım.

Bana gelen keyifsizlikleri çözüme odaklanarak çözebileceğimin farkındayım.

Her geçen gün isteklerimin gerçekleşeceğinin farkındayım.

Sevgimin gücünü biliyorum ve bunu tüm canlılara dağıtabileceğimin farkındayım.

EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#49 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 04.09.2009 - 00:58

Farkına varmanın her türlüsü koyar ama iyi bildiğiniz birinin kötü çıkması, sırf o yüzden onu bir kalemde sildiğiniz günlerin hatırlanması ve o an ki pişmanlık, yaşanamamışlıklar daha da çok yakar içini.


kalıplardan, perdelerden, herşeyden sıyrılıp saflık ve şeffaflığın suda buluşurcasına akla çağlaması.

bazen yere çakılmaktır...

bazen uyanmaktır...

bazen istemektir sadece...

fakat o hep vardı, şimdi de var...ve farklı olan sensindir hep... aslında değişmiş olan...bir farkeden olarak...

EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#50 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 09.09.2009 - 14:15

KalpKırıldığındaNasılBirSesÇıkarır Sizce ?


Güvercinin telaşlı kanat çırpışındaki ses mi
yoksa,
kelebeğin kanadındaki inadına sessiz bir çığlık gibi mi?
Ya da, tuz-buz olan bir sırçanın haykırışı gibi mi?
Nasılbir sestir ki,perişan eder bizi duyduğumuzda??

Ne kalpler kırdık bilmeden.. ya da bile bile......
ne setler koyduk aramıza bu kırılmış kalplerden de..
sonra aşmaya çabaladık durduk çok...
dokunmak istedik,ulaşamadık....
ulaşmak istedik,kendi ellerimizle kurduğumuz
setler engel oldu yine kendimize.....
oysa,
nasıl da kolaydı yıkıvermek han duvarlarını....
sıcacık bir gülümseme,
içten bir çift gözle birleştiğinde,eritmez mi en büyük buzulları???
esirgedik birbirimizden maliyeti sıfır olan, gülümsemelerimizi...
kolay geldi bencillik en dar anlarda..koyuvermek..
koyup kaçıvermek.... kaçarken bakmamak ardımıza
ya da,
bakıp da görmemek...görmek istememek...

Her ne varsa...

Oysa,ne de kolaydı düşmanlığı yoketmek,
sıcacıık bir gülümsemeyle...olmaz dedik.
O bana düşman
denemedik bile hiç..korktuk belki de yanılacağımızdan..
oysa hayat ne de kısa..
Düşünmek için bile vakit yokken....
bile bile zehir ettik günlerimizi kavgalarla..
itişip kakışmakla harcadık dünlerimizi...
ziyan ettik hem düne.. hem bugüne.. hem de yarınlarımıza..

Sahi,kalpkırıldığındanasılbirses çıkarır?
Duydunuz mu hiç?
Ben ne zaman dinlesem bir cam parçalanışı
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#51 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 21.10.2009 - 07:04

Aynı güzellikte, aynı seçicilikte...
Teşekkürler.


#52 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 30.10.2009 - 16:53

Farkında olmalı insan doğrularının ve yanlışlarının
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT





Benzer Konular Daralt

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli