Emekli İki Paşaya Gözaltı
#41
Gönderim zamanı 05.07.2008 - 12:04
Görmeyen , görmek istemeyen kişilerin gözüne sokmak lazım o yazıyı.
Değişiklikler Kaydedildi...
#42
Gönderim zamanı 05.07.2008 - 12:05
Bırakalım konuşulsun.
Değişiklikler Kaydedildi...
#43
Gönderim zamanı 05.07.2008 - 12:12
Herşeyi ben bilirim diyen bir gruba , yıllardır hep konuşuldu ama nafile
Bir düşünün bakalım hangi parti milletvekillerine ''sakın konuşmayın, bir açıklama yapmayın '' diye emir veriyor.
Halktan kaç kişi tek bir kelime söylediği için başbakan tarafından mahkemeye verildi.
Konuşalım buyurun
AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...
#44
Gönderim zamanı 05.07.2008 - 12:40
Bu mesaj orumcekadam2 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 05.07.2008 - 12:41
Ey kahbe rüzgar,artık ne yönden esersen es!...
Üstad Necip Fazıl Kısakürek
orumcekadam2
#45
Gönderim zamanı 05.07.2008 - 19:57
Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Balbay, Adliye çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Sarı basın kartını çıkartarak konuşan Balbay, “Sadece kendim için söyleyebilirim, içeriye bu kimliğimle girdim, gazeteci kimliğimle girdim, gazeteci kimliğimle çıkıyorum” dedi. Eşini, çocuklarını, okurlarını çok özlediğini söyleyen Balbay, en büyük hasretin “özlem” olduğunu ifade etti.
Balbay, canın sıkkın olmadığını kaydederek “içerde” 400 sayfa kitap okuduğunu anlattı. Balbay, “Olayla ilgili, ayrıntılı açıklama yapıp yanlış yönlendirmek istemiyorum. Yargı makamının önüne gelen her şeyi ayrıntılı incelemek zorunda olduğunu gördüm.
Yargı inceliyor, ayrıntılı olarak bakıyor ve irdeliyor. Bu konuyla ilgili gazete ve televizyonlarda ikiye bölünmüşlük var. Ben sonuç olarak hukukun üstünlüğünü ortak paydamız olarak düşünüyorum” dedi. Balbay, gazetecinin haberin konusu olmaması gerektiğini ifade ederken. “Ama hayat bana son yıllarda çok iyi davranmadı” dedi.
“GAZETECİ KİMLİÐİMLE GİRDİM GAZETECİ KİMLİÐİMLE ÇIKTIM”
Balbay, kendisini mutlu hissettiğini anlatırken şöyle konuştu:
“Ama terör yaralısıyım. Ben Uğur Mumcu’nun yerinde yazıyorum. Ahmet Taner Kışlalı ile çalıştım. Onlardan çok şey öğrendim. Nereden gelirse gelsin terörün her türlüsüne ‘hayır’ demeyi öğrendim. Fakat terör zanlısı olarak gözaltına alındım. Terör beni yaraladı. Ruh halimi sorarsanız kendimi terör yaralısı olarak hissediyorum.
Sorulan sorular mesleğimle ilgili faaliyetlerimle ilgiliydi. Zaten başka bir şey yoktu, olamazdı. Gazeteci kimliğimle girdim gazeteci kimliğimle çıkıyorum. Bu ülke bizim. Başka hiçbir yerde yaşamayı düşünmeyen bir gazeteciyim. Ülke dışında yaşamak istemiyorum.”
Kaynak ; Basın
Birkaç ay önce bir uçak yolculuğunda tanıştık. İkimiz de İstanbul ' dan Ankara ' ya geç bir saatte dönüyorduk. Kendisini o ana kadar yazılarından ve Televizyonlardaki programından tanıyordum.
Sade bir gazete okuyucusundan öte birşey değildim. '' Görüşelim , arayın , bir çay içmeye beklerim ... '' dedi.
Bu görüşmeden 20 gün sonra telefon ettim, buyur etti. Atatürk Bulvarı üzerindeki gazete bürosuna gittim. Odası karmakarışıktı. Tepeden tırnağa tüm duvarlar boyunca kitaplar yığılmıştı. Bir an da kendimi bir kitap denizinin ortasında buldum. Yeni yerlerine taşınacakları için , odasının dağınık olduğunu söyledi , özür diledi.
Duruşuyla, kilosuyla , dost bakışıyla , sıcaklığıyla , saygınlığı ile pozitif bir enerji yumağı gibiydi. Hani '' sıcak bir dost eli gibi '' derler ya , işte öyle baştan aşağı dost eli gibi görünen bir insandı.
Üç Tane de kendi yazdığı kitabı imzalayıp , verdi.
'' Balkanlar '' 5. Baskı ( Gezi - İnceleme )
'' Çin ' in Uzun Yürüyüşü '' 3. Baskı ( Gezi - İnceleme )
'' Afrika ' nın Uçlarında '' ( 2. Baskı )
Günümüzün dünyasının en önemli üç coğrafyasından muhteşem bir panaroma. Sdece bu üç kitapta bile dünyada neler olup , bittiğinin şifrelerini çözmeye çalışabiliyorsunuz. Böyle bir aydın insan , gazeteci ve yazar ; Türkiye Cumhuriyeti için ne denli büyük bir kazanç
Gezi , inceleme kitapları ; ama çok , hem de çok şey anlatıyor.
Politikayla , ekonomiyle, sosyolojiyle uğraşanların başucu olması gereken kitaplar.
Üniversite öğrencileri ne yapıp , edip ; edinmeliler...Zira ; bu kitaplar dünyaya açılan üç pencere gibi .
Mustafa Balbay , bana imzaladığı kitaplardan birine , yani '' Balkanlar '' isimli kitabına şu önsözü yazmış.
'' Balkanlar ' dan , kan kokusunun olmayacağı günlere ... ''
Öğreniyoruz ki , saygıdeğer eşi de yeni doğum yapmış.
Gazetedeki işinin başına dönebilmek için , gecenin bir yarılarında havaalanlarında uçak beklemek ... Daracık bir odadan , yeni bir gazete binasına taşınmanın çocuksu heyacanı ... ve evde , onu kundakta bekleyen çocuğu.
7 Temmuz ' da darbe yapacakmış da , kaos yaratacakmış da , Türkiye ' yi uçuracakmış !..
Vay .. vay .. vay ...
_________________
Cemal Yeşilyurt
Jurnalcıların, verdiği bilgiler yine fos çıktı. Hadi hayırlısı bakalım. Hukuk elbette üstün gelecek ve gereken cevabı da veriyor. Gerçekten varsa bir suç bu da cezasız kalmamalı. Önce dokunulmazlık zırhınızı çıkarın buyurun er meydanına kim ak kim kara belli olsunda bizde işimize gücümüze bakalım
AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...
#46
Gönderim zamanı 10.07.2008 - 22:56
Evet okadar suçlular ki neyle suçlandıklarını bile bilmeden, ya öldüler yada içeri alındılar,üstelik çetenin kasası denilen adam hastane masraflarını bile karşılayamadı... öldü gitti ,evet ne büyük bir kasa.
sahi niye 3 gün sonra verilmiş emir..başsavacinin kapatma davasi için acıklama yapacağı güne alındı,
sahi niye fettulah masanonun ülkeye giriş için affı böyle bir ana denk getirirlirdi.
sahi ülke topraklarının satışı ile ilgili yasa niye böyle bir durumda kabul edildi hatta eski satış yasasından bile kötü olan bu yasa niye kulak ardı edildi...
sahi herkesin telefonunu dinleyen bilmem kaç kişiyle evlerinde bulunan emekli askerleri,yazarlari bilmem kaç kişi ile baskına giden polis,burnun ucununa gelmiş düşmani görmeyecek kadar meşgul öyle ya,öyle olmasa 3 polis şehit düsermiydi...
geçiniz efendim bu kuyruk acısıdır.rövanştır,hazımsızlıktır.Atatürkü sevmeyen humeyni aşığı kızlar elini kolunu sallayacak,mahsum küçük hanımcıklar olup kiminin baş tacı olacak ve ceza almayacak, pkk ile yıllarca mücadele etmiş askerleriyle dağlarda yatmış askerim,gerçekleri görüp yazan yazarım hırsız gibi katil gibi kodese atılcak saatlerce sorgulanacak.adeletin adını ağzına alıp ,birde parti adı yapanlar utansın!!
#47
Gönderim zamanı 10.07.2008 - 23:01
#48
Gönderim zamanı 11.07.2008 - 13:39
korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar,
elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar.
#50
Gönderim zamanı 14.07.2008 - 15:38
#51
Gönderim zamanı 14.07.2008 - 16:06
Bu mesaj orumcekadam2 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 14.07.2008 - 16:15
Ey kahbe rüzgar,artık ne yönden esersen es!...
Üstad Necip Fazıl Kısakürek
orumcekadam2
#52
Gönderim zamanı 14.07.2008 - 16:39
Atatürk ''Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir '' derken , o milletin 1 çuval kömüre, 1-2 paket bulgura,makarnaya egemenliğini satacağını elbet aklının ucundan geçirmemişti. Her fırsatta Atatürk'ün arkasına sığınacağız tabi ki, gidipte Humeyninin arkasına, Talibanın eteğine, Fettullahın cüppesine mi sığınacağız? Burası Atatürk 'ün ülkesi sizlerin ne kadar zorunuzda gitse bunu değiştirmeyi rüyanızda bile göremezsiniz.
AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...
#53
Gönderim zamanı 14.07.2008 - 17:35
Bu mesaj orumcekadam2 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 14.07.2008 - 17:41
Ey kahbe rüzgar,artık ne yönden esersen es!...
Üstad Necip Fazıl Kısakürek
orumcekadam2
#54
Gönderim zamanı 14.07.2008 - 23:12
ergenokana geri dönecek olursak; ben hala bunun pis bir oyun olduğunu, şu dink yargılamasının bu konuyla ilgisinin olmadığı açıklanıp ayrı bir mahkeme açılsada,açıklanan iddianamede bilmem kaç sayfa yine yer verilmesini anlamış değilim...ne dink miş yaws...hepimiz harbici dink olduk iyimi
en iyisi susmak..bu yaştan sonra bu yazı için bide mahkemelerde sürünmiyim...
söyle bakalım lasrocas o yazıyı niye yazdın kesin sende ergenekon cusun..
sayın savcı annemle kavga ettim telefonda onu bu dosyadan çıkarsak olurmu..konuyla alakası yok ama..senin annende ergenekoncu değilmi itiraf et
bune be diyenler için sayın balbay' a eşiyle niye telefonda bukadar kavga ettiği sorulmuşta o bakımda
korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar,
elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar.
#55
Gönderim zamanı 15.07.2008 - 06:33
Dünya durmadan değişirken, toplum başkalaşırken, her şey daha kolay görülür, duyulur hale gelirken, onlar sadece geceyi yaşayan yarasalar olarak varlıklarını sürdürebileceklerini sandılar. Oysa karanlığa dair söyledikleri sözler, uzun zamandır o eski inandırıcılığından uzaklaşmıştı sokaktaki insan için.
Mantıkları eksildikçe ellerinde olmadan onlar da cüretkârlıklarını arttırdılar . Gizleri aşikâr oldukça açıktan konuşmaya, posta koymaya başladılar koskoca bir millete karşı!...
Oysa tarihten biliyoruz, bu psikoloji sonun başlangıcıdır, hep öyle oldu, yine öyle olacak. Bunu binlerce sayfalık delile değil, zamanın getirdiklerine ve sokaktaki insanın gidişatına bakarak söylüyorum...
Bu milletin tarihi seyrinin kısa zaman kesitlerinde tersine çevrilemeyecek kadar kadim ve sağlam bir seyir olduğuna inanıyorum. Ruhumuzun daraldığı en zorlu zamanlarda bile umudumuzu canlı tutacak olan şey budur... Endişeye mahal yok, ırmak daima kendi yatağında akar!
Toplumların akış yönünü cebren ve hileyle değiştirmek mümkün değildir. Önüne setler çekebilir, barajlar kurabilirsiniz. Ama o akış er ya da geç o setleri de, barajları da aşar. Muradı denize ulaşmaksa ulaşır. Bugüne kadar önüne bir engel çıktığı için istikametini değiştiren bir halk görülmemiş, durulmamıştır
Toz duman ortadan her kalktığında gönül ferahlığıyla gördük ki Türkiye'nin istikametinde milimetrik bir sapma bile yaşanmamıştır. Bu milletin asırlar öncesinden başlayan yolculuğunda o istikamet bir doğal mecra olarak yaşamış, asla değişmemiştir. Ne kadar karanlık olursa olsun günü birlik kirli kumpaslarla bu mecraı değiştirmenin imkânı yoktur. Çünkü malum, ırmak akışını yitirmediği sürece yol üstündeki bütün kirleri de temizler...
Bu mesaj Apeiron tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 15.07.2008 - 06:37
Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan
Birdenbire patlayan, Bir çığlığım sessizliğinde
...
Aykırı bir şiirim kitabının arasında
Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış
Sondan okumaya başla
Nokta koy her dizenin önüne
Anlamaya çalış...
#56
Gönderim zamanı 15.07.2008 - 12:58
ŞEVKET KAZAN'DAN 28 ŞUBAT SÜRPRİZİ : ŞEVKİ YILMAZ HAVALARA GİRDİ
REFAHYOL'un Adalet Bakanı Şevket Kazan, sürpriz yaparak, olaylardan 10 yıl sonra özeleştirilerde bulundu ve 28 Şubat sürecinde hükümetine ve partisine yönelik suçlamaların büyük bölümünü "Bizim devirdiğimiz çamlar" diyerek kabul etti. 08 Nisan 2006 Cumartesi 00:15REFAHYOL'un Adalet Bakanı Şevket Kazan, sürpriz yaparak, olaylardan 10 yıl sonra özeleştirilerde bulundu ve 28 Şubat sürecinde hükümetine ve partisine yönelik suçlamaların büyük bölümünü "Bizim devirdiğimiz çamlar" diyerek kabul etti.
Kazan, RP'nin kapatılmasına neden olan isimler Şevki Yılmaz, Şükrü Karatepe, Hasan Hüseyin Ceylan, Bekir Yıldız ve İbrahim Halil Çelik'i de "bize zarar verdiler" diye suçladı.
Necmettin Erbakan'ın en yakın çalışma arkadaşlarından Şevket Kazan, Saadet Partisi'nin pazar günkü büyük kongresinde ilk kez piyasaya çıkacak olan "Refah Gerçeği" adlı kitabında 28 Şubat süreci, REFAHYOL hükümetinin düşürülmesi ve RP'nin kapatılması konularında ilişkin bugüne kadar hiç yapmadığı biçimde "Evet hatalıydık" diyerek özeleştiri yaptı.
KENDİ HATALARIM: MUM SÖNDÜ VE KAÇAK MERCEDES
Kazan, kitabının "Çam Devirmeler" başlıklı bölümünde kendisiyle birlikte 28 Şubat'ın ve
RP'nin kapatılmasının nedenleri arasında gösterilen isimlerin hatalarını "çam devirmeler" başlığıyla tek tek saydı. Kazan, "REFAHYOL iktidarı dönemiyle ilgili sorulara muhatap olurken, sıkça sorulan bir soru şuydu: RP olarak olup bitinlerde sizin hiç mi kabahatiniz yok? Olmaz olur mu? Elbette vardır. Peki kimler? Sorusuna cevap verirken, eğer isim vereceksem en başta kendimden başlamam gerekir" diyerek "Kendi devirdiği çamları" şöyle anlattı:
"- Organize muhalefet cephesi Susurluk olaylarını protesto etmek bahanesiyle sırf hükümeti yıpratmak amacıyla her gece 'Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemleri başlattı. Ben de buna 'mum söndürüyorlar' demiştim, İşte bu konuşmamdaki 'mum söndürüyorlar' sözü, bir gün sonra pusuda bekleyen haberciler tarafından maksadı değiştirilerek Alevi vatandaşlara hakaret şekline sokuldu. Ben işin sonradan bu hale getirileceğini düşünmeli ve bu sözü söylememeliydim. Bu benim hatamdır.
- Cezaevindeki Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı ziyaret ederken, henüz mülkiyetime intikal etmeyen, ancak bedelini ödediğim için bana teslim edilen Alman plakalı bir arabayla cezaevine gitmemem gerekirdi. Kaçak sayılmasa bile henüz adıma tescil edilmemiş yabancı bir arabayı bizzat kullanmam hata olmuştur."
Kazan, RP'nin kapatılma nedenlerinden olan ve 5 yıl süreyle kendisini siyasi yasaklı hale getiren Bekir Yıldız'ı Adalet Bakanı olarak cezaevinde ziyaret etmesini ise, "Ben tamamen iyi niyetle ve kırdığım bir gönlü tamir için yaptığım bu ziyareti, kim ne derse desin asla hata kabul etmiyorum, edemiyorum" diyerek savundu.
ŞEVKİ YILMAZ HAVALARA GİRDİ
Kazan, RP'nin kapatılmasına neden olan isimleri de açık açık partiye ve hükümete zarar vermekle suçladı. İlk sırada Şevki Yılmaz'a yer veren Kazan, kitabında bu isimleri ve "devirdikleri çamları" kitabında şöyle anlattı:
".Şevki Yılmaz, gençliğinde de ele avuca sığmaz bir dava aşığıydı. Kendisine olan sevgim, babasına olan hürmetimle birleşince adeta Şevki Yılmaz'ın hamiliğine soyundum. 1974 yılında yüksek tahsil için Ankara'ya gelmişti. Adalet Bakanlığı özel kaleminde kendisine bir görev verdim. Eğitimini bitirdikten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı'nda murakıp olarak çalışmaya başladı.
12 ihtilalinden sonra Avrupa'da Milli Görüş Teşkilatında
bir camide vaizlik görevi yapmakta olduğunu işittim. Sonraki yıllarda konuşmalarının övgüsü sadece Avrupa'da değil, Türkiye'de de dinlenmeye başlandı. 1994 yılı seçimlerinde Rizeliler bizden kendisini RP'den belediye başkan adayı olmasını ısrarla talep ettiler. İstek teşkilattan gelince peki denildi seçim yapıldı ve Şevki Yılmaz Rize Belediye Başkanı oldu. Şevki Yılmaz'a Rize dar geldi. Konuşma yapmaya bayılıyordu. Dinleyenler de onu dinlemeye. Kısa zamanda şöhreti bütün Türkiye'ye yayıldı. RP yöneticileri olarak bizim dikkatimizi çeken onun neler konuştuğu değil halktan gördüğü ilgiydi. Burada samimiyetle itiraf etmem gerekir ki 1995 seçimlerinde RP oylarının artışında onun konuşmalarının etkisi olmuştur. Şevki Yılmaz milletvekili olduktan sonra bütün eski konuşmaları rantiyeci medya tarafından gündeme taşındı. Televizyon ekranlarında adını sık sık duyunca ister istemez havalara girdi. Partinin salon toplantılarında kendisini alkışlayanların, alkış derecesini ölçebilmek için salona çok defa yönetici ağabeylerinden sonra ama Erbakan Hocamızdan önce girmek gibi birtakım tavırlar sergilemeye başladı. Şevki Yılmaz, Milli Görüş davasına çok daha uzun süre hizmet edebilir, bir ömür boyu millete siyasi yönden faydalı olabilirdi. Ama olmadı. Tam tersine RP'nin kapatma davasının gerek Anayasa Mahkemesi gerek AİHM safahatında hep onu savunmak için çaba harcadık. Kendisine isnat edilen konuşmaların delili diye ortaya çıkartılan ses bantlarının montaj olduğunu, bu yüzden delil olarak kabul edilmemesi gerektiğini, bazı konuşmalarda maksadı aştığını, bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığını hep savunduk, durduk. Savunduk ama para etmedi.
ŞÜKRÜ KARATEPE'NİN TALİHSİZ 10 KASIM KONUŞMASI
.Şükrü Karatepe, 1994 yerel seçiminde Kayseri'den belediye başkanı seçilmiş ve yaptığı hizmetlerle Kayseri halkının gönlünde taht kurmuş bir belediye başkanıydı.
REFAHYOL hükümetinin kurulduğu tarihe kadar hep yerel hizmetlerle meşgul oldu. Türkiye'nin siyasi gündemini sarsacak bir davranışta bulunmadı.
Kendisini Türkiye'nin gündemine getiren olay, 10 Kasım 1996'da RP iktidarda iken Kayseri Belediye Başkanı olarak ildeki Atatürk'ü anma törenlerine katıldıktan sonra RP il divanı toplantısında RP'li Devlet Bakanı ve partinin Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül ile Meclis Grup Başkanvekili Salih Kapusuz'un önünde yapmış olduğu talihsiz konuşmadır. .Şükrü Karatepe'nin gerek bu konuşması, gerek daha sonra yaptığı bu konuşmayla alakası olmayacak biçimde sergilediği tutarsız davranışlar RP için gerçekten bir handikap oluşturmuştur.
HASAN HÜSEYİN CEYLAN'IN KONUŞKANLIÐI BİZİ SIKINTIYA SOKTU
.Ceylan ilk tanıdığımda Ankara İlahiyat Fakültesi öğrencisiydi. MSP'nin gençlik faaliyetleri içinde hep önde görünürdü. 12 Eylül ihtilalinden sonra yayıncılığa heveslenmiş, özellikle yakın tarihe olan ilgisinden dolayı kitaplar da yazmaya başlamıştı. 1987 yılında yasaklar kaldırılıp, RP'de yeniden bir araya gelince daha sık görüşmeye başladık ve daha yakından tanıdım kendisini. Açık yürekliydi, konuşkandı, hoş sohbetti. Manevi alanda tanıdığı insanların çevresi hayli genişti.
1995 seçimlerinde Yenimahalle bölgesinden RP milletvekili olarak seçilip Meclis'e girdi. Milletvekili olduktan sonra, dost meclislerinde konuştuğu rahatlıkla, basın mensuplarıyla da konuşmaya, yurt içi ve dışında yaptığı konuşma bantlarını basına ve teşkilata göndermeye başladı. Ne var ki taşraya gönderdiği bu bantlar üzerinde başkaları tarafından maksatlı tahrifatlar yapılmaya başlanınca, ister istemez hem kendisini hem de partiyi sıkıntılı duruma düşürenlerden birisi oldu.
BEKİR YILDAZ KUDÜS GECESİNDE ÇAM DEVİRDİ
.Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'dı. Üç yıla yakın bir zaman içinde Sincan'da akıllara durgunluk veren hizmetler sergiledi. Ve çok kısa bir zamanda Sincan halkının gözbebeği haline geldi. Tabiri caizse, metropol belediye başkanları arasında yıldızı en çok parlayanlardan birisi oldu. Ama çok önemli bir hatası hem kendisini halka hizmetten alıkoydu, hem de RP'nin kapatılması gerekçeleri arasında yer aldı.
Evet, her türlü başarılı hizmetlerine rağmen Bekir Yıldız, Genel Merkeze haber vermeden düzenlenen gecede bizzat yaptığı konuşmada sarfettiği iddia edilen bazı sözleri, yabancı bir devlet büyükelçisini böyle bir programa davet edip konuşturması ve yine bu programda sahneye asılan afişlere ve bu sahnede oynanan piyes müsamahası nedeniyle çam deviren RP'lilerden birisi oldu.
İBRAHİM HALİL ÇELİK ARABAYI DEVİRDİ
.İbrahim Halil Çelik, eğitimciydi. Çok okuyan, çok konuşkan, bütün Urfalılar gibi insanlara yardım etmeyi seven bir kişiliğe sahipti. Fikir özgürlüğüne inanır, inandıklarını pervasızca söylemeyi severdi. Böyle olunca da başı sık sık derde girerdi.
Çelik, RP Milletvekili olarak parlamentoya girdiğinde Meclis kürsüsünden yemin ederken Kuran-ı Kerim'i kalbinin üstüne gelecek şekilde iç cebine koymuş ve sağ elini göğsünde tutarak yemin etmişti.
Parlamenterlik görevini büyük bir başarıyla götürüyordu. Ta ki 8 Mayıs 1997 tarihinde Meclis kulisinde basın mensuplarıyla şakayla karışık biçimde sohbet ederken yaptığı iddia edilen o konuşmaya gelinceye kadar. Haberin gazetede yayınlandığı gün, konuşmasının çarpıtıldığı açıklamasını yapıyordu. Ne denir? Araba devrildikten sonra..."
MGK BİLDİRİSİNDEKİ SUÇLAMALAR
Şevket Kazan, tarihi 28 Şubat MGK'sı bildirisinde de yer alan "Kayseri'deki üniformalı gençler" olayını da "kendilerinin bir hatası" olarak değerlendirdi.
Haber Vitrini
Umarım sıkılmadan okumuşsundur da bilgi dağarcığında bir yeni ufuk açılmıştır.
Ben açıkça elbette Türk Ordusunun Genarellerine güveneceğim, ABD ve İsrail askerlerine güvenecek değilim! Bak bununda hesabını sormak senin haddine düşmez!
Not: Ankara'dan Eskişehir'e yola çıkıyorum sen ve (Siz) bu yazıyı özümseye koyun, nasipse gelince kaldığımız yerden devam ederiz.
AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...
#57
Gönderim zamanı 15.07.2008 - 13:40
#58
Gönderim zamanı 15.07.2008 - 13:50
Her yanda güz sancısı öpüşmeler var ama nedense hepsi yarım...
#59
Gönderim zamanı 15.07.2008 - 16:33
Ey kahbe rüzgar,artık ne yönden esersen es!...
Üstad Necip Fazıl Kısakürek
orumcekadam2
#60
Gönderim zamanı 15.07.2008 - 18:16
Gelelim Sayın Örümcek Bey'in yazdıklarına cevap vermeye; Gözlüklerimi çıkardığımda yakını okuyamıyorum, bu isteğinizi maalesef yerine getiremiyorum. Hala siz diyorsunuz siz, biz kim ola ki ? O başörtüsünü benim annemde, babaanemde, anneannemde ve hali hazırda kız kardeşlerimde kullanıyor. Fakat hiçbir zaman o örtüyü Türban adı altında bir siyasi bayrak yapmadılar. Kimse de gelipte açın başınızı demedi! Dedirtmek içinde çaba sarf etmediler. Yani halkın kendi içinde hiçbir sorunu yok bu baş örtüsü konusunda, sorun Türban zihniyeti güdüp halkı kutuplara bölen AKP-CHP-MHP koalisyonunda. Aslında Türk Milleti olarak yoktur birbirimizden farkımız. Farkı yaratanları işte asıl o gözlükleri taktığımızda daha net görebiliyoruz. Medyalak bazı basın organlarının da katkıları ile şu günlerde ki gerilimin dozu en üst seviyey ulaşmış oldu. Allah c.c. sonumuu hayır eylesin.
Türkiye Cumhuriyetine karşı en ufak bir zararlı eylem içinde olan, anam,babam, kardeşim bilse olsa lanet olsun.
Buyrun aynı güzel dilekleri sizde arkasında koştuğunuz siyasi liderler için söyleyin. Tabi samimiyseniz !
AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
Dikine katlanabilen Galaxy Z Flip sonunda tanıtıldı |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Evde Yılbaşı Partisi İçin Dekorasyon Fikirleri |
Evim Güzel Evim | hüfyaa |
|
|
|
Seçmece Yılbaşı Dekorasyonu Fikirleri |
Evim Güzel Evim | hüfyaa |
|
|
|
Mutfak Dekorasyonu İçin 5 Güzel Fikir |
Evim Güzel Evim | hüfyaa |
|
|
|
iPhone 11 çıkıyor! iPhone 11’in özellikleri ve fiyatı ne kadar? |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
1 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli