Eskişehirspor
#21
Gönderim zamanı 30.11.2004 - 14:52
#22
Gönderim zamanı 01.12.2004 - 19:47
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#23
Gönderim zamanı 03.12.2004 - 16:23
#24
Gönderim zamanı 07.10.2005 - 21:14
Eskişehirspor'a sempatim var
Konu döndü dolaştı Rehn'in bir dönem yaptığı Finlandiya Futbol Federasyonu Başkanlığı'na geldi. "Hangi Türk takımını tutuyorsunuz?" sorusuna Rehn "benim bir takım söylemem doğru olmaz ancak Eskişehirspor'a sempatim var" yanıtını verdi. Şaşkınlığımız karşısında Rhen şunları anlattı: "19701i yıllardı. Henüz küçük bir oğlandım. Eskişehirspor o zaman güçlü bir Türk takımıydı ve Finlandiyalı bir takım ile Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda karşılaştı. Ben o maçı izledim. Ve o zaman Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olduğu aklıma kazınmış. Türkiye'nin Avrupalılığını benim için Eskişehirspor sembolize ediyor."
TÜRKİYE’yi Eskişehirspor yenilgisiyle tanıdım’ diyen AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn, AB toplantılarında da konuşmasını hep futbol örnekleriyle süslüyor.
Geçen hafta, Avrupa Parlamentosu’nun, ‘Ek protokolü’ erteleme kararından önce yaptığı konuşmada ‘Lütfen ertelemeyin. Kendi kalenize gol atmayın’ demişti. Rehn, Avrupa Parlamentosu’nu ‘Bir takımın teknik direktörüne’ benzeterek, ‘Bir takım düşünün, sürekli saldırıyor ve gol atmak üzere. Tam gol atacakken, teknik direktör duruma müdahale ediyor ve futbolcularına ‘geri dönün’ diyor. Ve golü atacak olan futbolcu geri dönüp bu kez kendi kalesine gol atıyor. Ek protokolü ertelerseniz, kendi kalenize gol atmış olursunuz’ demişti.
demiş adam düşünesene kardeşim bizimkilerin avrupada ki etkisini
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#25
Gönderim zamanı 07.10.2005 - 22:01
#26
Gönderim zamanı 07.10.2005 - 22:08
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#27
Gönderim zamanı 16.10.2005 - 21:23
#28
Gönderim zamanı 16.10.2005 - 21:53
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#29
Gönderim zamanı 16.10.2005 - 21:58
bir izleyin görün bakalım taraftar nasıl oluyor...ayrıca Acun'un acar muhabirlik yıllarını da görmemiz mümkün...o seneler showtv de yayınlanan Depar programından alınmış bu görüntüler
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#30
Gönderim zamanı 17.10.2005 - 10:49
siyahin yanina kirmizi koyduk eskisehir sen bizim herseyimizsin..
bu sarkiyi indirebilecegim bi link verin bakalim eses asiklari .)
#31
Gönderim zamanı 17.10.2005 - 21:37
"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.
Paul Valéry
#32
Gönderim zamanı 18.10.2005 - 14:13
direk tikliyosunuz dinliyosunuz sarkiyi. mithat korler daha güzel soyluyor ama bu da güzel.
#33
Gönderim zamanı 29.10.2005 - 17:31
#34
Gönderim zamanı 02.11.2005 - 00:19
Avrupa Birliği Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, geçen hafta "Türkiye'yi, tuttuğum futbol takımı Mikkeli (ki daha sonra başkanı oldum) 1971-72 sezonunda Eskişehirspor'a 4-0 yenilince tanıdım" demişti.
Bu sözü duyunca bir zamanlar fırtına gibi esen, şampiyonluğu bir kere F.Bahçe'ye, iki kere de G.Saray'a kaptıran Eskişehirspor'u ne kadar özlediğimi fark ettim. İnşallah önümüzdeki yıllarda Süper Lig'e çıkar!
Bu arada... Benim gibi düşünenler özlemlerini Özgür Topyıldız'ın yazdığı 'Anadolu Yıldızı: Eskişehirspor' (İletişim Yay.) kitabını okuyarak daha da artırabilirler! İşte kitaptan 'tadımlık' bir anı:
Bağırsak kanseri olmasına rağmen maçlara çıkan sol bek Necdet Yıldırım, Şubat 1969'da tedavi için İngiltere'ye gönderilmiştir. Deplasmana İstanbul'a gelen bir grup 'Eses' taraftarı maç öncesi Çiçek Pasajı'nda kafa çekmektedir. Derken biri aşka gelir: "Necdet'e yanında olduğumuzu göstermeliyiz." Peki ama nasıl? Akıllara 'dünyanın her yerine garantili çiçek taşıyan' Beyoğlu'ndaki Sabuncakis firması gelir. Hemen paralar toplanır. Bu arada bir fikir daha: "Sadece Necdet'e değil, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'e de çiçek gönderelim, bir de not ekleyelim, gitsin çocuğu ziyaret etsin."
Bir süre sonra Kraliçe'nin özel sekreteri Margaret Hay'den teşekkür mektubu gelir: "Kraliçemiz çiçeklere teşekkür ediyor. Mr. Necdet Yıldırım'ın durumuyla ilgilenmek üzere beni görevlendirdi. Sağlığı iyiye gitmekte..."
Ne yazık ki Necdet Yıldırım 1 Kasım 1969'da vefat eder. O 1965'te kurulan, bu yıl 40'ıncı yaşını kutlayan Eses'in, hayata veda eden ilk futbolcusudur.
Emre AKÖZ
Sabah Gazetesi
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#35
Gönderim zamanı 24.11.2005 - 22:50
SİNAN ALAAÐAÇ :14 Mayıs 1960 da Eskişehir’de doğdu.Çocukluk yılları Eskişehir’in Yenibağlar Mahallesinde geçti.Uysal ,akıllı ,sevecen bir çocuktu. Spora olan ilgisiyle dikkatleri üzerine çekti. Henüz ilkokul öğrencisi olduğu yıllarda mahalle ve okul arkadaşlarını toplar , takım kurar ,onlarla maç organize ederdi.Liderlik niteliğini daha o yıllarda ortaya koymuştu.
1967 yılında Eskişehir de öğrenimine başladı.1971-1974 yılları arasında Mehmetçik Ortaokulunda.1974-1977 yıllarında ise Atatürk Lisesinde öğrenimini sürdürdü. Sonraki yıllarda ise Anadolu Üniversitesi Maden Fakültesinde Yüksek öğrenimini tamamlayıp 1982 yılında maden mühendisi,1983 yılında da masterını yaparak yüksek maden mühendisi olarak Üniversiteden mezun oldu.
Spor yaşamina atletizm yaparak başladi. Lise döneminde okulun hentbol takımında oynadı. Atletizmin yüksek atlama dalında Türkiye genelinde dereceler aldı.O yıllarda ligde fırtına gibi esen Eskişehirspor’un degişilmez kalecisi oldu.Milli takıma seçilerek, Ümit milli futbol takımi kaptanı olarak yurt dışında Ülkemizi temsil etti. Atletizm ve hentbol dallarinda kazandığı deneyim ve başarılar futbol yaşamındaki başarıların temelini oluşturdu.
İyi bir sporcu olmanın yanı sıra derslerindeki üstün başarı ile de öğretmenlerinin sevgisini kazandı. Ailesi ve öğretmenleri her zaman en önemli destekçileri oldular.
Çok yönlü ,çok okuyan entellektüel bir insandı. Deplasmanlara giderken yanında daima okuyacak bir kitabı olurdu.Genellikle de döndüğünde bu kitabı okumuş olurdu. Şiire meraklıydı , tiyatro ve sinema tutkunuydu.
Spor dışında ilgilendipi tek iş ve meslek maden mühendisliği oldu.Mesleğini aktif olarak yapmaya zamanı olmasa da mesleğiyle ilgili yenilik ve değişimleri her zaman yakından izledi.
İnsan ilişkilerinde çok olumlu bir kişiliğe sahipti.Yaşlılar ve çocuklarla farklı bir iletişimi vardı. Düzgün fiziği ve ruhsal rahatlığı ile dikkatleri üzerine çekerdi. Çok şık giyinirdi.Genç kızların hayran olduğu çok sevdiği bir kişiydi. Buna rağmen uçarı değil ağırbaşlıydı. Bir tıp Öğrencisine aşık oldu ve nişanlandı.
Kişiliğinin en belirgin özelliklerinden biri de yardımsever oluşuydu.Paylaşmak en büyük zevkiydi.O, yaşamı boyunca anne ve babasi için iyi bir evlat ,kardeşleri ve arkadaşları için sadık bir dosttu.
1985 yılının Kasım ayında askerlik dönüşü yeniden Eskişehirspor kampına katıldı. 24 Kasım günü çalışma sırasında rahatsızlanarak odasına döndü. Çok soğuk bir havada yaptığı ağır antrenman biraz kilolanmış ve hamlamış bünyesine ters bir etki yaparak beynindeki solunum damarlarından birini tıkar ve bu onun vefat etmesine neden olur. Vefatı ailesi ve tanıyanları ve Eskişehirspor camiası için büyük bir yıkım olmuştur.
Vefatından sonra çıkan kalp hastası şeklindeki söylentiler uzman doktorların ortak görüşüyle yalanlanır. Vefatında kişisel olmasa bile düzenleme ve uygulama anlamında ihmallerin olduğu söylenebilir. Kampta bir doktorun bulunmaması ,müdahalenin yapılamaması ihmalin boyutları açısından önemlidir.
25 yıllık kısa yaşamı sevgi ,saygı ve başarılarla dolu olan Sinan’ın vefatının üzerinden uzun yıllar geçti. Buna rağmen Sinan Alağaç hiçbirzaman unutulmadı.Yaşamlarında ünlü olan daha bir çok insanın kısa bir süre sonra anımsanmadığı düşünüldüğünde ,onu bakalarından ayıran , farklı kılan değerler daha iyi anlaşılır.
Bugün yaşıyor olsaydı çoktan aktif sporu birakmış olurdu. Ancak asla spor yaşamından kopamazdı.Yaratıcı kişiliğiyle büyük olasılıkla Türk sporuna değerli isimler kazandıracak bir olayın , bir başarının imza sahiplerinden biri olurdu.
Onun vefatından sonra adını sonsuza taşımak ve Türk Milli Eğitimine katkıda bulunmak isteyen babası onun adına bir ilköğretim okulu yaptırmıştır.
Evet tam 19 yıl oldu bizleri bırakalı. Zaman ve şartlar farklı artık. Özlemimiz ise her geçen gün artmakta. Herkesi yasa boğan bu ani ölümün ardından yıllar geçti ama her 24 Kasım da onu unutmayan Eskişehirspor kulübü ,ailesi ve arkadaşlarıyla anılmaya devam ediyor.
Hüzünlü ailesi onun ardından anısını yaşatmak uğruna elinden geleni yaptı.Yeşiltepe semtine bir İköğretim okulu yaptırdılar..
Onun ardından, 2 yıl sonra 1987 de bir yeğeni oldu.Bebeğin annesi canı kadar sevdiği kardeşinin adını ona vermek istedi. Sonunda babasıyla birlikte çocuklarına Sinan ismini koydular.
Sinan futbola yabancı olmayan bir ailenin içinde doğmuştu. Babası yıllardır aynı zamanda kurucusu oldupu amatör küme takımlarından Saplıkspor’un başındaydı. 7 yaşında hen|ü daha çocukken oranın altyapısında futbola başladı.Kaleci olması ise tam bir muamma. Babası isminden dolayı onun kaleci olarak başlamasını istedi. Saplıkspor günlerinde maçların son dakikalarında oyuna giren, o kalenin içinde kaybolan ufak bir çocuktu. 7 yıl orada oynadı.
Ne var ki o da , ailesi de Sinan’ın artık Saplıkspor da yapacak bir şeyinin kalmadığını biliyorlardı. Zaten o takımın varoluş amacı da futbolcu yetiştirmek ve biraz da olsa ES-ES’e katkı sağlayabilmekti. Sonunda 14 yaşında Eskişehirspor’a geçti. Babası en iyi oyuncularından birini kaybetmişti artık.
Yıldızlarda ve B-gençte şampiyon oldular. Son olarak da kendi yaş grubu olmamasına rağmen PAF takımın kalesini ele geçirdi. Azmi ve isteğyle bu oyunda yaşın değil yüreğin ve yeteneğin önemli olduğunu ispatlamaya çalışıyordu adeta. Yıllardır süre gelen daha büyük olan daha iyidir kuralına karşı duruyordu ve sonunda başardı.
Ardından da artık kaderin bir cilvesi olsa gerek bugün dayısının yerinde Eskişehirspor kadrosunda 3. kaleci olarak sezonu tamamladı. Profesyonel olurken yaşı tutmadığı için anne ve babasının atması gereken imzalar o kadar da kolay bir karar olmadı ailesi için. Özellikle futboldan yüreği yanmış bir ailenin kızı olan annesi gönlü razı olmadığı halde oğlunun çoktan o kale ve formayı elde etmeyi kafasına koyduğunu bildiği için istemeyerek de olsa izin verdi.
29.01.2004 tarihinde profesyonel oldu. Kadroya ilk defa 18.04.2004 tarihindeki Ankara Şeker maçı ile girdi. 16.05.2004 tarihinde ise ligin son maçı olan Muğla deplasmanında son 20 dakikada oyuna girdi ve profesyonel olarak ilk resmi maçını çıkarttı.
17 yaşında birisi için kolay olmayan şeyler, herkesin hayali olan o formayı sırta geçirmek. Önünde ona örnek olacak böylesine bir isim var dolayısıyla omuzlarındaki sorumluluk da katlanmış durumda .Biliyoruz ki o da bunun bilincinde ve elinden geleni yapıyor. Çünkü her şey daha yeni başlıyor.
Eskişehirspor Eskişehirli’ye, Eskişehirli de Eskişehirspor’a sahip çıkmak zorundadır. Her şeyin başı olan sevgi ve inanç zaten Eskişehir de mevcuttur.
Son olarak da gözden kaçırılmaması gereken ve şuraya sıkıştırmak istediğim birkaç kendimce tespitim var. Şampiyonlupa oynadığımız o altın yıllardaki maç fotoğraflarındaki Eskişehirin öz evlatları , zamanla azaldı.Bence yine de çok başrılı fakat o yıllar kadar parlak olmayan 80’lerde daha da azaldı. Şimdi ise herkesçe malum zaten .
Oğuz ÖREN'in yazısıdır.
20 sene olmuş hayal meyal aklıma onun öldüğü gün...uzaktanda olsa akrabamdı...Kaleci Alptuğ 1 sezon kaleye kara bir bez bağladı onun yasına...hey gidi mekanı cennet olsun Büyük Sinan'ın
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#36
Gönderim zamanı 30.03.2006 - 13:04
#37
Gönderim zamanı 30.03.2006 - 14:24
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#38
Gönderim zamanı 05.04.2006 - 15:06
Hocam Penaltı!..
4.4.2006
Eskişehirspor’un tecrübeli futbolcusu Erhan Namlı kendisine yapılan penaltı pozisyonunda hakeme isyan ederek “Hocam penaltı!..” dedi.
Acılar içinde yerde kıvranan Erhan Namlı hemen hakeme koşarak bu pozisyonun penaltı olduğunu belirtti.(hem acılar içinde yerde kıvranıyor hem de koşuyor,ben denedim iguana taklidi yapıyormuş gibi oldum)
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#39
Gönderim zamanı 05.04.2006 - 15:38
--------------------------------------------------------------------------------
Türkiye Birinci Futbol Ligi tarihinde dört büyükler dışında şampiyon çıkmadı. Peki dört büyükler olmasaydı, ne olurdu? Fantastik araştırmamız sonucunda ESKİŞEHİRSPOR'UN lig krallığını kimseye kaptırmayacağı ortaya çıktı.
1959 Yılında başlayan Türkiye 1.Futbol Ligi bugüne kadar sadece 4 şampiyon çıkarttı.Bu 4 takım ; kuruldukları tarihten itibaren kitleleri peşininden sürüklemekle kalmadılar, Türkiye'nin tüm spor dallarında lokomotifleri oldular. Onları büyük yapan sadece kazandıkları şampiyonluklar değil, ama bir gerçek var ki, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor haricinde hiçbir takım 1.lig 'de şampiyon olamadı.
Peki başka takımların hiç mi çabaları olmadı? Elbette oldu. Bir zamanlar Eskişehirspor, Göztepe, Adanaspor, Altay ve Ankaragücü son yıllarda ise Gaziantepspor, Bursaspor, Kocaelispor ligde 4 büyüklerin hegemonyasını sona erdirmek için uğraştılar.Halen de uğraşıyorlar. Ama bir gerçek var ki bu oldukça zor olacak. Çünkü 4 büyüklerin arkasında ezeli rekabet olmasa, bu ekiplerin karşılaştığı spor dallarının, özellikle futbolun pek tadı kalmazdı. Ama onlar olmasaydı, o zaman başka idol kulüpler ortaya çıkardı mutlaka. Evet, 4 büyükler olmasaydı dedik ;
Hiç düşündünüz mü? 1.Ligde 4 büyükler oynamasaydı kimler şampiyon olurdu diye.
Biz düşündük ve araştırdık. Ortaya bizim için hiç de şaşırtıcı olmayan sonuçlar çıktı.
5 şampiyonluk: Eskişehirspor
(68-69 sezonu 36 puan)
(69-70 sezonu 30 puan)
(71-72 sezonu 31 puan)
(74-75 sezonu 29 puan)
(79-80 sezonu 26 puan)
3 şampiyonluk: Adanaspor
(75-76 sezonu 29 puan)
(77-78 sezonu 29 puan)
(80-81 sezonu 26 puan)
3 şampiyonluk: Altay
(61-62 sezonu 42 puan)
(62-63 sezonu 21 puan)
(76-77 sezonu 27 puan)(*2)
3 şampiyonluk: Ankaragücü
(63-64 sezonu 38 puan)
(72-73 sezonu 31 puan)
(84-85 sezonu 32 puan)
3 şampiyonluk: Samsunspor
(85-86 sezonu 38 puan)
(86-87 sezonu 40 puan)
(93-94 sezonu 45 puan)
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#40
Gönderim zamanı 05.04.2006 - 15:52
Boluspor, Gençlerbirligi, Göztepe, Kocaelispor, Sakaryaspor, Sarıyer, Gaziantepspor, İstanbulspor
1 şampiyonluk:
Ankarademirspor, Aydınspor, Bakırköyspor, Beykoz, Bursaspor, Karşıyaka, Orduspor, PTT
(*1)-o sezon iki ayrı grupta oynandı ve grup birincileri finale çıktı.
(*2)-o sezon yine iki ayrı grup yapıldı ve ilk altı sırayı alan takımlar final grubu oluşturdu. Araştırmamızda bu final grubu maçları dikkate alındı...!
Sonuç
--------------------------------------------------------------------------------
Dört büyüklerin şampiyonluk için çekiştiği bir ligin ne kadar zevkli ve heyecanlı olduğu tartışılmaz. Ancak bu takımların oynamadığı bir ligde keyif verirdi diye düşünüyoruz.
Sonuçta 1960'lı yılların sonlarında başlayan ve 1980'li yılların başlarında sona eren Eskişehirspor fırtınası, dört büyükler olmasaydı bu süre içersinde tam 5 şampiyonluk üretirdi ve bu şampiyonluklar, Es-Es'in KRAL olmasına yeterdi. Bir zamanlar üst sıraları zorlayan, Ancak son yıllarda fazla başarılı olamayan Altay, Ankaragücü, Adanaspor ve Samsunspor 3 şampiyonlukla Eskişehirspor'u takip ediyorlar.
Son yıllarda ise Kocaelispor, Bursaspor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği gibi takımlar üst sıraları zorladılar. Bakalım başarabilecekler mi?
Bu araştırma nasıl yapıldı.
--------------------------------------------------------------------------------
Araştırmayı yaparken her sezon dört büyüklerin oynadığı maçları puan cetvelinden çıkarttık. Aynı şekilde dört büyükler dışındaki takımların dört büyükler ile oynadıkları maçları da hesaba katmadık ve yeni puan cetvelleri oluşturduk.
Araştırmamız sonucunda lig tarihimizin beşinci büyüğünün Eskişehirspor olacağı ortaya çıktı.
Bu araştırma Süper Futbol dergisinin ilk sayısından alınmıştır. (Şubat 1998)
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
Ronaldinho, Eskişehirspor yolunda! |
Geri Dönüşüm Kutusu | antiqa |
|
|
0 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli