Sanat; güzelliğe ve özgürlüğe ulaşmayı amaçlayan önemli bir alandır. Sanata dayalı maddi kazanç elde etme planları ya da sanatın paralelinde çürümüş fikirler öne çıkarıldığında, basit bir eylem olur ki; yok olmaya mahkumdur. Sanat nedir, Sanatçı kimdir soruları hep yazılır, çizilir, karşımıza çıkar. Bu iki kavramı doğru algılamak zorundayız.
Son zamanlarda, medyanın, sanatçı diye sunduğu bazı tiplerin davranışları, özellikle gençlerimizi olumsuz etkilediği gibi, sanata da büyük saygısızlıklar yapılıyor. Bir insanın, sanatçı kimliğini kazanması: Dünyasındaki güneşlere, yüreğindeki kaynayan duygulara, yani özgün üretimlerine bağlıdır. Daha açık ifadeyle: Sanatla profesyonelce uğraşanlar; özel bir belge sağlamak için makamlara, otoritelere gereksinim duymazlar. Alınan eğitim elbette, insanda varolan genetik temelin üzerine yapıların kurulmasına yardımcıdır. Fakat yalnızca diploma, yalnızca gösterişli yapılar, sanatçıya dair kanıtlar değildir.
Gerçek sanatçı, ödül beklentileriyle, para kaygılarıyla yaşamaz. Yetenekleriyle, çabalarıyla kendini yaratır ve gerçekleştirir. Ateşlerde yanar, sularda boğulur, kasırgalarda sürüklenir. Ölmeden, ölümü hücrelerinde hisseder. Ölümü masaya yatırır. Yarı aç - yarı tok yaşayabilir. Doğayla, isyan etmeden hesaplaşır. Evrensel düşünür.
Ülkemizde ne yazık ki karakterleri tartışmalı, çok sayıda kompleksli insan, arkasına karanlık insanları da alarak, kendini sanatçı göstermeye çalışmakta, basını, iletişim araçlarını işgal etmektedir. Elbette basın özgürdür ama o özgürlük: Başkalarını incitmeye, başkalarının değerlerine saldırmaya, başkalarına zorla gözlükler takmaya çalışıyorsa, bunu durdurmak üzere yaptırımlar gündeme gelmelidir.
Ulusal kültürümüze gizlice dinamitler bırakılıyor ve yeni kuşaklar önlerine açılan yeni yollardan yürümeyi tercih ediyorlar. Alkol ve uyuşturucu tüketimi gün geçtikçe artıyor. Vücudunu, çevresini zehirleyenlerin sayısı artıyor. Küçük nedenlere bağlı işlenen büyük suçların sayısı artıyor. İlk çağlarda, mağaralarda yaşanmış ama hala yaşanan, vahşi olaylar gerçekleşiyor. Acil önlemler konusunda resmi kurumları ve politikacıları uyarmalıyız.
Gerçek bir sanatçı, ekrandan, sadece kendini bağlayan, çok özel konularda, milyonlarca insana hitap edemez. Onların birbirlerini aldatmaları, onların gece hayatları, onların sapık yaşam biçimleri, onların hangi bardan saat kaçta çıktıkları; halkımıza eğlence, magazin adı altında sunuluyor. Bu tür programlar, halka haber değil, hakarettir ama o kadar ince ve masum biçimde veriliyor ki, çoğunlukla ilgi görüyor. Zayıf kişilikli insanlar etkilenip örnek alıyor. Sonuçta, bazı medya gruplarının etkileme ve yanıltma yöntemleri başarılı oluyor. Çünkü televizyonun doğrudan bir anlatım gücü ve çabukluğu var. Cinsellik de eklenince, hazırlanan tablo gözlerde kalmıyor, acil müdahalede hastalara takılan bir serum gibi kana karışıyor, böylece hafızalara uzun çiviler çakılmış oluyor.
1970 ’li yıllarda Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürü İsmail Cem’in unutamadığım bir uygulaması vardı. Bugün orta yaşa gelenlerin anımsayacakları üzere; dünyanın en önemli klasik eserleri, ünlü yayın kurumu BBC’den satın alınarak çevirileri yapılmış ve gün aşırı, dönemin tek kanal televizyonundan yayınlanmıştı. Görüntünün siyah - beyaz olması, sanki filmleri daha çekici kılıyordu. Olaylar ve diyaloglar, izleyicilerin bütün güzel duygularını harekete geçiriyordu. Ağır koşullarda direnen, yoksul - onurlu insanların öykülerini nefes almadan izliyorduk. Aşık olan insanların yüreklerinde yolculuk yaparken, inanılmaz dostluk, fedakarlık örneklerini görebiliyorduk.
Konu açıldığında; beş kişiden dördü: Ben de şiir yazıyorum, benim de çok güzel şiirlerim var, kitabımı nerede bastırabilirim acaba diyor ? Yazılanların güzel olduğuna karar verecek olan, yazarın iyi bir çizgide gittiğini belirtecek olan: Edebiyat fakültelerinde saçlarını ağartmış, gözleri yorgun fakat yüreği hala genç öğretim üyeleridir. Örneğin: Ege Üniversitesinden Prof. Dr. Gertrude Durusoy Hanımefendi. Fırsat buldukça kendisine dosyamı götürür, eleştirilerini beklerdim.
Kişi nasıl olur da kendi amatör üretiminin güzel olduğuna inanır, karar verir ? Kişiyi geriye götüren bir iyimserlik. Önemli basamakları geçmeden, kafaca özgürlüğe ulaşmadan kalemi eline alanın, sevgilisiyle arasında geçen tartışmayı anlatması; şiir değildir. Sanat hiç değildir. Kumdan kaleler yaparsanız; yağmurla birlikte başlangıç noktasına dönersiniz.
Edebi boyutta yerini bulan bir şiiri inceleyelim: Başlık, sözcükler ve onlara yüklenen elektrik, imgeler, benzetmeler, giriş çıkış dizeleri gibi özellikler uyumlu biçimde kullanılmıştır yazarı tarafından. Okuduğumuzda, içinde kendimizi bulduğumuz şiirler vardır. Çünkü aynı duygular bizde de mevcuttur.
Bir metindeki iç enerji: Düşündürücü, ağlatıcı, kanatıcı, kışkırtıcı olabilir. Okunurken yüreğe akanlar; gerçek uyarıcılardır. Sözcükler aracılığıyla oluşan bu motivasyon, kişinin yaşama sevincini, sevme yeteneğini yanardağ gibi patlatabilir. Yaşamın önemli aynalarından ikisi: Edebiyat ve resimdir.
Şair Hüseyin EVCİL
Copyright
TYRANNOS Edebi Ürünler
İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz
Bu mesaj Tyrannos tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 31.05.2007 - 22:47