İçerik değiştir



- - - - -

İrtica Hastalığına Tutulan Zavallılar ...


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 13 yanıt verildi

#1 mavikırmızı

mavikırmızı

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 264 Mesaj

Gönderim zamanı 29.04.2007 - 01:57


İrtica, irtica! Diye bağıranların asıl kendileri irtica gayyası içindedirler. Bu feryatlar hep o bataklığın verdiği ızdıraptır, zulmet âlûd bir ızdırab.

***
Uzun seneler kullandıkları bu silâhın artık işe yaramaz bir hale geldiğini, paslanıp çürüdüğünü görmekte tabiî büyük teessüre düşmüşleridir. Fakat devirlerin değiştiğini, totaliter zihniyetin çok geride kaldığını, demokrasi güneşinin bütün o taş kesilen buzları erittiğini idrâk edemeyecek kadar gaflet içinde bulunuyorlarsa ancak kendilerini levm etsinler. Temenni olunurdu ki zamanın ilerleyişiyle, fikirlerde husule gelen intibah ve inkişaf ile onların kafaları da hem ahenk olarak ilerlesin, gerilikten kurtulsun, biraz aydınlığa kavuşsun. Fakat sözleri ve yazıları gösteriyor ki hidayet yolları kendilerine kapalıdır. Ne yazık! Ne fena mazhariyet! Allah kimseyi bu hale düşürmesin.

****

Niçin böyle oluyor? Niçin bu adamlar karanlıklardan kurtulamıyorlar? Niçin içlerindeki gayiz ve husumetleri tutamıyorlar da ağızlarından çıkarıyorlar? Köpüre köpüre, taşıra taşıra çıkarıyorlar? Ortalığı rahatsız ediyorlar?

Belki bu ahval ızdırap vericidir. Fakat içtimaî kanunlar bunu iktiza etmektedir. Cemiyetin selâmeti bundandır. Böyle bir sınıf insanlar da cemiyet içinde bulunacaktır. Bunlar açıktan açığa hakikatleri inkâr edecekler, batılı yürütmeğe çalışacaklar, içlerindekini ortaya dökecekler. Bu sayede cemiyet onların içlerinde sakladıkları gayiz ve husumetleri görecek, batıl maksatlarını anlayacak, bunlardan sakınma ve korunma çarelerini düşünecek, varlığını kurtarmak, bekâsını temin etmek için icap eden tedbirleri alacaktır.

Yoksa cemiyet hayır ile şerri, doğru ile eğriyi ayıramayacak hale gelirse ıstırap ve felâketten hiçbir zaman kurtulamaz. Battıkça batar, onu kurtaran olmaz. Cemiyet üstü örtülü çukurlardan korkmalıdır.

Onun için bırakınız bunları, içlerindekini ortaya döksünler, hak ve hakikate karşı içlerinde ne yaman gayiz ve husumet sancılarıyla kıvranmakta oldukları görülsün. Bunda büyük hikmet ve fayda vardır. ” Kad bedetil bağdau min efvahim vema tuhfi sudürühüm ekber. Kad beyyenna lekümül ayati inküntüm ta”kılun.” ( Ali İmran 3/ 118)

Bazı sinir hastalığına tutulmuş adamlar var. Parmağınızın ucu ile bir tarafına temas etseniz bütün vücudu buhrana tutulur. Üzerine bir ton sikletinde bir cisim inmiş kadar sarsıntı geçirir. Kıvrılır, bükülür, bağırır, çağırır. Karşısındakiler ise gülmekten bayılırlar. Bu defa temas etmeden yalnız parmağınızın ona doğru uzanmasından da adamcağız müthiş sinir buhranları geçirir, avazının çıktığı kadar feryad eder, çocukların eğlencesi olur. Bu zavallı hastalara acınır. Ne mevhum ızdırap! Şu insan denilen mahluk ne acayip şeydir!… Bakarsınız ağzı burnu, kaşı gözü, boyu posu her şeyi yerinde. Fakat ruhu hasta, sinir buhranları içinde kıvranıp duruyor… Çocukların eğlencesi oluyor. Ne yazık! Ne fena mazhariyet! Allah hiç kimseyi böyle ruhî bir ızdırap içerisinde kıvrandırmasın!

İşte irtica hastalığına tutulan zavallılar da böyledir. Onların vahimelerinde öyle bir heyula vardır ki bir dudağı yerde, bir dudağı göktedir. Siyah yüzlü, kırmızı dilli bir heyulâ. Bakarsınız adamcağız durup dururken, sizinle güzel güzel konuşurken:

- Amanın… Geliyor! diye feryaddır koparır.

- Ne oldu birader? Dersiniz.

- Ne olacak? Görmüyor musun bu minare boylu adamı? Dilini çıkarmış, bana ” seni yutacağım ” diyor!

- Haydi yahu! Deli misin? Yoksa alay mı ediyorsun? Burada ne öyle bir adam var, ne de asana dil çıkaran!

- Vallahi var, billahi var? Fakat sen görmüyorsun!

- Peki, ne yapalım?

- Söyle ona, bana dilini çıkarıp üzerime yürümesin.

- Peki söylerim. Haydi seni doktora götüreyim de sinirlerini düzeltecek bir ilâç versin!

****
Evet, onlar hakikaten böyle hastadırlar yahut ankastin böyle görünürler. Karşılarındakini manyetize ederek onlara bu hastalığı aşılamak isterler.

- Amanın arkadaşlar! Tetik durun, geliyor!…

Diye diye onların vahimesinde böyle bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir irtica heyulâsı yaratmak, sonra da içinden kıs kıs gülmek…

Ne kadar çocukça oyunlar! Ne kadar gülünç şeyler! Allah kimseyi bu hale düşürmesin!

****

Şimdi lâtifeyi bırakalım da ciddi konuşalım. Bu kelimeyi dile dolayarak iki de bir, münasebetli münasebetsiz ibtizale düşürmek hiç de doğru değildir. Pencereyi açıp da ” yangın var” diye konuyu komşuyu bir defa, iki defa yok yere heyecana düşürüp koşturmak mümkündür. Ama bu, ilânihaye devam etmez. Nitekim artık tekrar edile edile mânayı istilasını kaybetti, alelâde bir söz oldu. Bugün, biri çıkıp da “irtica baş kaldırdı” dediği zaman hiç kimse bugünkü idareyi devirip de bundan evvelki şekl-i idareyi ihya etmek gibi siyasî bir hareketin vukuu mânasını anlamaz.

Halbuki şurada burada irtica yaygarası koparanlar böyle anlaşılsın isterler. Söylerler söylerler, ortada bir şey olmadığı için sonunda küçük düşerler.

****

Bu zavallılar devrin değiştiğini farkında değildir. Bunlar totaliter saltanatın bakayasıdır. Döküle döküle birkaç kişi kaldılar. Onların da çeneleri düşük, kalemleri çatlak. Son nefeslerini tüketiyorlar. Demokrasi onları şaşırttı, hasta etti. Halâ alışamadılar. Milletin vicdan hürriyetini halâ teslim edemiyorlar Ama alışacaklar… Söyleye söyleye son nefesleri de tükenecek. Nihayet çeneleri tutulacak, kalemleri kırılıcak. Bunlar da ötekilerin yanına gidecek.

Her devir değiştikçe böyle içtimai hastalıklar doğar, bu hastalık bir müddet salgın halini alır, sonra yavaş yavaş söner gider. Bu hastalık havsala darlığıdır. Onlar, zan ediyorlar ki vicdan hürriyeti kefenlenmiş, mezara gömülmüştü, artık ebediyen ona hayat hakkı yoktur. Fakat bir gün o vücud-i hürriyet kefenlerini yırtarak karşılarına çıkınca, şaşkına döndüler, dar havsaları çatlayacak hale geldi. Zavallı hastalar! ” Fikulubihim maradun fezedehumullahu marada.”

****

İrtica, irtica! Diye bağıranların asıl kendileri irtica gayyası içindedirler. Bu feryatlar hep o bataklığın verdiği ızdıraptır, zulmet âlûd bir ızdırab! Onlar bağıra bağıra o bataklık, o totaliter bataklığı içinde gömülüp gidecekler, hep o devrin avdetini isterler. Karanlıklarda yaşayan mahluklar gibi güneşin, hürriyet ve demokrasi güneşinin nur ve ziyasına tahammül edemezler. İşte bugünün azılı siyasi mürtecileri bunlardır, kapkara, kızıl mürteciler.

Fakat bunlar artık son döküntülerdir. Şurada burada debelenerek son nefeslerini veriyorlar. Onların rağmına hürriyet ve demokrasi güneşi yükseliyor, daha da yükselecek. Önümüzde ki günler hep güzel günlerdir. Bütün hürriyetlerin inkişaf edeceği ferahlı ve saadetli günler. ” Febeşşiril müminin ya Muhammed.”

Bu Makale Milli Şair Mehmet Akif Ersoy’un yakın dostu “Eşref Edip Fergan” Bey tarafından Mart 1949 yılında “Sebilürreşad” dergisinde neşredilmiştir .
Cesurduk herkes kadar
Geçtik Gökkuşağının altından
Sakınmadan, ıslanmadan.
Umudumuz Sevgiydi, Maviydi, Deniz''di
Korkmadık kırmızıya boyanmaktan..

#2 maviergün

maviergün

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 322 Mesaj

Gönderim zamanı 30.04.2007 - 23:46

Binlerce yıldan beri insanlık dinler, kutsal değerler kullanılarak
yönetilmiş ama birkaç yüzyıldan beri bu durum insanlığın
lehine değişmeye başlamıştır. En iyimser ifadeyle özgürlüğe
ürkek adımlar atan insanlık bazen geriye doğru da kaçmaktadır.
Siyasal-ekonomik-kültürel bunalımda olan geri kalmış
müslüman toplumların bir çözüm olarak şeriatı görmeleri
içinde bulundukları çaresizliği anlamak için yeterli bir örnektir.
Çünkü toplumsal gelişim bugünün sorularına-sorunlarına geçmişin
yanıtlarıyla-çözümleriyle yaklaşarak gerçekleşmemektedir.
Batı karşısında yenilmiş olan doğu, kendini dini ile savunmaya
çalışmaktadır, ancak unutulmamalıdırki batı atılımını başta kendi
dinini yenerek yapmıştır, başka dinlerin bir tehdit olmak gibi bir
şansı da yoktur, ki kapitalizmle uyum sağlamış olan siyasal islamın
liderleri artık dini ancak toplumsal bütünlük için kullanmaktadırlar.
Ülkemizde de batının gerçekleştirdiği atılım belli bir ölçüde hayata
geçmiş ancak ekonomik kalkınmada, sosyal gelişmede hedeflere
ulaşamamanın bedeli geçmişin, dinsel anlayışların çare olarak
görülmesi biçiminde ödenmektedir. Bunca sıkıntı yanında şeriat
tehlikesi ile uğraşmak zorunda kalmamıza kızmayalım, bu geçmişte
çözmemiz gereken bir sorunun bugüne sarkmasından başka bir şey
değildir ve aslında bu sorunun çözümünde başta kadınların en az
erkekler kadar insan olduklarını ortaya koymaları önemli bir yer tutmaktadır.
Bu Dünyada Çok Güzel Yaşanabilir Yeterki İsteyelim

#3 attalia

attalia

    zurnanın son deliği

  • Dokunulmazlar
  • 5.671 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:ovaya indim. beni tel'den ara :P
  • İlgi Alanları:öküzler :D

Gönderim zamanı 01.05.2007 - 00:39

Çünkü toplumsal gelişim bugünün sorularına-sorunlarına geçmişin
yanıtlarıyla-çözümleriyle yaklaşarak gerçekleşmemektedir.
Batı karşısında yenilmiş olan doğu, kendini dini ile savunmaya
çalışmaktadır, ancak unutulmamalıdırki batı atılımını başta kendi
dinini yenerek yapmıştır,


maviergün arkadaşım böyle ifade etmişler,...

bu yorumda islamın evrenselliğini göz ardı edilmiş sanırım. kulaktan dolma, 4 hatun ile evlilik, kol bacak kesme v.s.... islamın hükümleri belli bir döneme hitap eden hükümler olmayıp bilakis cihanşümul normlardır. islam belli bir dönemin kurallar bütünü olmayıp, gelmiş ve geleceğe hitap etmektedir. maalesefki islamın hümanist yaklaşımları nedense hiç bir zaman gündeme getirilmemektedir.

burada arkaşım Batı karşısında yenilmiş olan doğu, kendini dini ile savunmaya
çalışmaktadır, ancak unutulmamalıdırki batı atılımını başta kendi
dinini yenerek yapmıştır
ifadesini kullanmıştır. bu yaklaşım son derece yüzeysel bir yorumdur. islamın gelişme döneminde batıya müslümanlarca icad edilen çalar saat hediye edildiğinde batılılar şaşırmışlardı. 19 yüzyıla kadar ibn-i sinanın eserleri batı üniversitelerinde tıp dersleri olarak okutulmuştu. daha nice örnekler mutlaka vardır. bunlar zihnimde kalan örneklerdir. bu ifadelerimdem sonra islamın gelişmeye ve çağdaşlığa aykırı olmadığını sanırım söyleyebiliriz. maviergün arkadaşımızın yüzeysel ve düz mantığı bu örneklemelerle boşa çıkmıştır. kanımca gelişmeye engel olan islam değil, onun bağnaz kişi ve zümrelerce yorumlanmasıdır. çünkü bir dönem batı skolastik çağı yaşarken islamı yaşayan toplumlar daha çağdaş, daha medeni idi. dolayısıyla irtica, islam değil onun çarptırılmış yorumları ve yaşantısıdır.

saygılarımla,
aabi okuma yazmam yoh. barnak bassam olur mu?

#4 mavisu

mavisu

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 9 Mesaj

Gönderim zamanı 01.05.2007 - 10:44

selamlar

Bu mesaj mavisu tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 01.05.2007 - 11:03


#5 mavisu

mavisu

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 9 Mesaj

Gönderim zamanı 01.05.2007 - 11:00

attalia ya;
zamanında ibni sinanında derisini yüzmek isteyen yaptıklarının dinen caiz olmadığını söyleyenlerede bir baksan kendi kafandaki konu bütünlüğünü sağlamış olacaksın.

#6 attalia

attalia

    zurnanın son deliği

  • Dokunulmazlar
  • 5.671 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:ovaya indim. beni tel'den ara :P
  • İlgi Alanları:öküzler :D

Gönderim zamanı 01.05.2007 - 14:29

dedimya mavisu, engel olan islam değil onun bağnazlar elindeki yorumu diye. bununla birlikte herşeye rağmen bilim ve felsefede önemli isimler tarihteki yerini almışlardır. hepimizin bildiği yunus ve mevlana da islami sistem içindeki kişilerdi. mevlana ve yunus'un yorumları islamı heyula gibi gösterenlerce iyi değerlendirilmelidir.
aabi okuma yazmam yoh. barnak bassam olur mu?

#7 mavisu

mavisu

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 9 Mesaj

Gönderim zamanı 01.05.2007 - 15:50

yazdığın isimler tasavvuf felsefesi içindeki isimlerdir ve tarihi islamdan daha öncelere dayanmaktadır tasavvufun. tasavvuf felsefesinin islamla ve diğer semavi dinlerle ayrıştığı bir çok nokta ve düşünüş tarzı vardır. şeriat kurallarıda diğer dinlerin söyledikleride özünde bu kişileri reddeder. tasavvufta söylem tek değildir birden fazladır birde buna göre değerlendirmek lazım yazdığın isimleri.

#8 maviergün

maviergün

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 322 Mesaj

Gönderim zamanı 01.05.2007 - 19:11

Batı uygarlığının farklılığını bütünüyle bilimsel-teknolojik gelişmeleri
göstererek açıklamak ve bunun karşısına İslam uygarlığının düşünürlerini
bilim adamlarını çıkararak biz onlardan öndeydik, biz olmasaydık
bunlardan bir şey olmazdı ile avunmak bazılarını tatmin edebilir.
Hoşumuza gitmese de günümüz batı uygarlığını ortaya çıkaran nedenlerin
başında ekonomik, siyasal, dinsel, düşünsel ve bilimsel değişimler yatmaktadır.
Kilisenin ve monarşinin egemenliğine son veren olayın başında tüccar sınıfın
güçlenmesi gelmektedir, bu sınıfın dinin baskısını ortadan kaldırmada oynadığı
rol tarih kitaplarında yazmaktadır, rönesans ve reformun gelişimini burada
anlatacak değilim. Ama dini ve siyasal baskının aşılmasının toplumsal alanda
yarattığı rahatlamanın neden görmezlikten gelinip olayı basit bir teknolojik ve
ekonomik gelişme gibi algılanmak istendiğini, kişilerin tavırlarını falan burada
değerlendirmeyi gereksiz görüyorum, çoğunluğunu müslümanların oluşturduğu
Türkiye toplumunun tercihi ortadadır. Evet şeriatın toplumsal bir çözüm
olmaktan uzak olduğunu günümüz örneklerine ve müslümanların tercihlerine
bakarak anlayabiliriz. Örneğin yıllar yılı süren uğraşlara rağmen Türkiye
nüfusunun ancak yüzde dokuzu şeriat istiyor. Bu yüzde dokuzun içinde
“Diyanet İşlerinin atadığı hocanın arkasında namaz kılmam” diyen şeriatın
gerçek mücahitlerinin oranı çok daha az.
Bu Dünyada Çok Güzel Yaşanabilir Yeterki İsteyelim

#9 attalia

attalia

    zurnanın son deliği

  • Dokunulmazlar
  • 5.671 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:ovaya indim. beni tel'den ara :P
  • İlgi Alanları:öküzler :D

Gönderim zamanı 01.05.2007 - 21:03

genel bir tespiiten bahsetmk istiyorum; "insanlar görmek istediklerini görür."

bugüne kadar izlediğim tüm yerli filmlerde ( istisnalar kaideleri bozmaz) din adamları fırça sakallı, gür, itici kaşlı, zart zurt, ahkam kesen gaddar ve çıkarcı kişilikler olarak lanse edilmiştir. ama bununla birlikte batı kaynaklı filmlerde din adamları her zaman sevecen ve saygıdeğer insan tiplemeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. hal böyle iken, ben islamın kasten lanet bir şey olarak gösterilmek istendiğini, ama benim halk islamınının hiç te böyle olmadığını bidiğim için bunun bazı çevrelerce imaj propagandası olarak kasten enjekte edildiğini düşünür oldum. ve diyorumki islam bu enjekte edilen değildir. lütfen dinimize ön yargılı değil objektif yaklaşalım diyorum. bizim dinimiz öcü değildir. inanıp inanmamakta serbestsiniz ama, benim dinime haketmediği yakıştırmalarda bulunmayınız

saygılarımla,

Bu mesaj attalia tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 01.05.2007 - 21:05

aabi okuma yazmam yoh. barnak bassam olur mu?

#10 vaudeville

vaudeville

    Siyaset Yazarı

  • Üyeler
  • 302 Mesaj

Gönderim zamanı 02.05.2007 - 23:05

Sosyolojik bir tespit;

Ekonomik erkini kaybetmiş ve büyük oranda dışa bağımlı yaşayan ülkelerde,toplumlar metafiziksel öğelere daha bir bağlılık göstermektedir,dindarlığa daha bir eğilim göstermektedir..Sosyal bilimlerde mutlak doğruya ulaşmanın zorluğu fikrine binaen,her genellemenin yanlış olduğu gibi bu genelleme de yanlıştır..Çünkü dindar bir toplum olmanın,tarihsel birikimler ve çoğunlukça mensup olunan dinin yapısı da önem arzetmektedir..Örneğin çok belirgin olmasa da Yezidilik ırk temelli bir dindir..Yezidiliğin dünya genelinde etkilerinin düşük olması itibariyle,dinlerin evrenselliği ilkesine aykırı olarak uzun zamandır etnik temelde ele alınmış bulunan Musevilik bu tartışma zemininde daha sağlıklı bir örnek olarak düşünülebilir..Bakınız,Yahudi ırkından olmayanı dahi saf Musevi saymayan,ilkel bir düşüncenin,ilkel bir dindarlığın elinde bulunan İsrail toplumu teknolojik,ekonomik yahut her ne bağlamda ele alınıyorsa,verilen örnekle ters düşmektedir..Batı'nın kendi dinini yenerek aydınlandığı fikri,dini bilimin çelişiği olarak görmekten kaynaklanan bir hatadır..Çünkü,bu dönemde(Orta Çağ Avrupası) ele alınan din anlayışı,çıkar odaklarının,şahsi ikbal hevesleri ile bir güdüm politikası izlemelerinden doğmuştur..Bugün ülkemizde de tartışma konusu haline gelen "laik eğitim" (laik devletle karıştırılmamalı,o Fransız İhtilali sonrası kavramsallaşmıştır)bilimin dinden soyutlanması için bir zorunluluktur..Bilimsel bir çalışmada Tanrı'dan bahsedemezsiniz..İnanırsınız o ayrı mesele..

Kişilerin dinleri nasıl yorumladığı teokratik yönetimlerde ciddi manada önem arzeder..Bu tehlikeyi kırmak için şer'i hükümlerle yönetilecek bir devlet istememekteyiz..Fakat bu,iman etmediğimiz manasına gelmiyor..Bu da bir müdafaadır..

Özellikle Abbasi ve Endülüs Emevileri'nin bilimde ne derece yol kat ettikleri bilinen bir gerçektir..Aydınlanma,bir dönem meselesidir..Bir sonraki adım tahmin edilebiliyorken,sosyoloji ilmi aynı yaklaşımda bulunamıyor..Nasıl ki kapitalizm,tüketeceği kaynak bulamadığında kendini yemeye başlayacaksa,bilimi kapitalist düzene adapte etmek de aynı sonu bilim için hazırlamaktadır..Dünyayı ikiye bölerek bir yarısına övgüde bulunmak ve diğer yarısını ise dindarlıkla "suçlamak" çok da rasyonel değil..

Çözüm yolu;

Bilim ile dini ayırmak noktasından geçer..

Bu mesaj vaudeville tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 02.05.2007 - 23:07


#11 milas

milas

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 939 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 03.05.2007 - 11:34

Çözüm yolu;

Bilim ile dini ayırmak noktasından geçer..
"""""""""""

evet çok doğru, ama , bilenler bilerek karıştırıyorlar, İslama saldıramayanlar sihirli kelime "irtica"ı , dindarlarıda "yobaz" demeyi akıl edip güya din düşmanı olmadıklarını gösterme gayretindeler, ama milletimiz kimin ne olduğunu gayet iyi biliyor.
necip fazıl a sormuşlar; edebi nerden öğrendin, cevap vermiş edep sizden

#12 mavikırmızı

mavikırmızı

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 264 Mesaj

Gönderim zamanı 03.05.2007 - 14:44

Gönderilen Resim

Ögretmenin dahi elini öpoemeyen bir devlet baskani...

--------------------------------------------------------------------------------

Laikligin ne olup ne olmadigini tartisirken, biraz da cevremize baksak?
Bir devlet baskani, yasli ögretmeninin eldivenli elini dah öpemiyor.

""TAHRAN - İran'da ahlak polisi saçını ve kıyafetini şeriata uygun bulmadığı kadınlarla erkekleri gözaltına alma kampanyası yürütürken, bunun müsebbibi sanılan Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad da aşırı muhafazakârların şimşeklerini çekti.

Ahmedinecad Öğretmenler Günü'nde herkesin önünde eski öğretmeninin elini öpüp bir de kucaklayınca, Hizbullah gazetesini ayaklandırdı.
Lübnan'daki örgütle sadece ad benzerliği olan gazete, birinci sayfadan İran liderini ahlaksızlıkla suçlayıp şunları yazdı:

"Müslüman İran halkı 1979 İslam Devrimi'nden bu yana şeriata aykırı böylesi bir olaya tanık olmadı. Bu tür bir ahlaksızlığın dini ve kutsal değerleri çiğneme gibi derece derece ağır sonuçları vardır."

'Kadınlara maça gitme izni de vermişti'
Bu, Ahmedinecad'ın muhafazakarları kızdıran ilk hareketi değil. Geçen yıl da kadınların futbol karşılaşmalarını izlemelerine izin verilmesi önerisini ortaya atınca kıyamet kopmuştu. Hizbullah gazetesi bu olayı anımsatıp, "Cumhurbaşkanının şaşırtıcı hareketi, müminlerin hala unutmadığı kadınların maçları izleme kararının ardından geldi" diye yazdı.

Ahmedinecad'ın öptüğü yaşlı kadın, bedeni tepeden tırnağa örten pardösü giyip başörtüsü ve eldiven taktığından zaten tensel temas olmadı.

İran'ın diğer muhafazakar gazeteleri fotoğrafı yorum yapmadan bastı. Devletin İran gazetesi, 'Öğretmenin eline öpücük' başlığını attı.

2005'te de Ahmedinecad'ın yardımcısı Rahim Meşai, Türkiye'deki bir fuarda bir kadının da yer aldığı dans gösterisini izleyip alkışladığı gerekçesiyle muhafazakarların hedefi olmuştu.

Tahran'da ise prestijli Emir Kabir Üniversitesi'nde beş kişi, reformcu dört öğrenci gazetesine basılan karikatürler nedeniyle tutuklandı.

Adalet Bakanlığı, bu kişilerin İslam'a hakaret eden karikatürlerin basımında rol aldıklarını söyledi. Ahmedinecad aynı üniversitede geçen yıl yuhalanmıştı. ""

(Dış Haberler)http://www.radikal.c...?haberno=220168
Cesurduk herkes kadar
Geçtik Gökkuşağının altından
Sakınmadan, ıslanmadan.
Umudumuz Sevgiydi, Maviydi, Deniz''di
Korkmadık kırmızıya boyanmaktan..

#13 maviergün

maviergün

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 322 Mesaj

Gönderim zamanı 04.05.2007 - 07:18

"Bilim ile dini ayırmak" anlayışı devlet ile din işlerini ayırmak
gibi bir meseleden daha derindir ve hatta bazı yanlarıyla devlet
algılamasını da kapsayacak özelliktedir. Öte yandan dinlerin
farklı toplumlarda, kültürlerde, tarihsel dönemlerde algılanış ve
yaşanışları da farklıdır elbette, ama tarihsel gerçekler sosyolojik
yorumlamalarla ancak daha iyi analiz edilebilir fakat değiştirilemez.
Batının geçirmiş olduğu değişimin temelinde dinin toplumsal yaşam
üzerindeki baskısının kırılışını hangi sosyolojik yaklaşım nasıl görmezden
gelir, diye sormayacağım, bunun yanıtını biliyorum. Amaçları için dini
bir araç olarak kullananların, dinin özüne aykırı, olumsuz sonuçlara
neden oldukları üzerine pek çok açıklama yapılabilir, din bu değil gibi
şeyler söylenebilir, ama şu da unutulmamalıdır ki din zaten bir araçtır,
bu aracın kullanım biçimlerinin amacına uygunluğu tartışılabilir, ama
her ne şekilde olursa olsun kullanımının sonucundaki olumsuz etkileri
görmezden gelinemez.
Din konusunda eleştiri yapıldığında bunu hemen kişiselleştirip hakaret
etmeye varan yanıtlarla savunmaya geçen bazı dindarların bu davranışları
dinin özüne aykırı mıdır,gibi bir soru sormayacağım, çünkü dindarların
yanıtı dinin ululuğuna işaret etmekten başka bir şey olmayacaktır.
Oysa din toplumsal, bireysel tüm etkileşim alanlarına bağlı olarak
değerlendirilmek zorundadır, ama bu değerlendirmeyi mensubu olduğu
olduğu dini savunmak güdüsüyle hareket edenler yapamayacaktır.
Bu Dünyada Çok Güzel Yaşanabilir Yeterki İsteyelim

#14 vaudeville

vaudeville

    Siyaset Yazarı

  • Üyeler
  • 302 Mesaj

Gönderim zamanı 04.05.2007 - 18:12

Sevgili maviergün,

Reform ve rönesanstan bahsederseniz,meseleyi din devlet ayrılması temelinde değil,bilimin dinden ayrılması temelinde ele almak gerekir..Esasında mesele sanattan felsefeye geniş bir yelpazede ele alınabilir,fakat yine batının doğuya galebe çalmasından bahsedildiği için (ki bu konuda sanat ve felsefe bağlamında bir üstünlük sözkonusu değildir,bu meselelerde üretkenlik esas alınmaz,kalite ve tutarlılık ölçüttür) yine bilimsel ve teknolojik bağlamda ele aldık..

Sorularınızın cevabını bir önceki yazımda verdiğimi zannediyorum fakat yine de belirteyim..Batı,kendi dinini yenmiştir söylemi doğru bir yerde durmuyor,çünkü batı,dinini değil bağnazlığı yenmiştir..Dinin bir araç olarak kullanılması ise örnekleri çok olsa da münferit hadiselerdir..Dinler araç olmak için gönderilmemiş,gönderildiğine inanılmıyorsa,toplumsal güdüm için oluşturulmamıştır..Ekseriyetle bir dinin özünde de vahşete,insan doğasına aykırılık,adil olmayan söylemlere de rastlayamazsınız-bunu hüküm ve kurallar açısından söylüyorum,mucizeler ayrı bir tartışma hususudur-..Bunu dünya üzerindeki çok farklı dinler üzerine temelde araştırmalar yapıp,çalışmalar okuduğum için rahatlıkla söyleyebiliyorum..Şahsi ikbal heveslerinin,toplumdaki bağnazlığı bu odakların kendilerine yonttukları bir motivasyon olduğu şüphesizdir,hele ki meseleyi batı-doğu ekseninde ele alıyorsak..

Bilimi dinden ayırmanın zorunluluğundan bahsettik..Yine verdiğimiz örneklerden hareketle,Abbasiler'de,Selçuklular'da,Endülüs Emevileri'ndeki bilim alanında çığır açan gelişmeler,hiç sanmıyorum ki dini geliştirmek ve din güdümlü eylemler olsun..Din,toplumsal bir takım kurallar koyar,siz bunu seküler alanda incelerseniz,elbette dinin kavga sebebi olduğunu düşünebilirsiniz..Arz-ı Mevud referanslı eylemler,nasıl ki bugünkü gelişmelerde dinin araçlığı rolünü ortaya koyuyorsa,El-Kaide gibi örgütler de bir başka yönlü ispatıdır..Dini,kurallar bütünlüğünde araç olarak kabul etmek gerekir ki dindarın "amacı" din olsun..

Bu arada son paragrafınızdaki dine getirilen eleştiriye,refleksif tepki doğurganlığı ile karşılık verdiğini düşündüğünüz kişinin ben olmadığımı ümit ediyorum..Yazımız rasyonel ve mantıksal öğelere uygundur..

Bu mesaj vaudeville tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 04.05.2007 - 18:30






Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli