İçerik değiştir



- - - - -

Yaşamın Gerçeği


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 30 yanıt verildi

#21 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 09.02.2005 - 20:20

Yaşamımız içinde din konusu bir hayli geniş yer kaplar…

Pek çoğumuz, hiç bir uygulaması içinde olmasak bile, Dinimize sahip çıkar, hiç lâf söyletmeyiz…

İyi hoş da, “Müslümanım” demekle, müslüman olunabilir mi?…

“Müminim” denmekle mümin olunabilir mi?...

Öncelikle şunun üstünde duralım… “Müminim” kelimesinin anlamı nedir?… Bu kelimeyi niçin söyleriz?… Bu kelimeyi söylerken neyi bilmemiz; ve söylendiğinde neyi anlamamız gerekir?

Öncelikle bilelim ki… “İman” fıtrî bir özelliktir!.. Sonradan edinilmez!. Sonradan açığa çıkabilir; fakat sonradan edinilmez!.

“İman”ın kişide açığa çıkması ne demektir?..

Kişinin, kendisinde vehmettiği bireysel bilinci ötesindeki TEK Bir gücün, herşeyi dilediği gibi oluşturduğunu, basiretiyle görmesinin adı “iman”dır..

“İman” cehennem boyutundan kurtulup cennet boyutuna geçmeyi sağlar; “islam” ise, cehennem boyutunun yakışından olabildiğince çabuk kurtulup, girilesi ise, cennette yüksek mertebeli bir yaşam edinmeyi getirir!.

“Peygamberlerin getirdiklerine iman” ise, bu anlattığımız “iman” kavramı içinde, Tek Bir varlığın, elçilik boyutu diliyle, kendi sistemini açıklaması kapsamında mütalaa edilir..

Afrikanın ortasındaki peygamber duymamış bir yerli dahi, birinci şıkta anlattığımız “iman” kendisinde açığa çıktığında cennet boyutuna ulaşabilir…

Buna karşılık, müslüman ortamında ömrü secdede geçmiş nice kişiler bu “iman” fıtratlarında olmadığı için, “taklidi iman”la yaşarlar; ve “imansız” olarak ölümötesi boyuta geçebilirler…

Öncelikle “iman”ın birinci şıkkı üzerinde biraz daha duralım..

“İman” sahibi cehennemden geçer, fakat yanmaz!… “Yanma” olayı kesinlikle bilelim ki, “imansızlıktan”dır!.. “Yanma”, seni üzen, sıkan, bunaltan, yaşamından nefret ettiren; kurtulmak istediğin içinde bulunduğun “hâl”dir!.

Herşeyin Tek’in takdiri, dilemesi ve yaratmasıyla meydana geldiğini; olanın, olandan başka türlü olmasının da mümkün olmadığını idrak eden basiret, bunu, kendisinde açığa çıkan “iman nuru” ile yaşayabilmekte ve kavrayabilmektedir!. Bu “iman”la da, peygamberi görmemiş, duymamış olsa bile sonuçta cennet boyutunun bir ferdi olur!…

“Ben müminim” sözünü, dilin söylemesi önemli değildir; “hâl”inin dilegetirmesi gereken sonucu getirir!.

“Ben müslimim” sözünü dilin söylemesinin değeri yoktur; tâ ki “fiîl” bunu dillendirmedikçe!.

Daha önce de çeşitli açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere “ALLAH” kelimesi bir isimden ibarettir; ve burada önemle üzerinde durulması zorunlu olan mana bu ismin işaret ettiği kavramdır...

Neye, nasıl iman düşüncesinin, bizden açığa çıkması önemlidir; öyleyse bunun içinde bizim “iman” kelimesinin manasını nasıl anlamamız gerektiği üzerinde durmamız gerekmektedir.…

“İman” tüm insanlığı kapsayan yönüyle anlaşılır bir…

“İman” tüm peygambere inananları kapsayan yanıyla anlaşılır iki…

“İman”, tüm insanları kapsayan ve sistemi en kalın çizgileriyle farketmeye dönük şekliyle, fıtrî bir özellik olarak kişide açığa çıkabilir ki; bu onun, uzun arınmalardan sonra, neticede cennet boyutunu yaşamasına yolverir; peygamberi hiç tanımasa da!.

“İman”ın peygamberi kabullenmiş olanlara taâlluk eden yanına gelince…

Esas olarak peygamber’e iman, “taklidî iman”ın bir bir koludur!..

Kezâ, peygamberin bildirdiklerine iman dahi, “B” sırrının ifade ettiği anlam kapsamında “ALLAH” ismiyle işaret edilene olmadığı sürece, “taklidî” imandır!.

“Taklidî iman”ın, “Tahkik” sonucu “îkân”a dönüşmesi ise yalnızca “B” sırrının kavranılıp yaşanmasıyla mümkündür!.

Burada önemle üzerinde durmamız gereken husus şudur…

“İman”ın bilgisinin yeterli olmayıp; iman bilgilerinin yüklendiği bilgisayarın cennet boyutunu yaşayamıyacağı, gerçeğidir…

Sizin hatırlayamıyacağınız kadar detaylı iman bilgisini bir PC’ye yükleyebilirsiniz; ve her an o PC, bunları sesli ve yazılı olarak tekrarlamaya hazırdır… Ama o, imanlı bir insan değildir!…

Şimdi “iman” niçin gereklidir sorusunun cevabına dönelim ve kısaca bunu görelim…

Az önce demiştik ki, “iman”, Tek bir Fâtır ve Yaratıcının dilediğince yarattığı olaylar içinde yaşadığımızı kabullenmektir…

Böyle olunca… Artık kişi yaşamda yersiz veya yanlış veya olmaması gereken etiketli hiç bir şey göremez!. Çünkü Tek Bir, dilediği gibi herşeyi yaratandır, ve yarattığında dilediği gibi seyredendir!…

Bu anlayışın sonu, kişinin herşeyden razı olması sonucunu getirir ki, artık onun için “yanma” yani “cehennem” boyutu bitmiştir… Cehennem ateşi ona, “ey imanlı üzerimden çabuk geç, iman nurun ateşimi söndürüyor” demeye başlar!… Zira cehennemin tüm ateşini söndüren nur, iman nurudur!.

Burada dikkat etmemiz gereken şey şudur…

İman bilgisi değildir “yanma”yı söndüren!. İman yaşantısıdır!.

İman yaşantısı demek, kişinin idrak ettiği iman gerçeği istikametinde düşünüp, olayları ve yaşamı “iman nuru”nun aydınlattığı şekilde değerlendirmesidir…

Kişi yaşamı ve olayları, ya iman nuru ışığında değerlendirir ve “Radıye” nefs noktasına ulaşır; ve imanlı bir kişi olarak en azından bu mertebede yaşar… Ya da “iman” yetersizliğinin getirdiği ateşte yana yana, sonunda yanmaz olur!..

“İman bilgisi”, iman değildir!.

Çünkü, “iman” getirdiği yaşantıyla; a) insanın yanmaktan kurtulup cennet boyutunu yaşamasına yolaçar; B) Varlığın her zerresinde Allah adıyla işaret edileni müşahede ederek, cennetüstü, târifi mümkün olmayan bir boyutun açığa çıkmasına vesile olur!.

İman bilgisi ise, eşeğin sırtındaki ilim kitapları yükü gibidir… İnsan hem iman bilgisini taşır beyninde ve dilinde; hem de yanmaya devam eder olaylar içinde yaşamı boyunca!… Bu neden böyle oldu, keşke olamasaydı, suçlamaları içinde ve bunun getireceği başka duygu alevleri içinde yanarak!.

İnsan’a “iman” bilgisinin verilmesinin amacı, onun taşınması değil, anlamının yaşanmasıdır!.

Eğer “iman bilgisi”ni taşıyarak yaşıyorsanız, sizin yaşam boyu yanmanız asla bitmeyecek; yanarak boyut değiştirip; yaşamınızı ebeden yanarak sürdüreceksiniz… Sizde “iman” açığa çıkmadıkça da, bu böylece sürüp gidecek!.

“İman”lı iseniz, bunun da alâmeti, “yanma”nızın bitmiş olması; yaşamda olan hiç bir varlığı, hiç bir nedenle “suçlamamanız”dır!… Artık bu idrakın gereğini sürekli yaşar; cennet boyutundaki “seyr”inizi sürdürürsünüz…

Bunun ötesinde “B” sırrı da açılmış ve gereğini yaşar hâle ulaşmışsanız; artık yanlızca şunu söyleyebilirsiniz.

“Seyreden ol kendi oldu”!.

“Allah için” = “fiysebilillah” ne demektir?

Özündekini hissetmenin; ve gereklerini ortaya koymanın yaşanmasıdır!…

Allah ahlâkıyla yaşayıp, Allah bakışı ve değerlendirmesiyle, yakınındakini-uzağındakini ve dahi tüm yaradılmışları değerlendirmek demektir!.

Karşındakini Allah’a erdirmek; böylece Allah rızasının onda açığa çıkması için, tüm varlığınla çaba göstermek demektir!.

“Allah için beraberlik” demek, bu amacı paylaşan “biraradalık” demektir!.

Kişinin özündeki “Allah”tan ve bunun sonuçlarını yaşamaktan “gâfil” olması, onun “gazaba uğramış olması” demektir!.

Gelecekte beklenen ateş ya da işkence olaylarını “gazap” sanarak; insanın yaşadığı andaki “gazap”tan gafleti ise, “Allah gazabına uğramış olmasının” açık yaşantısıdır!.

“Allah gazabına dûçar olmuş” kişi, özündeki Allah’ı tanıyamamış ve bunun gereğini hâlâ yaşıyamamakta olan” insandır!.

Bunu idrâk edememek de gazaba uğramışlığın bir başka belirtisidir!.”

#22 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 09.02.2005 - 20:24

“Allah için” = “fiysebilillah” ne demektir?

Özündekini hissetmenin; ve gereklerini ortaya koymanın yaşanmasıdır!…

Allah ahlâkıyla yaşayıp, Allah bakışı ve değerlendirmesiyle, yakınındakini-uzağındakini ve dahi tüm yaradılmışları değerlendirmek demektir!.

Karşındakini Allah’a erdirmek; böylece Allah rızasının onda açığa çıkması için, tüm varlığınla çaba göstermek demektir!.

“Allah için beraberlik” demek, bu amacı paylaşan “biraradalık” demektir!.

Kişinin özündeki “Allah”tan ve bunun sonuçlarını yaşamaktan “gâfil” olması, onun “gazaba uğramış olması” demektir!.

Gelecekte beklenen ateş ya da işkence olaylarını “gazap” sanarak; insanın yaşadığı andaki “gazap”tan gafleti ise, “Allah gazabına uğramış olmasının” açık yaşantısıdır!.

“Allah gazabına dûçar olmuş” kişi, özündeki Allah’ı tanıyamamış ve bunun gereğini hâlâ yaşıyamamakta olan” insandır!.

Bunu idrâk edememek de gazaba uğramışlığın bir başka belirtisidir!.”

Evet, daha önceki yazılarımızda, bu konuya çok ağırlık vermiştik..

İnsan yaşamındaki en önemli konu olduğu için, bu hafta da gene bu hususu, bizden açığa çıkan kadarıyla açıklamaya devam etmek istiyorum…

Kişide, ya iman açığa çıkmıştır ve bunun getirmiş olduğu bakış açısıyla yaşar kısmetindeki kadarını; bu yüzden “said”=“Mutlu” derler ona; çünkü ebedi yaşamında son durağı “cennet” boyutu olacaktır!…

Ya da fıtratında iman yoktur; bunun getirdiği bakış açısıyla yaşar; ve o bakışa göre fiiller, davranışlar ortaya koyar; bu yüzden “şakî” = “mutsuz” derler; çünkü ebedi yaşamında son durağı “cehennem” boyutu olup, hayatı “yanarak” devam edecektir!.

Kişinin fıtratındaki “iman”, o kişiye er-geç, olayların ve fiillerin yaratıcısının Allah olduğunu; Allah’ın dilediği gibi, mülkü olan, her zerrede tasarruf etmekte olduğunu idrak ettirerek; kişinin o olaydan dolayı yanmasına son verir!. “Kalpler Allah’ın hatırlanmasıyla tatmine ulaşır, yatışır” uyarısını hatırlıyalım burada…

İman veya imansızlık beyindeki bir değerlendirme merkezinin açılıp açılmamasındandır… Hatta diyebilirim ki, “iman” geni vardır kanâatimce!.. Eğer beyin, iman ışığıyla olayları yorumlarsa, değerlendirmesi başka olur; iman ışığından mahrum olarak yorumlarsa değerlendirmesi başka olur!.

Biz dışarıdan, kişinin bu geni taşıyıp taşımadığını bilmeyiz!… Ancak davranışları, o an için bize kısmî bir gösterge olabilir…

Buna rağmen biz, fiili itibariyle, bu iman nurundandır, veya imansızlığın sonucudur desek dahi; onun daha sonraki bir süreçte hangi idrak içinde boyut değiştireceğini bilemediğimizden, kimse için “imanlı” veya “imansız” şeklinde kesin hükmünü veremeyiz.

Genelde kişinin, imansız bakış açısıyla yaşamı değerlendirmesi, onun için müjdeli bir gelecek vaad etmez!.

İmanlı bakış açısıyla yaşayanın dahi, yaşamı sonlanmadan ne olduğu bilinemez.

Rasûlullah aleyhisselamın bir uyarısı özetle ve hatırımda kaldığı kadarıyla şöyledir:

“Savaşta Allah yolunda çarpışırken öldüğü bilinen kişiye, sen kendi güçlülüğünü ve hünerini gösterip insanlardan pâye almak için çarpışırken öldün ve şehid değilsin… yerin cehennemdir; denir.

Büyük zekat ve sadaka dağıtan kişiye, sen insanlardan pâye almak, onları kıramadığın için gönülleri olsun diye vermek amacıyla malını dağıttığın için, yaptığın makbul değildir, denir; ve melekler onu cehenneme atarlar…

Alime, sen insanlar ne kadar bilgili deyip sana pâye versinler ve sana hizmet etsinler diye, geçimini sağlamak için bu ilmini insanlara yaydın, yaptıkların geçerli değildir ve yerin cehennemdir; denir…”

Şimdi bu açıdan olayı değerlendirirsek…

İmanlı kişi, yaptığı her şeyi, “fiysebilillah” = “Allah için”; yani çevresindekilerden veya karşısındakilerden hiç bir çıkar beklemeden; sırf kendindekini onlarla paylaşmak amacıyla yapıyorsa, bunun yararını görecektir!.

Bunun dışındaki tüm gerekçeler ise, “şirk koşmak” diye tanımlanan imansız bakış açısının sonucudur!.

Eğer “gazap” kuşatmamışsa bizi, vicdanımız ilimle, iğne deliği kadar yerden niyetlerimizi görebiliyorsa; sorgulayalım niyetlerimizi, yaşama ve çevremize bakış açımızı!…

Yarından önce bugün hesaba çekelim kendimizi!…

Aynaya bakalım!.

“Düşüncelerinizden mesûlsünüz” (Bakara-284) uyarısını iyi değerlendirelim…

Allah için, dürüst ve açık olmak mı?

Maddî veya manevî çıkarın için, o günlük rahatın kaçmasın diye (kalp kırmama kılıfı altında) yanlışları örtücü olmak mı?

Unutulmasın ki, bugün elimizde ne varsa, yarın hepsini zaten yitireceğiz!.

Değer mi ebedi hayatımızı cehennem etmeğe üç günlük çıkar için!?…

Hele bir de, o günkü çıkarlarımızı düşünerek bildiğimiz gerçekleri söylemiyor, karşımızdakinin yanlış yolda yürümesine göz yumuyorsak?

Bunun vebâlini alacak kadar güçlü müyüz acaba?…

Hele hele sevdiğimizi söylediğimiz insanların, bildiğimiz gerçekleri onlarla paylaşmıyarak, kangrenlerinin ilerlemesine göz yumuyorsak dünya rahatımız ve çıkarımız için; bu zulmün bedelinin faturası nasıl gelecek acaba karşımıza?

Evet, iman, insanın “fiysebilillah” yaşamasını getirir sonuç olarak… Tüm dünyalığını yitirmeyi göze aldırır!… Gerçekten sevdiklerini yarın yanacakları ateşten korumak için elinden geleni yaptırır!.

Malıyla, canıyla, ilmiyle, sevdiklerinin yanan evin içine düşmemeleri için ne gerekiyorsa onu yaptırır iman…

İman nuru yoksa o kişide, gününü daha rahat geçirmek için yaşar sadece!. Ölümötesi şartları ve karşılaşacaklarını düşünmez!.

Sadece daha fazla kazanıp daha rahat yaşamaktır amacı… En yakınlarını bile bu yolda feda eder!. Dünya batağında çırpınan en yakınlarına bile bir tekmeyi de o atarak, âhıret için bir şey yapmadan yalnızca dünya için beyinlerini çalıştırmalarına göz yumar!..

Düşünmeyiz ki, her insan Deccal fitnesiyle karşıkarşıya kalır yaşamında! Bekleriz hep kıyâmet öncesinde gelecek sağ gözü kör deccalı!.

“Deccal”ın, kişinin, kendisini “Allah”tan ve “hilafetten” alakoyan dünyası olduğunu; dünya zevkleri için beyin çalıştırmanın deccalın cennetini seçmek; ölümötesi yaşama hazırlanmak, “fiysebilillah” yaşamak ve “halifelik” sırrına ermenin de deccalin cehennemini göze alıp içine atlamak olduğunu farketmeyiz bile!..

Çünkü bu konuları hobi olarak, veya vicdanımızı rahatlatacak kılıflar olarak ele alıp; haftada bir kaç saat bu konuyla ilgilenerek muhteşem bir şekilde kendimizi aldatırız!.

İman, yaşama bakış açısını oluşturur.. Bu bakış açısına göre olayları ve çevresini değerlendirmeyi sağlar.. Bu değerlendirmeye göre fiilleri getirir.. Fiillerinin de yaptıklarına göre otomatik olarak sonuçlarını yaşarsın!..

İmansızlık da böyle!. O bakış açısıyla değerlendirme yapar; bu değerlendirmeye göre davranışlar ortaya koyar ve neticede bunun sonuçlarını yaşarsın!…

Gene Rasulullah aleyhisselamın şu uyarısını hatırlıyalım…

“Allah bir kavim yarattı cennet için…

Allah bir kavim yarattı cehennem için…

Kalem kurudu… Herkes kendisine kolaylaştırılmış olanı başaracaktır!.”

Öyle ise dostlar şu gerçekleri iyi farkedelim…

Rasullulah’ın, açıkladığı “Allah”a iman dışındaki, bütün iman objeleri, kişinin ölümötesini kabule dayanan fiilleri zorunlu kılan iman objeleridir… Kişiler bunları uygulayarak, “eslemna” = “müslüman amelleri ortaya koyuyoruz” derler… Ama, Kur’ân uyarısına göre, henüz iman etmemişlerdir!.

Allah’a *B* sırrıyla iman edip, “hilâfetinin” gereği olan amelleri doğal olarak “fiysebilillah” ortaya koyabilen; yaşamı bu bakış açısıyla değerlendirenler ise “iman” ettik diyen müminlerdir; ki onlar da basîretlerine göre birkaç sınıftır… En aşağısı “mutmainne”dir!.

Herkes kendi yaratılış amacına ve kemâline sağlam adımlarla yürümektedir… Ama, aramızda, kemâli, devedikeni ekip gül üreyeceğini sanmak üzere olanlar da vardır; gül tohumu ekip, gül bekleyenler de!…

Ha bir de, gül tohumu ektiğini sanarak, devedikeni tohumunu saçmaya devam ederken, uyarıldığı halde bunu kâale almayan anlayışı kıtlar!.

Allah sistem ve düzeninde mazerete yer yoktur; herkes bakış açısının, getirdiği değerlendirmelerin ve sonucu olan davranışlarının karşılığını otomatik olarak alacaktır!.

Yarındakiler, bugün bizi kara kara düşündürüyorsa; yarın da yakacaktır!

Şefâati, ne gerekçeyle olursa olsun, değerlendirmeyenlerin, sonuçlarını da beklemeye hakları yoktur!.

#23 Melih

Melih

    Giggity Giggity Goo!

  • Kurucular
  • 8.516 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Bahçelievler - İstanbul
  • İlgi Alanları:Sadece Harabe.net :)

Gönderim zamanı 10.02.2005 - 10:46

senay merhaba..

Açık Alan'a yazdıklarının forum kullanıcıları tarafından ilgi göreceğini düşünerek senin için Din & Ahlâk forumunu açtım. Fakat gördüğüm kadarıyla niyetin Kur'an-ı Kerim'i sitemize "kopyalayıp yapıştırmak".

Takdir edersin ki sitenin belirli kotaları aşmaması gerekiyor. Daha fazla yorum yazabilmek, yanıt ekleyebilmemiz için daha kısa mesajlar yazıyor ve sadece "kendi yorumlarımızı" bu forumlara ekliyoruz. Ama herkes senin yaptığın gibi başka sitelerden yazıları alıp buraya aynen kopyalarsa ne sitemiz bunu kaldırabilir ne de biz..

Ayrıca inan bana, bu kadar uzun yazıyı kimse okumaz. Lütfen bundan sonra sadece kendi yorumlarını bizlere aktar. Aksi takdirde bu tür mesajlarına izin veremeyeceğiz.

2000 - 2010


bit.gifladybug.gif


#24 JoHoR

JoHoR

    Approved

  • Üyeler
  • 808 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • İlgi Alanları:İllustrasyon, Sinema, Astroloji, Felsefe Tarihi, Siyaset.

Gönderim zamanı 10.02.2005 - 11:22

En azindan alıntı yaptığın yerleri bi zahmet yazının altına girseydin daha iyi olurdu. Ahmed Hulusi'nin yorumları da ilginç bence özellikle Taklid-i iman konusu.


Salih Gönüller

#25 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 15.02.2005 - 15:08

Selam ..
Konu Ahmet,Mehmet,Senay,Hasan,değil..yani anlatmak istediğim asıl insan önemli değil asıl önemli olan düşünce.. yani kişinin düşünce mantık mekanizmasını devreye sokması..Sakın bu sözlerimden insanın değersiz bir varlık olduğu kanaati çıkmasın.Benim anlatmak istediğim zaten Kuran ve Peygamber efendimiz (s.a.v) hadisleri çok dikkatli okunup mantıksal ve düşüncesel mekanizmadan geçirildiğinde,insan denen varlığın ve bu kainatın aslında yok yani hayal olduğu sadece var olanınsa Allah olduğu ortaya çıkıyor.
Olmayanın önemi olabilirmi?Tabiiki yaşıyoruz tabiiki bu dünyadayız ama aslında tasavvufi anlamda bakıldığında manevi zenginlikten başka birşşey yok...Bunuda anlamamız için çok çok okumalıyız..Sorgulamalıyız...Burada Ahmet Hulusi önemli değil,sadece onun yazmış olduğu insanları gerçeklerle ilgili düşünmeye yönelik yazıları çok çok önemli..Burada kendi yazılarımla birlikte Ahmet Hulusi yazılarından da koymuştum ama sanıyorum ilk değilde son yazdığım Ahmet Hulusi yazılarının altına kendi adını koymamışım..
Bundan dolayı sizlerden özür dilerim...
Allaha emanet olun..

#26 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 15.02.2005 - 19:19

selam
Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.
Ana karnında (120. günde) ona bir melek gönderilir de bu melek ona ruhu nefheder. Ve melek dört kelime ile yani rızkını, ecelini, âmelini, said ve şakî olduğunu yazmakla emrolunur.
-HER ŞEY KADER İLEDİR!.. HATTA ÂCİZLİK İLE ZEKÂ VE BECERİKLİLİK BİLE!.. Yahut BECERİKLİLİK ve ZEKÂ İLE ÂCİZLİK BİLE.
Kuran-ı kerimde Ayetlerde ise;- ALLAH İSTEMEDİKÇE SİZ İSTEYEMEZSİNİZ!.. (İnsan-30)5- DE Kİ: HEPSİ DE KENDİ PROGRAMLARI DOÐRULTUSUNDA (Şakûllerinde) FİİLLER ORTAYA KOYARLAR. (İsra-84DİLEDİÐİNİ YAPAR. (Bürûc-16) "YERYÜZÜNDE VEYA NEFİSLERİNİZDE SİZE İSABET EDEN BİR MÜSÎBET, BİZİM ONU YARATMAMIZDAN EVVEL, MUTLAKA BİR KİTAPTA YAZILMIŞTIR.

BUNU, ÖNCEDEN MUKADDER VE YAZILI OLDUÐUNU BİLİP; ELİNİZDEN ÇIKAN ŞEYLERDEN DOLAYI ÜZÜLMEMENİZ VE ELİNİZE GİREN İLE DE SEVİNİP ŞIMARMAMANIZ İÇİN (açıklıyoruz)!.. ALLAH, DÜNYALIKLA BÖBÜRLENENİ SEVMEZ" (Hadîd-22/23) bu Ayetlerden şu sonuç çıkıyor; Kül ve Cüz diye iki ayrı irade yok
tek bir irade var O da Allahın iradesi insanda ki irade Allaha aittir insan onun tecellisidir. denizdeki dalgaları denizden ayrı görmek ne kadar saçmaysa Allahtan ayrı bir iradem var demek de o kadar saçmadır. sevgiyle kalın
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#27 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 16.02.2005 - 12:26

Selam..
Kaderi değiştiren,insanın en kuvvetli ve tek silahı dua olsa bile,insanın dua etmesi yani duaya yönelmesi bile Allahtan...
Burada bu çok değerli düşüncesel yazılarınızı okumak güzel..
Saygılar..

#28 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 16.02.2005 - 18:02

selam
ruhunuzun güzelliği yazılarınızada yansımış
sizin yazılarınızı büyük bir zevkle okuyorum ve sizi desteklemek adına bir kaç yerde düşüncelerimi belirttim. belirtmeyede devam edeceğim. dinimize sizin gibi akli, ruhi ve evrensel bakabilen kişi o kadar azki Allah'dan dileğim böyle güzelliklerin artması, çoğalması.... bütün güzellikler sizinle olsun
Allah muininiz olsun
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#29 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 22.02.2005 - 17:11

merhaba..

Gerçekleri Allahın takdiriyle bir sebebe bağlı olarak farkedip, mantıksalıktan şaşmadan kendi gerçeğini araştırıp sorgulayıp doğruya koşan o kadar az sayıda insan varki..bir öküzün başındaki avuç ayası büyüklüğündeki beyazlık ile öküzün çevresini sarmış siyah kıllar arasındaki fark ne ise doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen insanların oranıda o kadar..Ama takdir Allahtan olduğundan evrensel düşünen insan sayısındaki azlık beni üzmüyor..Allahın sistemi bu..Yaratılanı severiz yaratandan ötürü..
İbrahim (a.s) ne demişti (Hasbiyallahu la ilahe illa Hu,aleyhi tevekkeltu ve Huve Rabbül arşıl azıym). Allaha güvendim tanrı yoktur O vardır,ki ben de O'na işimi bıraktım;O arşın Aziym Rabbidir.Yani herşey Allahtan olduğunu bilip tevekkül etmek en akıllıcası..
Ahmet Hulusi kitaplarında yazılarındaki doğruları,kişideki, Allahın isteğiyle kişinin idrak açılımını yani doğruları anlama kapasitesinin açılımını tetiklediğini farkettim..Bu yüzden eğer kişide Allah tarafından bir idrak açılımı yaşanacaksa Ahmet Hulusi yazılarının önemi olduğunu düşünüyorum..Aynı zamanda yeni aldığım Dr.Kemal Osmanbey in yazmış olduğu ruh aleminde bir seyehat isimli kitabını okumaya başladım..tavsiye ediyorum..

#30 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 23.02.2005 - 12:47

selam
ruh aleminde bir seyehat isimli kitabı iki kitapçıya sordum bulamadım hangi yayınevi çıkarttı bildirebilirseniz daha rahat bulacağımı sanıyorum...
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#31 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 24.02.2005 - 11:53

selam :) hayırlı günler..

insanın kendi gerçeğini,yani kendisiyle ilgili kendi özüyle ilgili konuları bir başkasından,yani bir başkasının tasviriyle düşüncesiyle dinlemesi yerine,kendisinin,olaylara tamamıyla önyargısız yaklaşarak,sorgulayarak, araştırarak,kendisiyle ilgili araştırmalarını yapması.. doğruya ulaşması.. ne kadar akıllıca değilmi...

DR.Kemal Osmanbey in yazmış olduğu kitabı http://www.kitsan.com isimli siteden temin edebilirsiniz..Ayrıca ben kitsanda bulunan bu konudaki araştırmalarıma yardımcı olan birçok kitap gibi,Erzurumlu Hakkı HZ. MARİFETNAME isimli kitabınıda okudum gerçekten insanın nasıl bir varlık olduğunu düşündüren hissettiren gerçek değerlerle yüklü bir kitap..

saygılarımla..





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

3 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 3 ziyaretçi, 0 gizli