Jump to content



Sayı 20: Şark Meselesi - I


  • Please log in to reply
No replies to this topic

#1 LaHesis

LaHesis

    Baş Yazar

  • Üyeler
  • 1,142 posts
  • Cinsiyet:Belirtilmedi

Posted 24.12.2006 - 11:50


ŞARK MESELESİNİN TARİHİ KÖKENİ

1814-1815 yıllarında bütün Avrupa devletlerinin (Osmanlı Devleti dışında) bir araya gelmesiyle toplanan Viyana Kongresi, Avrupa’ya yeni bir şekil vermek , yani Avrupa’nın geleceğini hazırlamak için çalışmalar yaparken, Osmanlı Devleti’nin durumu ve geleceği ile de yakından ilgilenmiştir. Bununla birlikte kongrede, Osmanlı Devleti ile ilgili doğrudan bir karar alınmamıştır. Ancak Avrupa devletleri tarafından Osmanlı Devleti’nin geleceğine bir sorun olarak bakıldığı ortaya çıkmıştır. Nitekim bu amaçla Viyana Kongresi’nde Avrupalılar, Osmanlı Devleti’nin durumu için ilk defa “ Doğu Sorunu” deyimini kullanmışlar ve bu da , bundan böyle Osmanlı dış siyasetinde ona karşı izlenen tutum ve davranışlarda başlıca etki faktörü olmuştur.
Şark Meselesi ilk defa bu kongrede dile getirilmesine rağmen aslında konunun tarihi oldukça eskilere dayanmaktadır. Türklerin Anadolu’ya girişinden başlatabileceğimiz konu günümüze kadar uzanmaktadır.


TÜRKLERİN ORTADOÐU’YA GELİŞİ, BATIYA YÜRÜYÜŞÜ VE ŞARK MESELESİNİN İLK SAFHASI

Bilindiği gibi Türkler Orta Asya ( Türkistan ) kökenli bir kavimdir. Daha İslamiyeti kabul etmelerinden evvel Orta Asya’da Hun,Göktürk, Uygur, Karluk, Hazar gibi devletler ve imparatorluklar kurarak büyük bir güç olduklarını ispat etmişlerdir. Türklerin bu özellikleri gerek Müslüman İranlılar ve gerekse Araplar tarafından iyi biliniyordu. Fakat Türklerin Orta Asya gibi uzak bir coğrafyada bulunmaları sebebiyle Hıristiyan dünyasıyla ve bilhassa Bizans Devleti ile ciddi manada ilişkileri yoktu.
Türkler Orta Asya’da iken, Arap yarımadasında Hıristiyan dinine rakip olarak İslam dini doğmuştur. İslam dini kısa zamanda yayılmış; dört halife, Emeviler ve Abbasiler devrinde batıda kuzey Afrika’dan – İspanya’ya , kuzeyde Toroslara kadar sınırlarını genişletmiştir. Bu yayılma, Hıristiyan dünyasının, özellikle Bizans’ın aleyhine gelişiyordu. Bu yüzden İslamiyet’in sınırları daha Filistin ve Suriye’ye varmadan İslam dünyasını temsil eden Araplarla, Hıristiyan dünyasının doğudaki temsilcisi Bizans arasında çok ciddi bir mücadele başlamıştır. Hıristiyan ve Müslümanlık mücadelesi olarak adlandırılabilecek olan “Şark Meselesi’nin” kökeni, Müslüman Araplarla- Hıristiyan Bizanslılar arasında meydana gelen ilk sıcak temas dönemine kadar götürülebilir.
Müslüman Arapların gerilemesi üzerine, Bizans veya Hıristiyan dünyası, büyük umutlara kapıldı ve İslamiyeti geldiği Arabistan çölüne kadar geri göndermek için planlar yapmaya başladı. Böylece Bizans orduları, Hıristiyan dünyası için İslamiyet meselesi olan “Şark Meselesi’ni” sona erdirmiş olacaktı. Gerçekten de Abbasilerin son döneminde “Şark Meselesi’nin “ Arapları ilgilendiren bölümü sona eriyor, fakat Müslüman Türkleri ilgilendiren bölümü yeni başlıyordu.
İslam dünyası, bu şekilde zor anlar yaşadığı bir sırada, Orta Doğu’da yeni bir güç ortaya çıkıyordu. Bu güç Türk gücü (Selçuklular ) idi. Selçuklu Türkleri’nin Orta Doğu’da görülmesi, hem İslam alemince hem de Hıristiyan alemince önemli sayılabilecek bir takım tarihi ve siyasi sonuçlar doğurdu. Türklerin gelişiyle birlikte Şark Meselesi’nin daha sert geçen diğer bölümü başladı.
Türklerden önce Şark Meselesi daha ziyade Müslüman Araplarla Hıristiyan Bizans arasındaki mücadeleden ibaretti. Selçuklu Türklerinin gelmesiyle birlikte, Şark Meselesi Müslüman Türklerle, hem Hıristiyan Bizans hem de Hıristiyan Avrupa arasında geçen mücadele şekline dönüştü.
Türklerin Orta Doğu’ya gelip devlet kurması Hıristiyan dünyasında endişe yarattı ve haçlı seferleri başladı. Türk- İslam tehlikesini kavrayan Hıristiyan alemi ne pahasına olursa olsun Türkleri Anadolu’ya veya Hıristiyan topraklarına sokmamayı ilk hedef olarak seçti. Fakat bu hedefe rağmen Türklerin batıya yürüyüşü durdurulamadı.
Selçuklu Türkleri sultan Alparslan komutasında Bizans ordusunu 1071 de Malazgirt meydan Savaşı’nda mağlubiyete uğrattı. Böylece Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı. Türklerin Anadolu’ya girişini kabullenmek zorunda kalan Bizans, bu sefer hiç olmazsa Türklerin batıya doğru yürüyüşünü durdurma gayretine düştü. Ancak Miryakefalon Savaşı’nda bir kez daha yenik düşen Bizans Anadolu topraklarını Türk hakimiyetine terk etti. Böylece Anadolu Türkleşti.
Selçukluların ardından Anadolu hakimiyetini devralan Osmanlı devleti de batıya ilerleyişi sürdürdü. Osmanlıların Avrupa’ya geçmesi kısa zamanda Edirne ve Trakya’yı alarak balkanlara doğru ilerlemeleri Hıristiyan aleminde korku ve endişe yarattı. Bunu üzerine Hıristiyan aleminde her ne pahasına olursa olsun Türklerin Avrupa’ya doğru yürüyüşleri, balkanlarda mutlaka durdurulmalı ve İstanbul’un düşmesi engellenmelidir fikri oluştu.
Kısaca ifade etmek gerekirse, İstanbul’un fethinden önce, II.Murat ve oğlu Fatih Sultan Mehmed, balkanların önemli bir kısmını Osmanlı topraklarına katmışlar ve sıra İstanbul’a gelmişti. Nihayet 29 Mayıs 1453 ‘de Fatih Sultan Mehmed İstanbul’un fethini tamamlayarak Türkleri birinci kızıl elmaya ulaştırdı.
Şark Meselesi’nin ciddi sebeplerinden biri ve en önemlisinin İstanbul’un fethinde yattığı kanaati pek yanlış değildir. Böyle olmasaydı 400 sene sonra, yani I. Dünya Savaşı sonunda bütün Avrupa, İstanbul’un Türklerden alınarak doğu romanın yeniden kurulmasından ve Yunanistan ise Bizans’ı canlandırma hayallerinden bahsetmezdi.
Nihayet Osmanlı gücü ve bu gücün batıda ilerlemesi 1683 II.Viyana Kuşatması esnasında durduruldu. Böylece 1071 de başlayan Türk yürüyüşü 1683’de Viyana da son buldu ve bu tarihten sonra “Şark Meselesi’nin ikinci bölümü başlamış oldu.


TÜRKLERİN DOÐUYA DÖNÜŞÜ VE ŞARK MESELESİNİN İKİNCİ SAFHASI

İkinci dönemde Hıristiyan aleminin stratejisini iki başlık altında toplamak mümkündür.Balkanlardan Türkleri Atmak - Hıristiyan Halkı Türk Hakimiyetinden Kurtarmak...Balkanlardaki Hıristiyan milletleri veya unsurları kurtarmak için de, Avrupalı büyük devletler, üç aşamalı bir süreç öngörmüşlerdir:

Reform safhası: Avrupalıların reformdan anladıkları Osmanlı sınırları içinde bulunan Hıristiyan unsurlar lehine, Osmanlıya reformlar yaptırmak ve bazı imtiyazları kabul ettirmekti.

Muhtariyet safhası: Hıristiyan halkları lehine reformlar yapıldıktan ve tavizler alındıktan sonra, belirli bir süre beklenecektir. Bu süre içinde Hıristiyan halk biraz daha kuvvetlenerek yeni bir isyana hazır hale getirilecektir.

İstiklal safhası: muhtariyet elde edildikten sonra, Hıristiyan halk, artık daha rahat davranacağı için kendi polisini,ordusunu kurabilecek ve istiklal için daha rahat bir ortamda hazırlanabilecektir.

Avrupalı büyük devletlerin yaptıkları, çeşitli yardım, destek sayesinde balkanlardaki Hıristiyan milletlerinin çoğu 19.yy da istiklallerine kavuşmuştur.bu durum karşısında Müslüman ve Türk nüfusu da Osmanlıdan ayrılan bölgeleri terk ederek, doğuya doğru Osmanlı sınırları içine çekilmiştir.
Avrupa’nın bundan sonraki amacı, milliyetçilik ideolojisini kullanarak Türk olmayan Müslümanları Türklere ve Osmanlı devletine karşı tahrik ederek,onları milli istiklal mücadelesine ve davasına teşvik etmekti. Böylece, Türk olmayan Müslüman Boşnaklar , Arnavutlar , hatta Pomaklarla Türklerin arasını açarak Osmanlı devletini iki cephede yani hem Türk olmayan Müslümanlara hem de Hıristiyanlara karşı mücadele vermeye ve sonuçta balkanları terke zorlayacaklardı.






Similar Topics Collapse

  Topic Forum Started By Stats Last Post Info

1 user(s) are reading this topic

0 members, 1 guests, 0 anonymous users