insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
iki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık.
sensizliği zamansız zamanlara gömdüğümü sandım. ben ki erken gelenleri yakalayamadım geç kalanlara dokunamadım. bunca zamansızlıkta yokluğunun ağrısını da geç yaşadım. öyle kalabalıktı ki ruhum gittiğinde,ardından doya doya ağlayamadım bile.
ben en büyük yalanımı kendime söyledim... gittiğine inanırken, bende bittiğine de inandım. yazıkk... kendini bile tanıyamıyor insan...farkında olmadan içimde biriktirmişim seni,şimdi sırası değil diyerek ertelemişim ruhumu sıkıştıran acıyı.
nerden açıldı o kalbimdeki kocaman delik ve nezaman akmaya başladı ruhum ordan bilmiyorum. tek bildiğim ben zamansız yaşanmış bir yıkımın en ortasında birbaşıma kaldım şimdi.
acıyı ruh çekiyosa;kalp kırık cam parçaları arasında kalmış gibi sıkışır, ezilir,parçalanırmış... ne demek istediklerini şimdi anlıyorum...
aslında değişen pek bir şey yok. 6 ay önce nasılsam 1 sene sonra nasıl olacaksam, öyleyim işte. güneş aynı yerden doğuyor, aynı yerden batıyor. sensizliğin garip bir acısı var aslında.sensiz de aynıyım ben, sadece yazı yazıyorum artık. bu beni rahatlatıyor, bu yönümü keşfettim sen yokken. okuduğun gibi değişen bir şey yok. sadece yaralarım var artık, yara bandıyla kapanmayan. sensiz de güzel hayat, alışıyorum yavaş yavaş buna. yabani ot olup beynimin ortasında çoğalıyorsun ara sıra, bundan muzdarip olsam da arada, değişen bir şey yok, üçgenin dışta kalan açısının çektiği acıdan başka...
bir sabah sensizliğe alışmış olarak uyanacağım biliyorum...
şiir:Şükrü Erbaş