Almanyada yeni, trenle gidip, geldiğim Tübingen şehrinde, dil öğrenmek üzere bir özel Enstitüye devam ediyordum. Oturduğum yer küçük bir kasaba idi (Ünlü Bos firmasının merkezi). İstasyondan eve kadar yürüyordum. Eve yaklaştığım yerde, yolun sağında bir dizi, bahçeli ev vardı. Ama bir tanesi çok mühimdi. Onun yanına gelince dikkat etmez isem, korktum gitti demekti. Zira orada, gelip geçeni korkutmaktan müthiş zevk alan bir Kurt Köpeği pusuda bekliyordu. Kaldırımda yürürken, hiç bir şeyin farkında olmayan insanlar, tam onun içinde bulunduğu demir parmaklı çitin önüne gelince , birden patilerini parmaklığın üstüne kadar kaldırı, kocama ağzını açarak Hav! yapıyor ve adamın yüreğini ağzına getiriyordu.
En zevk aldığı şey de kız ve sair bayanları korkutmaktı. Çünkü kızlar onun kocaman ağzı ve keskin, sivri dişleri ile yarım metre mesafede yüz yüze gelince en güzel çığlığı atıp, kenara kaçmağa çalışıyor, kimisi de yere yıkılıyordu... Kurt istemiş olsa, tabii ki çitten atlar ve adama saldırırdı. Ama bunu istemiyor, sadece korkutmanın keyfini sürüyordu. İki kez de, orada olduğunu unuttuğum için beni korkutmayı başarmıştı. Fakat üçüncü de onu fena kızdıracak, hayal kırıklığına uğratacaktım. Dikkatimi başka hiç bir şeye vermeden oraya, çitin önüne kadar gelmiştim ki, kurt yine aynı numarayı yapıp, Hav! demişti. Ama benden çıt yoktu. Sonra bir ara ona dönüp, bir de ağzını yamsılamayım mı, vvvvee diyerek. Kurt çıldırmış, ben giderken adeta arkamdan sövüyor, havlayıp, duruyordu...