Bir adam düşünün... gençliğinde madalyalar kazanacak düzeyde aletli jimnastik, boks gibi sporları yapsın, yüzlerce kez istanbul boğazını yüzerek geçsin.
Bir adam düşünün... ömrü boyunca yetmişe yakın ülke gezmiş olsun, adlarını unuttuğunu sayısız sevgili ile nice aşklar yaşamış olsun.
Bir adam düşünün... Erkin Koray, Alpay'larla mahalle arkadaşı olsun, Zeki Müren'i defalarca sahnede takdim edecek kadar zamanın sosyetesiyle içli dışlı olsun, metroseksüellik diye bir kelimenin bilinmediği bir devirde, bakımlı, şık giyinen, sporcu bir delikanlı olsun.
Bir adam düşünün... vakt-i kerahetinde, alemin bütün p.çliğini görsün, küçük bir kumarhane işletecek kadar kumarbaz, kronik alkolizm tedavisi görecek kadar içki müptelası, her çeşit sevgilisi olacak kadar çapkın olsun.
Ve bu adam, gündüzünde içki masasında olduğu bir günün gecesinde, seher vakti namaza kalkacak kadar 180 derece bir dönüşle Allah 'a yönelsin ve o günden sonra belki kırk yıl ömrünü tasavvufa vakfetsin. Ama edebiyat kitaplarındaki hümanizma soslu, sözde kalmış bir tasavvuf değil. Yunus'un Tapduk Emre'ye talebe olduğu gibi, o da önce kendi Üstadına talebe olmuş ve yıllarını tasavvufu yaşamaya vermiş. Üslubu, bir babadan daha yakın candan tavırları ... daha nice özelliğiyle, benim hayatımdaki en özel insanların başında geliyor.
Bu yazıyı onu övmek için yazmadım, okusa da tınmaz, hem böyle şeylerle kandıramam onu Ben onu ilk tanıdığımda, karşımda, "biraz mürekkep yalamış, şiire meraklı, alalade bir emekli Mehmet amca" var sanmıştım, aman siz o hataya düşmeyin diye bunları yazıyorum. Çevresinde sayısız insan olsa da, nazik ve mütevazı tavırlarıyla kendini gizlemeyi çok iyi bilir, gerçekten yakın olmak göründüğü gibi kolay değildir. Bir yolunu bulup, lafın gelişi değil, gerçekten engin olan tecrübelerinden istifade etmeye çalışın derim.