İçerik değiştir



- - - - -

İslam herşeyiyle ilimdir


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 174 yanıt verildi

#1 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 18.11.2005 - 16:54


abdestten başlayalım
Abdest temizlik için düşünebilirsiniz öyle olsa su bulamadığınız zaman elinizi toprağa sürün teyemmüm edin önerisi gelmezdi
Asıl gaye vücuttan sıkıntı veren negatifleri atıp suyla pozitif enerji sağlanmasıdır. banyo yaptığınızdada bu rahatlığı hissetmişsinizdir. toprakta bunu bir ölçüde sağladığ için suyun yerine toprakla alın denmiştir.

Namaz kılmak
Tamamen kendi özünde bulunan rabbaniyet mertebesine yönelmek özündeki esma terkiplerini (dalga boylarını) harekete geçirmek ve geliştirmektir. duanın kabul olduğu an secde anıdır diyor hadiste secdede beyne güçlü bir şekilde kan akımı olduğundan beyin daha iyi algılayıp konsantre olabiliyor
Dışarıdaki bir tanrıya değil özündeki rabbaniyet sıfatlarınıgelişimini sağlayarak Allaha yöneliyorsun.

Oruç tutmak:
Beş duyudan oluşan bir varlık olduğun gibi diğer boyutlarıda algılayabilen bir varlık olman sebebiyle sadece bedeni isteklerine yönelmeyip sonsuz evrende sayısız dalga boylarını,dalgaları,frekanslarıda algılaman için bedeni isteklerine ara verip bunları farketmeni,yaşamanı sağlaması açısından en büyük ibadettir. tayyi mekanı (bir AN da başka bir boyutta) yaşayan güçlü insanlar oruç ibadeti ile bu güce ulaşmışlardır

Hac
Dünyanın belli bölgelerinde ley hatları enerji merkezleri vardır. bu merkezlerin en güçlü olduğu yerlerden birisi Kabe dir kabenin bulunduğu merkezde tavaf ettiğiniz zaman çok güçlü olan enerji(celal esması) sizin bütün negatiflerinizi siliyor “yalnız sizde iyi veya kötü huylarınız o orandada güçlü hale geliyor” ayrıca Efes deki meryem ana kilisesi kudusdeki mescidi aksada bu enerjinin bulunduğu bazı yerlerdir Hz. Muhammed A.S Kabede düşüncelerinizden sorumlusunuzdur diyor! çünkü düşündüğün herşey yapmış gibi etki ediyor sonraki anında neticesini yaşıyorsunuz. kabede çıkan zemzem suyunun dahi bu enerji merkezinden geçtiği için çok faydalı bir su denmiştir

Dua
insanda bulunan Allahın esmaları olan dalga boylarını deşifre eden beynimiz bizim fiiliyatımızı oluşturuyor
Ellerimizi kaldırdığımız zaman parmak uçlarımızdan beynimize, söylediğimiz
dualarla bir enerji alışverişi oluyor. özümüzdeki Rabbaniyet sıfatlarına yönelerek dileğimizin gerçekleşmesini istiyoruz.

Belki bilimsel olarak yanlış terimler kullanmış olabilirim hatam varsa siz biliyorsanız düzeltin lütfen ama dini, hayatımızda bir hobi olarak düşünüp gereklerini yerine getirmemek bize bu dünyada ve sonraki boyutta inanın çok şeyler kaybettirecek. Hazinenin anahtarı bize verilmiş ama biz sürekli o anahtarı taşa vurup kullanılmaz hale getiriyoruz.
sevgi ve dualarımla
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#2 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 19.11.2005 - 12:25

hele bir kapının eşiğine gelelimde bırak anahtar kırılsın..
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#3 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 24.11.2005 - 16:01

Varsayımlarla yaşamak öyle bir haldir ki, ileriyi düşünmekten yolun tadını alamazsınız bir türlü. Hesapların içinde boğulursunuz; ayrıntıların
hesabında !.. Oysa "kabul etmek" olana mutluluk verecektir ve her gelenin plandan olduğunu bilir kabul eden. Kabul ettiği sürece de maraz onu rahatsız edemez. Kabulsüzlük direnç göstertir, çareler aratır, sıkıntı
verir, hastalık getirir. Kabulsüzlük bedeni eskitir, hücreleri eksiltir.
Kabulsüzlük olduğu sürece bizler DNA sarmallarınızda, nöronlarınızda ve tüm hücrelerinizde ayar yapamayız. Kabulsüzlük içinde yol alan, açılımını
yaşayamaz, oluşunu tamamlayamaz o sadece yaşlanır. Kabulsüz, beklenti içinde devam eder yoluna ve evrim geçiren insan kabulü öğreninceye dek, kabul edemediği her neyse onu tekrarlarla yaşayacaktır. Çünkü kabulsüzlükte şart vardır, koşullu anlayış vardır. "Sade Bilinç", oluş insanına yapılacak olan geçiş ayarıdır. İnsan kabulsüzlükten arındığı zaman düzen ile geçişi yaşayacaktır.

Algılarınız anlamada güçlük çekse de kabulsüz olduğunuz durumlarınızı fark etmeye çalışın ve bulduğunuz anda bilin ki açılımın anahtarı gelecektir.

Sizden isteğimiz şudur sevgili dostlarımız:
Kabule geçin ! Her halinizi.. Kabul içinde olmanız sizleri rahatlatacaktır
ve korku sizi rahatsız etmeyecektir. Dengesizlik; kabulsüzlüklerle ve
kabulsüzlüklerin getirdiği endişe, korku, öfke ve saplantılarla sizlerin
karmakarışık hallerin içinde girmenizdir. Ki bu da bir enerji duvarına
sebebiyet verir. Şu içinde bulunduğunuz dönemde, korkularınızı,
endişelerinizi, öfke ve bağımlılıklarınızı tesbit etmelisiniz. "Ne
yapabilirim?" diye sormayın, önemli olan tesbitlerinizdir. Fark
edişlerinizdir.
Öfke öyle bir enerjidir ki; denge merkezinizi tamamen bozar. Siz ancak
öfkelenmediğinizde açılım yaşayabilirsiniz. Tesbitlerinizi yargıya
dönüştürmeyin. "İşte ben böyleyim! Ne yapabilirim?" gibi duygular içine
girmeniz sizi o düşük frekanstan çıkarmaz. Sadece tesbit edin ve ardından talep edin. O kadar !. Tesbitlerinizi yaparken teyp gibi, kalem gibi gereçler kullanabilirsiniz. Mümkünse ifade edin, yazın, söyleyin, paylaşın.

Açılımlarını tamamlayıp da kapıya önce yaklaşanlar kapıyı ilk açacak
olanlardır. Onlardan önce de açanlar olduğu gibi.. Kapıya önce yaklaşanlara kanallar aracılığı ile yoğun bilgi aktarımı olur. Bu hep olmuştur. Onlar öncülerdir, seçilmişler değil !. Ve bilgi aktarımına geçerler ki arkadan gelenlere yol açılsın diye. Ve arkadan gelenlerin de hepsi yol alırlar. Çünkü sistemin seçmesi, dışlaması yoktur. Sadece önce gelenler ve ardından gelenler olur. Her güzel varlık birlik bilincinde yol alır. Çünkü her güzel varlık sevgiden yaratılmıştır.

Birlik bilincinde buluşacağız !.
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#4 sparkplug

sparkplug

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 946 Mesaj

Gönderim zamanı 26.11.2005 - 21:59

abdestten başlayalım
Abdest temizlik için düşünebilirsiniz öyle olsa su bulamadığınız zaman elinizi toprağa sürün teyemmüm edin önerisi gelmezdi
Asıl gaye vücuttan sıkıntı veren negatifleri atıp suyla pozitif enerji sağlanmasıdır. banyo yaptığınızdada bu rahatlığı hissetmişsinizdir. toprakta bunu bir ölçüde sağladığ için suyun yerine toprakla alın denmiştir.


Vücuda sıkıntı veren negatifler nedir abi?

Bilim literatüründe böyle bir kavram yeralmaz.

Biyoenerji safsatasından sözediyorsan, bu kavram son zamanlarda uydurulmuş bir batıl inançtan başka bir şey değildir. 1970'lerde Çiçek Çocuk felsefesinin popülerleşmesi ile eşgüdümlü olarak özellikle Amerika'nın batı kıyısında rağbet görmeye başlayan Hint mistisizmi ve pagan (putperestlik) inancından etkilenerek ortaya çıkan New Age inancı, biyoenerji, reenkarnasyon, telepati, kristallerin mistik gücü, astroloji, ve buna benzer birçok batıl inancı şemsiyesi altında toplayarak, sözümona uzmanların bu kavramlara bilimsellik izlenimi katmasının da gücü ile prim yapmış ve yaygınlaşmştır.

Sözü edilen kavramların hiçbiri elbette bilim literatürü tarafından ciddiye bile alınmaz.

Namaz kılmak
Tamamen kendi özünde bulunan rabbaniyet mertebesine yönelmek özündeki esma terkiplerini (dalga boylarını) harekete geçirmek ve geliştirmektir. duanın kabul olduğu an secde anıdır diyor hadiste secdede beyne güçlü bir şekilde kan akımı olduğundan beyin daha iyi algılayıp konsantre olabiliyor
Dışarıdaki bir tanrıya değil özündeki rabbaniyet sıfatlarınıgelişimini sağlayarak Allaha yöneliyorsun.


Birbiriyle alakasız ve asılsız birçok kavramı ard arda sıralamışsın.

Neyin dalga boyundan sözediyorsun? İnsan vücudu ışımaz, elektromanyetik alan yaratmaz, herhangi bir dalga boyunu harekete geçirebilecek bir aktiviteye muhatap değildir. Ayrıca secde anında beyne kanın hızla akmasının bilimsel herhangi bir dayanağı yoktur. Asılsız bir iddiadır. Bu konuda kaynak gösterebilir misin? Hiç sanmıyorum.

Oruç tutmak:
Beş duyudan oluşan bir varlık olduğun gibi diğer boyutlarıda algılayabilen bir varlık olman sebebiyle sadece bedeni isteklerine yönelmeyip sonsuz evrende sayısız dalga boylarını,dalgaları,frekanslarıda algılaman için bedeni isteklerine ara verip bunları farketmeni,yaşamanı sağlaması açısından en büyük ibadettir. tayyi mekanı (bir AN da başka bir boyutta) yaşayan güçlü insanlar oruç ibadeti ile bu güce ulaşmışlardır


Yine dalga boyları. Neyin dalga boylarından sözediyorsun?

Bilimsel olarak asılsız iddialarda bulunmakla kalmayıp İslami açıdan da asılsız iddialarda bulunuyorsun. Kuran'da oruç herhangi bir doğaüstü algılama ile özdeşleştirilmemiştir.

Ayrıca başka boyutta yaşama inancı yani astral seyahat inancı, yine New Age dini altında yaygınlaştırılan safsatalardan biri olup İslam'la bağdaşmamaktadır. İslam'a saygınlık kazandırma uğruna putperest bir tarikatın propagandasını yaptığının farkında mısın?

Hac
Dünyanın belli bölgelerinde ley hatları enerji merkezleri vardır. bu merkezlerin en güçlü olduğu yerlerden birisi Kabe dir kabenin bulunduğu merkezde tavaf ettiğiniz zaman çok güçlü olan enerji(celal esması) sizin bütün negatiflerinizi siliyor “yalnız sizde iyi veya kötü huylarınız o orandada güçlü hale geliyor” ayrıca Efes deki meryem ana kilisesi kudusdeki mescidi aksada bu enerjinin bulunduğu bazı yerlerdir Hz. Muhammed A.S Kabede düşüncelerinizden sorumlusunuzdur diyor! çünkü düşündüğün herşey yapmış gibi etki ediyor sonraki anında neticesini yaşıyorsunuz. kabede çıkan zemzem suyunun dahi bu enerji merkezinden geçtiği için çok faydalı bir su denmiştir


İşte bir safsata daha. Ley hatlarının da bilimsel herhangi bir dayanağı yoktur. Saçmalıktan ibarettir. Bu inancın kaynağı, Çinliler'in Feng Shui felsefesine dayanır. Belirli coğrafi ve dekoratif unsurların iyi şans veya kötü şans getirdiğine inanılan batıl bir inançtır.

Dua
insanda bulunan Allahın esmaları olan dalga boylarını deşifre eden beynimiz bizim fiiliyatımızı oluşturuyor
Ellerimizi kaldırdığımız zaman parmak uçlarımızdan beynimize, söylediğimiz
dualarla bir enerji alışverişi oluyor. özümüzdeki Rabbaniyet sıfatlarına yönelerek dileğimizin gerçekleşmesini istiyoruz.


Bak yine dalga boyu. Neyin dalga boyu?

Beyin hiçbir dalga boyunu deşifre etmez, çünkü elektromanyetik dalgaları algılayabilecek herhangi bir mekanizmaya sahip değildir. Parmak uçları ile beyin arasındaki tek alışveriş, parmak uçlarındaki sinirler aracılığı ile, parmak ucunda herhangi bir temas yaşanırsa olur. Bunun dışındaki herhangi bir iddianın bilimsel dayanağı yoktur.

Belki bilimsel olarak yanlış terimler kullanmış olabilirim hatam varsa siz biliyorsanız düzeltin lütfen ama dini, hayatımızda bir hobi olarak düşünüp gereklerini yerine getirmemek bize bu dünyada ve sonraki boyutta inanın çok şeyler kaybettirecek. Hazinenin anahtarı bize verilmiş ama biz sürekli o anahtarı taşa vurup kullanılmaz hale getiriyoruz.


Sorun kullandığın terimlerde değil, bulunduğun iddialardadır.

Hepsi, tarih boyunca değişik kültürler tarafından uydurulmuş dinlerden, batıl inançlardan, hurafelerden kotarılmış saçmalıklardan ibarettir.

İslam'ın bilimselliğini kanıtlamaya çalışırken, İslam'ın diğer tüm batıl inançlar kadar asılsız olduğunu kanıtlamış bulunuyorsun.

Tebrikler.

Bu mesaj sparkplug tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 26.11.2005 - 22:03


#5 miskin

miskin

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.494 Mesaj
  • İlgi Alanları:sanane

Gönderim zamanı 26.11.2005 - 22:12

senin derdin ne !!!
ben senin söylediklerin arasından en az bir tanesinde senin saçmaladığını söylersem ne olacak
sen bu sefer islamı kabul etmiş mi olacaksın

#6 sparkplug

sparkplug

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 946 Mesaj

Gönderim zamanı 27.11.2005 - 03:22

senin derdin ne !!!
ben senin söylediklerin arasından en az bir tanesinde senin saçmaladığını söylersem ne olacak
sen bu sefer islamı kabul etmiş mi olacaksın

Söylediklerimin hepsi, kültürlü insanlar tarafından zaten bilinen, belgelenmiş, kanıtlı gerçeklerdir.

Aksini iddia etmek komiktir. Bunun ötesinde, asılsız olduğu için geçerliliği yoktur.

Kanıtlı bir savın varsa kanıtınla birlikte sunarsın, tartışırız.

Aksi takdirde sükut altındır.

#7 miskin

miskin

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.494 Mesaj
  • İlgi Alanları:sanane

Gönderim zamanı 27.11.2005 - 13:28

bak sen!
ben dedim oldu mantığı

sinirler iletimi elektrik sayesinde yaparlar yani vücüt bi bakıma elektrik üretir
elektiriğin hareket halinde olduğı her yerde de manyetik alan oluşur
kütürlü arkadaşım benim

öyle yazmışsın ki
kabul etmiyorsun kendine göre ispatların var
ama ispatların sadece sana göre
karşı tarafın tezlerini çürütmeye çalışmışsın ama

ayrıca secde anında beyne kanın hızla akmasının bilimsel herhangi bir dayanağı yoktur. Asılsız bir iddiadır. Bu konuda kaynak gösterebilir misin? Hiç sanmıyorum.

böyle birşey yazmışsın
burada yazdıklarınla çürütmüş olmuyorsun
benim kültürlü arkadaşım
kelime kalabalığı yapmış oluyorsun

birde sen galiba secde pozisyonunu bilmiyorsun bilsen bu yorumu yapmazdın galiba

#8 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 11:05

[quote name='sparkplug' date='26-11-2005, 21:00'] [QUOTE]abdestten
Beyin hiçbir dalga boyunu deşifre etmez, çünkü elektromanyetik dalgaları algılayabilecek herhangi bir mekanizmaya sahip değildir. Parmak uçları ile beyin arasındaki tek alışveriş, parmak uçlarındaki sinirler aracılığı ile, parmak ucunda herhangi bir temas yaşanırsa olur. Bunun dışındaki herhangi bir iddianın bilimsel dayanağı yoktur.

[QUOTE]

Belki bilimsel olarak yanlış terimler kullanmış olabilirim hatam varsa siz biliyorsanız düzeltin lütfen ama dini, hayatımızda bir hobi olarak düşünüp gereklerini yerine getirmemek bize bu dünyada ve sonraki boyutta inanın çok şeyler kaybettirecek. Hazinenin anahtarı bize verilmiş ama biz sürekli o anahtarı taşa vurup kullanılmaz hale getiriyoruz. [/QUOTE]

Sorun kullandığın terimlerde değil, bulunduğun iddialardadır.

Hepsi, tarih boyunca değişik kültürler tarafından uydurulmuş dinlerden, batıl inançlardan, hurafelerden kotarılmış saçmalıklardan ibarettir.

İslam'ın bilimselliğini kanıtlamaya çalışırken, İslam'ın diğer tüm batıl inançlar kadar asılsız olduğunu kanıtlamış bulunuyorsun.

Tebrikler. [/quote]
Milyarlarca hücreden oluşan beyin, esas itibariyle bioelektrik enerji üretip, bunu dalga enerjiye çeviren ve kendisinde oluşan mânâları bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır.

Esasen, beyin, bir yönüyle çeşitli frekanstaki dalgaları, kozmik ışınımı değerlendirerek, programı istikametinde yorumlayan değerlendirme mekanizmasıdır.

Beyin, tek resmi çok parçalı olarak algılama aracıdır.

Bohm ve Pribram'ın görüşleri birleştirilince, bilim dünyasından, yaşanılan boyuta yeni bir bakış açısı getirildi. Buna göre..
Zaman ve mekân kavramlarının ötesinde, derindeki bir varlığın hükmünün, başka bir boyuttan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarını, matematiksel olarak değerlendirerek, gördüğümüz yapılara dönüştürücüsü!." İdi...


Beyin dahi, esmâ terkibi sonucu var kabuledilendir!.
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#9 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 11:10

BEYİN, “DALGA ANLAMLARI”
BİLDİÐİMİZ BOYUTA TRANSFER EDEN
MUAZZAM BİR CİHAZDIR!
Bilelim ki, sesle duyduğumuz bir kelime, yapılan işin en son safhasıdır! Olay beyinde, o anda içten, yani kozmik boyuttan; veya kozmik âleme ait bir varlıktan gelen; ya da dıştan yani çevremizdeki algılamakta olduğumuz herhangi bir varlıktan gelen bir impalsla yani bir dalga ışınsal etki ile başlar.
Bu gelen etki neticesinde, önce beynin biomanyetiği, sonra bioelektriği ve daha sonra da bioşimik yapısı tesir alır. Bioşimik yapı aldığı tesir ile kendisindeki verileri bir araya getirdikten sonra, çıkan neticeyi tekrar bioelektrik kata dönüştürerek, ilgili sinir sistemini uyarır ve hangi organla ilgili bir durum sözkonusu ise olayı ona aktarır. Ve biz, o organdan yansıyan bir eylem olarak, sonucu algılarız!.
Yani esas olan, dışta algıladığımız ses, görüntü değil; bir üst boyutta cereyan eden dalga-bioelektrik-bioşimik üçlü sistemidir!.
Şâyet, beynin bu ana çalışma sistemini kavrayabildiysek; anlayacağız ki, önemli olan, kelimenin harf dizilişinden oluşan lisan değil, kelimeleri meydana getiren frekans-titreşimdir!
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#10 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 11:14

İNSAN BEYNİ, SÜREKLİ ELEKTROMANYETİK
DALGALAR ÜRETMEKTEDİR!
Bugün objektif ilmin de tesbit ettiği gibi insan beyni, her an birtakım dalgalar yayınlamaktadır.
Nitekim bu sözümüzü açıklayan bir son haberi burada sizlere nakledelim:
Hürriyet gazetesinden naklen veriyoruz:
"ANTEN VAZİFESİ GÖREN İNSAN VÜCUDU DÜŞÜNCELERİ BİNLERCE KİLOMETRE UZAÐA İLETEN AKIM YAYIYORMUŞ...
Los Anngles, (Kalifornia) AP
İnsan vücudunun anten vazifesi görebileceğini ve vücudun düşüncelerini bir antenle binlerce kilometre uzaklara kadar gönderebilecek derecede kuvvetli elektrik akımları yaydığı, dün, Rus ve Amerikan bilginleri tarafından açıklanmıştır.
Moskova`daki Popov Radyo elektronik ve Muhabere Çalışmaları Enstitüsü bilginlerinden Prof. M. Kogan 1966-1967 yıllarında yapılan denemelerden çıkartılan sonuçlara göre, zirveleri arasında 25-1000 kilometre arasında mesafe bulunan son derece uzun elektromanyetik dalgaların, insan düşüncelerini çok uzaklara kadar ulaştırabileceğini gösterdiğini söylemiştir.
Kogan, Los Angeles`teki Kaliforniya Üniversitesi tarafından tertiplenen "6. his" konusundaki bir simpozyumda okunan raporunda, "elektromanyetik alan vasıtası ile telepatinin çok uzaklara kadar ulaştırılabileceği anlaşılmıştır" demektedir.
Öte yandan, Kaliforniya Üniversitesi Tıbbi Psikoloji Profesörü Dr. Thelma Moss, simpozyuma hitâben yaptığı konuşmada, Dr. Kogan`ınkine çok yakın sonuçlara denemeler sonunda varılmış olduğunu söylemiştir.
Kogan`a göre, yapılan tahminler, insan vücudunun, çok uzun mesafeler arasında telepati için gerekli olan elektriğin, 4-5 mislini ürettiğini göstermektedir."
Evet, işte size son bir yılın haberini vererek gösterdiğimiz gibi, bilim dünyası tarafından da kabul edilmiştir ki, insan beyni sürekli olarak elektromanyetik dalgalar üretmektedir.

Bu mesaj cengiz tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 28.11.2005 - 12:04

"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#11 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 11:21

[quote name='sparkplug' date='26-11-2005, 21:00'] [QUOTE]
İşte bir safsata daha. Ley hatlarının da bilimsel herhangi bir dayanağı yoktur. Saçmalıktan ibarettir. Bu inancın kaynağı, Çinliler'in Feng Shui felsefesine dayanır. Belirli coğrafi ve dekoratif unsurların iyi şans veya kötü şans getirdiğine inanılan batıl bir inançtır.

[QUOTE]
[/quote]
bu anlattığımız akım kanallarına batıda özellikle İngiltere'de de «ley» hatları deniliyor. Negatif olanlarına da «kara akım hatları» tabiri kullanılıyor.
dünyanın bedeni içindeki pozitif enerji hatlarının kesişip sanki bir enerji santralı gibi yayın yaptığı en önemli merkez Mekke'de bulunan Kabe-i Muazzama'nın altı ve bunun uzantısı içinde Arafat Dağı'nın altıdır!..
Keşif sahiplerinin keşif yoluyla gördüğü bu gerçeğe Seyyid Abdülaziz Ed Debbağ da «Elibriz» isimli eserinde değinmiş ve Kabe'den göğe yükselmekte olan bir «nur» sütunundan adı geçen eserinde bahsetmiştir!..
Bu noktadaki çok güçlü pozitif enerji dolayısıyla Harem-i Şerif'teki tüm insanların beyinleri öylesine etkilenip öylesine güçlü bir faaliyet içine girmektedirler ki bunu anlatabilmemiz mümkün değildir.
Nitekim bu gerçek dolayısıyla Kabe çevresinde kılınan namaz için Rasulullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
-Kabe'de kılınan iki rek'at namaz dünyanın başka mescidlerinde kılınan namazdan 100 bin defa daha sevablıdır!..
Zira burada yapılan her faaliyet yerden alınan bu pozitif enerji dolayısıyla beynin kat bekat güçlü yayın yapmasına, hem de bunun ruha o derece güçlü olarak yüklenmesine hem de dünyaya dönük bir biçimde yayınlanmasına yolaçmaktadır.
Gene bir başka hadis-i şerifte Resulullah salla'llahu aleyhi ve sellem:

-"Başka yerlerde sadece fiillerinizden mes'ulsünüz, Kabe'de ise düşüncelerinizden de mes'ul olursunuz."
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#12 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 11:24

[
Vücuda sıkıntı veren negatifler nedir abi?

Bilim literatüründe böyle bir kavram yeralmaz.

Biyoenerji safsatasından sözediyorsan, bu kavram son zamanlarda uydurulmuş bir batıl inançtan başka bir şey değildir. 1970'lerde Çiçek Çocuk felsefesinin popülerleşmesi ile eşgüdümlü olarak özellikle Amerika'nın batı kıyısında rağbet görmeye başlayan Hint mistisizmi ve pagan (putperestlik) inancından etkilenerek ortaya çıkan New Age inancı, biyoenerji, reenkarnasyon, telepati, kristallerin mistik gücü, astroloji, ve buna benzer birçok batıl inancı şemsiyesi altında toplayarak, sözümona uzmanların bu kavramlara bilimsellik izlenimi katmasının da gücü ile prim yapmış ve yaygınlaşmştır.

Sözü edilen kavramların hiçbiri elbette bilim literatürü tarafından ciddiye bile alınmaz.

[

Eski deyişle «5 paralık aklı» olan biri, abdest almak temizlik gayesi ile getirilmiş bir hüküm olsa idi. «Elini toprağa sür de sonra topraklı elinle suratını, kollarını sıvazla»; der mi idi?..
Gaye temizlik ise...
Siz karşınızdakine, «elini toprağa bula da sonra suratını sıvazla»; der misiniz?..
Cevabınız elbette ki tek bir kelime değil mi?.. «Hayır!»
Peki öyle ise şimdi gene soralım... Gaye temizlik değil ise, ne?..
Nefesinizi tutun ve saatinize bakın. Kaç saniye soluk olmadan durabileceksiniz?.. 1-2 dakikaya kadar uzanabiliyorsunuz değil mi?.. Peki denizin içine girip de nefesinizi tutarak kaç saniye durabiliyorsunuz suyun altında. 15-25 saniye civarında!.. Peki bu aradaki fark neden?.. Çünkü, suyun dışında iken bedeninizin tüm yüzey hücreleri lokal oksijen alımı içinde de ondan. Oysa, suyun içinde iken bu yol kapanıyor ve sadece ciğerinizdeki oksijen ile başbaşa kalıyorsunuz.
İşte bu oksijen alımı meselesinde olduğu üzere, kolunuzu ya da yüzünüzü su ile sıvazladığınız zaman, sıvazlanan hücrelerden vücuda belli bir ölçüde elektrik takviyesi mevcuttur. Yani beyin, çalışması için gerekli elektriği kısa ve kolay yoldan bu şekilde temin etmiş olur. Bunun için de şarıl şarıl akan suya hiç ihtiyaç yoktur!.. Zira önemli olan o organlardaki hücrelerin suyla temas etmesidir. Fazlası zaten akar gider!..
Yıkanmak ise gaye, kirden paklanmak ise fazla suya da ihtiyaç vardır. Ama abdest için yüzey hücrelerin ıslanması yeterli miktardır.
Evet, suyla abdest böyle ya teyemmüm?.. Yani elini toprağa sürüp sonra yüzüne ve sonra gene toprağa sürüp önce sağ ve sonra da sol koluna avucunu sürme!.. Üstelik elinin iç yarısını kolunun bir yanına sürerken, öbür yarısıyla kolunun dış yarısını sıvazlama. Yani aynı yerin üstünden geçmeme!.
Bu defa ben söylemeden siz cevabı açıklayıvereceksiniz:
«Topraktan elektrik alma!.. Sudaki elektriği bulamadığın anda topraktaki elektrik ile beyne yardımcı olma. Bünyedeki statik elektriği topraklama vs. vs.»
Evet, görülüyor ki, abdest olayında gaye temizlik değil, beynin elektrik ihtiyacının karşılanması söz konusu. Zaten, zaman zaman Resul-i Ekrem'in bir bardak miktarı su ile bile abdest aldığından söz edilir ki, bu dahi olayın esasının temizlik gayesine matuf olmadığını işaret etmeye yeter.
Ben sık sık yıkanıyorum, abdest almaya ihtiyacım yok, ya da böylece elektrik alıyorum bu bana yeter; diyebileceklere...
Arabaya benzini doldurdunuz ve olduğunuz yerde çalıştırıyorsunuz!. Böylece nereye varırsınız ki?.. Elektriği yani enerjiyi beyne verdiniz; peki bu enerjiyi ne yönde ve nasıl kullanıyorsunuz?.. Beyni, ruha ve ölümötesine dönük bir şekilde enerji üretmesi için elektrikle takviye etmek de mümkün. Aldığınız bu elektriği tamamiyle geçici dünya zevkleri için tüketip, öbür yanda bu enerjiye en çok ihtiyaç duyacağınız yerde şaşa kalmak ve pişmanlık içinde azab çekmek de mümkün!..
Elde ettiğiniz enerjiyi nasıl ve ne yöne dönük olarak kullanıyorsunuz?..
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#13 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 11:29

[quote name='sparkplug' date='26-11-2005, 21:00'] [[QUOTE]

Yine dalga boyları. Neyin dalga boylarından sözediyorsun?

Bilimsel olarak asılsız iddialarda bulunmakla kalmayıp İslami açıdan da asılsız iddialarda bulunuyorsun. Kuran'da oruç herhangi bir doğaüstü algılama ile özdeşleştirilmemiştir.

Ayrıca başka boyutta yaşama inancı yani astral seyahat inancı, yine New Age dini altında yaygınlaştırılan safsatalardan biri olup İslam'la bağdaşmamaktadır. İslam'a saygınlık kazandırma uğruna putperest bir tarikatın propagandasını yaptığının farkında mısın?

[ [/quote]
İslam'ın bir zaruri farzı da oruç ile alakalı.
Oruç nedir?.. Açın halinden anlamak!..
Oruç nedir?.. Nefsi terbiye!..
Oruç nedir?.. Mideyi dinlendirme!..
Bunların hepsi de doğru. Ama bu kadar mı?.. Sadece bunlar mı gerekçe?..
Beyin, kendi ihtiyacı olan ve bedenin diğer organlarının ihtiyacı olan tüm enerjiyi bildiğimiz gibi katı - sıvı çeşitli yiyeceklerden elde eder.
Bedendeki tüm hücrelerin hayatiyeti ise beynin yaydığı bioelektrik ile kaimdir. Yani beyin bir yandan, ruha dönük, dışa dönük çeşitli dalgaları sürekli yayarken; diğer yandan da kendi yaşamına yardımcı, destek olan çeşitli organların ihtiyacı olan enerjiyi onlara göndermekle yükümlüdür.
Üstüne üstlük bir de bütün bunların ihtiyacı olan enerjiyi temin için, dışarıdan giren katı - sıvı hammaddeyi yani yiyecek ve içecekleri kendisine ve organlara dönük bir enerji biçimine çevirmek için enerji tüketir.
Oysa beyin bunlara dönük bir biçimde o enerjiyi harcamayı, ruha yükleme ya da dünya üzerine çeşitli dalga boylarında yayın yapma şeklinde de değerlendirebilme imkanına sahiptir.
İşte bunun için, hiç değilse senede bir aylık oruç süresi getirilmiştir. Oruçlu iken elinden geldiğince daha fazla ibadet yani zikir yaparsın!.. Böylece, bu çalışmaların daha güçlü olarak ruha yüklenir. Böylece beynin daha yüksek enerji kapasitesiyle üretim yapar!.

daha geniş bilgi için http://www.okyanusum.com/
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#14 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 11:35

Yine dalga boyları. Neyin dalga boylarından sözediyorsun?

Bilimsel olarak asılsız iddialarda bulunmakla kalmayıp İslami açıdan da asılsız iddialarda bulunuyorsun. Kuran'da oruç herhangi bir doğaüstü algılama ile özdeşleştirilmemiştir.

Beş Duyudan Özgür Düşünelim


Bize göre, yani beş duyulu birimlere göre, içinde yaşadığımız bir evren; ve gene bize göre makro - mikro sayısız alemler mevcuttur!.. Ancak dikkat edelim, bütün bunlar, hep, gözle algıladığımız verilere göre, böyledir!.
Oysa...
Şu içinde bulunduğunuz mekanıalsalar, tavanınıaçarak, olduğu gibi, 60 milyar defa büyütme kapasitesi olan elektron mikroskobunun lamına oturtsalar...
Ve sonra da siz geçip o mikroskobun üzerinden, az önce içinde bulunduğunuz mekana baksanız...
Acaba ne görüyor olacaksınız?.
Bir milyar defa büyütme ile biz bir cismi değil, o cismin atom bileşenlerini görürüz!... Hele, bu sayı60 milyara ulaştığında... Gözümüzde bütün insanlar, eşyalar, koltuklar, yazıhaneler veya odadaki diğer cisimler tamamiyle kaybolacak; beynimizin vereceği hüküm tümüyle değişecektir!... Ve..
Gayrıihtiyari ağzımızdan şu sözler dökülecektir... «Aaa, burada hiç bir şey yokmuş!.. Şuraya bak, sadece atomlardan, onların çevresinde dönen elektronlardan başkaca birşey göremiyoruz!.. Peki nereye gitti bunca insan ve eşya!?..»
Bu konuşmayıyapan beyin, az önce, mikroskoba bakmadan evvel, burada insanlar ve eşyalar var diyen beynin ta kendisidir!.. Beyin aynıbeyindir de, değişen sadece algılama boyutu ve algılama aracına getirilen ek kapasitedir!
Demek ki beyin önce, mevcut algılama aracına göre çeşitli ve insanların varlığına dair hüküm verirken; algılama aracının kapasitesi genişletildiği anda, bu hükmünü değiştirerek, burada atomlardan, çekirdek etrafında dönen sayısız elektronlardan başka birşey yok şeklinde yargıya varmaktadır!...
Acaba, biz, bu güçlendirilmiş mercekler dizini ile yani elektron mikroskobu ile yaşamak, böyle doğup böyle ölmek zorunda olsa idik... Şimdi hala, bugün varlığınıiddia ettiğimiz şeylerin mevcudiyetini iddia edebilecek miydik?.. Yoksa, üzerinde yaşadığımız dünyanın, uzayın ve algıladığımız her şeyin, atomların bileşmesinden meydana gelmiş tek bir yapıolduğunu mu savunacaktık?..
Şayet beynimiz; altmış milyar büyütme kapasitesine sahip bir elektron mikroskobu yerine, 10 trilyon defa büyütme kapasitesine sahip bir elektron mikroskobu ile evrene bakmak durumunda olsa idi; biz, gene ayrıayrıcisimlerin, insanların varlığından sözedebilecek miydik?..
Yoksa, algılayacağımız, mevcut, bölünmez, parçalanmaz, süregiden sonsuz, sınırsız TEK'mi olacaktı?..
Şayet anlatmak istediğimiz bu hususu size ulaştırabildik ise...
Geldiğimiz bu noktada size izaha çalışacağım şey şudur:
GERÇEKTE, mevcud olan tek, bölünmez, parçalanmaz, sınırsız-sonsuz olan TEK'tir!.. AHAD'dır!.. Eşi, misli, benzeri, mikro ya da makro planda kendisinin dışında hiç birşey olmayan "ALLAH AHAD" dır!.
Ancak biz, mevcut algılama araçlarımıza bağımlıolarak, o TEK yapıyı, çok parçalardan oluşmuş bir bütün gibi değerlendirme yanılgısıiçindeyiz!.. Çünkü, beynimiz kesitsel algılama araçlarına göre hüküm vermekte!..
Oysa beyin, kesitsel algılama araçlarının yani beş duyusunun son derece sınırlıdeğerlendirme kapasitesiyle kayıtlıkalmasa... Bu sınırlar içinde algıladığıverileri, sadece, evrendeki sayısız varlıklardan birer kesit veya birer örnek kabul etse...
Sonra derin bir tefekkür ile, algılayabildiği örneklerden, daha nelerin mevcut olabileceğini tespit edebilse... Ve sonra, onların yapısal derinliklerine doğru, boyutsal bir seyahat yaparak, evrensel öz ile karşılaşsa... Ve nihayet kendi "ben"liğinin dahi o evrensel "öz" içinde «yok» oluşunu farkedebilse..
İşte bu işin çok önemli bir yanı..
Konunun ikinci önemli yanıda şurası..
Hazreti MUHAMMED'in açıkladığı"ALLAH",.. «AHAD» yani sınırsız - sonsuz, zerrelere ayrılmaz olduğuna ve bu durum her yöne ve her BOYUTA şamil bulunduğuna göre; bu takdirde O'nun varlığıyanısıra, varolabilecek ikinci bir varlık, nerede, hangi BOYUTTA veya hangi başlangıç noktasında O'nun varlığına bir sınır çizerek, kendine yer açabilecektir?!.
"AHAD ALLAH" dışında var kabul edilecek ikinci bir varlığın, TANRI'nın yeri neresidir?..

geniş bilgi için http://www.okyanusum.com/ bakabilirsiniz

Bu mesaj cengiz tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 28.11.2005 - 11:36

"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#15 Melih

Melih

    Giggity Giggity Goo!

  • Kurucular
  • 8.516 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Bahçelievler - İstanbul
  • İlgi Alanları:Sadece Harabe.net :)

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 11:43

Cengiz Bey;

Bundan sonraki mesajlarınız da Kopyala & Yapıştır şeklinde olacaksa bunları hiç yayımlatmam, haberiniz olsun!..
2000 - 2010


bit.gifladybug.gif


#16 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 28.11.2005 - 12:36

Cengiz Bey;

Bundan sonraki mesajlarınız da Kopyala & Yapıştır şeklinde olacaksa bunları hiç yayımlatmam, haberiniz olsun!..

haklısınız bende kopyalamayı sevmiyorum ama konuyu kısa olarak anlatmaya çalıştım ama bazı konular yerine oturmadı bu yüzden bilgilendiğim site ve yazarın geniş yazısını vererek daha iyi anlaşılacağını düşündüm
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#17 sparkplug

sparkplug

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 946 Mesaj

Gönderim zamanı 29.11.2005 - 03:13

Bir önceki mesajımdan beri bulunulan iddialara teker teker değineceğim.

sinirler iletimi elektrik sayesinde yaparlar yani vücüt bi bakıma elektrik üretir
elektiriğin hareket halinde olduğı her yerde de manyetik alan oluşur


Bu doğrudur ama kısıtlı bir anlayıştır. Elektriğin aktığı yöne dikey olarak, akımla doğru orantılı miktarda manyetik alan oluşur. Fakat vücuttaki ve beyindeki sinirlerden geçen akım miktarı o kadar düşüktür ki, tipik bir sinir uyarılmasının yaratacağı manyetik akım birkaç yüz femto Tesla'yı geçemeyecek (1 fT = 10^-15 Tesla), sara nöbeti geçiren hastalarda rastlanabilecek en kuvvetli nöromanyetik sinyaller bile birkaç bin femto Tesla'yı aşamayacaktır. Bu kuvvetteki manyetik alanlar, Dünya'nın kendi manyetik alanından bile milyarlaca kez daha zayıftır, dolayısı ile orta ve uzak mesafelerde herhangi bir etkilerinden sözetmek mümkün değildir. Yakın mesafede de tek kullanımları Magnetic Resonance Imaging (Türkçe'de emar çektirmek diye bilinen) uygulamasındadır.

Milyarlarca hücreden oluşan beyin, esas itibariyle bioelektrik enerji üretip, bunu dalga enerjiye çeviren ve kendisinde oluşan mânâları bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır.


Yukarıda da açıklandığı üzere, beynin ya da vücudun dış dünyada orta ve uzak mesafede herhangi bir etkisi olabilecek manyetik alan yarattığından sözetmek mümkün değildir.

Esasen, beyin, bir yönüyle çeşitli frekanstaki dalgaları, kozmik ışınımı değerlendirerek, programı istikametinde yorumlayan değerlendirme mekanizmasıdır.

Beyin, tek resmi çok parçalı olarak algılama aracıdır.


Burada afralı tafralı bir şekilde sanırım gözün çalışmasını açıklamaya çalışıyorsun. Göz, dış dünyadaki cisimlerden yansıyan ışığın dalga boylarını algılayarak renkleri ve şekilleri beyne bildirir, beyin de bu şekilde dış dünyayı "görür". Bu bilim tarafından ayrıntısı ile anlaşılmış bir sistemdir, mucizevi veya mistik herhangi bir yönü bulunmamaktadır.

Bohm ve Pribram'ın görüşleri birleştirilince


Bohm ve Pribram'a gelince, görüşlerini yanlış şekilde yorumluyorsun. Bu sözettiğin iki şahıs da birer bilimadamıdır, dinle, mitolojiyle, metafizikle alakaları olmaz.

Bohm'la başlayalım. Bohm derindeki varlıkların hükmünden sözetmez. David Bohm, Alain Aspect'in 1982 tarihli deneyinde, atomaltı boyutundaki taneciklerin ışık hızını aşan hızlarda birbirleri ile iletişebilmeleri bulgusunun, dörtten daha çok boyutlu olan bir evrenin üç boyuta yansıması olarak yorumlanarak açıklanabileceğini önerir. Yani tanecikler birbirleri ile ışık hızını aşan hızlarda iletişmiyorlardır, daha yüksek bir boyutta, birbirlerine üç boyutlu evrendeki yansımalarında göründüğünden daha yakındırlar. Evrenin çok boyutlu yapısı, daha sonraki yıllarda önerilen ve yaygın şekilde kabul gören superstring theory (süpersicim teorisi) ile daha derin biçimde incelenmiş ve açıklanmıştır.

Karl Pribram'a gelince, 1960'larda anıların beynin neresinde depolandığı konusunda çalışmalar yapmıştır. Anıların beyindeki nöronlarda ya da nöron gruplarında değil, nöronların arasında kurulmuş sinir ağlarında elektrik akımları olarak depolandığı savını öne sürmüştür. Bu sav, beynin zarara karşı oldukça dayanıklı olmasını, kimyasal ya da fiziksel zarar belirli parametreler altında olduğu sürece anıların çoğunun muhafaza edilebildiği bulgusunu açıklayan bir teoridir.

İki bilimadamının da bulgularının veya hipotezlerinin metafizik bir yönü yoktur.

Yani esas olan, dışta algıladığımız ses, görüntü değil; bir üst boyutta cereyan eden dalga-bioelektrik-bioşimik üçlü sistemidir!.


Kullandığın terimlerin anlamlarını bilmediğini belli ediyorsun.

Dalga dediğimiz zaman elektromanyetik dalgalardan, yani ısı ve ışıktan sözederiz.

Bioelektrik dediğimiz zaman, vücut içinde cereyan eden sinir iletişi söz ederiz.

Biyoşimik (biochemical) dediğimiz zaman, vücut içinde cereyan eden kimyasal reaksiyonlar, yani metabolik ativiteden sözederiz.

Bu üç tür aktivite, dış dünyadan alınan duyuların algılanması ve beyne iletilmesinde görev alan fiziksel aktivitelerdir. Metafizik herhangi bir yönü yoktur. Bilimin anladığı ve açıkladığı olaylardır.

Moskova`daki Popov Radyo elektronik ve Muhabere Çalışmaları Enstitüsü bilginlerinden Prof. M. Kogan 1966-1967 yıllarında yapılan denemelerden çıkartılan sonuçlara göre...


Bu son bir yılın haberi değildir. Hürriyet gazetesi bunu son bir yıl içinde yayınlamış olabilir, ama haberin metni, 1968 yılna ait bir Los Angeles Examiner gazetesi haberinden birebir çeviridir. Orijinal İngilizce metni sunuyorum:

http://www.whereismy.....Chapter 3.txt

1960'lı ve 1970'li yıllarda, Amerika ve Rusya arasındaki soğuk savaşın etkisi ile, askeri bir avantaj yakalayabilmek için, maalesef birçoğu saçma olan birçok iddiaya para yatırılmış, araştırmalar düzenlenmiş, hiç olmayacak kapılardan medet umulmuştur. Bu araştırmalar, askeri güvenlik gereği altında yüksek gizlilik içinde yürütüldüğünden dolayı, bilimsel metodun gerektirdiği meslektaş kontrolü ve eleştirisine maruz bırakılmamış, dolayısı ile de bu uğurda devletin parasını yiyen sahtekarların foyasının meydana çıkması normalden biraz daha uzun sürmüştür. Bugün, bu tür iddialar kesinlikle prim yapamaz.

bu anlattığımız akım kanallarına batıda özellikle İngiltere'de de «ley» hatları deniliyor


Ley hatları, Feng Shui felsefesinden ilham alınarak, 1921'de uydurulmaya başlanıp, günümüze kadar değişik palavracılar (yazarlar demeye dilim varmıyor) tarafından allanıp pullanarak daha ilgi çekici hale getirilmiş bir hurafedir. Kesinlikle herhangi bir bilimsel dayanağı yoktur. Ley hatlarının herhangi bir ölçütü veya test metodolojisi de yoktur.

Bu hurafenin tarihçesi aaşağıdaki kaynakta sunulmaktadır:

http://witcombe.sbc....EMLeyLines.html

Peki öyle ise şimdi gene soralım... Gaye temizlik değil ise, ne?..


Birçok dinde, tarikatta ve kültte olduğu üzere, gaye beyin yıkamadır. Sık sık tekrarlanan ve ayrıntılı kalıpları olan ibadetler, insanı meşgul tutarak inançları hakkında eleştirel ve analitik şekilde düşünmesini önler, kendisine sunulan öğretilerdeki çelişkileri farketmesini engeller. Bunun yanında, sık sık tekrarlanan ayrıntılı kalıpları uygulamanın insan algısını körelttiği ve uyuşturduğu da nörologlar tarafından yapılan deneylerde ispatlanmıştır.

Çünkü, suyun dışında iken bedeninizin tüm yüzey hücreleri lokal oksijen alımı içinde de ondan. Oysa, suyun içinde iken bu yol kapanıyor ve sadece ciğerinizdeki oksijen ile başbaşa kalıyorsunuz.


Bu saçmalığa sadece yuh diyebiliyorum. İnsan sadece ağzından ve burnundan soluyabilir. Deri gözeneklerinden soluyamaz. Su altında daha kısa süre nefes tutulabilmesinin sebebi, su altındayken vücut üzerinde daha fazla basınç uygulanmasıdır.

İşte bu oksijen alımı meselesinde olduğu üzere, kolunuzu ya da yüzünüzü su ile sıvazladığınız zaman, sıvazlanan hücrelerden vücuda belli bir ölçüde elektrik takviyesi mevcuttur. Yani beyin, çalışması için gerekli elektriği kısa ve kolay yoldan bu şekilde temin etmiş olur. Bunun için de şarıl şarıl akan suya hiç ihtiyaç yoktur!.. Zira önemli olan o organlardaki hücrelerin suyla temas etmesidir. Fazlası zaten akar gider!..


1. Vücudun çalışması için elektrik gerekmez.
2. Su veya toprak vücuda elektrik takviyesi yapmaz.
3. Vücudun suya ihtiyacı vardır, bu su alınan besinler ve içilen sıvılar aracılığı ile sağlanır. Yıkanmak veya tene su değdirmek bir işe yaramaz.

GERÇEKTE, mevcud olan tek, bölünmez, parçalanmaz, sınırsız-sonsuz olan TEK'tir!.. AHAD'dır!..


İnsanoğlu, en küçük atomaltı parçacıklardan en devasa galaksilere kadar her büyüklükteki cismi, çıplak gözle olmasa da, icat ettiği araçlar yardımı ile ölçebilmekte ve gözlemleyebilmektedir.

Dolayısı ile yazıda iddia edildiği üzere belirli büyüklükte veya küçüklükteki cisimleri ayrıştıramama sorunu sözkonusu değildir.

Zaten cisimleri ayrıştıramamak bir algı sorunudur, tanrı kanıtı falan değildir.

Çok saçma bir mantık olmuş.

NETİCE İTİBARI İLE...

Bu kadar yalan, dolan, palavra, hurafe ve mantıksızlığı bir arada gördüğüme çok üzülüyorum.

Ama hangi ülkede yaşadığımı, hangi zihniyetteki insanlarla muhatap olduğumu hatırlayınca maalesef şaşıramıyorum.

#18 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 29.11.2005 - 12:06

İnsanoğlu, en küçük atomaltı parçacıklardan en devasa galaksilere kadar her büyüklükteki cismi, çıplak gözle olmasa da, icat ettiği araçlar yardımı ile ölçebilmekte ve gözlemleyebilmektedir.

Dolayısı ile yazıda iddia edildiği üzere belirli büyüklükte veya küçüklükteki cisimleri ayrıştıramama sorunu sözkonusu değildir.

Zaten cisimleri ayrıştıramamak bir algı sorunudur, tanrı kanıtı falan değildir.

Çok saçma bir mantık olmuş.

NETİCE İTİBARI İLE...

Bu kadar yalan, dolan, palavra, hurafe ve mantıksızlığı bir arada gördüğüme çok üzülüyorum.

Ama hangi ülkede yaşadığımı, hangi zihniyetteki insanlarla muhatap olduğumu hatırlayınca maalesef şaşıramıyorum.

selam sparkplug
Öncelikle yaşadığımız Ülkeyi Aşağılayıp,hakaret etmene, seninle düşüncelerini paylaşan,tartışırken saygısızlık etmeyen bir insanı küçümsemen,hakaret etmen beni şaşırttı ve üzdü senin gibi çağdaş kültürlü bir insana hiç yakıştıramadım oysaki ben senin düşüncelerini merakla bekliyor,önyargısız bir şekilde nasıl faydalanırım diye düşünüyordum
küçüklüğümden beri araştırmaya meraklıyım. 17 yaşımına kadar ateizme yakın bir düşünce anlayışım vardı. tek bir kişiye kayıtlanmadan bütün dinleri elimden geldiğince araştırmaya, fizik,kimya, matematik bilgilerimi geliştirmeye çalıştım.
geldiğim nokta: gökte bir yerde tanrının olmadığı,Sonsuz, sınırsız olan Allahın bütün herşeyde mevcut olduğu ve bu gördüğümüz şeylerle bile kayıt altına giremiyeceği öğrenmem oldu
önerilen ibadetleri önce kendimde tatbik ederek bazı gerçekleri farketmemi, bedeni isteklerden arındığınız zaman 5 duyununda ötesindeki boyutları da algılayabileceğimizi farkettim hiç bir zaman sizin tabirinizle uyuşmadım, bilakis daha bilinçli,daha huzurlu,mutlu bir yaşamım oldu. daha yolun başındayım ve bütün bilgilere kendimi kilitlemeden açık tutmaya çalışıyorum


geçmişte bir zaman, kendi beyninimizi kendi ellerimizle kilitliyoruz

Farkında değiliz geçmiş bir zaman içinde nasıl bir komutla kendi beyninin kilitlediğimizi!.

“Herkes elleriyle yaptıklarının sonuçlarını yaşar!” uyarısı da işte buna işaret ediyor!.

Geçmişte bir zaman içinde... Belki gençlikte veya yeni yetmelikte, bir hüküm veriyoruz: “Bu konu şöyledir” ya da “bu, bu kadardır”, diye...

Böylece, beyin o konuda kendi kendini kilitliyor!. Bundan sonra, o hükme ters gelen ne kadar yeni gelişme olursa olsun, beynimiz onları görmüyor ve değerlendirmeye almıyor!.

Bir kitap, bir kişi, ya da bir konu... Dinî veya toplumsal; fark etmiyor!.

Beyin yalnızca bu “sünnetullah” üzere çalışmasına devam ediyor!.

Bu sebeptendir ki, kim, ne zaman neyi reddetmiş veya inkâr etmişse, artık geri dönüşü olmuyor kolay kolay!.

Her an her yeniye mutlak olarak açık olmak, işin başlangıcı...

Sorgulayıcı olmak; araştırmacı olmak; asla mevcut veri tabanınla kendini kayıtlamamak ve sınırlamamak!

“Dün bu konuda böyle denmiş ama başka türlü de olabilir mi acaba”, diyerek; yeni karşılaştığın her olayı veya fikri yeniden değerlendirmeye tutmak, kişinin beyin kilitlenmelerine karşı emniyet supabıdır!.

Toplumların çok büyük bir kısmı, daha genç yaşlarda kilitlenmiş beyinlerle yaşamlarını sürdürdükleri için, yaşamdaki sürekli yeni açılımları fark edemiyorlar!.

Toplumsal şartlandırmalar, beyin kilitlenmelerinin en büyük oluşturucusu!.

Daha çok küçük yaşlarda başlayarak, beyinler pek çok konuda kilitlenmeye başlıyor!.

Bir vesile ile bir şeyin orada olmayacağı yolunda bir fikir oluşmuşsa sizde; artık o şey orada gözünüzün önünde olsa bile onu göremezsiniz! Sanki kör olmuşunuzdur!.

İşte bu bireysel beyinlerde oluşan blokaj körlüğü, bazen toplumsal körlük şeklinde de açığa çıkar, o konudaki şartlanmanın tüm toplumu kilitlemesiyle.

sevgilerimle
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.

#19 sparkplug

sparkplug

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 946 Mesaj

Gönderim zamanı 29.11.2005 - 12:16

Öncelikle yaşadığımız Ülkeyi Aşağılayıp,hakaret etmene, seninle düşüncelerini paylaşan,tartışırken saygısızlık etmeyen bir insanı küçümsemen,hakaret etmen beni şaşırttı ve üzdü

Yalana, dolana, palavraya, hurafeye ve mantıksızlığa asla saygı duymam ve elbette ki küçümserim.

İddialarının hepsini teker teker ve kanıtlar sunarak çürüttüm.

Daha ne konuşuyorsun anlayamadım.

#20 sparkplug

sparkplug

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 946 Mesaj

Gönderim zamanı 29.11.2005 - 12:30

önerilen ibadetleri önce kendimde tatbik ederek bazı gerçekleri farketmemi, bedeni isteklerden arındığınız zaman 5 duyununda ötesindeki boyutları da algılayabileceğimizi farkettim hiç bir zaman sizin tabirinizle uyuşmadım, bilakis daha bilinçli,daha huzurlu,mutlu bir yaşamım oldu. daha yolun başındayım ve bütün bilgilere kendimi kilitlemeden açık tutmaya çalışıyorum

Beyinbilimde bu yaşadığın tecrübelere "altered states of consciousness" yani "değişime uğramış algı seviyeleri" denir.

Bu algı seviyelerine ulaşmanın değişik teknikleri vardır.

Alkol, uyuşturucu ve benzeri psikosomatik maddeler almak, kalıpsallaşmış davranışlar uygulamak, meditasyon yapmak, duyu yalıtımı uygulamak (kendini beş duyu algısından da arındıracak bir ortamda bulunmak veya şartları sağlamak), aç ve susuz kalarak beynin verimli çalışmasını engellemek ve benzeri teknikler, birçok din, tarikat ve kült tarafından kullanılan, ve bilim tarafından etkileri incelenmiş ve kanıtlanmış tekniklerdir.

İslam'da, bu teknikler arasından abdest ve namaz (kalıpsallaşmış davranışlar) ve oruç (aç ve susuz kalarak beynin çalışmasını engellemek) insanların algı seviyesini etkilemek için kullanılır.

İbadetlerin sonucu rahatlama, huşu, beyninin temizlenmesi ve düşüncelerden arınması benzeri hisler yaşamış olabilirsin. Bunlar beklenen sonuçlardır. Kişisel tecrüben maalesef metafizik olguların kanıtı değildir. Davranışlarının bir sonucudur. Örneğin uyuşturucu alsan veya duyu yalıtımı uygulasan çok daha etkileyici hisler ve tecrübeler yaşayabilirsin (bazı dinler, tarikatlar ve kültler bu tür davranışlar da uygulatmaktadır), bunlar da metafizik olguların kanıtı değildir. Beynin sağlıklı çalışmasını engellemek veya bozmaktan başka bir şey değildir.

Yeterince araştırsaydın bu gerçekleri de öğrenirdin.





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli