Son bir aydır Kürt konusu yine alevlendi, bu konu üzerine birçok kişi birçok şey söyledi. Köşesinde bu konuyu uzun uzadıya değerlendiren yazar-düşünür Durmuş Hocaoğlu’nun küçük bir kitap oluşturabilecek boyuttaki değerlendirmeleri önemli ve okunmaya değerdi. (www.yenicaggazetesi.com.tr adresinden yazarlar linkine tiklanıp halen okunabilir, okunmalıdır)
Bu değerli fikir insanının görüşlerini ve ardından da “MHP Genel Başkan Adayı” Sayın Ümit Özdağ’ın görüşlerinin kendimce bazı kritik noktalarını değerlendirmeye çalışacağım.
Durmuş Hocaoğlu’nun yazı dizisinde tekrarladığı en önemli nokta, aşağıdaki alıntılarda ifadesini bulan “etnik farklılık olmayan bir yapıdan, dış tesir ile bir etnik ayrılıkçılık fikrinin yaratılamayacağı” gerçeğini vurgulamasıydı. Böylece “Türk-Kürt aynı soydur bu ayrım yapaydır” şeklindeki görüşlerin karşısında çok net bir şekilde tavrını belli etmiştir.
Bu görüşlerini:
“Etnisitesi olanın etnik mes''elesi de olur; daha açıkçası, ancak böyle olur. Etnik bir hareketin mutlaka bir sosyal alt-yapısı olmalı; bu, "gerekli" bir şarttır. Bir ülkede bulunmayan bir etnisite dışarıdan zorla yaratılamaz. Nitekim nasıl ki Türkiye''de bir Hispanik mes''elesi bahse konu edilemez ise, Amerika''da da bir Kürt mes''elesi bahse konu edilemez.”
Şeklinde ifade etmektedir.
Yine bu temeli olan etnik sorunun asla yok edilemeyeceğini, bir şekilde ertelense dahi eninde sonunda aslına tezahür ederek tekrar ortaya çıkacağını “kader” nitelemesi ile aşağıdaki şekilde tespit etmektedir:
“İçeride şu veya bu biçimde bir kökü olmayan bir etnik mes''ele sırf hâriçten ihdas edilemez. Kurucu ana asabiyenin hâricinde başka etnosları da bulunan her devletin, mutlaka bir etnik problemi olmuştur ve olacaktır; bu, bir bakıma, bugün olmaz yârın, yârın olmazsa öbürgün, ama mutlaka bir gün karşılaşılacak, kaçınılmaz bir şey, bir tür kaderdir.”
Yine değerli Hocaoğlu Kürt meselesinin belirli bir olgunluğa eriştiğini, bir “eşik değer” tabir edilen noktaya geldiğini de ortaya koymaktadır:
“Kürtlerin Türkiye''de nüfus nisbeti bakımından ikinci sırada bulunması ve bu nüfûsun da ülkenin muayyen bir yerinde yoğunlaşmış ve temerküz etmiş ve bunun yanında, içeride ve dışarıda çok güçlü kaynaklarca destekleniyor ve yönlendiriliyor olması, bu ayrılıkçılık akımının yurt içindeki ve dışındaki teorisyenlerinde, stratejistlerinde, finansör ve patronlarında ve militanlarında, siyâsî Kürt etnikçilik akımının kuvveden fiile çıkarak kesin sonucu alabilmesi için gerekli olan "eşik değer"e ulaşılmış olduğu fikrini hâsıl etmiş bulunmaktadır.”
Bu değerlendirmelerin ve yazının bütününün bende uyandırdığı düşünceleri sıralamak gerekir ise:
a- Türk-Kürt aynı soydan gelse idi dış tesir ve propoganda ile ayrıştırılmaları mümkün olmazdı
b- Kürt sorunu eninde sonunda patlayacaktır, ne kadar geciktirilir ise patlama o kadar şiddetli ve yıkıcı olacaktır
c- Türkiye’de artık Kürtler çok güçlü olduklarını düşünmektedir, bu noktadan sonra Türk-Kürt aynı soydur diye yapılacak uyutma Kürtler’e tesir etmez uyanması gereken Türkler’i uyutmaya yarar. Kürtler ayrılıp Devlet kurabilme gücünü ulaşmıştır ve dış destekleri çoktur.
d- Bugüne kadar asimile edilememiş Kürtler’in bu kadar çoğaldıktan ve güçlendikten sonra artık Türkleştirilerek asimile edilmelerine imkan ve ihtimal yoktur.
e- Kürt nüfus her geçen gün artarak Türk şehirlerini, çoğunluğu Kürt olan şehirler haline getirerek Kürtleştirmektedir.
f- Sermaye ve sokak gücü (mafya diye de okuyabilirsiniz) Kürtlerin eline geçmektedir.
Yukarıdaki düşünceleri bir kenara not ettikten sonra Sayın Hocaoğlu’nun ciddi bir uyarısı ile karşılaşmaktayız:
“Türkiye Kürtleri''nin tamâmını hedef alarak hepsini birden PKK''nın safına katmak sûretiyle hedef büyütecek teori, strateji ve taktik hatâlardan çok dikkatle kaçınmak şarttır”
Türk-Kürt aynı soydur Kürtler değil PKK düşmandır diyerek Türk Milleti’ni sözde sağ duyuya çağırarak uyutmaya çalışanların aksine Hocaoğlu meseleyi çok doğru analiz ederek Evet sorun PKK tehdidi değil, Kürt tehdididir demekte, fakat Kürtler’e yapılacak körü körüne düşmanlığın da son derece zararlı olduğunu belirtmektedir.
Bu iki görüş arasındaki fark azmış gibi görünse de özüne inildiğinde varlık ile yokluk, ölüm ile yaşam arasındaki fark kadar keskin bir farktır.
Bir görüş Türk milleti’ni uyutmayı temel alırken Sayın Hocaoğlu evet uyanık olun Kürtler tehdittir, ama daha da uyanık olun bir çatışma da işimize gelmez diyerek Millet’e iki defa uyanık olmasını öğütlemektedir.
Bu görüşlerden biri Millet’i yücelten öbürü ise aptal ve aşağılık gören düşünce sistemine aittir.
Tekrar koptuğumuz yerden meselenin özüne dönersek…
Konu çok geniştir fakat ele aldığımız Kürtler’in Türk olup olmadıkları meselesine geri döndüğümüzde şu gerçekle karşılaşıyoruz: Uğur Mumcu’nun, Saygı Öztürk’ün kitaplarında bahsettiği;
İsmet İnönü’nün, Atatürk’e sunduğu “Kürt Raporu’nda” Türkler ile Kürtlerin aynı soydan geldikleri düşüncesine yer verilmemektedir.
Yine bunu destekler nitelikte, bazı Kürt boylarının aslında Kürt değil Türk soyundan geldikleri, bunların Osmanlı zamanında Kürt kültürüne karıştıkları ve bu “Türk soyundan gelen aşiret ve toplulukların” yeniden Türkleştirilmesi gerektiği belirtilmektedir.
Yine aynı raporda G.doğu bölgesinde Türk soylu toplulukların yaşadığı yerleşim birimlerinin “Türklük merkezi” olmaları bakımından geliştirilip güçlendirilmeleri istenmektedir.
Bunun yanında yüzyıllar hatta binyıl öncesinden birçok eserde Kürtler; Arap, Türk, Fars gibi aynı bir ırk olarak tanımlanmaktadır.
Yakın ve uzak tarihe baktığımızda görünen manzara yukarıdaki gibidir.
İşte tüm bu manzara karşısında Sayın Ümit Özdağ’ın yazılarında ifade ettiği görüşler kime ve neye hizmet ettiği ciddi şekilde değerlendirilmesi gereken tahlikeli düşüncelerdir!
Sayın Ümit Özdağ, Kürtler’in de Türk soyundan olduklarına dair bir türlü Kürtleri uyutmakta ve milli kimliklerinin oluşmasını önlemede işe yaramayan, ama Türk Milleti’ni, Kürtleri daha da güçlendiren süreçler boyunca uyutmada son derece faydalı olan söylemi dillendirmektedir:
“Bütün bilimsel nitelikli çalışmalar Zaza ve Kürtlerin Türk ırkından olduğunu ortaya koyuyor. Bu açıdan bakıldığında Kürt ve Zazaların Özbek, Kazak veya Kırgızlardan herhangi bir farkı yok. Ancak bir yandan yabancı servislerin 100 yıldan buyana yaptıkları yıkıcı ideolojik ve politik çalışmalar öte yandan beyni yıkanan kimi Kürt soydaşlarımız Kürtlüğün Türklük dairesinden çıkarılarak, "Aryan ırkı" dairesine çekilmesi için mücadele ediyorlar.”
Fakat işin vehameti asıl bu noktadan sonra, daha da ileri giderek başlamaktadır, Sayın Özdağ demektedir ki:
“Yani Hakkari'ye kadar Kürtlerin Türklüğü konusunda şüphe yoktur ama örneğin Çukurcalı Ali''nin Irak''ta yaşayan Kürt akrabalarının Türk olup olmadığı mesele edilmemiştir.”
Bu anlamakta biraz zorlandığım, yarım ağız ve korkarak ifade etmeye çalıştığı şey şudur Sayın Ümit Özdağ’ın:
Kuzey Iraktaki Talabani-Barzani Kürt oluşumları aslında Türk’tür. Evet, evet alenen Sayın Özdağ
Nasıl G.doğu’da yaşayan Kürtleri Türk sayıyorsa, bunların Kuzey Irak’taki akrabası olan peşmergeleri de Türk saymaktadır!
Özdağ’ın yarım ağız alıştıra alıştıra söylemeye çalıştığı bu durumdan çıkan ve Özdağ’ın meramını açıkça anlatmaktan korkmasına neden olan sonuçlar şunlardır:
a- Talabani ve Barzani Türktür.
b- Irak Devlet Başkanı olan Talabani Türk ise, Irak’ın başına bir Türk geldiği için sevinmeliyiz.
c- Peşmerge kuvvetleri ile gurur duymalıyız.
d- Türk olduklarını sanan ve Türk Devleti’ne Saddam ve Kürt zulmü altında destek göremedikleri halde sadakatten taviz vermeyen Türkmenler aslında “Kürt” kardeşleri ile kavga eden zararlı gruplardır.
e- Türkiye ABD ile kavgalı kendilerine Türkmen denen boyları bırakarak aslında “Türk” olan peşmerge kardeşlerine destek vermeli kol kanat germelidir.
f- Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Kürt Devleti’ne karşı çıkması anlamsızdır çünkü Arap işgali altındaki topraklarda bizim ve kendilerinin “Türk” olduğunu bilmediğimiz kardeşlerimiz “Kürdistan” adıyla yeni bir Türk Devleti kurmaktadırlar!
g- Nasıl Azerbaycan ile Türkmenistan ile Kazakistan ile KKTC ile diğer Türk Devletleri ile gurur duyuyorsak Kürdistan ile de gurur duymalıyız!
h- Kürtler’in Türk oldukları gerçeğini ABD ve İsrail’den özenle saklamalıyız, onları kandırmalıyız ki yeni bir Türk Devleti’nin doğumuna bilmeden verdikleri desteği sürdürsünler!
Maalesef bu kadar garip sonuçlara ulaşacak bir değerlendirme daha doğrusu psikolojik saldırı uygulamaktadır Sayın Özdağ, Türk Milleti’ne karşı.
Kendisine kamuflaj olarak da Milliyetçi önderlerin, zamanında Kürtleri asimile etmek umuduyla, Türk-Kürt aynı soydur şeklinde, bugün Kürt Milliyetçi hareketlerinin güçlenmesinden başka bir işe yaramadığı ve hata olduğu ortaya çıkan eski söylemlerini kullanmaktadır Sayın Özdağ!
Türkleri Kürt, Kuzey Iraklı Kürtler’i de Türk ilan ettiği yazısından bir sonraki yazısında ise şunları söylemektedir Ümit Özdağ:
“TALABANİ''den AL HABERİ
Talabani, New York''da Birleşmiş Milletler zirvesi toplantısında Türkiye''yi Irak için bir tehdit olarak görüp görmediği sorusuna "Erdoğan''ın Başbakan olduğu bir Türkiye''nin Irak için tehdit olmayacağı" cevabını vermiştir. Bu hiçte şaşırtıcı değil. Bizde Erdoğan''ın Başbakan olduğu bir Türkiye''nin Irak''a giremeyeceğini, Habur sınır kapısını kapatamayacağını, Türkmenlerin etnik temizliğe tabii tutulması konusunda parmağını kımıldatmayacağını biliyorduk. Talabani sadece bunu teyit etmiş oldu. “
Sayın Özdağ kendi sakat mantık silsilesi içinde Türk ilan ettiği Kürt halkını ve önderlerini bu kez tehdit olarak görmektedir.
Netice itibarıyla Sayın Özdağ, birbiriyle de çelişen ve tahammül sınırlarını zorlayan yazılarıyla, kime hizmet ettiği net olmayan bir şekilde yol almaktadır.
Fakat tüm bunlardan çok daha önemli olan bir nokta vardır ki o da Türk Milleti’nin Türk-Kürt aynı soydur diye neden yeniden derin uykulara sevk edilmek istendiğidir:
İstenmektedir çünkü artık Türkiye’yi yönetenlerin maskeleri düşmeye başlamıştır. İslamcı maskesi ile ortada dolaşan Siyonistler’in ülkeyi nasıl Siyonist-Yahudi sermaye çevrelerine pazarladığı, konu “laiklik” olunca aslan kesilen, ama mesele “Ülkenin Siyonist sermayeye devredilmesi” olunca sus ve pus sadece olanları izleyenlerin kapitalizme ve siyonizme sadakatleri ayan beyan ortaya çıkmıştır.
En önemli ideali, yüce ve saygıdeğer bir ulus yaratmak olan Atatürkçülük’ü çöpe atarak yerine Kapitalizmin çürümüşlüğünü taşıyan, köle haline getirilmiş, aptallaştırılmış, paradan başka değer bilmeyen, kafası gerçekleri göremesin diye Yahudilik’in kontrolündeki sözde İslami tarikatların pompaladığı dini hurafeler ile doldurulmuş, ahlaksızlaştırılmış ve yücelikten uzak, dönme- devşirme elitlerin yönettiği faşist bir devlet düzenini tercih edenlerin; sadece siyasi çevrelerde değil Yüce Türk Milleti’nin yegane dayanağı Türk Ordusu’nun komuta kademelerinde de yer ettiği gerçeği net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
İşte bu gerçeklerin ortaya çıkmasının doğal sonucu olarak eninde sonunda ellerinde tuttukları iktidarı ve Millet’ten Millet’i sefalete mahkum ederek yağmaladıklarını, gerçek sahiplerine, yani Türk Milleti’ne devretmek zorunda kalacaklarını fark eden bu çevreler yeni bir oyuna girişmişlerdir.
Bu yeni oyuna göre demokratikleşme ve barış adına Türk Devleti’ne hukuken de son verilecek, bunun yerine Türklerden ve Kürtlerden oluşan bir devlet yapısı inşa edilecektir. Böylece Türk Milliyetçiliği suç haline getirilecek belki onyıllar sürecek Türk-Kürt çatışma ve çekişmesinin önü açılarak Yahudi-Siyonist elitlerin ülkeyi daha uzun yıllar kontrollerinde tutmaları sağlanacaktır.
Son yaşanan olaylarda Yüce Türk Milleti’nin uygun kıvama gelip gelmediği test edilmek istenmiştir ve görülmüştür ki Türk Milleti Yahudi destekli Kürt saldırganlığına karşı uyanık ve gerektiğinde güç kullanarak hakkını ve devletini koruma azmine hala sahiptir!
Aman provokasyona gelmeyin denerek, Yüce Millet’i, PKK bayraklarını ve posterlerini gözlerinin içine sokan çapulculara karşı, görevli devlet kurumlarının yaptığı gibi, tepkisiz ve sinik kalmaya çağıran açıklamaların da Millet’i sindirmeye yetmediği ortaya çıkmıştır.
Bu testler yeni başlamamıştır! Artık Türk Milleti’ne mi Siyonizm’e mi hizmet ettikleri görmek isteyen herkesin malumu olan Sayın Başbakan ve Sayın Genelkurmay Başkanı tarafından yakın zamanda “Türkiyelilik” söylemi dillendirilmiş, alınan tepki üzerine geri adım atmak zorunda kalmışlardı.
Türk Milleti’nin direncinin hala kırılamadığını gösteren bu son testin ardından Türk Milleti’ne karşı yapılan psikolojik savaş bombardımanı hızlandırılarak artacak ve Türk Milleti bu yolla teslim alınmaya ve direnç gösteremeyecek hale getirilmeye çalışılacaktır.
Peşmergeler dahil Tüm Kürtler’in de aslında Türk oldukları iddiası da bu psikolojik saldırı içinde değerlendirilmelidir.