Gönderim zamanı 16.10.2009 - 12:24
Her şairin infazı kalem tutmasıyla yazılır
Asmadan önce beni, bana o bilmediğim kuşları anlatın
onları anlatın, o kımıltısız haşarı gözlü kuşları,
tütsülü tüylerini... yasaklanan alevi kanat çırpışlarını
ve gerekirse bana uçmayı öğretin
yada uçan kuşlar gibi onurlu ölmeyi...
Lise defterlerimi dilerim idam etmezsiniz
üniversite kimlik kartımı.. dostlarımı, pasomu
dilerim erdeme de kıymazsınız, hırpalamazsiniz
o.. o tatlı uysal, ukala çocuğu!...
Bu şehirde doğmuşum ötesini bilmem
Beşiktaş'ta büyümüşüm iki büklüm vapurlarda
sürünmüşüm
Boynuma, civanım, kokusunu sürmüş sirkli kızlar ve bir de
kız kulesi
eh işte, gençlik hevesi
yılları örekelerde örümceklendirmişim.
Nerede kalmıştık
oradan ağlayalım halimize
Burgaz'dan ceset bir rüzgar geliyor/çatal bıçak takımı
adalar
her yanımda medyum duyular, mevleviler gibi özlemle
dönenen odalar
pencereler -ki çocukluğumdan beri açıktır
mutfak önleri.. sofralar.. soluk soluğa sofalar
ekmekler bayattır, tuz ıslak, tencereler ayaz
hayat bu be.. bembeyaz bir ölünün açık mavi gözleriydi
boğaz
Erkete bir boğa dili gibiydi Galata Kulesi ve dibinde yılan
yuvası
"Abi,e bir dilim kuru lokmanın davası.."
"Inanma ceketim, inanma.." puştlar bu yalanı her bahar
söyler!.
Sen nasılsın, dert etme kendine, yine doğurursun yine büyütürsün yine asılır
her şairin infazı kalem tutmasıyla yazılır!
Sen babama selam söyle.. De ki: Düşümde gördüm
romatizma ağrıları bu kışa doğru dinecek.
Biliyorum anne, biliyorum, biraz daha böyle konuşursam
yüregine inecek, ama ne yazık ki durmuyor dilim
aslını sorarsan, dün geceden beri iyi değilim.."
Nerede kalmıştık
oradan ağlayalım halimize
kafka'dan ögrendim- şekil degiştirebiliyordu yaşamak
ve Sait'ten ögrendim bu şehrin cenazesi bile büyüktü
varlığımı her yeni kadının saçlarında taramıştım
oğlak sevgilimi aramıştım asırlarca her tarafta
her paragrafta
şiirim, sırtımdan düşmeyen sarışın bir yüktü.
Spermlerimi sözcüklere verdim/ölunce de uyak bulacağım
aşka
ve en başta, anlamlı olmak var yada anlamlı olmak
anlamın altında dürülen ilmik, kırılan hamur gibi çoğalmak
ve taşmak suya, suca, engine, soya, tanrının dizi dibine
orada başlıyor sevdalı kavgaların hükmü işte!
Bir pazartesiydi -uyanmıştım..
başucumdaydı her türlü sevincim
ve masmaviydi gökyüzünden sarkan ışıklar
masmaviydi yeryüzünden yükselen buhar
ve yine masmaviydi gün, günün içinde üreyerek koşuşan
çocuklar
Ben ise zaman zaman ciğ tutan ruhumun
bataklıklarında sürülerce, senelerce süren yorğunlugum!..
Okudum okumasına da
adam olmak varmış ölümün süt gelmez göğüslerinde
nedir beni insansız bırakacağını söyleyen o incecik ip
yoksa azrailin kirpiğimi bu
yoksa şeytanın sunnetsiz penisi:
nedir onu bu kadar gorkemli gosteren boyle acaip!..
her mevsimde elbette birinin gitmesi gerekiyor birileri icin
kardeslerim! Sizler de gideceginiz mevsimi şimdiden seçin!.
Nerede kalmıştık
oradan aglayalim halimize
daracik bir sokagin ordugu sessizligin altindadir bizim
evimiz
ahşaptır, ahpaptır gelip geçen yabancı, yalancı bulutlara
bir ressamın fırçasında:annemin camdan uzamış kafası
babamın eşikten girerkenki donuk yaşlılığı
kızkardeşim ergenliğini verir aynalarda yanakların
abim iştedir, işte, üçbeş kuruş dalaverası..
Doğumla ölumün arası
topu topu bir savaş parçası
sahi kaç kilometreydi yaşantım / kaç litre hava çektim
ciğerlerime
ve kac litre yas doktum
yüzölçümü neydi yüzümün
para birimi duygularımın ve bayrağı düşüncelerimin
yüreğimin dini neydi / nasıl bir yönetim şekliydi bedenim!
Dini telkinin fani bir tilkiyi çağrıştıran ses benzerliği
sanki tabutumun ardında bin martının o şahane beraberliği
asmadan önce beni
bana o bilmediğim kuşları anlatın, kuşları! onları anlatın
sonra, dilerseniz asın kırk kere üstüste de
leşimi bir kuyunun karanlık çıplaklığına atın!.
Korku da, ölüm de, acı da
insanı yeni bir doğuma hazirlayan sancıdır
ama unutma ki sevgilim sakın
meyva vermeyen tek ağaç, darağacıdır!.
küçük İskender
Ölmek
Bir sanattır, herşey gibi.
Özellikle iyi yaparım.
S. Plath