İçerik değiştir



Sol ne demek sağ ne demek?


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 16 yanıt verildi

#1 mavikırmızı

mavikırmızı

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 264 Mesaj

Gönderim zamanı 28.04.2007 - 01:35


Sol ne demek?
Küçük çocuk annesine sordu: ''Sol ne demek?'' Anne bir süre düşündükten sonra yanıtladı: ''Sol; sokakta seksek oynamak demek, korkudan öleyazsan da lunaparkta zincirli sandalyeye binmek demek, gece yatağından gökyüzünü izleyip gözüne kestirdiğin bir yıldızla sır paylaşmak demek, küçük fokları gaddarca öldüren fok katillerini hiç unutmamak ve kürk giymiş bir bayanın üstüne, 'Yaşasın foklar' diyerek kalıcı boya atmak demek, yunusların bazen bir insan olduğunu düşünmek ve onların o muhteşem özgürlüklerini kıskanmak demek, Afrika'da bir ay sonra 700 bin yaşıtın çocuğun susuzluktan öleceğini öğrenip kumbaradaki parayı koşarak acil yardım kurumlarına götürmek ve bundan böyle diş fırçalarken musluğu kapalı tutmak demek, yemeğini bitirip geri kalanını üşenmeden bir torbaya koyup en yakın hayvan barınağına götürmek demek, köpeğini gezdirirken bir poşete onun bıraktıklarını almak ve çöp kutusuna atmak demek. Kesilen her ağaç, yanan her orman için ne yapıp edip mutlaka ve mutlaka ağaç dikmek demek, kimselerin bu orada ne yapıyor demesine aldırmadan insanların kumsalda bıraktığı çöpleri toplamak demek, çok meraklı olmak demek, şu yaşadığımız dünyada kaç dil konuşuluyor, farklı kaç renk insan var, neden Çinliler sütle yapılmış yiyecekleri yiyemezler, Güney ve Kuzey Kutbu'na kaç kişi gitmiştir, onların bu yolculuklarda başına neler gelmiştir, şu bizim oturduğumuz kentin kaç kapısı var, şu bizim oturduğumuz kentte kaç müze var, yazıyı ilk bulan kavim Sümerlerin kaç tanrısı varmış, Hititlerin kaç tanrısı, Hint mitolojisiyle Yunan mitolojisindeki tanrılar birbirine ne kadar benzer, güçlülerin tanrısı Apollon'un da, Hint tanrılarından en sevilen insan başlı fil tanrı Gadeş'in de yardımcıları neden faredir, bir karınca bir kilometreyi ne kadar zamanda kat eder, sesten hızlı giden uçakların hızı saatte kaç kilometredir, neden erik ağaçları erken açar, dünyada kaç çeşit kurbağa vardır, insanın en yakın akrabası gerçekten susineği midir, Freud neden herkesin bildiği bir bilim adamıdır, karpuz neden soğuk suya bırakılır, dünyada parfüm yapılan kaç çeşit çiçek vardır, çöllerde kum fırtınaları neden hâlâ insanların korktuğu bir doğa olayıdır, kırlık alanlarda neden ay ve yıldızlar daha parlaktır, aşk nedir, bu neden başımıza gelir, kalbimiz sık sık neden kırılır, vicdan nedir, neden yalan söylerken yüzümüz kızarır...''
... Küçük çocuk ''Anne dur biraz'' dedi, ''kafam karıştı.''

''Elbette karışacak'' dedi annesi, ''Dünyanın en zor sorusunu sordun, devamı
var. Sol demek; her yaptığın işin neye yarayacağını bilmek demek, okuduğun
her kitabı, denizlerin tuzunu, göklerin mavisini iyi bilmek demek, bir
ormanda pusula olmadan Kuzey Yıldızı'na bakıp yolunu bulmak demek, herkes
birinin karşısında mum gibi dururken kendin gibi durmak demek, geceden
ölesiye korkmak ama geceyi sevmek demek, gün batımlarını sevmek demek,
ormandaki tüm sesleri sevmek demektir; kendin için dans etmek demek, ağız
dolusu gülmek demek, her yenilgiden sonra şöyle bir silkinip kendi
küllerinden yeniden doğmak demek.''

Küçük çocuk birden bağırdı, ''Şimdi anladım'' dedi, ''Sol demek hiç durmadan
düş kurmak demek!''







Sağ ne demek?
Küçük çocuk annesine sordu, ''Anne sağ ne demek?'' Anne bir süre düşündü ve
yanıt verdi: ''Sağ'', dedi, ''öncelikle hiçbir şeyi merak etmeden sana
verilen bilgiyle yetinmektir. Sana sus denildiğinde susmak, konuş
denildiğinde konuşmaktır. Sürekli kendini yetersiz hissetmektir. Kendini
sürekli başkalarının peşinden giden biri kılmaktır. Geceleri sırlarını
paylaşacak bir yıldızın varlığından habersiz olmaktır. Toplama kamplarının
bacası sürekli tüterken 'Bizim o kamplarda yaşananlardan haberimiz yoktu',
demek ikiyüzlülüğünü göstermektir. Sokakta kocaman bir adam küçücük bir
çocuğu döverken hiç ses çıkarmadan oradan koşarak uzaklaşmak demektir. Büyük
alışveriş merkezlerinde özürlüler için ayrılmış otopark alanına büyük bir
pişkinlikle park etmek, 'Neden oraya park ediyorsun, orası özürlüler için'
diye soran birine de 'Ben de kafadan sakatım' diye gülerek yanıt vermektir.
Kahve sohbetlerinde, memleket durumları konuşulurken 'Kardeşim bu memlekette
üç beş kişiyi asacaksın, bak o zaman her şey nasıl şak diye biter' , yollu
fikir yürütmektir. 18 yaşından küçük çocukların, yaşlarının büyültülüp idam
edilmesine neden olan askeri darbe başkanının yaptığı resimleri hâlâ
yalakalık olsun diye almak demektir. Grev yapan işçiler için, 'Canım bunlar
da çok oluyor artık, dünyanın parasını alır gene de doymazlar' cinsinden
düşünce üretmektir. Mangal keyfi için orman içinde ateş yakmak ve yangın
çıkarmaktır. Evinin içini tertemiz yapıp, kapının önünün b... götürmesini
önemsememek, hastanelerde ameliyattan yeni çıkmış bir hastanın yanında fosur
fosur sigara içmektir. Kadınların saçı uzun aklı kısadır, sözünü pek bir
sevmektir."
Küçük çocuk ansızın sordu: ''Anne insanların büyük çoğunluğu bu dediklerini
yapıyor?'' Çocuğun bu sorusu karşısında anne gülümsedi ve yanıt verdi:
''Bekle daha bitmedi, devam ediyorum, sağ demek, süt yerine meşrubat içmenin
daha doğru olduğunu söylemek ve bunun yaygınlaşması için dünya kadar reklam
parası vermektir. Tüketimi destekleyen yüzlerce reklam sloganı yazıp
ardından 'Bu dünya düzeni şöyle değişir' diye ahkâm kesmektir. En pespaye
dizilerde oynayıp 'Ben en devrimciyim' demektir. Oy vermek yerine o gün
pikniğe gitmektir. Körlerin, spastik özürlülerin, sakatların sokaklarda
görünüp de moral bozmamaları için yolları, parkları, tuvaletleri sadece ve
sadece normallere (?) göre yapmak demektir. Zehirli atıklarını toprağa gömen
ya da denize bırakan büyük işyerlerine komik miktarlarda para cezası
verilmesini uygun görmektir. Tarihi ören yerlerindeki mermerleri yasağa
rağmen kesip kesip inşaatta kullanmaktır. Denizleri, ırmakları, toprağı
kirletmek ve bundan adeta büyük bir keyif almaktır. Açık havada öpüşen,
koklaşan çiftleri koşa koşa gidip polise ispiyon etmektir. İşlenen suçlar
için iki rekat namaz kılıp Allah'ı kandırdığını sanmaktır. Arkadaşın bir
haksızlığa uğradığında onu savunmamaktır. Büyük derbilerden sonra aşka gelip
gelişigüzel ateş etmek ve seken bir kurşunla evlerinin balkonunda oyun
oynayan dört yaşındaki çocuğu öldürmektir. Sinemaya giden kız kardeşini
sokak ortasında bıçaklayıp zafer işareti yapmak demektir. Bilgiyle, sabırla,
vicdan duygusuyla, ahlakla, etik değerlerle dalga geçmek ve bu dağları ben
yarattım dercesine kurum kurum kurumlanmaktır.''

Küçük çocuğun bu kez gerçekten kafası karışmıştı. ''Anne'' dedi, ''Bu sağ ne
kadar çok yerdeymiş, ben korkmaya başladım.''

''Hayır, korkma'' dedi annesi. ''Daha pek azını duydun. Kim dedi sana
bunları merak et, artık öyle korkuyorum, vazgeçtim demek yok. Geç kaldın.''

Anne yeniden başladı, ''Sağ demek...''

Anne sözünün sonunu getiremedi, çocuk koşarak karyolanın altına saklandı.

alıntı..
Cesurduk herkes kadar
Geçtik Gökkuşağının altından
Sakınmadan, ıslanmadan.
Umudumuz Sevgiydi, Maviydi, Deniz''di
Korkmadık kırmızıya boyanmaktan..

#2 lasrocas

lasrocas

    SaKLıMdASıN

  • Dokunulmazlar
  • 1.142 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:heryer

Gönderim zamanı 09.06.2007 - 11:59

*heyo süperdi..
Devletin içine düştüğü yok olma tehlikesinin
korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar,
elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar.

#3 MaNoLYa

MaNoLYa

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 1.870 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Onun Hülyasında

Gönderim zamanı 09.06.2007 - 16:57

sevgili mavikırmızı bütün mesajların ayrımcılık kokuyor.

vay be ne tarafsız bi yazı.

demek sol ole sag bole.

yavf kardeşim artık vaz geçin sağ sol davalarından.artık bu ülkeyi ikiye bölme eylemlerinizden vazgeçin.

кเ๓รєאє ๏l๔ยğยภ๔คภ Ŧคzlค ﻮüשєภ๓є,๒єאคz ﻮülüภ ๒เlє ﻮölﻮєรเ รเאคђtıг!!!



๓คภ๏lאค

#4 IssIz

IssIz

    Dağ Dikeni

  • Üyeler
  • 11.239 Mesaj
  • Konum:araf..
  • İlgi Alanları:ohoo bi sürü..kitap şeetmek,gesmek,uçmak, uçarken atlamak...bi de musiki dinlemek...

Gönderim zamanı 09.06.2007 - 17:02

sağ ya da sol fikir yanlısı değilim ama...

önyargı dolu bir yazı...kasıt var da, nedir acaba diye sormaktan korkuyor insan...::







Alıp başını gitmek istersin.

Bilmediğin, bilinmediğin,

Çözmediğin, çözülmediğin bir denkleme...

Biraz ürkek düşünürsün...

Biraz kekeme....



'Üstüme gelme hayat!

Bundan sana ne...? ! '



Kekemeliğin korkularındandır...

Giderken bile; gidene değil de

Geride kalana aklın takılır...

Bir yanına yatarsın ' git.. ' der

bir yanın ' kalmalısın... '

Geceleri hep uykusuz kalırsın...

Ayağına pranga olur tüm düşündüklerin...

Gitmeden daha

Sen; gider gider gelirsin...



' Üstüme gelme hayat....

beni bilirsin....'



Kaldığın bu yerde

Harcadığın yılların gelir aklına...

Bir bir sayarsın...

Toplarsın, çarparsın,

Böler, çıkarırsın...

Bakkal defteri kadar kalın...

Bakkal defteri kadar karmaşa...

İçinden bin bir küfür

' Sümme haşa...! Sümme haşa...! '

Farkedersin ki hayatı

Arka sokaklarda dolanarak yaşarsın...

Kabarmış hesabından kaçarsın...



' Üstüme gelme hayat...!

Daha neyi alacaksın..? ! '



Hep sevmişsindir aslında...

Hep ama hep sevmişsindir...

Birini sevmişsindir sonra...

Sonra birini daha...

Birini daha...

Daha....! ?

Her gelip geçen gemiye aşık olmuşsundur..

Gemiler gitmiş

Sen yorulmuşsundur...



' Üstüme gelme hayat....!

Gemi olmuş musundur..? '



Kocaman bir mahalleden

Daracık bir sokağa.

Sokaktan ufacık bir eve

Evden odaya....

Yağlarından tiksinir gibi

Kurtulmak ister gibi

Kapatmışsındır kalabalıklara kendini...

Gitgide yanlız kalmışsındır...

Yalın yaşanan gecelerde

Gitmekle kalmak arasında dolanırken...

Beynine bir silah gibi dayamışsındır korkularını...

Yalnız...Korkak...Kekeme....




' Üstüme gelme hayat...!

Kıyarım kendime....!
'




#5 MaNoLYa

MaNoLYa

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 1.870 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Onun Hülyasında

Gönderim zamanı 09.06.2007 - 17:03

biliyorum eski mesajlarında belirttiğin gibi yine aynı şeyi yutturmaya çalışacaksın.ben ayrımcılık yapmıyorum diyeceksin.bunları nerden çıkardın diyeceksin.ama şunu bilmeni isterim ki kandıracak kimse kalmadı.kendini kandırmaktan da vazgeç artık.kandırmacalık oynamıyorus arkadaşım.kimse çocuk değil.

bölücülük değil de yaptığın ne.birini üstün görüp diğerini yerden yere vurmak bölücülük değil de nedir arkadaşlar.siz ne derseniz deyin.TÜRK milleti artık basit oyunlara gelmeyecek ve bölücülük ayaklarını yutmayacaktır.

TÜRK MİLLETİ bir bütündür,bölücülük ayaklarını yutmaz ve parçalanmaz bir bütündür TÜRK MİLLETİ.

Bu mesaj BiDeNem tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 09.06.2007 - 17:05


кเ๓รєאє ๏l๔ยğยภ๔คภ Ŧคzlค ﻮüשєภ๓є,๒єאคz ﻮülüภ ๒เlє ﻮölﻮєรเ รเאคђtıг!!!



๓คภ๏lאค

#6 DaaAnnK

DaaAnnK

    Sözde Değil Özde Haylaz

  • Üyeler
  • 7.176 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:O'nun kalbinde

Gönderim zamanı 09.06.2007 - 17:17

Belli bir düşünce ve siyasi kısma ön yargılı ve hatta aşşalayıcı bir yazı olmuş. Sağ tü kaka , Sol yürü yaşaa bu mu işin özü bütün yazının temeli ?
Sen benim herşeyimsin, hayatımın herşeyi sensin

Gönderilen Resim

#7 Can Ka No Rey

Can Ka No Rey

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Yöneticiler
  • 9.354 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 09.06.2007 - 20:22

Lüzumsuz bir yazı ...

#8 mavikırmızı

mavikırmızı

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 264 Mesaj

Gönderim zamanı 10.06.2007 - 15:28

sevgili manolya eskisi arkadaşım,

Okudugunu anlamayan cahılce söylemlerınle buradan bır avuc aydın arkadasımızı kacırdın.Yukarıdaki yazıyı okudugunda bölücülük gören ya ......ya da ......Demokrasının geregi plan cok partıli bir sistemde legal bir partının yandaşı olmak bölücülük degıldır.Asıl bölücülük hepimiz Türk'üz DIYEN ZİHNIYETTIR.

Demokratik Siyasal Sistemler

Bunlar; seçmene çeşitli seçeneklerin sunulabildiği çoğulcu, özgürlükçü demokrasinin sağlıklı olarak yaşayabildiği, adına çok partili demokrasi de denen siyasal sistemlerdir. Bu sistemler; her türlü görüşün siyasal arenada bir hizmet yarışı ve barış içinde bir arada bulunabildiği, hoş görünün egemen ve seçmenin siyasal iktidarları belirlemede ve değiştirmede tek etkin güç olduğu siyasal sistemlerdir. Bunlar; sivil yönetimin mutlak üstünlüğünün bulunduğu, seçmenin ve kamuoyunun siyasal kararların oluşmasında belirleyici olduğu, ilgi gruplarının ve meslek gruplarının örgütlenerek çok sayıda güç odağı oluşturdukları, her alanda yeni toplumsal güçlerin ve dengelerin var olduğu bir aşamada bulunan siyasal sistemlerdir.

Demokratik siyasal sistemlerin sağlıklı bir biçimde yaşayabildiği ülkelerde; okur-yazarlık oranı yüzde 100’e ulaşmıştır. İlk ve ortaöğretim sorunu kalmamış, yükseköğretimde okullaşma oranları yüzde 50'lere ulaşmıştır.

Böyle bir toplumda yaşayan bir kişinin, geri kalmış (geleneksel) bir toplumda yaşayan bir kişiye göre 100 kat fazla bilgi-haber sağlayabildiği tahmin edilmektedir. Bu bilgilerin yüzde 601 da okuma yoluyla kazanılmaktadır. (http://www.egitim.aku.edu.tr)

SAG VE SOL olmasın dıyenler, yada sadece sag sadece sol olsun dıyenler,bölücülüğün alasını yapanlardır. HİTLER,SADDAM,LENİN GİBİ Otarıter siyasal sistem liderleri gibi liderler cıkarmak isteyenlerdir.

Lütfen kelimelerimize dikkat edelim..

Bu mesaj Emily tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 10.06.2007 - 16:46

Cesurduk herkes kadar
Geçtik Gökkuşağının altından
Sakınmadan, ıslanmadan.
Umudumuz Sevgiydi, Maviydi, Deniz''di
Korkmadık kırmızıya boyanmaktan..

#9 MaNoLYa

MaNoLYa

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 1.870 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Onun Hülyasında

Gönderim zamanı 10.06.2007 - 16:27

senin kavram karğaşası içinde oluşun kavramlarında sapmaya nedeniyet veriyor.

anlamadığın tek nokta yok ama ben tek noktasından bahsedeyim.

sağ,sol eskiden beri süregelen bi kavram.ama sen bu iki ayrı görüş içerisindeki kişileri karşılaştırarak karalama kampanyasında başka bişe yapmıyorsun.karalama kampanyası yaptığın kişiler senin yazında belirttiğin gibi geri zihniyetli,onun bunun fikirleri dışında kendi düşünce sistemi olmayan kişiler.sen ise aydın kesimde yer alıyorsun.

yavf kardeşim bu kadar ayrımcılık kokan bir yazıdan ayrımcılık kokusu alamayacak kadar koku duygusu gelişmemiş bir kişi ancak senin kadar ne dediğini bilmeyen,başkalarının fikirleri doğrultusunda karalama kampanyası dışında başka bişe yapmayan geri zihniyetli biidir.

bölücülük diye belirttiğin şey benim ve kendini türk hisseden kişilerin davasıdır.

TÜRK MİLLETİ BİR BÜTÜNDÜR,BÖLÜNEMEZ.

artık küflenmiş beyinlerinize sokun bunları.

кเ๓รєאє ๏l๔ยğยภ๔คภ Ŧคzlค ﻮüשєภ๓є,๒єאคz ﻮülüภ ๒เlє ﻮölﻮєรเ รเאคђtıг!!!



๓คภ๏lאค

#10 BucuK

BucuK

    : вєş’є вєş vαя :

  • Dokunulmazlar
  • 6.410 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:∆p.∆x>ħ/2
  • İlgi Alanları:* qαγєτ ίlqίsίz *

Gönderim zamanı 10.06.2007 - 17:11

sağ sol meselesinin aslı şudur:

ilk fransız meclisinde
muhafazakarlar meclisin sağ
biraz daha geniş fikirlilerde sol tarafında oturuyorlarmış
bu oturuşlarından dolayı sağcı ve solcu tabiri ortaya çıkmış işte
yeni element uydurmanın gereği yok





.....| Selametle

Bu mesaj BucuK tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 10.06.2007 - 17:11


#11 Ziyaretçi_jakobe_*

Ziyaretçi_jakobe_*
  • Ziyaretçiler

Gönderim zamanı 11.06.2007 - 22:26

Baş sayfadaki yazı için şöyle bir alıntı yapayım.

Ne biçim şebeke ulan bu?
Bazı emekli bürokratların ve çoktan emekli olmuş olmaları gereken bazı gazete yazarlarının ortak bir saplantısı var. Buna, boş zamanlarında devrimcilik, bestecilik, şarkıcılık, romancılık, mebusluk, köşecilik ve tacirlik eden bazı işbilir uyanıklar da çanak tutuyorlar.

Saplantı da şu: ‘1950 yılında karşıdevrim başladı.’

Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi bir daha asla tek başına iktidar yüzü görmemek üzere gitti, Demokrat Parti geldi.

Bizim parti seçimi kazanamazsa karşıdevrim olur ağabey. Bu seçimin serbest olması gerekmez, hata tam tersine, serbest olmasın ki kazanmamız garanti!

CHP daha önce hiçbir serbest seçimi kazanmamıştı (çok tartışmalı ve ‘şaibeli’ olan, ‘gizli oy-açık sayım’ ilkesinin tam tersine, ‘açık oy-gizli sayım’ gibi rezil bir düzenlemeyle yapılan ve her sandığının başında üniformalı bir jandarma bulunan 1946 seçimini saymazsanız), 1950 yılında DP çatır çatır halkın oyuyla gelmişti ama onlar bunu karşıdevrim olarak niteliyorlar.

‘Atatürk’ü Koruma Kanunu’ 1951 tarihlidir ve Menderes tarafından hazırlatılıp oylatılmıştır ama bunu hiç hatırlamak istemezler. Bazıları da bilmez bile...

DP iktidarı ne gibi günahlar işlemiştir? Yazıyı mı değiştirmiştir, şapkayı mı kaldırmıştır, soyadlarını mı iptal etmiştir, tekkeleri mi açmıştır, halifeyi mi geri getirmiştir?

Son günlerinde ‘diktaya yönelmek’ gibi bir günah işlemiştir ama bu konuda İsmet Paşa dedeniz de hiç masum sayılmaz hani... Takrir-i Sükun Kanunu’nu rahmetli babam mı çıkarmıştı? Milli Şef amcam mıydı yoksa?

Yoksa daha önce memlekette çok adil bir sosyal düzen vardı da onu devirip pis kapitalizme mi geçti DP?

Paşa dedenizin zamanında grev hakkı da yoktu, sendikal örgütlenme de. Türk-İş Konfederasyonu’nun kuruluşu da, ayıptır hatırlatması, 1952.

Meclise gayrımüslim (Rum) ve ayrıca kadın milletvekili sokmuştur, bu da karşıdevrim oluyor herhalde. (Kadın milletvekili, Satı Kadın gibi ‘kontenjandan’ ve tepeden değil, Nazlı Tlabar gibi halkın özgür oylarıyla.)

Nazım Hikmet’i kodese CHP iktidarı soktu, DP geldi salıverdi, bu karşıdevrim.

Sabahattin Ali’nin epey ‘meşkuk’ bir şekilde öldürüldüğü 1948 yılında, Tan Matbası’nın ve gazetesinin yağmalanıp yıkıldığı 1946 yılında iktidarda kim vardı beyağabey?

DP iktidarı ‘Amerikancı’ olduğu için karşıdevrimci. Ama Missouri zırhlısının gelişi kaç yılında, hatırlamak isteyen yok ve Celal Bayar’ın ‘NATO’ya niçin girmediniz?’ sorusuna ‘aldılar da girmedik mi Celal Bey?’ diye cevap veren İsmet Paşa, anti-Amerikan ve devrimci.

Halk cahil ya, karşıdevrime oy veriyor...

Bir bilinçlense... Ama bilinçlenemiyor ki... Çünkü kandırılıyor...

Örneğin Anadolu köylüsü sınıf değiştirmek, yani daha iyi yaşamak istediği için karşıdevrimci, fakat bürokrasinin onu oturttuğu yerde uslu uslu otursa, devrim saflarına katılacak...

Köy Enstitüleri eğitimi uyarınca köyünde kalacak, şehirlere gelmeyecek.

Bilinçli bir sanayileşme programıyla onun şehirlerde sanayi işçisine dönüşmesini sağlamayalım... Sonra solcu molcu olur, bu da devrime hiç uymaz!

Onun yerine, kapitalistleşmeyi başıboş yapalım ki bunlar gelip amansızca yığılsınlar ve gecekondularda lumpenproletaryaya, yani toplumun en alt, en yoz, en moloz ve de en tehlikeli kesimine dönüşsünler.

Menderes tarıma traktörü soksun ve karşıdevrimci olsun. Demirel baraj yapsın, Özal kredi kartını getirsin ve karşıdevrimci.

Çünkü devrimin ekonomiyle falan hiçbir ilgisi yoktur beyağabey, şapka giyip bir de rakı içtin mi devrim tamamdır.

Menderes’in ezan okunurken susmasını karşıdevrimci tutum, CHP adayının da ‘halka inmek’ için, attığı meydan nutkunda ‘rakı neyle içilir’ konusuna girmesini devrimci tutum olarak niteliyorsanız, hayatınız boyunca da iktidar yerine ancak ananızın örekesini görürsünüz arkadaşlar!..

Engin ardıç

http://www.stargazet...p?haberID=51829

#12 mavikırmızı

mavikırmızı

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 264 Mesaj

Gönderim zamanı 12.06.2007 - 01:14

AHMAKLAR GEMİSİ

Ted Kaczynski

Bir zamanlar, bir geminin kaptanı ve ahbapları kendi denizciliklerini çok beğenir ve kendilerine çılgınca hayran olurlarmış. Gemiyi kuzeye çevirdiler, aysbergler ve tehlikeli buz kütleleri ile karşılaşıncaya kadar yol aldılar, ve çok tehlikeli sularda yol amaya devam ettiler, sadece kendilerine gemiciliğin çok parlak başarılarını yerine getirmek için fırsatlar vermek adına.

Gemi daha yüksek enlemlere ulaştıkça, yolcular ve mürettebat gittikçe artarak rahatsız oldular. Kendileri arasında tartışmaya ve yaşadıkları durumlar üzerine şikayet etmeye başladılar.

"Titriyorum" dedi gemici tayfası, "Hay Allah, bu kadar kötü bir yolculukta daha önce bulunmamıştım. Güverte buzla kaplı; gözetleme yerindeyken, rüzgar ceketimi bıçak gibi kesiyor; trinketa yelkenini camadanını her bağlayışımda neredeyse parmaklarım donuyor; ve bütün aldığım ayda sefil 5 şilin.

"Bunun kötü olduğunu düşünüyorsun!" dedi bayan yolcu. "Soğuktan geceleri uyuyamıyorum. Bu gemideki bayanlar erkekler kadar battaniye alamıyorlar. Bu adil değil!”

Meksikalı denizci sözü kesip konuşmaya katıldı: “Chingado! Ben, İngiliz gemicinin aldığı maaşın sadece yarısını alıyorum. Bu iklimde kendimizi sıcak tutmak için bol yiyeceğe ihtiyacımız var; İngiliz daha çok alıyor. Ve en kötüsü, ikinci kaptanlar sürekli emirlerini İspanyolcanın yerine İngilizce olarak veriyorlar."

"Her hangi birinden daha çok şikayet edecek nedenim var.” Dedi Amerikalı yerli gemici, "Eğer soğuk benizli beni atalarımın topraklarından mahrum etmeseydi, bu gemide asla bulunmayacaktım, burada aysberglerin ve kutup rüzgarlarının arasında. Hoş, sakin bir gölde kanoyla gezinecektim sadece. En azından, kaptan bana barbut oynatmam için izin vermeli, ki böylece biraz para kazanabilirim.


Bu gemide kötü davranılan sadece siz insanlar değilsiniz,” diyerek yolcuların arasındaki hayvan sever araya karıştı, sesi öfkeyle titriyordu. “Neden, geçen hafta ikinci ikinci kaptanı geminin köpeğini iki kere tekmelerken gördüm!”

Yolculardan biri üniversite profesörüydü. Ellerini ovuşturarak hiddetle söylendi, “Bunların hepsi korkunç! Ahlaksız! Irkçılık, seksizm, türcülük, homofobi, işçi sınıfının sömürülmesi! Ayrımcılık! Toplumsal adalete sahip olmalıyız: Meksikalı denizci için eşit maaş, bütün gemiciler için yüksek maaş, yerli için ücret, bayanlar için eşit battaniye, ve köpeği daha fazla tekmelemek yok!”

"Evet, evet!" diye bağırdı yolcular. “Aye-aye!” diye bağırdı mürettebat. “Ayrımcılık! Haklarımızı talep etmeliyiz!” Kamarot boğazını temizledi.

"Hımm. Hepinizin şikayet etmek için iyi nedenleriniz var. Fakat bana göre gerçekten yapmamız gereken şey gemiyi döndürmemiz ve güneye doğru gitmemiz, çünkü eğer kuzeye gitmeye devam edersek, er geç kazaya uğrayacağız, ve sonra maaşlarınız, battaniyeleriniz, yarar sağlamıyacak, çünkü hepimiz batacağız.”

Fakat kimse onu dikkate almadı, çünkü o sadece bir kamarottu.

Kaptan ve ikinci kaptanlar, güvertenin kıçındaki makamlarından, izliyorlar ve dinliyorlardı.

Birbirlerine gülümsediler ve göz kırptılar, ve kaptanın el hareketiyle üçüncü ikinci kaptan kıç güverteden indi, yolcular ve mürettebatın toplandığı yere ağır ağır yürüdü, ve onların arasında durdu. Suratında çok ciddi bir ifade yerleşti ve böylece konuştu:

"Biz komutanlar kabul etmeliyiz ki bu gemide mazur görülemez şeyler olmaktadır. Şikayetlerinizi duyana kadar bu kadar kötü bir durum olduğunu anlayamadık. Bizler iyi niyetlerin insanlarıyız ve sizin sayenizde doğruyu yapmak istiyoruz. Fakat –pekala- oldukça muhafazakar ve kendi bildiği yolda ilerler, ve herhangi önemli değişiklikler yapmadan önce biraz kışkırtılması gerekebilir. Benim kişisel fikrim, eğer gayretle protesto ederseniz – fakat her zaman barışçıl ve geminin kurallarını ihlal etmeden – kaptanın ataletini sarsar ve gayet haklı olarak şikayet ettiğini problemlere hitap etmeye zorlarsınız.

Bunu söyleyerek, üçüncü ikinci kaptan güvertenin kıçına doğru yol aldı. Gittiği gibi, yolcular ve mürettebat arkasından, "Mutedil! Reformcu! Liberal! Kaptanın yardakçısı!" diye bağırdılar. Fakat yine de söylediği gibi yaptılar. Güvertenin kıçından önündeki gövdede buluştular, subaylara hakaretler bağırdılar, ve haklarını talep ettiler: “Daha yüksek maaş ve daha iyi çalışma koşulları istiyorum,” diye ağladı gemici tayfa.

"Kadınları için eşit battaniye” diye ağladı bayan yolcu. “Emirleri İspanyolca olarak almak istiyorum.” diye ağladı Meksikalı gemici. “Barbut oynatma hakkı istiyorum.” diye ağladı Yerli denizci. “İbne olarak adlandırılmak istemiyorum.” diye ağladı Porsun. “Köpeğin daha fazla tekmelenmesine hayır.” diye ağladı hayvansever. “Devrim hemen şimdi.” diye ağladı profesör.

Kaptan ve ikinci kaptanlar aceleyle bir araya toplandılar ve birkaç dakika görüştüler, bütün bu süre boyunca birbirlerine göz kırptılar, gülümsediler ve birbirlerini doğrularcasına kafalarını öne eğdiler. Daha sonra kaptan güvertenin kıçının önünde durdu ve, büyük bir cömertlik göstererek, şöyle beyan etti: “Gemici tayfanın maaşı ayda 6 şiline yükseltilecek; Meksikalı denizcinin maaşı İngiliz gemicinin üçte ikisi kadar olacak, ve trinketa yelkenini camadanını bağlama emri İspanyolca verilecek; bayan yolcular bir battaniye daha alacak; Yerli denizci cumartesi akşamları barbut oynatabilecek; ve köpek, gemi mutfağından yemek çalmak gibi gerçekten ahlaksız şeyler yapmadığı sürece tekmelenmeyecek.”

Yolcular ve mürettebat bu imtiyazları büyük bir zafer gibi kutladılar, fakat bir sonraki sabah, tekrardan memnuniyetsizlik hissediyorlardı.

"Ayda altı şilin az miktar bir gelir, ve hala trinketa yelkenini camadanını bağlarken parmaklarım donuyor” diye homurdandı gemici tayfa. “Hala İngiliz ile aynı maaşı almıyorum, veya bu iklim için yeterli yiyeceği” dedi Meksikalı gemici. "Biz kadınlar hala kendimizi sıcak tutacak kadar battaniyeye sahip değiliz” dedi bayan yolcu. Diğer mürettebat ve yolcular da benzer şikayetlerde bulundular, ve profesör onları kışkırttı.

Konuşmalarını bitirdiklerinde, kamarot çekinmeden açıkça söyledi – bu sefer diğerlerinin kolayca anlamamazlıktan gelemeyeceği kadar yüksek sesle: "Köpeğin mutfaktan bir parça ekmek çaldığı için tekmelenmesi, ve kadınların eşit battaniyeye sahip olmaması, ve gemici tayfanın parmaklarının donması gerçekten korkunç; ve Porsun’un istediği halde neden ağzına alamadığını anlamıyorum. Fakat aysberglerin şu an nasıl kalın olduklarına bakın, ve rüzgarın nasıl daha fazla sert estiğine! Bu gemiyi geri, güneye doğru çevirmemiz gerekiyor, çünkü eğer kuzeye gitmeye devam edersek, kazaya uğrayacak ve batacağız.


"Kuzeye doğru ilerlemek korkunç” dedi bayan yolcu. “Fakat görmüyor musun? Bu tamamen kadınların kendilerini sıcak tutmak için neden daha çok battaniyeye ihtiyaç duyduklarını gösteriyor. Şimdi kadınlar için eşit battaniye talep ediyorum.”

“Her yönüyle doğru” dedi profesör, kuzeye doğru yol almak hepimizin üzerine büyük sıkıntılar yaratacaktır. Fakat yönümüzü güneye doğru çevirmek gerçekçi olmayacaktır. Zamanı geri çeviremezsin. Durumun icabına bakmak için daha iyi hazırlanmış yollar bulmalıyız.

“Bak” dedi kamarot, “kıçtaki güvertedeki bu dört kaçık adamın yollarına devam etmesine izin verirsel, hepimiz batacağız. Eğer gemiyi tehlikeden uzaklaştırırsak, daha sonra çalışma koşulları, kadınlar için battaniye, ve ağzına alma özgürlüğü hakkında tasalanabiliriz. Fakat önce bu tekneyi çevirmemiz gerekiyor. Eğer bir kısmımız birlik olur, plan yapar, ve biraz cesaret gösterirsek, kendimizi kurtarabiliriz. Çok fazla insana gerek yok – yedi veya sekizimiz yapabilecektir.Geminin kıç tarafına saldırabilseydik, bu delileri gemiden denize atabilseydik, ve gemiyi güneye çevirebilseydik.”

Profesör sesini yükseltti ve sert bir şekilde söyledi, “Şiddete inanmıyorum. Bu ahlaksız.”

“Her hangi bir zamanda şiddet kullanmak ahlak dışıdır” dedi Porsun.

“Şiddetten dehşete kapılıyorum” dedi bayan yolcu.

Kaptan ve ikinci kaptanlar bütün süre boyunca izliyolardı ve dinliyorlardı. Kaptanın bir sinyaliyle, üçüncü ikinci kaptan ana güverteye indi. Yolcuların ve mürettebatın arasında kadar geldi ve gemide hala bir takım problemler olduğunu söyledi.

“Çokça ilerlemeler yaptık” dedi, “Fakat çoğunun gerçekleşmesi kaldı. Gemici tayfanın çalışma koşulları hala sert, Meksikalı hala İngiliz ile aynı maaşı almıyor, kadınların hala erkekler kadar epey battaniyesi yok, Yerli’nin Cumartesi gecesi barbutu, kayıp toprakları için değersiz bir karşılık, ve köpek hala kimi zaman tekmeleniyor.”

“Bence kaptanın yeniden dürtülmeye ihtiyacı var. Eğer hep birlikte başka bir protesto gerçekleştirirseniz işe yarayacaktır – şiddetsiz kaldığı sürece.”

Üçüncü ikinci kaptan geminin kıçına doğru ilerlerken, yolcular ve mürettebat arkasından hakaret bağırdılar, fakat bununla beraber ne dediyse yaptılar ve başka bir protesto için geminin kıç güvertesi önünde toplandılar. Ağız kalabalığı yaptılar, çılgınca bağırıp çağırdılar, yumruklarını savurdular, ve hatta kaptana çürük yumurta attılar (ustalıkla yana kaçtığı)

Şikayetlerini duyduktan sonra, kaptan ve ikinci kaptanlar birbirlerine göz kırptıkları ve geniş olarak sırıttıkları konferans için aceleyle bir araya toplandılar. Daha sonra kaptan kıç güvertenin önüne hareket etti ve şöyle bildirdi: gemici tayfa parmaklarını sıcak tutsun diye eldiven verilecek, Meksikalı denizci İngiliz denizcinin dörtte üç maaşı kadar maaş alacak, kadın bir battaniye daha alacak, Yerli gemici Cumartesi ve Pazar geceleri barbut oynatabilecek, ve kimse kaptanın özel izni olmadan köpeği tekmeleyemeyecek.

Yolcular ve mürettebat bu büyük devrimci zafer karşısında çok mutluydular, fakat bir sonraki günle birlikte tekrardan memnuniyetsizlik hissediyorlardı ve eski sıkıntılardan söylenmeye başladılar.

Kamarot bu sefer sinirleniyordu.

“Sizi kahrolası ahmaklar!” diye bağırdı. “Kaptanın ve ikinci kaptanların neler yaptıklarını görmüyor musunuz? Battaniyeler, maaşlar ve köpeğin tekmelenmesi hakkındaki saçma şikayet sebepleri ile meşgul etmeyi sürdürüyorlar, böylece gerçekten bu gemiyle ilgili nelerin yanlış gittiğini düşünemeyeceksiniz – ki kuzeye daha uzaklara ilerliyoruz ve hepimiz boğulmuş olacağız. Eğer sadece bir kaçınız bunu anlama kararına varırsanız, birleşir, ve kıç güverteyi basarsak, bu gemiyi çevirebilir ve kendimizi kurtarabilirdik.

Fakat hepinizin yaptığı, çalışma koşulları, barbut ve ağza alma hakkı gibi önemsiz küçük konular hakkında ağlaşmak.”

Yolcular ve mürettebat öfkelendi.

“Önemsiz!!” diye ağladı Meksikalı, “ , "İngiliz gemicinin sadece dörtte üçü kadar aldığım maaşı akla uygun olduğunu düşünüyor musun? Bu önemsiz mi?”

“Benim şikayeti mi nasıl saçma olarak tanılayabilirsin?” diye bağırdı porsun. “İbne olarak çağırılmak nasıl hakaret edici bilmiyor musun?”

"Köpeği tekmelemek ‘önemsiz küçük konu’ değil!” diye haykırdı hayvan sever.

"Zalimce, insafsızca, vahşice!”

“Pekala,” diye cevapladı kamarot. “Bu konular önemsiz ve saçma değil. Köpeği tekmeler insafsız ve vahşice ve ibne olarak çağırılmak hakaret edici. Fakat gerçek problemimizle karşılaştırdığımızda – gerçekle karşılaştırıldığında gemi hala kuzeye gidiyor – sizin şikayete sebep olan haliniz önemsiz ve saçma, çünkü eğer bu gemiyi derhal çeviremezsek, hepimiz batacağız.

“Faşist!” dedi profesör.

“Karşıdevrimci!” dedi bayan yolcu. Ve bütün yolcu ve mürettebat diğerinden sonra sözü kesip konuşmaya katıldı, kamarotu faşist ve karşıdevrimci olarak suçlayarak.

Onu itip defettiler ve maaşlar, kadınlar için battaniye, köpeğe nasıl davranıldığı hakkında söylenmeye geri döndüler. Gemi kuzeye doğru yol almaya devam etti, ve bir süre sonra iki aysberg arasında ezildi ve herkes boğuldu.
Cesurduk herkes kadar
Geçtik Gökkuşağının altından
Sakınmadan, ıslanmadan.
Umudumuz Sevgiydi, Maviydi, Deniz''di
Korkmadık kırmızıya boyanmaktan..

#13 _KajmeraN_

_KajmeraN_

    ...::: UFAKLIK :::...

  • Üyeler
  • 5.365 Mesaj
  • Konum:Atatürk'ün İzinde
  • İlgi Alanları:Şiir, edebiyat, müzik(rap),bilgisayar (yazılım, donanım)

Gönderim zamanı 12.06.2007 - 01:41

işte o kaptanlara güç verip "halkın gözünde mazlumu oynatırken" biz kamarotluk yapıyorduk... :P

Umarım bir sonraki seçimde kamarotlarıda "diğerleri" demeden dinleyebilirsiniz...

Ama iyi yol almışsın kutlarım :P


...:::--------------------------------------------------------:::...
BİTTİ!

CAN_i
...:::--------------------------------------------------------:::...


#14 attalia

attalia

    zurnanın son deliği

  • Dokunulmazlar
  • 5.671 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:ovaya indim. beni tel'den ara :P
  • İlgi Alanları:öküzler :D

Gönderim zamanı 12.06.2007 - 14:25

böyle bir topice ne yazabilirim diye düşündüm ve başka bi şey bulamadım. sol-sağ?
=soğan-sarımsak. oldu mu? oldu tabi olduuuuu :duck: askerde bile sağı solu bilmeyenlerin soluna soğan, sağına sarımsak takılır :fight2: şimdi bu açıklamamı geyik olarak algılamıyacaksınız inşallah. sol ve sağ, soğan ve sarımsaktan ibaret olup ülkemde, solla sağın bir farkının olmadığının bir ifadesidir *zong
aabi okuma yazmam yoh. barnak bassam olur mu?

#15 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 12.04.2009 - 13:34

Fanatik ve paronoyakca bir yaklaşım...
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#16 ebarah

ebarah

    Onun için takıntı haline geldik

  • Dokunulmazlar
  • 2.132 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Zeytinburnu

Gönderim zamanı 12.04.2009 - 16:17

Beğeni verdiğim alıntının şimdiye uyarlanması güç.Lakin attalia'nın dediği gibi solla sağ karışmış vaziyette.Hatta,söylemler ve eylemlerde yer değişikliği olduğu bile gözlemlenebiliyor yurdumda.Tüm aşınmalara rağmen,her iki sistemin birbirinin sigortası olduğu gerçeği de var.Önümü arkamı sağlama alıp,sağım-solum sobe demekten başka bir şey gelmiyor elim(iz)den.

 580023663830.jpg


#17 K@LPSİZ

K@LPSİZ

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.160 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Ankara

Gönderim zamanı 12.04.2009 - 17:11

Artık bu ülkede sağcılığın ve solculuğun olduğuna şahsen inanmıyorum ben. Bir grup ahmakın ülkeyi bölmek için insanlara zerk ettiği siyasi bir ideoloji gibi gösterilen fakat hiçbirinin savunduğu sistemi korumayı başaramadığı ve üstüne üstelik işe gelince birden karşı taraflara geçilen dandirik bir düşünce olgusu bana göre...

Örnekmi istiyorsunuz? Hay hay...

Zamanın devrimcileri üstlerinde Che tshirtleri ile gezip halaylar çekerken Deniz Gezmişi rahmetle anarken şimdi hepsi cumhuriyetçi ulusal oldular.. Buram buram sosyalizm ve komunizm mesajları verirken şimdi hepsi Türksever, Atatürkçü ulusalcı oldular..

Sonuç olarak....

Biraz ağır kacacak ama: Papucumun çakma solcuları....
Kimsenin adı dudaklarımı kandıramadı...





Benzer Konular Daralt

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli