İçerik değiştir



- - - - -

CİN - Cin hakkında gerçek bilgiler, özellikleri, yapıları


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 17 yanıt verildi

#1 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 11.11.2004 - 10:59


Cin ismi geçtiği zaman hemen hepimizin içine düştüğü çok büyük bir yanılgı mevcuttur..
Bir kısmımız şöyle düşünür..
Kısa boylu 70-90 cm civarı,ayakları ters,kulakları uzunca,gözbebekleri kedininki gibi dikine bakan;çok seri hareket edebilen;her kılıkta görülebilen erkek veya dişi varlıklar..
Bir kısmımızda şöyle düşünürüz..
Beyinde belirli bozuklukları olan kişilerin görmüş olduğu halisinasyonlar!..
Peki bu işin gerçeği nedir?..
Önce kesinlikle bilelimki bir kişi, ya megaloman,paranoyak,şizofren gibi rahatsızlıklar bir tür akıl hastasıdır..Ki bunun sonucu olarak dünyanın en üstün ve her şeyi bilebilen yegane kişinin kendisi olduğunu sanır..Ya da öğrenip düşündükleri yanısıra,henüz bilemediği pek çok şeyin olabileceğini de itiraf edebilecek kemal sahibidir..
İnkar,ilkellikten;haddini bilmek ise,kemalattandır!..
İlkelliği yüzünden inkar ettiğini,ertesi gün ilmi veya tekniği geliştiği için kabul etmek zorunda kalan sayısız öylesine birimler mevcuttur..Öyle ise bütün bunlardan ibret alalım ki,ibret olmayalım!..
Bilelim ki..
En büyük hatayı,bizim gibi,maddi dediğimiz bedeb sahibi UZAYLILARI düşünmekle yapmaktayız!..
İkinci olarak en önemli hatamız ise geçmişe ve yanlış şartlanmalara bağımlı olara,manaları değerlendiremeyip,şekilde ve kelimelerin yüzeyinde bloke olmamızdır..
Mesela "cin" kelimesini duyduğumuz anda son derece ilkel bir biçimde hemen inkar ediveriyoruz.."olmaz böyle şey,uydurma,saçma bunlar" deyiveriyoruz..
Oysa araştırırsak bu konuyu belki bilmediğimiz pek çok şeyi öğrenecek cevabını araştırdığımız pek çok şeyin çözümüne ulaşacağız..

AHMET HULUSİ
(Ruh İnsan Cin)
Kitsan yayınları

#2 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 11.11.2004 - 11:45

Cin adıyla işaret edilen, gerçeği itibariyle insan gözü tarafından görülemeyen,bazende sahip oldukları özellikler dolayısıyla ,bazı insanlara maddemsi görüntüler verebilen bu varlık türünün yapısı iki katmandan oluşur:
1- Cin.. Algılamada yetersiz kaldığımız "bilinç" türü..
2- PERİSPERİ denilen "hologramik ışınsal beden"..
Şimdi bunları inceleyelim..

1- Cin:

Kur'an-ı Kerim'de "Cin" kelimesiyle tanımlanan;halk arasında "peri","dev","hayalet","Cin","eCinni","iyisaatte olsunlar"diye bilinen ;görüntülerine göre çeşitli isimler takılan,spiritlerin,ölmüş kişilerin "Ruh"u sanarak çağırma yoluyla iletişim kurdukları,son olarak da anlattıkları masalları yutacak fikir düzeyindeki kişilere kendilerini "UZAYLI VARLIKLAR"olarak tanıtan görünmeyen "bilinç varlıklar"dır!...

&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Bilinç mükemmeliyeti olarak,evrende "İNSAN"dan sonra gelmektedir..

&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Kendi varlığını bilebilmesi,perisperiye (ışınsal bedene) bürünmesinden itibaren olmaktadır ki,bu da Cinlerin bir nevi doğumu olmaktadır kendi yapılarına göre...

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Mutlak manada ölümü,kıyamet denen anda olmaktadır aynen insan gibi..

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Basit manadaki yani bizim umumi olarak anladığımız şekildeki ölümleri ise,kendilerine tayin edilmiş ömürleri sonunda perisperilerinden (ışınsal bedenden) soyutlanmaları tarzında olmaktadır..Cinler kendilerinden birisinin ölümlerini,onun aralarından kaybolmalarıyla anlarlar..

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Yaşama süreleri yani ömürleri hakikatte insanlarla aynı süre olmasına rağmen,yapı şartları ve özellikleri dolayısıyla,bu süre bazen bize göre 700-1000 yaşını bile bulmaktadır..Yani gerçekte, kendi öz zamanlarına göre 60-70 senelik ömürleri,bizim zaman birimimize kıyaslandığı takdirde,karşımıza 1000 seneye yakın bir ömür süresi çıkabilmektedir..

Yapıları sebebiyle çok gelişmiş imkanlara sahip olmalarına rağmen,düşünce seviyesi,bilinç olarak,insanlardan üstün olanına da rastlanmaktadır..Şurası kesin olarak bilinmektedir ki,üstün insan,üstün Cin den daha üstün olmaktadır..

Karekter olarak İnsandan daha zayıf bir yapıya sahiptirler..Olumsuz olarak adlandırılan davranışları çokça ortaya koymaya yatkındırlar..Ve genellikle bu çeşit işlerle uğraşırlar..Ancak buna rağmen içlerinde,iyileri,dine bağlı olanları ve hatta ender de olsa evliyaları vardır..

&&&&&&&&&&&&&&&&&&

En büyük özellikleri ve eğlenceleri,insanların zayıf taraflarından faydalanarak,müsait olan yapıları dolayısı ve sebebiyle,onları kendilerine bağlı kılmak,istediklerini yaptırmak,adeta kulları olarak kendilerine hizmet vermelerini sağlamak,taptırtmaktır..

&&&&&&&&&&&&&&&&&

Şeytan diye bilinen,yahut da şeytana ait olarak bilinen işlerin tamamı gerçekte Cinlere aittir..Çünkü şeytaniyet,Cinlerin bir vasfıdır!..Cinlerin dışında ayrıca ,şeytan diye bir varlık yoktur..

&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Cinlerin,hareketlilikleri ve madde kaydında olmamaları dolayısıyla,geçmişi tamamen bilebilmektedirler..

&&&&&&&&&&&&&&&&&

Geleceğe ait bilgileri,gene yapıları dolayısıyla bir ölçüde bilmeleri mümkün olmakta ise de,detaya inememektedirler..Pek çok kere de geleceğe ait verdikleri bilgileri yanlış çıkmaktadır.
&&&&&&&&&&&&&&&&

2- PERİSPERİ (Ruhu hayvani):

Yapısı henüz bugünkü ilmin tespit edemediği ışınlardan oluşmuştur..Ancak bu sahada vazifeli olanların bir süre çalışması sonucu,perisperinin,yani astral bedenin yapısını tespit etmeleri hiçde güç olmayacaktır..

&&&&&&&&&&&&&&&

Diledikleri takdirde maddemsi bir görüntü verebilmektedirler..
Bizim zaman ve mekan kayıtlarımıza bağlı değillerdir...
İstedikleri anda dünyanın herhangi bir yerinde veya semanın herhangi bir bölgesinde olabilecek seyyaliyete ve hıza sahiptirler...




AHMED HULUSİ

(Ruh İnsan Cin)

#3 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 11.11.2004 - 12:21

Daha öncede belirtmiş olduğum gibi,Cinlerin ömürleri,insanların ortalama ömür süreleri olan 70 senenin yaklaşık 10 ila 13 katı,yani 700 ile 1000 sene arasında değişmektedir..

Ancak bazı Cinlerin ömürlerinin 1400 seneye yakın bir zaman kapladığı da bu sahada ihtisas sahibi olan kişilerce belirtilmektedir..

&&&&&&&&&

Onların ömürlerinin bu kadar uzun olması,yaşam şartlarının bizden başka bir şekilde olmasına,hızlarının insanınkinden çok çok yüksek olmasına bağlı bulunmaktadır..

&&&&&&&&

Bunu imkanımız ve müsbet ilmin gelişmeleri nisbetinde açıklamaya çalışalım..

&&&&&&&&&

Bugün fizikte "öz zamanın kısalması" denilen son derece şaşırtıcı bir durum tüm günümüz ileri bilim çevrelerince kabul edilmiş durumdadır..

Bu olayı basit bir şekilde anlatmak gerekirse;hız yükseldikçe,zaman yavaşlar..Hız belirli bir noktaya ulaştığında ise zaman durur" şeklinde özetleyebiliriz..
Bunun açıklamasını ünlü fizikçi Paul Langevin şöyle yapmıştır:

"Bir taşıtın içindeki insanla birlikte,yeryüzünden ışık hızının 20.000'de biri kadar bir hızla ayrıldığını düşünün...Bu taşıt ve içindeki insan,taşıt içindeki kendi zamanı ile tam bir yıl süreyle dünyadan uzaklaşıyor...Bir senenin sonunda ise çark ediyor ve dünyaya geri gelmeye başlıyor..

Ve sonuçta dünyaya geri döndüğü zaman kendi öz zamanına göre iki sene geçmiş iken, dünyanın tam ikiyüz yıl ihtiyarlamış olduğunu, dünya üzerinde üç neslin değişmiş bulunduğunu görüyor.."

İşte bu durum onun çok yüksek hızda yaşamış olmasından ileri gelmektedir..

&&&&&&&&&&&&

Evet Cinler ise yapıları,madde kaydıyla kayıtlı olmamaları dolayısıyla sürekli olarak yüksek hız içinde yaşamaktadırlar..

İşte bu hızları dolayısıyla da,onlar bizim 70 yıllık ömrümüz kadarbir zamanı kendi öz zamanları içinde yaşadıkları zaman;bu süre bizim hızımıza bağlı zaman boyutu itibariyle 700 sene civarına ulaşmaktadır..

&&&&&&&&&&&&

Buna göre,boyutumuzun zaman ölçüsü ve hızına göre insanın ortalama 70 yıl yaşadığını ve Cinin ömrününde bize göre 700 sene civarında olduğunu kabul edersek,çok basit bir hesapla hızlarının içinde yaşadıkları boyutta bize göre en az on misli daha fazla olduğunu farkederiz..

&&&&&&&&&&&&

Bize göre ömürleri bin sene olan fakat kendi öz zamanları itibariyle de gene yetmiş sene yaşamakta olan Cin adıyla tanımlanan varlıklar mevcut olduğu gibi..

Madde atom çekirdekleri içinde gerçek enerji alış-veriş etkenleri olan (ve dışta da kendi kendine parçalanarak"u" mezonlarını meydana getiren) "pi" mezonları da İKİ MİLYARDA BİR SANİYELİK ömre sahiptirler!!!...

Kozmik ışınımlarda ortaya çıkan "u" mezonları ise yer atmosferinde çoğu defa birkaç kilometre ve bazende on kilometreden fazla yol alırlar ve dönüşürler..yada bizim tabirle ölürler..

İşte çok basite indirgeyerek açıkladığımız bilimsel gelişmeler kamuoyuna açıklandıktan sonra Amerikada Sinema dünyası,bunu hemen perdeye aktarmış ve yukarıda anlattığımız "LANGEVİN GEZMENİ" diye bilim dünyasında bilinen bilimsel buluşa dayalı olarak bundan bir süre önce sinemalarda seyrettiğimiz "Maymunlar Cehennemi" ile "Maymunlar Cehennemine Dönüş" adlı filmleri çevirmişlerdir..
Daha sonrada aynı esasa dayalı olarak pek çok senaryoya bağlı filmler çorap söküğü gibi birbirini takip etmiştir..


AHMED HULUSİ
(Ruh İnsan Cin ) Kitabından

#4 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 11.11.2004 - 13:26

Önce Kur'an-ı Kerim 'den "Cin"lerle ilgili bazı ayetleri naklediyoruz..Ayetlerin sonunda verilen numaraların ilki sure,ikincisi de o suredeki ayet numarasıdır..


&&&&&&&&

1. CANNI (CİNleri) DA DUMANSIZ ATEŞTEN (IŞINDAN) YARATTI..(55-15)

2. CANNI DA (insten evvel) MESAMATA (yani gözeneklere-maddeye) NÜFUZ EDİCİ VE ZEHİRLEYİCİ ATEŞTEN -RADYASYONDAN- YARATTIK.. (15-27)

3. O GÜN Kİ,(ALLAH) ONLARIN HEPSİNİ TOPLAYACAKTIR.(ve şöyle hitap edecektir):
"EY CİN CEMAATİ,İNSANLARIN EKSERİYETİNİ HÜKMÜNÜZ ALTINA ALMAK (kendinize tabi kılmak) KAYDINA DÜŞTÜNÜZ HA!.." (6/128)

4. BEN CİNLERİ VE İNSANLARI SADECE KULLUK ETMELERİ İÇİN YARATTIM..(51/56)

&&&&&&&&&

5. (Kıyamet gününde hitap edilir): EY CİNLER VE İNSANLAR MA'ŞERİ GÜCÜNÜZ YETERSE GEÇİN GİDİN AKTARI ARZI SEMADAN;GEÇEMEZSİNİZ,OLMAZSA FERMAN!..

SALINIR ÜZERİNİZE ATEŞTEN BİR YALIN,BİR ZEHİR DUMAN,KURTULAMAZSINIZ DESENİZDE "EL AMAN!."..

GÖK BİR YARILIP OLUVERDİMİ BİR GÜL,
YAÐ GİBİ ERİYEN KIZARAN YANAN..

O GÜN SORULMAZ CÜRMÜNDEN NE BİR İNSAN,NEDE CAN (yani Cinler)..(55/33-35-37-39)

&&&&&&&&&&

6. ANDOLSUN Kİ BEN,CEHENNEMİ BÜTÜN İNSAN VE CİNLERDEN (müstehak olanlarla) DOLDURACAÐIM.. (11/119)

&&&&&&&&&&

7. ...... CİNLERDEN,İNSANLARDAN,KENDİLERİNDEN EVVEL GEÇMİŞ ÜMMETLER İÇİN DE, BUNLARA KARŞI DA O SÖZ HAK OLMUŞTU..(41/25)

&&&&&&&&&&

8. BİR DE O'NUNLA (yani ALLAH'la ) CİNLER ARASINDA NESEB UYDURDULAR..ANDOLSUN Kİ,BİZZAT CİNLER DAHİ,ONLARIN (yani kendilerinin) BEHEMEHAL TUTUKLU OLARAK GETİRİLECEKLERİNİ BİLMİŞLERDİR..(37/158)


9. ....(Rabbine,Melikine,İlahına sığınırım ) CİNLERDEN VE İNSANLARDAN..(114/6)

&&&&&&&&&&&

10. (Hesap gününde) EY CİN VE İNS CEMAATİ (denecek), İÇİNİZDEN SİZE AYETLERİMİ ANLATAN ve BU GÜNLE KARŞILAŞACAÐINIZA DAİR SİZİ UYARAN PEYGAMBERLER GELMEDİ Mİ?..

"EY RABBİMİZ " DİYECEKLER,"NEFİSLERİMİZE KARŞI (kendi aleyhimizde) ŞAHİDLİK EDERİZ"..

DÜNYA HAYATI ONLARI ALDATTI DA (bu duruma düştüler). GERÇEK KAFİR (hakikatı örtücü) KİŞİLER OLDUKLARINA KENDİLERİ DE,KENDİ ALEYHLERİNE ŞAHİDLİK ETTİLER..(6/130)


11. YAD ET O ZAMAN Kİ,CİNLERDEN BİR TAİFEYİ KUR'AN DİNLEMELERİ İÇİN SANA ÇEVİRMİŞTİK..

İŞTE BUNLAR,O'NUN HUZURUNA GELİNCE,(birbirleriyle)SUSUN,demişler;(okunması) BİTİRİLİNCE DE,UYARMAYA MEMUR OLARAK KAVİMLERİNE DÖNMÜŞLERDİ..

EY KAVMİMİZ,DEDİLER,GERÇEK Kİ BİZ, MUSA'DAN SONRA İNDİRİLMİŞ OLAN,KENDİNDEN ÖNCEKİLERİ TASDİK EDEN,HAKKA VE HAKİKAT YOLUNA İLETEN BİR KİTAB DİNLEDİK..

EY KAVMİMİZ,ALLAH'IN DAVETCİSİNE İCABET EDİN!.. O'NA İMAN EDİN Kİ,GÜNAHLARINIZDAN BİR KISMINI BAÐIŞLASIN VE SİZİ ÇOK ELEM VERİCİ BİR AZABDAN KURTARSIN..(46-29/30/31)


12. (Ya Muhammed) ANLAT Kİ:BANA ŞU HAKİKAT VAHYOLUNMUŞTUR..


CİNLERDEN BİR TOPLULUK (benim Kur'an okuyuşumu)DİNLEMİŞ DE,(aralarında)KONUŞMUŞLAR:
"BİZ GERÇEKTEN HAYRANLIK VEREN KUR'AN DİNLEDİK..Kİ O HAKKA VE GERÇEÐE SEVKEDİYOR...BUNDAN DOLAYI BİZDE ONA İMAN ETTİK!.. RABBİMİZE HİÇ BİR ŞEYİ ORTAK KOŞMAYACAÐIZ..

..... GERÇEKLER ARASINDA ŞU DA VARKİ,İNSANLARDAN BAZI KİMSELER,CİNDEN BAZI KİŞİLERE SIÐINIRLAR;BU SURETLE DE ONLARIN (yani sığındıkları Cin'lerin)AZGINLIKLARINI ARTIRIRLAR..

BİZ CİDDİ BİR ŞEKİLDE SEMAYA (göğün üst yapısına) ERİŞMEK İSTEDİK;FAKAT ONU SERT BEKÇİLERLE VE METEORLARLA KAPALI BULDUK... VE DOÐRUSU BİZ ORADAN DİNLEMEK İÇİN BAZI MEVKİLERE YERLEŞİRDİK...FAKAT ŞİMDİ,KİM DİNLEYECEK OLURSA,ONUN İÇİN BEKLEYEN BİR ŞİHAB (METEOR) BULUYOR..

VE DOÐRUSU ,BİZ BİLEMEYİZ O ARZDAKİ İNSANLARA,BİR ŞER Mİ İRADE EDİLMİŞTİR,YOKSA RABLARI ONLAR HAKKINDA HAYIR MI DİLEMİŞTİR!...

VE GERÇEK,BİZLERDEN SALİH OLANLAR DA VAR,OLMAYANLAR DA VAR;DİLİM DİLİM YOLLAR OLMUŞUZ...

... VE DOÐRUSU,BİZLER,MÜSLİM OLANLARIMIZ DA VAR,HAKSIZLAR DA..
MÜSLİM OLANLAR,İŞTE ONLAR RÜŞTÜ SEVABI ARAYANLARDIR...AMA HAKSIZLAR,ONLAR DA ATEŞE ODUN OLMUŞLARDIR.(72/1-25)


AHMED HULUSİ

(RUH İNSAN CİN)

#5 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 11.11.2004 - 14:33

Şimdi de "cin" denilen yaratıklarla ilgili olarak "Kur'an-ı Kerim" den nakletmiş olduğumuz bazı ayet mealleri üzerinde durmak istiyorum,verdiğimiz sıra numaralarına göre..


&&&&&&&&&&

(1) Numarayla vermiş olduğumuz ayet mealinde "CİN" adıyla bilinen ve bazı görüşe göre de, çoğul olarak "CAN" diye kullanılan yaratığın yapısı anlatılmaya çalışılmaktadır..

İnsanın yapısı için,umumi manada, görünüşünden yani bedeninin yapısından dolayı,nasıl ki" topraktan halk olunmuştur" denilmekte ise;burada da cinnin yapısı izah edilirken ,gene aynı usulle,cinnin yapısı işaret edilerek "dumansız ateşten" yani "ışınlardan-radyasyondan"yaratılmıştır diye işaret edilmektedir.

&&&&&&&&&


(2) Numarayla nakletmiş olduğum ayet mealinde dahi bu yapının tarifi gene aynı manaya çıkacak,fakat bu manayı daha da açıklayacak bir şekilde izah edilmekte ve "mesamata" (yani maddeye)nüfuz edici ateşten" ve zehirleyici ateş-radyasyon- denilmektedir.
Nitekim bakınız bu konuda M.H.Yazır merhum da ne diyor:

"Hasılı demek oluyor ki,insan yaradılmazdan evvel,güneşte ve arzın başlangıcında olduğu gibi,çalkalanıp duran (dalgalanan) muzdarip ve müteheyyiç bir halde bulunan halis bir ateş veya ELEKTRİK halinde olduğu gibi,her şeye karışabilen,veyahut eşyayı birbirine karıştırmak ihtilal ettirmek hassasını haiz bir ateşten (yani ışınlardan) biz insanların gözlerine bermutad görünmeyen gizli bir takım hayat kuvveleri,hayati unsurlar yaradılmıştır ki bunlara "can" tesmiye olunur." (cilt:6/sayfa:4670)

&&&&&&&&&&&

(3) Numarayla naklettiğimiz ayet meali ise,dikkatle incelendiğinde görülecektir ki,günümüzde pek çok önemi olan bir konuyu açıklamaktadır...
Çünkü,bu ayet ile Allah "CİN" adıyla tanınan varlıkların çok büyük bir özelliğini açıklamaktadır;ki bu özellik "CİNLERİN İNSANLARI KENDİLERİNE TABİ KILMA,İNSANLARI BAŞTAN ÇIKARMA,KENDİ HÜKÜMLERİ ALTINDA YAŞATMA" olmaktadır.

Evet,daha evvelde bahsetmiş olduğumuz gibi,CİNlerin yapılarından dolayı sahip oldukları avantajı,kendi anlayışlarına göre değerlendirmeleri,bir oranda,insanları aldatabildikleri kabul edilmektedir..

Yani cinler arasında insanları aldatmak,onları kendi hükümleri altına almak başarı olarak değerlendirilmekte,birbirlerine karşı kendi üstünlüklerini bu şekilde ispatlamaya çalışmaktadırlar...

(4) Numarada vermiş olduğumuz ayet mealinde ise cinlerin aynen insanlar gibi yaratıcılarına karşı kulluk görevi yerine getirmekle yükümlü olduklarını açıklamakta,yaratılma sebeplerinin de bu olduğunu kesin bir şekilde belirtmektedir..

&&&&&&&&&&&

(5) Numaralı ayet ise cinlerin de hesap gününde aynen insanlar gibi dünyada yaptıklarından sorumlu olacaklarını,yaratıcılarının emirlerine karşı gelmeleri halinde ceza göreceklerini,hesap gününün dehşetini,zorluğunu bir çok benzetme yollu beyanlarla açıklamaktadır...

&&&&&&&&&&&&


(6) Numaralı meal ise CİNlerden de yaratıcısının emrine uymamış olanların aynen insanlar gibi, ikinci yaradılışta,"cehennem"denen ceza ortamında azaba uğrayacaklarını belirtmektedir.

7) Burdaki ayet meali cinlerinde aynen insanlar gibi çeşitli peygamberlere tabi olmakta zorunlu tutulduklarını ;buna rağmen emre uymayanların azaba uğrayacaklarının bildirildiğini sonuçta onların kendilerine karşı verilmiş bulunan azab veya mükafat gerçeğine erişeceğini açıklamaktadır..

Demek oluyorki cinler için daha evvel belki de insanlar arasından peygamberler gelmiş ve cinlere çok daha eski devirler de de peygamberlere uymaları önerilmiştir.

(8) İnsanlar arasında nasılki bir gurup çıkıp da İsa Aleyhisselam'ın ALLAH'ın oğlu olduğunu iddia etmişse,cinler arasında da bir gurubun da çıkıp, bazı cinler le Allah arasında hısımlık,akrabalık iddia etmiş oldukları da bu ayetle bildirilmektedir.

Gene ayetten anlaşıldığına göre,bir kısım cinler bu şekilde iddiada bulunurken;diğer bir kısım da onların iddialarının boş olduğunu;bir gün bu iddialarından dolayı hesaba çekileceklerini biliyorlardı... Demek oluyor ki cinlerden gerçekten sapıtmış olanlar olduğu gibi,Hakka yönelmiş olanlar da bulunuyor...

(9) İnsanların şerlilerinden olduğu gibi cinlerin şerlilerin den de Allaha samimi bir inançla sığınmanın icabettiğine;ancak bu takdirde sığınan kişilerin onların zararlarından korunacağına işaret eden ayet de bu oluyor...

(10) Bu ayet meali de cinlerin ve insanların hesap günündeki durumlarından bahsetmektedir...

Cinlere de peygamberlerin gelmiş olduğunu;onlarında yaratıcılarına karşı vazifeleri olduğunun bildirildiğini;Allah'a ve Allah Resullerinin önerilerine uymakla sorumlu olduklarının açıklandığını; ancak buna rağmen büyük bir kısmının bu ihtarlara kulak asmamakta olduğunu vurgulayan bir ayet bu da!...


Nitekim hakikatle karşılaştıkları günde yaptıklarının kendi hüsranlarına sebep olduğunu anlayacakları ve suçlarını da itiraf edecekleri de gene bu ayetle bildirilmektedir..İnsanlar gibi, cinlerin de büyük bir kısmının "kafir" yani "gerçeği örtücü" oldukları bu ayetle daha o zamanlardan açıklanmış,ve dahi bu suretle onların gerçeği görmeleri istenmiş olmaktadır...

(11) Burada da geniş bir şekilde cinlerin ilk defa Kur'an dinleyip iman etmeleri ve kavimlerine dönüp onları da imana davet ettikleri anlatılmaktadır..

(12) Cinlerin genel davranışlarına ait önemli bir miktar bilgi de nihayet bu ayetlerde açıklanmaktadır... Kur'an-ı Kerim de de "cin suresi" diye adlandırılan bu surede cinler hakkında gerçekten son derece enteresan bilgiler bulunmaktadır ki, bunların değerlendirilmesi halinde,insanoğlu,cinlere dair önemli bir ölçüde bilgi sahibi olmaktadır...

Cinlerin aralarındaki bu konuşmayı nakleden bu ayetlerden ilk olarak anlaşılan,onlardan bir kısmının Kur'an-ı işitir işitmez iman ettikleri olmaktadır.

İkinci olarak açıklanan husus,daha evvel de üzerinde önemle durmuş olduğumuz gibi,İNSANLARDAN BAZILARININ CİNLERE SIÐINMASI VE BÖYLECE CİNLERİN AZGINLIKLARININ ARTMASINA SEBEP OLMASIDIR...
Cinlerin de insanlar gibi kendi aralarında çeşitli görüş ayrılıklarında olduğu,yaratanlarının emirlerine uyanlarla uymayanların bulunduğu bizzat kendi dillerinden açıklanmaktadır...


AHMED HULUSİ
(Ruh İsan Cin )

#6 Denio

Denio

    Kamış Kotak

  • Dokunulmazlar
  • 7.870 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:alayına konum

Gönderim zamanı 13.11.2004 - 20:54

:shock:
euzubesmele çekerek başlıyorum...
usta sana bişey mi yaptı bu cin cemaati...inşallahü tealaya sığınarak böyle birşeyin olmadığını umuyorum...hani biz de inanıyoruz da cinlere ama bu kadar yazmışsın yani insan merak etmeden edemiyor...saygılar
Sanırım içmek,
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.

Charles Bukowski


Piizan

#7 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 14.11.2004 - 13:49

:banghead:))))) merhaba .

Yazınıza çok güldüm beni güldürdüğünüz için teşekkürederim inanın :))) Meraklı araştırmayı seven biriyim bu konuda da araştırmalar yaptım.Sadece burada bu konudaki gerçek bilgileri paylaşmak istedim

#8 almira

almira

    Zaman buldukça takılır

  • Üyeler
  • 147 Mesaj
  • Konum:?
  • İlgi Alanları:spor, tenis, kayak vıdı vıdı

Gönderim zamanı 14.11.2004 - 14:01

Ona bakma sen forumun delisidir :banghead:
Ara sıra ayaklaranı imkansızın denizinde yıkadığı için zaman zaman başı bulutlara çarpan.......

#9 Denio

Denio

    Kamış Kotak

  • Dokunulmazlar
  • 7.870 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:alayına konum

Gönderim zamanı 15.11.2004 - 19:40

almira sen sus...senay senden korkmamıza gerek yok dimi yani şimdi ;)
Sanırım içmek,
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.

Charles Bukowski


Piizan

#10 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 18.11.2004 - 12:50

Bir konu hakkında bilgili olunduğunda eğer gerekiyorsa o konu hakkında gerekli tedbirleri alırsınız ve sonuç olaraktada o konuda bilgili olan kişinin korkması diye birşey sözkonusu olmaz..Bu Cin konusunda da korunmak amaçlı,aslında herkesin muntazaman hergün okuması gereken dualar mevcuttur..

#11 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 18.11.2004 - 13:47

CİNLERDEN KORUNMAK İÇİN DUA, Cinlerden korunmak için okunan dualar

İslam dininde Kur'an da Cin konusu mevcuttur.
Bu konuda bu forumda daha önceki yazmış olduğum Kur'an ayetleri ile ilgili bölümü okuyunuz.
İnsanın Cinlerden korunması için ve türlü sıkıntılarından belalardan muhafaza için hergün muntazaman okuması gereken dualar Kur'an da mevcuttur..
İslam dinine inanan kişilerin kendilerini bu bedensiz varlıklardan (CİN) ve türlü belalardan korumak adına bu duaları hergün 100er kere okumaları kendi menfaatleri gereğidir..



Lâ hâvle velâ kuvvete illâ billâhil alüyyül aziym.



Sad:41-Mü'minun 97-98- Saffat:7

Rabbi inni messeniyeş şeytanu binusbin ve azâb;Rabbi euzü bike min hemezatiş şeyatıyni ve euzü bike rabbi en yahdurun.Ve hifzan min külli şeytanin marid.


&&&&&&&&&&&&&&



Peygamber efendimiz (s.a.v) miraca çıkarken, Cebrail (a.s) ın kendisine verdiği şu değerli duayı okudu.Mutlaka bu duayı da hergün 100 kere okumayı alışkanlık haline getirirsek birçok sıkıntılardan belalardan muhafaza olmuş oluruz..

Euzü bivechillâhil keriym ve kelimâttillâhit tâmmatilletiy lâ yucaviz hünne berrün velâ fâcirün min şerri mâ yenzilu mines semâi ve mâ yâ'rücü fiyha ve min şerri mâ zerae fil ardı ve mâyahrücü minha ve min fitenil leyli ven nehari illâ târikan yatruku bihayrin yâ Rahman.


&&&&&&&&&&&&&&&



Hergün 41 kere -KUL EUZÜ- ler ve - ÂYET-EL KÜRSÎ - birlikte okunması ve bunun alışkanlık haline getirilmesi kişinin belalardan tüm nazar ve sıkıntılardan korunması adına bir fırsattır..


Kul ,euzü birabbil felâk,min şerri ma halak,ve min şerri ğasikin iza vakab, ve min şerrin neffassâti fil ukad,ve min şerri hâsidin iza hased.


Kul,euzü birabbin nâs,melikin nâs,ilâhin nâs,min şerril vesvasil hannas,elleziy yuvesvisu fiy sudûrin nâs,minel cinneti ven nâs...



Allahu lâ ilâhe illâ hu, elhayyul kayyum,lâ te'huzûhu sinetün velâ nevm,lehu mâ fis semâvâti ve mâ filard, men zelleziy yeşfeu indehu illâ biiznih,yâ'lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm, velâ yuhıytune bişey'in min ilmihî illâ bimâ şa'e, vesiâ kürsiyyühüs semâvati vel arda,velâ yeuduhu hıfzuhuma,ve huvel âliyyül azıym.

#12 bilowcan

bilowcan

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 7 Mesaj

Gönderim zamanı 30.12.2004 - 16:19

Çok güzel yazmışsın ne okunacağını da ne okuduğumuzu da yazsaydın. Altlarına Türkçe anlamlarını yaz da anlayalım Tanrı'dan neyi dilediğimizi.

#13 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 31.12.2004 - 15:41

Anlayana sivri sinek saz , anlayamana davul zurna az .
Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina

#14

  • Ziyaretçiler

Gönderim zamanı 31.12.2004 - 16:05

Hep birşeyi merak ediyordum senay arkadaşımız ı yakaladığmız iyi oldu :thumbsup:

neden hep duaları yok işte 100 kere veya 400 kere okumak gerekiyor ki. Anlamı 1 kere okununca farklı 100 kere okununca farklımı oluyor? Kişinin düşüncesi niyeti önemli değil midir burda?

Bir de dili dönmiyenleri düşünün off ki ne offf...

#15 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 31.12.2004 - 17:16

İslâm Dininde, -sadece Kur'ân-ı Kerîm ve Hadîs-i şerîfler- mevcut olan bütün hükümler, insanın gerek bugünü ve gerekse ölümötesi yaşamı için zorunlu olarak ihtiyaç duyacağı şeyleri temin gayesiyle gelmiştir. Ayrıca insanın bu önerilere uyması, onun gelecekte bir çok kendisine zarar verici şeylerden korunmasına da vesile olacaktır.

İnsanın yaşamı ise, bilindiği üzere BEYİN ile düzenlenir... İnsan'da ortaya çıkan her şey, BEYİN aracılığıyladır... Ölümötesi yaşam bedeni olan RUH dahi beyin tarafından "yüklenir"!..

Allâh'ın isimlerinin işaret ettiği manâlar, insan beyninde açığa çıkar. İnsan şuûru, Allâh'ı, ancak beyin kapasitesi kadar tanıyıp "yakîn" elde eder.

&

İşte böyle olunca, ZİKİR olayının önemini kavrayabilmek için, önce beynin çalışma sistemini kavramak, sonra da zikir halinde beyinde nasıl bir işlem oluştuğunu idrâk etmek zorunda kalırız.

Milyarlarca hücreden oluşan beyin, esas itibariyle bioelektrik enerji üretip, bunu dalga enerjiye çeviren ve kendisinde oluşan manâları, bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır.

Genelde, doğuştan alınan ilk tesirlerle yüzde beş, yüzde on kapasite ile çalışan beyin, aldığı çeşitli etkilerin de aracılığıyla, klâsik bir yaşam türü geçirir... Bildiğimiz herkes gibi...

Oysa beyindeki bu kapasitenin arttırılması mümkündür!..

Normalde çok küçük bir yüzde ile çalışıp geri kalan miktarı kullanılmaz bir halde bekleyen beynin, bu boş duran kapasitesinin devreye sokulması yolu ZİKİR'den geçer.

ZİKİR ile beynin belli bir bölgesindeki hücre grubları arasında üretilen bioelektrik enerji, zikrin devamı halinde bu bölgeden taşarak, görevsiz bekleyen yan hücrelere yayılır ve onları da mevcut kapasiteye ilâve ederek devreye sokar.

ZİKİR, konusu ne ise, o anlamda bir frekans yayarak bu hücreleri devreye alan beyinde, elbette ki o istikâmette de faâliyet gelişir.

&

İleride de daha detaylı izâh edeceğimiz üzere, meselâ Allâh adıyla işaret olunanın İRADE sıfatının ismi olan "MÜRÎD" ismi zikredildiğinde, kişinin beyninde boş duran hücreler, bu ismin frekansında programlanarak devreye girdiği için; bir süre sonra o kişide İRADE gücünün arttığı ve eskiden başaramadığı bir çok şeyi başardığı görülür.

Ancak hemen burada kesinlikle idrâk edilmesi zorunlu bir husus da vardır ki, o da şudur:

Herkesin beyin yapısının kendine has bir orijinalitesi vardır ve bu tür "esmâ" yani Allâh'ın isimlerine dayalı zikir türünde, mutlaka bu işin ehlinden bilgi alma zorunluluğu vardır!..

Kendi aklına geldiği gibi ZİKİR yapmak, farkında olmadan CİNLERİN İLHAMIYLA ZİKİR yolunu açar ki; kişinin bilinçsizce kendini cinlere teslim etmesine sebeb olabilir.

Nitekim, bu yüzden bazı evliyâullah, "Aydınlatıcısı olmayanın, aydınlatıcısı şeytan olur" demişlerdir.

Evet, esas itibariyle ham, yani programlanmamış olan beyin hücrelerini, ZİKİR yoluyla, erişilmek istenen gaye istikâmetinde programlayarak eskisinden çok daha güçlü çalışan bir beyne sahip olunabilir.

&

Şimdi, bu satırları okuyan bazı ZİKİR İNKARCILARI, hemen şu soruyu soracaklardır:

Mademki ZİKİR bu derece beyni geliştiriyor da, niçin İslâm Alemi devamlı zikir yapmasına rağmen, üstün bir beyin çıkartamıyor ve bütün gelişmeler batıdan, gayrı müslimlerden geliyor?.

Bu sorunun cevabı son derece basittir... Ancak, işin tekniğini bilen bir kişi için!..

Allâh-u Teâlâ'nın lûtfu ve Hazreti Rasûlullah aleyhi's-selâm'ın inayeti ile, bize keşf yollu açılan ZİKİR sırrına binâen, konunun tekniğini izâh etmek suretiyle, size bu sorunun cevabını yazalım.

* * *
ZİKİR birkaç çeşittir.

Önce ikiye ayrılır:

1. Genel zikir.
2. Özel zikir.

GENEL ZİKİR, gene ikiye ayrılır:

A. Ruhaniyet zikri
B. Özel gayeye yönelik zikir

ÖZEL ZİKİR de ikiye ayrılır:

a- Özel gayeye yönelik zikirler
b- Kişiye özel, zikirler

&

Demiştik ki, belirli kelimelerin veya kelime grublarının beyinde tekrarının adıdır ZİKİR.

Yapılan her zikirde, ne kelime olursa olsun, beyinde belirli bir frekansta dalgaboyu üretilerek, beynin görev dışı olan hücreleri, o frekansla programlanır..

Şayet CİNNİ ilhamla gelmiş bir kelime ya da budistlerin meşhur "om" kelimesi gibi bir zikir yapılırsa; kişinin beyninde o istikâmette bir gelişme sağlanır ve insan farkında olmadan CİNLER ile rezonansa girerek bir takım ilhamlar almaya başlar. Ve bunun sonunda, verilen ilhamlara göre, kendini, UZAYLI veya EVLİYA, veya MEHDI veya PEYGAMBER veya ALLAH olarak görüp; çeşitli mantıksal bütünlükten uzak fikirler içinde heba eder.

&

Buna karşılık bir de İslâmi kaynaklarca öğretilen GENEL ZİKİRLER vardır ki; bunlar tamamiyle, kişinin RUH gücünün artmasına ve RABBINA yaklaşmasına vesile olur. Bu GENEL ZİKİRLER'e hemen bir iki misal verelim.

"Subhanallâhi ve bihamdihi"

"Subhanallâhi velhamdulillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber"

"Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh"

"Lâ ilâhe illallâhul melîkül hakkul mubîn"

"Subbûhun Kuddûs Rabbul melâiketi ver Ruh"

&

Bir de GENEL ZİKİR klâsmanı içinde yer alan "Özel gayeye yönelik" zikirler vardır. Bunlar, ilim talebine yönelik, kusurunu itirafa ve bağışlanmaya yönelik, zikirler gibi. Hemen bunlara da misal verelim:

"Rabbî zidniy ilma"

"Lâ ilâhe illâ ente subhaneke inniy küntü minez zâlimîn"

"Rabbic'alniy mukıymes selâti ve min zürriyetiy"

&

ÖZEL ZİKİR, esas olarak kişinin durumunu çeşitli yönlerde geliştirmeyi hedef alan, özel gayeler istikâmetinde gelişmeyi amaç edinen zikirlerdir.

ÖZEL ZİKİRLER esas itibariyle kişinin beyin programına, yani kendine has özellikleri, karakteristiği, kişisel arzu ve hedeflerine göre düzenlenen zikir formülleridir. Bu zikir terkipleri, belirli âyet ve hadîslere dayanan dualar ile, o kişide kısa sürede gelişme sağlayacak ilâhî isimler grublarından oluşur.

&

Tarikâtlarda verilen zikir formülleri günümüzde genellikle hep GENEL ZİKİR kapsamında olduğu için; gelişme sürecini de 30-40 yıl gibi çok uzun zaman dilimlerine yaymaktadır.

Oysa bu özel zikir formüllerini deneyenler, kendilerinde bir-iki sene gibi, çok kısa süreler içinde büyük gelişmeler hissetmektedirler.

ÖZEL ZİKİRİN, özel gayeye yönelik bölümünde yer alan bazı zikirlere misal vermek gerekirse, bu konuda şunları söyleyebiliriz numûne olarak:

"Allahumme inniy es'eluke hubbeke"

"Allahumme elhimniy rüşdiy"

"Kuddûs-üt tâhiru min külle sûin"

ÖZEL ZİKİR bölümündeki (B) şıkkında yer alan kişiye özel zikirlere gelince ise.

MÜRÎD - KUDDUS - FETTAH - HAKÎM - MÜ'MİN - RAHMAN - RAHÎM - BÂSIT - VEDUD - CÂMİ - RÂFİ

Ve daha bunlar gibi değişik Allâh'ın isimlerinden oluşur.

Kişinin beyin programının ihtiyaç gösterdiği bir biçimde; kişiye özel sayılar ile bunlar formüle edilerek çekilir. Ve kişi üzerinde kısa sürede tesiri açığa çıkar.

Ancak, burada da hemen şunu ilâve edelim. Bu ZİKİR çalışması içinde, zikirle açılan ek kapasitesinin değerlendirilmesi sırasında yoğun olarak İLME ağırlık verilmesi ve artan kapasitenin İLİM ile değerlendirilmesi şarttır. Aksi halde bu kapasitenin cinnî ilhamlar istikâmetinde programlanması söz konusu olabilir ki; bu da hiç iyi olmaz.

Ayrıca bu tür zikirler sırasında kitabın girişinde yazdığımız CİNLERE KARŞI KUR'AN'DA ÖÐRETİLEN KORUNMA DUASININ yapılması son derece yararlı olur.

&

İşte kısaca bu ön bilgiyi verdikten sonra, az önce sorulan sorunun cevabını hemen açıklayalım.

İslâm camiâsında genellikle RUHANİYETİ arttırıcı zikirlere devam edildiği için; maneviyâtı son derece güçlü sayısız insan yetişmesine karşın; dünya ilimlerine dönük beyinler çok az çıkmıştır!.. Şayet beyin sistemli bir şekilde dünya bilimlerine yönelik bir biçimde zikir ile takviye olunsa idi, elbette ki o yönde gelişmiş üst düzey beyinler de çıkardı.

Ancak, ne var ki, "yarın zorunlu olarak terkedeceğin şeye, bugün sahip çıkarak, kendini, o şeyi terketmekten ileri gelen azâbdan koru" düşüncesinde olan İslâm camiâsı, dünyaya fazla bir değer vermemiş ve o yolda kendini fazla yormamıştır.

&

Önce anlaşılması son derece kolay olan şu misâli verelim.

Size son derece kıymetli mücevherle dolu bir kasa veriyorlar ve diyorlar ki.

- Şayet anahtarını elde edersen, bu kasayı açabilirsin, içindeki her şey senin olabilir.Soruyorsunuz:

-Peki anahtar nedir, nasıl açabilirim?.. Cevab.

-Ucu özel bir şekillendirmeye tabi tutulmuş demirdir anahtar. Elde etmek içinde şu kadar pahasını ödemek zorundasın.

Diyorsun ki, kasa nasıl olsa bende!.. O kadar paha ödeyeceğime, alırım bir demir, alırım bir ege; çenterim demiri olur anahtar!..

Ama ne çare ki, bir ömür boyu demir çentseniz, o kasanın özel kilit şifresine uygun anahtarın bir benzerini yapamazsınız. Ve bu yüzden de kasanızı açıp içindeki çok kıymetli mücevherlere kavuşamazsınız. Ta ki, pahasını ödeyip özel şifresi için yapılmış anahtarı elde edene kadar. Unutmayalım ki, her kilit ancak şifresine uygun anahtar ile açılır.

&

İşte bu misâlde olduğu üzere, her beynin kendine özel bir formüle ihtiyacı vardır ki çok kısa sürelerde büyük gelişmeler elde etsin. Ama bunun için de elbette, bu konudan anlayan, bu konu hakkında bilgi sahibi kişiyi bulmak zorunluluğu mevcuttur.

Bu devirde böylesine ehil kişiyi bulmanın çok zor olduğunu düşünerek bu kitapta, bize ihsan olunan ilim ölçüsünde, elden geldiğince çeşitli zikir formüllerinden sözedeceğiz. Ki bunlar bizatihi tecrübelerimize göre son derece yararlı olmuşlardır.

Dileyen bu zikir formüllerini bir süre kendi üzerinde dener, fayda görürse devam eder, fayda bulmazsa da genel zikirlerle ruhaniyetini geliştirme yolunda çalışmalarına devam eder.

* * *


ZİKİR konusunda halkımızın çok korktuğu bir husus vardır. Elbette bunda en büyük faktör de "menfî şartlandırma"dır.

"Çok tesbih çekme, deli olursun!.."

Türünden, kasıtlı ya da kasıtsız söylentilerin kesinlikle belli olan bir yönü vardır ki o da `BİLİNÇSİZLİK' olan şartlandırma, insanları ZİKİR konusunda son derece ürktürmüştür.

Kur'ân-ı Kerîm her halûkârda, ayakta, otururken, yan yatarken sürekli zikir yapılmasını tavsiye ederken; maâlesef, bu bilinçsiz çevreler, elden geldiğince insanları zikirden uzak tutmaya çalışmaktadırlar.

"ALLAH'I AYAKTAYKEN, OTURURKEN, YATMIŞKEN ZİKREDERLER; GÖKLERİN VE YERİN YARADILIŞ HİKMETİNİ DÜŞÜNEREK, RABBİMİZ SEN BUNLARI HİKMETSİZ BOŞUNA YARATMADIN MÜNEZZEHSİN DERLER" (3-191)

Evet, insan daima üç halden birindedir. Ya ayaktadır, ya oturuyordur, veyahud da yatmaktadır. İşte, yukarıda âyet, her üç halûkârda da zikredilmesi gerektiğini bize açık seçik vurgulamaktadır.

* * *

Öyle ise, bize düşen, elden geldiğince, zikir yapmaktır!..

Nerede olursak olalım, ister abdestli, ister abdestsiz, olabildiğince zikir yapmak suretiyle beynimizi geliştirelim, Allâh'a yakîn elde edelim.

Bizim, nice içki içen ve hatta alkolik olan kişiye zikir tavsiyemiz vardır ki, bunlar meyhanede içki içerken zikre başlamışlardır.

Bir elinde içki kadehi, diğer elinde tesbihle işe başlayan bu kişiler; zikrin beyinde yaptığı yeni açılımların sonucu; kendilerinde meydana gelen idrâk ile bir süre sonra içkiyi bırakmışlar; ve daha sonra da kendi içlerinden gelen bir şekilde, hiç bir dış baskı olmaksızın beş vakit namaz kılıp, Hacca gitmişlerdir.

* * *

Biz diyoruz ki, ZİKİR insana en güzel geleceklerin yegâne anahtarıdır; çünkü beyin kapasitesini geliştirmeye yönelik yegâne ve en güçlü çalışmadır.

Ya, çok tesbih çekip de deli olanlar; diyeceksiniz!...

Şunu kesinlikle ifâde edeyim ki, çok tesbih çekmek yüzünden hiç bir normal insan deli olmaz!..

Ama şurası kesindir ki, çevresinde normal gibi tanınan oysa gerçekte şizoid ya da paranoid olan pek çok insan vardır!..

Bunların bu hasta durumları genellikle 35-40'tan sonra bazen de daha ileri yaşlarda ortaya çıkar. Hatta bazen de bir vesile olmazsa, hiç ortaya çıkmadan kapalı olarak bu dünyadan geçer giderler.

İşte, bu esasen hasta yapılı olan kişilerden biri bir vesile ile tesbih çekmeğe başlamış ve daha sonra da bir vesile ile hastalığı ortaya çıkmışsa, ard niyetli kişiler tarafından bu durum hemen tesbih çekmeğe zikir yapmaya bağlanarak, insanlar dinden ve zikirden soğutulur.

Oysa, normal yapılı, sağlıklı, akıl-mantık bütünlüğüne sahip bir insanda, zikrin asla hiç bir zararı yoktur!.. Aksine, bu tür bazı hastalıkları olan kişilerde dahi zikrin bazı faydaları olmakta; onların taşkın halleri zikir yoluyla oldukça kontrol altına alınabilmekte veya çok çok içe kapanık halleri daha dışa açılmaya yönlendirilebilmektedir.

* * *

Her ne kadar, Türkiye'de tarikâtlar yasak idiyse de, basında okuduğumuz ve çevremizden duyduğumuz kadarıyla, Türkiye'de nerede ise her beldede bir şeyh vardır; ve bunların belki de toplam Türkiye nüfusunun yarısına yakın derviş topluluğu vardır. Yani en azıyla Türkiye'de 10 milyon zikir yapan insan sözkonusudur. Bu sayının yüzde ya da binde ya da onbinde kaçı, normal sağlıklı bir insanken, tesbih çekmek yüzünden akıl hastası olmuştur ki?..

Şunu kesin olarak ifâde edelim ki, normal, sağlıklı, mantıksal bütünlük içinde yaşayan hiçbir insan, zikir çekmeğe başlaması yüzünden deli olmaz, kafayı üşütmez!.. Şayet, belki onbinde bir kişi böyle bir sebepten hasta oldu denirse, onun geçmişini araştırın deriz. Ya genetiğinde ya da doğuştan gelen sebeplerle bu hastalığın o kişide önceden mevcut olduğu açık-seçik görülecektir.

* * *
ZİKRİN ne olduğunu tam anlamamış kişilerin, zikir yapılırken uyulması zorunlu şart olarak öne sürdükleri bir husus vardır. Zikri tenhada, kimsenin olmadığı bir yerde, sessizlikte yapacaksın!... Bu son derece yanlış bir zorlamadır!.. Ve asla şart değildir.

Tenhada bir yerde, yalnız başına olunan bir yerde, tefekkürle yapılan zikrin elbette bir çok faydalı yönleri vardır; ve bu asla inkâr edilemez.

Ancak ne var ki, imkânı olamıyan, bu yüzden zikir yapamaz, yapmamalıdır gibi bir anlam da çıkarılmamalıdır.

Her yerde, her zaman zikir yapılabilir demiştik. Nitekim, gerek Kur'ân-ı Kerîm'deki "ayakta, otururken ve yatarken" zikredilmesi gerektiğini bildiren âyet, ve gerekse de çarşı pazarda "lâ ilâhe illallahu vahdehu la şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdu yuhyi ve yumitu ve huve hayyun lâ yemûtu biyed'ihil hayr, ve huve alâ külli şeyin kadîr" zikrinin yapılmasının hadsiz hesapsız ecir getirdiğini anlatan hadîs-i şerîf muvacehesinde, deriz ki her yerde her zaman zikir yapılır ve yapılmalıdır!..

Esasen bu çok önemli bir konudur.

Zikir yaparken mutlaka tefekkür şart mıdır?.. Veya namaz kılarken -ki o da duadır ve zikirdir- aklına başka şeyler gelmesi, namazı bozar mı?..

Zikir veya namaz sırasında akla başka şeyler gelirse, okunulan dua ve zikirlerin gene de faydası dokunur mu?..

Kesin olarak söyliyelim ki, Zikir veya namaz kılarken akla gelen şeyler, yapılan çalışmaya asla zarar vermez.

Beyin, aynı anda sayısız konuda ve yönde faaliyet göstermektedir ki, bunların her biri de kendisi ile alâkalı bölümlerce ifâ edilmektedir. Ve hepsi de yerini bulur!..

* * *

Meselâ, yolda yürürken, bir yandan tesbih çekip, bir yandan başka şeyler düşünür, bir yandan da çevrenizi seyredersiniz. Bu faaliyetin her biri beyinde ayrı ayrı birimlerde değerlendirilir ve hepsi de yerini bulur.

Kezâ, diyelim ki; evde bir yandan bir şeyler okur, bir yandan tesbih çeker, bir yandan odada konuşulanlar kulağınıza gelir, bir yandan televizyona gözünüz kayabilir. Bunların hepsini de aynı anda yapabilirsiniz. Bu, beyninizin gelişmişlik derecesi ve çok yönlü çalışabilme özelliğiyle alâkalıdır. Manevî yönü olan kişiler, bütün bunlara üstlük, bir de manevî irtibatlar halinde olup, onların da hakkını rahatlıkla eda edebilirler.

Burada mühim olan, beyinde yapılan çalışma ve onun neticesinin otomatik bir biçimde ruha yüklenmesi olayıdır. Siz ister farkında olun, ister hiç farketmeyin, değişmez!.. Nitekim, misâl vermiştik, meyhanede içki içerken, rakı kadehi elde zikre başlıyan kişi, devamı sonunda hacca gidecek duruma erişmiştir sekiz ayda!..

Dolayısıyla, zikir için yanlızlığa çekilmek şart değildir.

* * *

"ZİKİR"den sözedildiği zaman hemen akla takılan ve sorulan bir soru da şudur:

- Niçin biz bu kelimeleri Arapça olarak söyliyelim?.. Aynı kelimelerin Türkçe karşılığını söylesek olmaz mı?..

Allâh (TANRI'dan sözediyorlar elbette), sanki Türkçe anlamaz mı ki biz Türkçe okuyamıyoruz?..

Elbette, bu sorunun cevabını da vermek böyle bir kitapta, bize düşer!.. Öyle ise, dilimiz döndüğünce, bunun da izâhını yapalım.

Bilelim ki. Sesle duyduğumuz bir kelime, yapılan işin en son safhasıdır!.. Olay beyinde, o anda içten -yani kozmik boyuttan- veya kozmik âleme ait bir varlıktan gelen; ya da dıştan -yani çevremizdeki algılamakta olduğumuz herhangi bir varlıktan- gelen bir impalsla yani bir dalga - ışınsal etki ile başlar.

Bu gelen etki neticesinde, önce beynin biomanyetiği, sonra bioelektriği ve daha sonra da bioşimik yapısı tesir alır. Bioşimik yapı aldığı tesir ile kendisindeki verileri bir araya getirdikten sonra, çıkan neticeyi tekrar bioelektrik kata dönüştürerek, ilgili sinir sistemini uyarır ve hangi organla ilgili bir durum sözkonusu ise olayı ona aktarır. Ve biz, o organdan yansıyan bir eylem olarak, sonucu algılarız!..

Yani esas olan, dışta algıladığımız ses - görüntü değil, bir üst boyutta cereyan eden dalga-bioelektrik-bioşimik üçlü sistemidir!..

Şâyet, beynin bu ana çalışma sistemini kavrayabildiysek; anlıyacağız ki, önemli olan, kelimenin harf dizilişinden oluşan lisan değil, kelimeleri meydana getiren frekans-titreşimdir!..

"TEK'İN SEYRİ" adlı kitabımızda "ÜSTMADDE" isimli ses ve video kasetlerimizde izâh ettiğimiz üzere, evren ve içinde her boyutta varolan, tüm varlıklar orijini itibariyle kuantsal kökenli dalga varlıklardır. Ve dahi bu dalga yapıların her biri, bir anlam taşımaktadır.

Bu ışınsal kökenli varlıklar tanımına uygun olarak, salt enerji varlıklar, belli bir anlam taşıyan ve o anlama yönelik görev yapan varlıklar olarak "MELEK" kavramı ile dinde açıklanmıştır.

Nitekim, "Melek" kelimesinin aslı "melk"ten gelir ki "güç, kuvvet, enerji" anlamındadır.

İşte, evrensel manâda her titreşim - frekans bir anlam taşıdığı gibi, beyne ulaşan her kozmik ışın, frekans dahi bir anlam ihtiva eder biçim de evrende yerini alır.İnsan ise, KENDİ ÖZ GERÇEÐİNİ, "ALLAH"I TANIMAK için varedilmiş yeryüzündeki en geniş kapsamlı birimdir!..

İnsan'ın kendini bu beden sanması, Kur'ân tâbiri ile "aşağıların en aşağısında varolması"; buna karşılık özünün hükümleriyle yaşaması ise "cennet hayatı" diye tanımlanmasına yol olmuştur.. Bu yüzden insana tek bir görev düşmektedir:

KENDİNİ ÖZ YAPISINDA TANIMAK!..

Bunu da din, "NEFSini bilen RAB'bini bilir" diye formüllemiştir.

İşte, madde boyutunu asıl sanan beyin, kesitsel algılama araçlarının -beş duyu- kaydından ve onun getirdiği şartlanma blokajından kendini kurtarabildiği takdirde; mikrodalga evren gerçeğini farkedecek, idrâk edecek ve o gerçek boyutta, gerçek yerini almak için, gerçek varlığını hissetme arzusu duyacaktır.

Bu arzu onun dalga yapıyla ilintisini güçlendirecek ve neticede farkedecektir ki, kendisinde meydana gelen tüm olaylar, dalga anlamların açığa çıkışından başka bir şey değildir.

Yâni beyin, dalga anlamları, bildiğimiz boyuta transfer eden ve bu arada da, bir yandan bu kavramları dalga bedene yüklerken, diğer yandan da dışarıya yayan muazzam bir cihazdır.

"ZİKİR", ancak işte bu anlattıklarımızın kavranılmasından sonra anlaşılabilecek, idrâk edilebilecek bir sebebledir ki, bize geldiği gibi Arapça orijinal kelimelerle yapılan çalışmadır.

Zirâ, her bir kelime, harf; belli bir frekansın-titreşimin beyinde ses dalgalarına dönüşmüş halidir.

Her frekans bir anlam taşıdığına göre; kelimeler, belli anlam taşıyan frekansların, ses dalgalarına dönüşmüş halidir ki; bu da "zikir kelime ve kavramlarını" oluşturur.

Yâni, belirli evrensel anlamlar, kuantsal anlamlar, evrende dalga boyları, titreşimler halinde mevcût olduğundan; bunların ses frekansına dönüşmüş haline de kelimeler dendiğinden; o anlamların titreşimine en uygun kelimeler Arapça olduğu için, zikir kelimeleri Arapça olmuştur.

Dolayısıyla, siz o kelimeyi değiştirdiğiniz zaman, asla o frekansı tutturamaz ve asla, o istenilen frekansın ihtiva ettiği anlama ulaşamazsınız.

İşte bu sebebledir ki.

Kişi, Allâh Resûlünün, Kur'ân-ı Kerîm'in insanlara idrâk ettirmek istediği sırlara ermek ve evrensel gerçeklere vâkıf olmak istiyorsa, zikir kelimelerini geldiği gibi, yâni Arapça orijinalinde olduğu gibi, tekrarlamak mecburiyetindedir.

Ve dahi, en az hayatında bir kere, kesinlikle, Kur'ân-ı Kerîm'i Arapça orijinal kelimeleriyle beyninde tekrar etmek ve bunu RUHUNA yani dalga bedenine yüklemek zorundadır!.. Ki, ölümötesi yaşamında sonsuza dek kendisinde bulunan bu bilgi kaynağından yararlanabilsin!

Ayrıca, bundan çok daha basit bir sebebi de vardır bu kelimelerin arapça olarak orijinaline uygun biçimde tekrar edilmesi zorunluluğunun...

Bu Arapça kelimeleri, eğer, Türkçe'ye çevirmeye kalkarsanız, bazen bir sayfa, bazen daha fazla yazmak zorunda kalırsınız; o anlamı verebilmek, o manâyı kavraya bilmek için. Oysa, bunu tek kelime olarak tekrar imkânı mevcutken!..

Bilmem anlatabildik mi, "ZİKİR" daima, niçin geldiği orijinaliyle yapılmalıdır.

AHMED HULUSİ
DUA VE ZİKİR

#16 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 31.12.2004 - 17:22

Okunuşu:

Kul, euzü birabbil felâk, min şerri ma halak, ve min şerri gasikin iza vakab, ve min şerri neffassâti fil ukad, ve min şerri hâsidin iza hased.

Anlamı:

De ki: Sığınırım rabbine felâkın, halkettiklerinin şerrinden, ortalığı basan karanlıkta oluşacak şeylerin şerrinden, düğümlere üfliyen büyücülerin şerrinden ve hased eden hasedçilerin şerrinden.

Okunuşu:

Kul, euzü birabbin nâs, melikin nâs, ilâhin nâs, min şerril vasvasil hannas, elleziy yuvesvısu fiy sudûrin nâs, minel cinneti ven nâs.

Anlamı:

De ki: Sığınırım bütün insanların rabbine, bütün insanların melîkine ve bütün insanların ilâhına; o sinsi vesvese verenin şerrinden ki, vesvese verir insanların içine kimi cinden kimi insten!..

Bilgi:

Bu iki sûre BÜYÜ’ye, sihre, manyetizmaya ve kişinin iradesini zorlayan dış etkenlere karşı en önemli silâhlardan biridir.

Efendimiz’e yapılan büyüye karşı Cenâb-ı Hak tarafından nâzil olmuş iki sûredir.

Her gün kırk bir defa, veya her namazdan sonra yedi defa okunmasında çok büyük fayda vardır.

Hemen herkesin bildiği "KUL EÛZÜ"ler hakkındaki Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem’in bazı tavsiyelerini de sizlere duyurmadan geçemiyeceğim.

Ukbe b. Amir radı’yallâhu anh naklediyor:

-Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- Bu gece inzâl olan, benzerleri hiç görülmemiş bir kısım âyetleri biliyor musun?.. Onlar, Kul eûzü birabbil felâk ve kul eûzü birabbin nas sûreleridir.’-

-Okunan en hayırlı iki sûreyi sana öğreteyim mi; bunlar Kul eûzü birabbil felâk ve kul eûzü birabbin nas’tır.’

&

-Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem ile beraber Cuhfe ile Ebva arasında yolculuk yapıyorduk. Birden bizi bir fırtına ile yoğun karanlık sardı. Bunun üzerine Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem

Kul eûzü birabbil felâk ve Kul eûzü birabbin nas’ı okuyarak korunmaya başladı. Sonra da şöyle buyurdu:

- Yâ Ukbe, Bu iki sûre ile korun!.. Hiç bir korunan, bu iki sûrenin benzeri ile korunamamıştır!..’

&

-Sen Kul eûzü birabbil felâk sûresini okumaktan Allâh katında daha makbul ve sevabı çok hiç bir sûre okuyamazsın. Sen her namazda gücün yetiyorsa onu okumaya devam et!.."

Evet, bunlardan sonra özetle bir kaç hususu daha belirtelim:

Hazret-i Resûl aleyhi’s-selâm, genellikle namazlardan sonra İhlâs, ve kul eûzüleri avuçlarına üfleyip, bütün vücudunu sıvazlardı; ve bunu üç kere tekrar ederdi.

Her Cumâ namazından sonra, dünya kelâmı etmeden, ihlâs ve "muavizeteyn" denilen Kul eûzü’leri yedi defa okuyup vücuduna sürerse, o kişi gelecek Cumâ namazına kadar her türlü tehlikeden emin olur, buyruluyor.

Bunun haricinde, cinnî etki altında olanların, büyü yapılmış olanların, âyetel Kürsî ile beraber 41 defa bu sûreyi okuyup, ayrıca bu okuma sırasında, nefesi suya üfleyip içmenin bir hayli faydalı olduğu da çeşitli kaynaklardan bize ulaşmıştır. Ayrıca, bu tür rahatsızlıkları olanlara, topluca bu âyetlerin 41 defa okunmasının da çok yararlı olacağı belirtilmiştir.

* * *

#17 senay

senay

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 78 Mesaj

Gönderim zamanı 31.12.2004 - 17:30

Okunuşu:

Rabbî enniy messeniyeş şeytanu binusbin ve azab. Rabbî euzü bike min hemezatiş şeyâtıyni ve euzü bike rabbî en yahdurun. Ve hifzan min külli şeytanin marid.

Anlamı:

Rabbim şeytan bana sıkıntı veriyor ve işkence yapıyor. Rabbim şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım; ve yine sana sığınırım onların çevremde bulunmalarından. Ve bütün reddedilmiş şeytanlardan koruduk.

ilgi:

ŞEYTANLARA yâni CİNLERE KARŞI OKUNACAK EN TESİRLİ DUALAR. CİNLERİN her türlü zarar veren tesirlerine karşı Kur’ân-ı Kerîm’de bulunan bir iki duâ âyeti, beraberce okunduğu zaman son derece tesirli olmaktadır.-Sad’ Sûresinin 41. âyeti olan kısmı Eyyûb aleyhi’s-selâm okumuştur. "Mü’minun" Sûresinin 97 ve 98. âyetleri olan kısmı ise Cenâb-ı Hak tarafından Rasûlullah salla’lâhu aleyhi ve sellem’e öğretilmiştir.

CİNLER tarafından kandırılmış bulunan herkes bu duâya devam halinde çok büyük faydalar görür.

MEDYUMLAR, RUHLARLA, UZAYLILARLA GÖRÜŞTÜKLERİNİ SANANLAR; KENDİNİ EVLİYA, ŞEYH veya MEHDÎ zannedenler bu duâlara şayet bir süre devam ederlerse, o zannı oluşturan tüm veriler kesiliverir.

* * *

#18 shy

shy

    xrÜt / kudI

  • Kurucular
  • 16.791 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 08.05.2011 - 00:12

Tarihin Arka Odasında cinlerden bahsettileer birden millet bu konuya bakmaya başlamış. .P

Bi de bu konular niye kapalı bilen?
DOÐRUNUN SÖYLENMESİNDEN ÇOK, KİM TARAFINDAN, NEREDE VE NE ZAMAN SÖYLENDİÐİ ÖNEMLİDİR.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Gönderilen Resim





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli