İçerik değiştir



- - - - -

Matrix'in Özü Tasavvuftur..


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 06.12.2006 - 17:48


İslam Ve Bilim

• 11/2/2006 - 'Matrix'in özü tasavvuftur'
Neo önce kendini sorguluyor, bulunduğu âlemin farkında değil
Tasavvuftaki aşk denilen ikinci aşamada Neo kendini araştırıyor
Tasavvuftaki 'rehber', yani Morpheus ile karşılaşıyor
Morpheus, iki hap çıkarıyor, tasavvufta esma aşaması gerçekleşiyor,
Hakikatleri görme rengi tasavvufta kırmızı. Neo da kırmızı hapı alıyor
Morpheus yani rehber, Neo'yu mürşide yani Kâhin'e yönlendiriyor
Tasavvuftaki rüya halinin yerini 'Matrix'te simülasyon almış
Tasavvuftaki Kaf Dağı'nın ardı Matrix'te Zion
Neo kendi benliğini yendiğinde bakabillah aşamasını geçiyor







Semazen Fatih Çıtlak, 'Matrix'i kare kare analiz edip tasavvuftaki yansımalarıyla Tempo'ya değerlendirdi


1999 yapımı 'Matrix', 460 milyon dolar hasılat, 4 Oscar ödülü, oyun, DVD ve çeşitli gadget'lerin yarattığı muhteşem bir ciroyla sinema tarihine geçmiş, kısa sürede kült filme dönüşmüştü. Devamı niteliğindeki 'Matrix Reloaded'ın koparacağı gürültü, çok daha büyük olacağa benziyor. 2003 sinema sezonunun en çok beklenen yapımı, gösterime girdiği ilk günlerde rekorları altüst ederken; sadece sinema izleyicileri ve eleştirmenlerinin değil, fizikçilerin, filozofların, ilahiyatçıların da gündemini oluşturuyor.



Herkes Matrix'i tartışıyor. Çekim harikalarını, felsefesini, kuşağını... Andy e Larry Wachowski Kardeşlerin trilojisinin ikincisi için, 'metafiziksel bir gerilim', 'siber uzay döneminin bir kara sinema örneği', 'felsefi bir yapım' tanımları yapılırken, İslam tasavvufu uzmanı Fatih Çıtlak, ciddi bir iddiada bulunuyor. İtalyan yönetmen Alberto Rondalli'nin Kapadokya'da çektiği 'Derviş' isimli filmin Mevlevi sanat danışmanı, aynı zamanda 'Matrix' hayranı Çıtlak'a göre, 'Matrix' kesinlikle tasavvuftaki tüm aşamaların aynen filme taşınmasıyla oluştu. Bunu film yapımcıları da bilerek yaptılar. Çıtlak'a göre filmde Budist felsefeden izler olsa bile, 'Matrix'in dayandığı temel felsefe, kesinlikle tasavvuftan alınmış. Hatta Fatih Çıtlak, 'Matrix'i kare kare analiz edip tasavvuftaki yansımalarıyla Tempo'ya değerlendirdi.


- 'Matrix'le tasavvuf arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?



Tasavvuf, İslam'ın muhabbetle hayata tatbik edilmesi. Kişinin kendi egolarından muhabbetle vazgeçmesi. Bu merhaleleri 7 bölümde incelemişlerdir. İlk başta mürşide intisap, mürşit bir aynadır, aynayla olan irtibatı, kendini düzeltmesi, yeniden âleme doğuş ve orada yaşadığı hakikatlerle beraber kemalata doğru gider. 4. ve 5. adım arasında kişi artık 'ben' dediği bütün şeylerden sıyrılmak durumundadır. Tasavvufu diğer mistik görüşlerden, mesela Budizm'den ayıran en temel özelliği budur. Yok olmakla iş bitmez. Yok oluştan sonra yeniden o yokluk ve hiçlik bilgeliğiyle var olma safhası vardır. Zaten bu bölümleri şöyle bir göz önüne getirirsek, o yüzden rahatlıkla diyebiliyoruz ki, 'Matrix'in anlattığı aşamalar tesadüfi aşamalar değildir. Tipik bir tasavvufi merhaleleri anlatan risaleden farksızdır 'Matrix'. Ben o yapımcılarla, senaristlerle oturup konuşmayı çok arzu ederdim. Halihazırda da bu imkânı araştırıyorum.






Çünkü ben 'Matrix' filmini seyrettiğimde filmin son sahnesinde artık dayanamadım ayağa kalktım ve "Bu kadar benzerlik olamaz" dedim. Hiçbir filmden ben bu kadar etkilenmedim, 'Çağrı' dahil. Hatta üzülüyorum görsel efektler filmin mistik, felsefi yönünü biraz örtermiş gibi duruyor. Halbuki bence film aksiyonla değil, tabanında barındırdığı fikirlerle ilki başardı. Bizim bilgilerimizi olduğu gibi almışlar, kendileri işlemişler.





- Biraz ayrıntıları konuşalım mı? Tasavvuftaki aşamalar filmde nasıl tezahür ediyor?


Bir kere tasavvuftaki o merhalelerden yola çıkarsak, ilk önce bulunduğu âlemin farkına varmayan, kendi benliğini bilmeyen ve eşya dediğimiz değişik sıfatlarda gözüken şeyi de bilememe hali var. İlk baştaki sahnede bu var. Neo, bir yandan kendi bulunduğu iş yetmiyor, gayri meşru bazı işlere kalkışıyor, fakat bu korsan şeyleri yaparken, sistemin açıklarıyla beraber, bu sistemin bu kadar açıkları olmasını, kendi aklıyla sorgulamaya başlıyor. "Bu kadar mükemmel sistem içerisinde ben bunu yapabiliyorsam, ben neyim, bu sistem neyin nesi, ne kadar gerçek, ben ne kadar gerçeğim" diye sorgulama safhası var. Zaten bunu yaptığı işle uğraşırken görüyoruz. Mesela bilgisayar program yazılım hususunda çok ileri seviyede. Tasavvuf da bunu söyler, "Hangi iş olursa olsun, bir işi çok güzel yaparsan, altından Hak gözükür" der. "Onun faniliğini anlarsın, onun gerçek yapıcını bulma hali zuhur eder" der.






Aynen tasavvufta da böyledir. Sonra hayal mi, gerçek mi diye kestirirken, kendini araştırma hadisesi başlıyor. Tasavvufta buna aşk denir. Kendini araştırma duygusu zevke dönüştüğü zaman buna aşk denir. Ve araştırmaya başlıyor, ondan sonra şüpheyle karşılayacağı bütün hayatını değiştirebilecek bir sorgulamayla, tasavvufta rehber dediğimiz, mürşide kişiyi ısmarlayan, bazen mürşidin de halifesi olan rehber dediğimiz kişi, yani Morpheus ile karşılaşıyor. Ve siyahi. Siyah renksizliktir. Siyah bir renk değildir. Morpheus ile karşılaşıyor ve ona bir şeyler söylüyor, sonra 2 tane hap çıkarıyor Morpheus. Tasavvufta biz buna esma diyoruz. İlaç tesiri. Tasavvufta verilen esmaların her birinin ayrı bir rengi var. Çok enteresandır. Hakikatleri ayırt edemeyeceğin, aldığın esmayla artık hakikatleri görmeye başladığın esmanın renkleri farklıdır.



- Nedir onlar?



"Mavi renk alırsan hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edeceksin"diyor."Fakat kırmızı renkli hapı alırsan artık bunun dönüşü bir daha yok" diyor. Şimdi sıkı durun, tasavvufta da o her şeyi fark edebilme ve geriye dönememe esmasının rengi kırmızıdır. Yani buna hiç kimse tesadüfi diyemez. Çünkü bunlar literatürlerde yazılı. Biz her şeyde olduğu gibi, kendi kültürümüze yabancı kalmışız. Sonra hemen karşımıza ayna çıkıyor. Kendi benliğini bulma. Aynaya mı bakıyorum, ben mi aynadayım derken kendisi ayna oluveriyor. Ben 5-6 kez bu filmi izledim. Benim için 'Matrix' seyretmek ayrıcalık. Esmayı aldıktan sonra, buna intisap denir tasavvuf literatüründe, ne olur biliyor musunuz, yeniden doğulur. İnsanlar arasındasındır fakat başka bir âleme doğmuşsunuzdur. Aynen 'Matrix' te olduğu gibi. Aynadan sonra bir doğuş vardır, kendi kabından çıktıktan sonra bakar, daha kendi kozasını yırtamamış varlıklar görür milyonlarca. Bir anda şaşırır, 'Ben nereye doğdum, meğer yaşadığım dünya neymiş' diye. Zaten bilgelik buradan itibaren başlar. Artık ondan sonra öğrendiği her şey çok farklıdır.



Çünkü ayrı bir âlemden konuşuyordur. Bu âleme ait değildir artık. Fakat bu âlemin içyüzü hakkında devamlı eğitimler alır. Tasavvufta bir öğrencinin merhaleleri ve merhalelerde karşısına dikilebilecek tehlikeleri, onu tehdit eden hadiseleri nasıl öğrendiğini sorsam, nasıl yanıt verirseniz? Belki 'Matrix' ten ipucu bulacaksınız, ben söyleyeyim, rüyayla. Bunun yerini orada simülasyon almış. Tamamen rüya âleminde eğitim alır öğrenci. Rüyayla aldığından dolayı kendine özel bir eğitim alır, bir üçüncü şahıs, dervişle mürşit arasındaki ilişkiyi çözemez. Mümkün değildir bu. Bunu simülasyonla yapıyor.



Artık rüya âleminde yaşayış öyle bir hale geliyor ki, hani o düştüğü sahneyi hatırlayın. Ne zaman düşüyor? 'Ben' dediği zaman düşüyor. 'Ben başarabilirim' dediği zaman o benlikle arasındaki bizim himmet dediğimiz alakayı kesiyorlar. Yere düşüyor. Manada, rüya âleminde yaşatılan bu öğreti, o kadar gerçekçi ki, o âlemde yaşamasına rağmen ağzından kan gelecek şekilde kalkıyor. Birebir bir öğreti. Hayal mahsulü ütopik bir öğreti değil. Burayı da yüzde yüz işlemişler.


inan

Bu mesaj inan tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 06.12.2006 - 17:52

Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli