Jump to content



Sayı 13: Duvar


  • Please log in to reply
No replies to this topic

#1 JoHoR

JoHoR

    Approved

  • Üyeler
  • 808 posts
  • Cinsiyet:Bay
  • İlgi Alanları:İllustrasyon, Sinema, Astroloji, Felsefe Tarihi, Siyaset.

Posted 11.11.2006 - 13:11



1116 No'lu yarışmacı
Çocuktum.
Ya ilkokulun son yıllarıydı ya da ortaokuldaydım. O yıllarda Pazar sabahları televizyonumuzun tek kanalında saat onda Pazar filmleri olurdu. Yanlış hatırlamıyorsam bu kuşakta başrollerinde Michael Douglas ve Donald Sutherland’in de olduğu bir film seyretmiştim. Daha sonra araştırdığımda bu filmin 79 yılında çekilen “Running” filmi olduğunu buldum.
Film varoş mahallesinde evinden çıkan M.Douglas’ın canlandırdığı Michael Andropolis ile başlıyordu bölük pörçük hatırladığım bu sahnelerinde filmin bütün kahramanları ile tanışıyorduk. Afrika ülkelerinde safariye çıkan bir sporcu menajerinin kendisine hızlı koşan bir yerli avcıyı sporcu seçmesini izledik. Yine bir menajerin kapısını aşındıran maraton koşmak isteyen bir postacıyı tanıdık. Kötü günlerini yaşayan bir sporcunun kendisini yeniden ayağa kaldırmak için verdiği mücadeleye tanık olduk.
Michael Andropolis de sadece bu maraton koşucularından birisi. Kötü günler yaşayan, karısı ile boşanmak üzere olan, oğlunun kendisine duyduğu inancı ve saygıyı yitirmeye başlayan birisi. İşine koşarak geldiği için ileriki sahnelerde işinden atıldığına da tanık olduğumuz inançlı bir maraton koşucusu.
Dediğim gibi sahneler hafızamın derinlerine gömülü kalmışlar. Ancak sanırım Olimpiyat Oyunlarına hazırlanan bu savaşçıların ısının 40 derecenin üzerinde olması beklenen bir günde 42 kilometrelik bir yol için bileniyorlar. Hepsi inançlı hepsi inatçı. Yarış kavurucu güneş altında başlıyor. Uzun bir müddet başta giden postacı, menajeri ile aralarındaki geçimsizlikten ve kendi kibrinden dolayı gerilere düştüğüne tanık oluyoruz. Artık her şeyi bitmiş elinde sadece umutları olan Michael Andropolis önde gidiyor. Dar sokaklarda seyircilerin, basının olmadığı bir yerde bitime az bir yol kala talihsiz bir kaza gerçekleşiyor ve Michael Douglas’ın canlandırdığı karakter arkasından gelenleri kontrol etmek isterken dönüşü fark etmediği için duvara çarpıp düşüyor. Sporcular arka arkaya bu adamın üzerinden geçerek yollarına devam ediyorlar. Bir müddet sonra stada giriliyor. Statta iki turun ardından yarış bitecek. Ancak burada spor ayakkabıları ile koşmakta zorlanan Afrikalı sporcu ayakkabılarından kurtuluyor. Son iki turu maraton koşucularının yapamayacağı bir deparla önündekileri geride bırakarak birinci bitiriyor.
Artık bütün yarışmacılar yarışı bitirmiştir. Geride kalan son yarışmacıyı bekliyor gözler. Ancak kahramanımız bir türlü stada girmiyor. Kız kardeşinin evinde oğluyla yarışı seyreden eş, böyle bir sonucu bekler gibi oğlunu teselli ediyor. Filmin hüzünlü bir sonla bittiğine inanıyoruz, sıradan bir film seyretmişiz gibi. Çocukla birlikte karanlık odada hüzne kapılıyoruz biz de fondan televizyon spikerinin Bu son yarışmacının gözlerden uzak yarışı bırakmasına üzüldüğünü dinliyoruz. Aniden kapı açılıyor ve tüm oda yeniden aydınlanıyor. Şimdi çocuğun teyzesi olduğunu düşündüğüm bir kadın kafasını uzatıp “Baban hâlâ koşuyor, bırakmamış, o hâlâ yarışta” diyor. Yeniden müzik hızlanıyor ve biz yarışa dönüyoruz. Sokaklar artık arabayla dolmuş. Hava kararmış insanlar yeniden kaldırımları doldurmuş çılgınlar gibi tezahürat etmeye başlıyorlar. Gözyaşlarını silen çocuk heyecandan televizyonun karşısında yerinde duramıyor.
Uzun süre sokakta baygın yatan kahramanımız yaralı bir halde, koşmaya diyemeyeceğim, nerdeyse sürünmeye devam ediyor. Olağanüstü bir azimle çok uzun süren maratonunu bitirmeye muvaffak oluyor. Filmin sonunda hem ağlıyordum hem de gerçekten çok sevinçliydim. Hayranlık verici bir inanca, azme ve hayale tanık olmuştum.
Bu filmi neden anlattığıma gelince.
Geçtiğimiz Pazar günü 17.’si düzenlenen Avrasya Maratonunda da benzer bir görüntüyü izledim. TRT televizyonu naklen yayın ekibiyle “Sigarasız bir Dünya” sloganıyla yapılan koşuyu takip ediyordu. Sanırım bu sahneyi bir tek onlar görüntüleyebildi.
Genç bir adam, yorgunluktan ayakta çok zor duran bir adam vardı sokakta. Düşüyor, kalkıyor, yeniden kapaklanıyor, doğruluyor ama ayaklarını sürümeye devam ediyordu. Yanına genç bir sağlık görevlisi kadın geldi. Sanırım iyi olup olmadığını ya da bırakması gerektiğini söyledi. Adam hayır dedi ve devam etti. Birkaç metre ya ilerledi ya da ilerlemedi bu sefer yardım sever Türk Polisi dikildi laf dinlemeyen inatçı arkadaşımızın karşısına. Bir de değil üstelik üç tane hem ne yapacaklarını bilmez bir halde etraflarına, birbirlerine bakıyor hem de yorgunluktan ayakta bile durmakta zorlanan söz dinlemeyen adamın karşısında mağrur bir şekilde dikiliyorlardı. Üniforma ve etten bir duvarla karşılaşan adam fazla uzun etmeden arkaya doğru yığıldı. Acilen getirilen bir sedyeye yatırılarak ilk müdahale yapıldı.
Olayın enteresan yanı bundan sonra başlıyor. Bu kendi vücuduna söz geçirmeye çalışan inatçı adamın ismi hiçbir listede yer almıyordu. Sadece ve sadece göğsünde duran 1116 numarası ile esmer tenli genç ama yorgun bir savaşçıydı. Ne adı vardı bu adamın ne milliyeti. Kim nereden gelmiş bilmiyordu. Ve olayın acı tarafı hiçbir haber kanalı bu haberi geçmedi. Ben mi abartıyorum yoksa? Yoksa bu haber değeri taşımayan adi bir vaka mıydı? Çünkü ne kadar ararsam arayayım hiçbir kanalda, hiçbir gazetede, hiçbir internet sayfasında bu haberi bulamadım. Maratonu, organizasyonu veren tüm kanallar ne kadar tatlı bir gün olduğunu söylediler o gün. Tek sıkıntımız katılım çok azdı ve trafik gene felç olmuştu (sanki başka günler trafik akarmış gibi). Sıradan bir maratondu. Her sene yapıyoruz bu organizasyonu ne de olsa.
Ben ne olmasını umardım orda.
Arkadan gelip nasıl olduğunu soran bayan sağlık görevlisi devam etmek istiyorum yanıtını aldıktan sonra arkasına döner ve geriden gelmekte olan sağlık aracına yanaşmasını söyler. Ambulans sporcunun yanına gelir ve onunla birlikte yol almaya başlarlar. Üzerine su serpilip serinletici şeyler içmesi salık verilir. Devam etmek isteyen sporcu için tüm sağlık desteğini sağlarlar. Öndeki polislere işaret edilerek yolun, sporcunun ve sağlık aracının geçebilmesi için uygun hâle getirilmesi istenir. Şimdi hâyâl edin önde iki polis yanda ağır ilerleyen bir ambulans ve sporcuyla birlikte koşan bir sağlık görevlisi.
Bu bir hayal mi?
Bir tek TRT’nin elinde bulunan bu görüntüyü tüm dünya televizyonlarına pazarlandığını ve aynı gün tüm dünyanın bu olağan dışı sahneyi seyrettiğini düşünün.
Gelecek sene Kasım başı yerine Ekim başında yapılabilecek Avrasya Maratonunun 100 bin katılımcı ile yapılmayacağını söyleyebilir misiniz?

Salih Gönüller





Similar Topics Collapse

1 user(s) are reading this topic

0 members, 1 guests, 0 anonymous users