Gönderim zamanı 25.02.2009 - 02:34
Sûfî ve ilim adamı Ömer Hayyam’ın bazı Rubâilerini anlayabildiğimiz ve anlamlandırabildiğimiz kadarıyla veriyoruz.
RUBAİLER VE ÖMER HAYYAM SÖZLÜÐÜ (1-20)
1
Bir elde kadeh, bir elde Kuran;
Bir helaldir işimiz, bir haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kafiriz, ne tam müslüman!
Kadeh: Beden, kalb, dünyâ
Kur’an: Allah, insan ve evrenin gerçeğine götüren ilim kaynağı
2
Varlığın sırları saklı, benden;
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.
Bizimki perde arkasında dedi-kodu:
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben.
Ben: Kişinin kendisine verdiği varlık yanılgısı
Düğüm: Allah’ın var ediş ve ya tecelliyat sırrı/gerçeği
Perde: İnsanın kendisini Allah’dan başka bir varlık zannetme yanılgısı
Dedikodu: Var olan Allah gerçeğini kişisel değerlere göre açıklamaya çalışmak
Perdenin inmesi: Bilincin gerçeğe ulaşması
3
Tanrım bir geçim kapısı açıver bana;
Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana;a
Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni
Haberim olmasın gelen dertten başıma.
Tanrım: Kendi hakikatini oluşturan öz (Rabb)
Minnetsiz yaşamak: Allah’dan başka varlık görmemek
Şarap: İlâhi aşk, ilim, irfan
Dert: Mârifet ve Hakikat ilmi ile ulaşılan gerçek
4
Derde gama yatkın yüreğime acı;
Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;
Bağışla meyhaneye giden ayağımı,
Kızıl kadehi tutan elime acı.
Tutsak can: Abdiyyet bilinci, gölge varlık olmak, fakr hali
Meyhâne: Tekke, dergah, dünya,
Kızıl kadeh: Beden, vücut (kırmızı şarap kana, kadeh bedene benzetilmiş)
El: Cüzî irade, zayıf kulluk
5
Akıl bu kadehi övdükçe över;
Alnından sevgiyle öptükçe öper;
Zaman Usta’ysa bu canım nesneyi
Hem yapar hem kırıp bin parça eder.
Akıl: Bedenin emrinde olan beşeri bilinç
Öpmek: Nefse köle olmak
Zaman: Yaşanılan olaylar, deneyimler
Kırılmak: Hakk’a dönmek
6
Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
7
İçin temiz olmadıksan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?
8
Gül verme istersen, diken yeter bize.
Işık da vermezsen, ateş yeter bize.
Hırka, tekke, post most olmasa da olur,
Kilise çanları bile yeter bize.
Gül: Muhammedî ilim
Diken: cehalet
Işık: İlim, cennet
Ateş: Aşk
Kilise: muhammedi ilimi değerlendirmemek
(Müslüman olmayanlarda da Hakk’ı müşahede etmek hâlini ifade ediyor)
9
Bir geldi mi derin ölüm uykusu,
Biter bu dünyanın dedi-kodusu.
Ölenden bir haber bekler insanlar:
Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!
Ölüm uykusu: Vecd hali, kalbin uyanması, bedenselliğin sonu
Haber: Tevhid sırları
Bilmemek: Âmâ makamında ilmin tükenmesi aşkın başlaması
10
Benim halimden haber sorarsan,
Bir çift sözüm var sana, yürekten:
Sevginle gireceğim toprağa,
Sevginle çıkacağım topraktan.
Toprağa girmek: Doğmak… Şirk hâliyle yaşamak
Topraktan çıkmak: Ölmek… Tevhid hâline ulaşmak
11
Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana:
Bensem, ne bakarsın o yana bu yana?
Kendine gel de düşün, içine iyi bak:
Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!
12
Camiye gittim, ama Allah bilir niye:
Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye.
Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden:
O eskidi gittim yenisini yürütmeye.
Camiye gitmek: Tekliğe (vahdaniyete) yükselmek
Kilim çalmak: İlim meclisinden nasip almak
13
Kimi dinde imanda buldu yolu
Kimi akıl, bilim yolunu tuttu.
Derken ses geldi karanlıklardan:
Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu!
14
Ben ne camiye yararım, ne havraya!
Bir başka hamur benimki, başka maya.
Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim:
Ne din umrumda, ne cennet, ne dünya!
Havra: Yahudi tapınağı, tanrıya giden dışsal arayış yolu
Yoksul Gavur: Derviş, varlıkta Allah’dan gayrısını görmeyen
Çirkin orospu: Günaha davet edilemeyen müttaki kişi
15
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok.
16
Cennette huriler varmış, kara gözlü;
İçkinin de ordaymış en güzeli.
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz:
Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili.
Cennet: İlim,irfan
Huri: Kalbi süsleyen, gönle güzel duygular yükleyen ilâhî keşifler
İçki: Tefekkür
Sevgili: Allah’a dönmüş kul, nefsi saliha mertebesi
17
Sen sofusun, hep dinden dem vurursun;
Bana da sapık, dinsiz der durursun.
Peki, ben ne görünüyorsam oyum:
Ya sen? Ne görünüyorsan o musun?
Sapık: Yanlış dini inançlardan ayrılmış, dinin gerçeğine ermiş
Dinsiz: Gösteriş için dindarlık yapmayan
18
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı;
Kendinden de, dünyasından da geçmeli.
Sevenlerin sofrasına çağrılınca
Ben körüm, ben dilsizim demeli.
Leylâ: Olgunluğun sembolü gece, ilâhî aşk
Mecnûn: Hakikat yolunun yolcusu
Sofra: İlâhî sırların tecelliyatı
Kör: Allah’dan başkasını görmeyen, şirk muhal olduğu için varlıkta şirk görmeyen
Dilsiz: Dünyâ kelâmını ağzına almayan, ilâhî sırları gereksiz yerlerde konuşmayan
19
Hep arar dururdum, dünyaya geleli,
Alın yazısı, cenneti, cehennemi.
Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:
Alın yazısı, cennet cehennem sende, dedi.
Aramak: Tefekkür
Alın yazısı: Kişinin varoluş amacı
Hoca: Mârifet ehli
Sağlam bilgi: Hakkel yakin ilim mertebesi
Özdeki cennet-cehennem: Amellerimizin geleceğimizi hazırlaması
20
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
Sevgili: İnsanın hakikati
Pergel: Tek varlığın iki farklı varlık olarak algılanması
Çevrede dönmek: Kendi hakikatine ermeye çalışmak
Başbaşa vermek: Fenâ fillah, insanın kendi gerçeğini algılaması, ayrılık zannından kurtulması.
(Yarım_Kemal Gökdoğan)