Jump to content



Sayı 3: Üç Büyük Masalı


  • Please log in to reply
No replies to this topic

#1 Denio

Denio

    Kamış Kotak

  • Dokunulmazlar
  • 7,870 posts
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:alayına konum

Posted 30.08.2006 - 14:31


Çok küçük,ufacık,minicik,içi dolu turşucuk bir gecikmeden sonra baskılara da dayanamayıp ıkına ıkına yazı koymalıyım derken,maalesef hiçbirşey çıkartamadım...Sonra dedim ki olur oğlum alıntı yap,kopya çek koy gitsin önemli olan ifşa etmek değil mi görevi...Alıntı yerel bir gazeteden yapılmıştır

10/08/2006
Tüm çocukluğumuz, tüm gençliğimiz, ‘üç büyükler’ masalı ile geçmiştir. Nesiller boyu dinlenen bu Türkiye patentli masal, giderek paranoyak bir aşk hikayesine dönüşüyor. Aslında bu masal, Türk’ün Türk’e propagandasıdır. Hükmü yalnızca bayrağımızın dalgalandığı topraklar üzerinde sürer. Ve yalnızca o topraklar üzerinde yaşayanlar inanır bu masalın gerçekliğine. Zira onca fakirliğin, onca kabullenmişliğin, onca ezilmişliğin arasında kolay olmuştur büyük olmak. Zaten arkalarındaki medya desteği, reyting kavgası, her sene transferlerde har vurup harman savurdukları milyonlarca dolar ve sözüm ona tarafsız spor programlarında her daim baş gösteren boy boy fotoğrafları yeterlidir ‘büyük masalı’nı devam ettirmelerine.

Hep kazanırlar!

Genelde iyi oynasalar da kazanırlar kötü de; ve yenseler de yenilseler de medya hep onlardan bahseder diğerlerini yok sayarak. Diğerleri figürandır onların gözünde. Genelde her şey yolunda gider bu büyük masalın kahramanları için ve mutlu mesut oynarlar bu büyük oyununu. Ancak işin bir başka boyutu vardır her hikayede olduğu gibi. Küçüklüğünü kabul etmek zorunda olanların içinde büyük olmak kolaydır ama, gerçek büyüklerin içinde her an mümkündür küçülmek. Çünkü el oğlu rekabetin geldiği ortamdan gelir. Oynadığı lig kurulduğundan beri 30 tane ayrı şampiyon gördüğü için pek dinlemez bu ‘Turkey patentli’ büyükler masalını ve yarım düzine gol atar bir maçta. Alay konusu oluruz el oğlunun topraklarında. ‘Her hafta Türklerle oynasak’ diye alaycı başlıklar atarlar gazetelerinde. Müthiş yalan ortaya çıkar böyle durumlarda ama biz görmezden geliriz. Ahlar, vahlar, şansızlık nidaları ile geçer ertesi saatler. Ama önemi yoktur bizim için alay konusu olmanın; nasılsa birkaç gün sonra kendi çöplüğümüzde ötecektir borumuz. Onca fakirliğin, onca kabullenmişliğin, onca ezilmişliğin arasında büyük olunur nasılsa. Nasılsa ‘büyükler masalı’na alışmıştır Türk insanı. Sürekli yaşarız masalımızı…

ES-ES Süper Lige Çıkmasın!

Bu masal Türkiye’yi sarmış. Öyle ya sürekli kaybeden insanların olduğu bir ülkede herkes her zaman ne koşulda olursa olsun kazanandan yana olur. Kendi çöplüğünde büyüklüğünü kabul ederek mutlu olur. Bu işin sosyolojik boyutu olabilir ancak, ben bunu düşünmeden bakıyorum olaya (İçimden gelen duygusallıkla sadece). Ve düşündükçe Eskişehirspor’un Süper Lig’e çıkmasını istemiyorum. Düşünsenize; muhtemel pek çoğu Eskişehir’de doğup, Eskişehir’de yetişmiş, Eskişehir’in okullarına gitmiş, ataları Eskişehir mezarlıklarında yatan, belki iki ya da üç kuşak Eskişehirliler, Eskişehir’de üç büyük tribünlerinde… üzerlerinde İstanbul takımlarının formaları, boyunlarında atkıları, ellerinde bayrakları… ve kendi şehrinde Eskişehir’e küfrediyorlar, yaşadıkları şehre sırt dönmüşler, yüreklerinde yalnızca yedi tepeli şehrin sevdası. Maçtan sonra da Eskişehir Atatürk Stadyumu’na çok yakın olan evlerine 26 plakalı arabalarla gidecekler mutlu mesut bir edayla. Nasıl yendik Eskişehirspor’u diye düşünecekler. Pek sevinecekler şüphesiz. İstanbul takımlarının dünyanın parasını vererek aldıkları orijinal formaları, atkıları sandığa kalkacak bir sonraki Eskişehir deplasmanına kadar. Ve gelecekte bir gün sandıklar açılacak, formalar, atkılar çıkacak ve yine kendi şehirlerine küfredecekler ‘güçlüden yana olmayı sevenler’.

Ulusalı bıraktım

Ulusal basının spor sayfalarını okumuyorum. Televizyondaki spor programlarını izlemiyorum. Sadece yerel yetiyor bana. Amatör kümede kimin haftanın futbolcusu olduğunu öğrenmek keyif veriyor, ileride Eskişehirspor’a katılacağını düşünerek.
Amacım o üç takımın düşmanlığını falan yapmak değil, yanlış anlaşılmasın. Ama kendi memleketinin takımı kısıtlı bütçelerle akıntıya karşı mücadele veriyorken, sen bu üç takıma verdiğin desteğin yarısını bile kendi memleketinin takımına vermiyorsan, bunun adı nankörlüktür.
Sanırım içmek,
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.

Charles Bukowski


Piizan




1 user(s) are reading this topic

0 members, 1 guests, 0 anonymous users