İçerik değiştir



- - - - -

Vahdettin Hain miydi?


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 120 yanıt verildi

#101 babuna

babuna

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 341 Mesaj

Gönderim zamanı 10.03.2007 - 23:02

Cumhuriyet 23.07.2003
Necip Fazıl, şeriatçı bir Kürt devleti kurmak için ayaklanan Şeyh Sait'i şöyle tanımlıyordu:

Oyuna gelmiş cahil din adamı
Vahdettin davası'nda bilirkişi olan Doç. Dr. Seçil Akgün'ün deyimiyle, "Bir şair muhayyilesiyle rivayete dayalı söylentileri geliştirerek tarihsel gerçekmiş gibi ortaya koyan" Necip Fazıl, Şeyh Sait isyanı hakkında şunları yazar: Şeyh Said'in İngilizlerin adamı ve müstakil Kürtlük ideali peşinde olduğu şeni bir yalandır... O, dini zedelenmeye doğru giden bir Türk gibi hareket etti ve neticelerini hiç düşünmeden kendi öz hükümetini, Ankarayı toslamaya davrandı.

Yakın tarihimizle ilgili olayları araştıran ve bu konuda resmi tarihle ters düşen Necip Fazıl 'ın konuyla ilgili gösterdiği belgeler, bilirkişi olarak seçilen tarihçiler tarafından gayri ciddi bulunuyor. Gerçekten de Necip Fazıl birçok olayı ( Şeyh Sait, Vahdettin ve Menemen Olayı ) irdelerken ya duyumları ya da rejim muhalifi şahsiyetlerin kinle yazdığı anıları ''kuvvetli vesika'' diye sunuyor.

Elindeki yazılı vesikaları da tersinden 'okuduğunu' yine ''Vahdettin'' davasında bilirkişi olan Doç.Dr. Seçil Akgün 1980'de mahkemeye sunduğu raporda açıkça belirtiyor: ''Kitabın ana teması Kurtuluş Savaşı'na başlamayı ilkin kimin düşündüğü çerçevesinde işlenmiştir. Ayrıca Yazar 179. sayfada Vahdettin'in Atatürk 'e altın kesesinden 30 lira verdiğini öne sürmektedir. Kaldı ki, Vahdettin'in Türkiye'den kaçarken yanında olduğu söylenen 150 bin lira parayı ''bahşiş parası'' olarak nitelendirmektedir. Dolayısıyle Vahdettin'in Mustafa Kemal'e verdiği rivayet olunan 30 lira büyük bir meblağ sayılmamalıdır.

Gayri ciddi kanıtlar
Yazarın yapıtlarının çoğunluğu şiir kitapları, roman türünde edebi eserlerdir... Bir şair muhayyilesiyle rivayete dayalı söylentileri geliştirerek ortaya koyduğu bu kitabın verdiğimiz örneklerle görüldüğü gibi bilimsellikten çok uzak olduğu fark edilmektedir.

...Kitapta kanıtlanmaya çalışılan, Atatürk'ün Anadolu'ya geçişinde Vahdettin tarafından görevlendirildiği bilinen bir gerçektir. .. Bizzat Atatürk'ün ifadesi ortada iken başka kanıtlar ortaya sürmek, yazarın Atatürk'e olan hoşnutsuzluğunu pekiştirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Bu tarihsel gerçekler, daha sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Vahdettin tarafından idama mahkûm edilmesi, Kuvvay-ı Milliye'ye karşı örgütlenen Hilafet Ordusu gerçeğini, Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı engelleme çabalarını ve Vahdettin'in düşman kuvvetlerine iltica etmesi gerçeğini değiştirmemektedir. Bu konularda Vahdettin'i suçsuz göstermek için yazarın ortaya koyduğu hususlar ise doyurucu olmamaktadır.

...Yazar, Vahdettin'in Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın önderi olduğunu öylesine derinine işlemeye çalışmıştır ki, bunu kanıtlamak için 11 ''kat'i vesika'' ortaya koyarak bunların açıklamasını yapmaya çalışmaktadır. Bu vesikaların kat'iliği ve belgeselliği konusunda kitaptan şu örnekle yetinmek istiyorum: 'Vesikaların en ehemmiyetlisi Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi 'nin Mısır'da basılan eseridir. Ben bu eseri gözümle görmedim ve içinden hiçbir parçaya aslı ve tercümesiyle şahit olmadım.'

Takdir buyurulur ki, büyük bir kısmı bu gibi cümleleri kapsayan 3-4 basılmış eser ve eser sahiplerinin görüşlerinden oluşan, üstelik bu kaynaklar hakkında da yeteri kadar bilimsel aydınlatma yapmayan bir kitap, bilimsel bir eser olarak nitelendirilemez. Tarihsel açıdan gayri ciddidir.''

''Üstat'' Necip Fazıl, Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki gerici ayaklanmaların faillerini tanımlarken aynı şablonu kullanıyor: ''Din bağımlısı olmaktan öteye suçları bulunmayan zavallı, masum ve yaptığı işin sonunu hesaplamayacak derecede cahil güruh...''

Necip Fazıl'ın ıpenceresinden Şeyh Sait
Cumhuriyet döneminde ilk büyük ayaklanma Şeyh Sait İsyanı oldu. Laik cumhuriyeti yıkarak yerine şeriat esasına dayalı bir Kürt devleti oluşturmak için ayaklanma başlatmakla suçlanan Şeyh Sait de, Necip Fazıl'a göre dinine bağlı ve aklında ayaklanma fikri olmamasına karşın cehaleti nedeniyle hükümet kuvvetleri tarafından ayaklanmaya zorlanmış ve oyuna gelmiş cahil bir din adamı. Şair, Şeyh Sait olayını şöyle yorumluyor:

''Şeyh hadisesinin iç yüzü, en titiz incelemelerimize göre şöyledir:
O taraflarda Şeyh Said isimli, batıni irşad ve tasarruf ehliyeti son derece şüpheli, Nakşi şeyhi olduğu iddiasında, daha ziyade muhitini sevk ve idare siyaseti ve satıh üstü güdüm dehası bakımından hünerli, zengin ve büyük nüfuzlu bir ağa vardır. En büyük meziyeti olarak bu adam şeriat bağlılığında müstesna bir şiddet ve hiddet sahibidir. Fakat bu şiddet ve hiddetin kullanılacağı yeri ve dereceyi tayin edebilme irfanından mahrum...

İşte bu adam, Allah ve Resulüne bağlı her ferdin hak vermesini gerektirici bir ruh haleti içinde, sonrasını görmeksizin, daha 1925'in ilk basamaklarında olup bitenlerden üzgün ve rejime o zamandan küskündür. İşte bu adam, çevresinde düğün davetlileri olarak 300-500 atlı, Piran köyünde kardeşi Şeyh Abdürrahim 'in konağına iniyor. Topluluk içinde kendisinin farkında olmadığı, jandarma tarafından aranan birkaç adam öldürme mahkûmu vardır... Jandarma vaziyeti öğrenip de Piran'a bir baskın yapmaya gelince bunlar hep birden Piranlı mahkûmun evine çekilip siper alıyorlar. Jandarma kolunun başındaki subay gayet akıllı bir hareketle Şeyh Said'in karşısına çıkıyor ve mahkûmların kanuna teslimi için Şeyhin vasıta olmasını rica ediyor. Şeyhin karşılığı gayet ince, zarif ve anlayışlıdır:
Herşey mahkûmlar yüzünden!

-Hoş geldiniz, safa geldiniz! İsteğinizde haklısınız! Şu var ki, biz şimdi dünya saadetini kutlama töreni içindeyiz. Bu vaziyette bize katılanları teslim olmaya zorlayamayız. Şu gördüğünüz silahlı kalabalık da buna razı olmaz. Bir hadise çıkabilir. Buyurun, siz ve askerleriniz de bize misafir olun, hep beraber yiyip içelim.. Düğün bitip biz de buradan ayrılmaya, kalabalık dağılmaya başlayınca onları alıp götürün! Hatta o zaman mahkûmları elimle teslim etmenin çarelerini düşüneyim!

Jandarma subayı bu haklı teklifi kabul etmiyor, mahkûmların sığındığı evi kuşatıyor ve neticesi malum...''

Necip Fazıl, olayın anlattığı şekilde cereyan ettiğini tasdiklemek için yine vesika diye duyumlara başvuruyor:

''Bu güne değin hiç kimsenin duymadığı, bilmediği, merhum Van mebusu İbrahim Arvas 'tan dinlediğim ve o muhitin birçok yaşlı adamına teyid ettirdiğim bu gerçek, işin bütün ruhunu ifşa edici ve başlı başına muhkem bir tez belirtici mahiyet arzeder ve bilmeyerek de olsa Şeyh Said'in isyana nasıl itildiğini açığa vurur.

Ankara'yı toslayan şeyh
Şimdi en ince bir nokta:
Şeyh Said vak'a üzerine Vilayet merkezine bizzat gidip durumu izah edeceği yerde, yüksek bir dağ tepesindeki köyüne çekiliyor ve üzerine hükümet kuvvetleri yüklenince, beslediği ruh haleti yüzünden, kendisini karşı koyma ve isyana geçme hareketine mecbur ve memur sayıyor ve gümbürtü kopuyor.
Şeyh Said ayaklanışı bütün vatana şamil gösterilecek, hadiseye dış düşman tahrikleriyle alakalı manalar verilecek, kısmi seferberlik ilanına kadar gidilip bütün ohavalide omuz üstünde baş ve taş üstünde taş bırakılmayacak; ortalık sindirilince de neler yapılacağı, ne devrimlere yol açılacağı görülecekti.
Öyle oldu; Meclis'te 'ben Müslümanı Müslümana kırdırtmam!' diyen Ali Fethi Bey'i düşürdüler, ismetsiz İsmet Paşa yı hükümetin başına geçirdiler ve haydi büsbütün sıkıştırılan, şimdiki adliye sıkı yönetim, haydi kısmi seferberlik, haydi 'Hıyanet-i Vataniye Kanunu' na ek, 'dini alet ederek zihinleri karıştırma hareketine girişenlerin vatan haini sayılacaklarına' ait madde, haydi şu, haydi bu; ve peşinden meşhur 'Takrir-i Sükun Kanunu' , huzur ve sükunu sağlama ismi altında gık demeyi yasaklayıcı hükümler ve onun arkasından İstiklal Mahkemeleri ve vicdan törpüsü nice zulüm fermanları...
İsteseydi sınıra giderdi
Şeyh Said'in İngilizlerin adamı ve müstakil Kürtlük ideali peşinde olduğu şeni bir yalandır. Öyle olsaydı ilk başarılarının ardından cenup istikametinde sınıra doğru sarkar, Irak Kürtleri ve İngilizlerle irtibat kurar ve davasına belli başlı bir çevre içinde girişirdi. O, dini zedelenmeye doğru giden bir Türk gibi hareket etti ve neticelerini hiç düşünmeden kendi öz hükümetini, Ankarayı toslamaya davrandı. Bu davranışın sakameti yanında samimiyeti açıktır ve Şeyh Said'e Mahkemede vereceği cevaptan da anlaşılacağı gibi, Kürtlük gayreti ve İngilizlerle irtibat zilleti isnat etmek vicdansızlıktır. ''

#102 babuna

babuna

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 341 Mesaj

Gönderim zamanı 11.03.2007 - 21:16

İhanet Üzerine
Prof. Dr. Taner ÇAMSARI

Cumhuriyetimizin tarih karşısındaki zorlu sınavı, her gün yeni bir aşamaya dönüşerek, renkten renge, şekilden şekle bürünerek sürüp gidiyor. Henüz sınav bitmedi. Geçme umudu sürüyor. ''Tarih Baba'' hiç de kolayca vize verecek gibi görünmüyor. Eskiden beri hep böyledir. Kimse bu dersten öyle beleşine geçemez. Hak etmeyenleri Tarih Baba'nın ünlü çöp sepeti ağırlamıştır hep. Ancak bu çöp sepeti o denli büyüktür ki, öyle sık sık boşaltılmaz. Akla karanın ne olduğu hemen belli olmaz. Çöp kamyonu 40-50 yılda bir gelir ve sepetin içindekiler çöplüğe büyük bir gürültü ile boşaltılırken anlaşılır pek çok şey. ''Aaa bak kimler varmış'' diye şaşırır kitleler, insanlar. Tarih Baba kâtibine seslenir: Yaz oğlum/kızım!..
Oysa Tarih Baba sayısalcı değil, sözelci olduğu için ''anaerobik solunumu'' (oksijensiz ortamda yaşayan mikroorganizmaların yaptığı solunum) bilmiyordu. Dolayısıyla çöplüğün altında yıllarca oksijen kullanmadan daha çok gelişebilecek mikropları bilmiyordu. Nereden bilecekti ki, aradan 80 yıl geçtikten sonra o çöplükte maden aramaya çıkacak anaerob (oksijensiz solunum yapan mikroorganizma), nice ünlü politikacı, nice ünlü gazeteci, öğretim üyeleri, eski başbakanlar, yeni başbakanlar olacağını. Bu mecazi anlatımda Tarih Baba yerine konulacak öznenin ne olduğunu birlikte saptayalım. Objektif ya da siyasi bakışla yazdırılmış (resmi) tarih? Bence ikisi de değil. Bir tıp doktoru olarak konuyu tarih tekniği açısından irdeleyecek birikimim yok. Ancak öyle bir birikimim vardır ki, bu konuda tarih bilimciler, sosyal bilimciler ve siyaset sosyologlarının da aralarında bulunduğu herkesle birebir tartışabilecek öznel bir ağırlık taşır. Bu birikimim, yurtseverlik tabanında yükselir. Etnik olmayan ulusçu, cumhuriyetçi, tam bağımsızlıkçı, gerçekten ''demokratik Türkiye'' diyen, duygusal ve taraflı bir birikimdir. Sevr Antlaşması'nı bana yeniden imzalattırmak isteyenlerin sözde nesnel bakışıyla mı bakacağım kendi tarihime? Gazete köşelerinde ''Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir'' diyerek, kendisini besleyenlere sadakatini açıklayanların kimliğiyle mi bakacağım?
Elbette hayır! Ülkesini seven herkesin, yurdunu düşman çizmesinden kurtarırken, İsviçreli, Alman, İngiliz vb. bilmem kimin hoşuna gidecek bir ''sözde bilimsel makale titizliğiyle'' , ''o nesnel, bu değil'' diyecek bir konumu olamaz. Zaten öyle söyleyenleri mütareke basını ve yurtdışındaki samimi arkadaşları(!) hemen Nobel'e aday gösteriyorlar. Cumhuriyete, ülkenin bütünlüğüne saldıran, alternatif cumhuriyet arayışında olan kim varsa ya Nobel Barış ya da Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösteriliyor. Şimdi bir yazar ve bir politikacımız var Nobel adayı. Kimin hain olduğu, yaşanılan dönem içinde kolayca ortaya konamıyor. ''Hain'' sözcüğü nesnel bir tanım değildir zaten. Yani bir laboratuvar testi yaparak kimin hain olduğunu, kimin olmadığını ortaya koyamıyoruz. Bu sözcüğü tarih anlamında mücadeleyi kazananlar diğerlerine karşı kullanır, kullanabilir. Vahdettin hilafet ordusuyla başarıya ulaşıp Mustafa Kemal 'i idam ettirebilseydi ne diyecekti? ''O haindi, bu nedenle idam ettirdim, zaten Kuvayı Milliyeciler de çapulcuydu!'' diyecekti. Hatta kendisi başarı kazanamadığı halde bunları söylemiştir. ''Kahraman Mustafa Kemal'i idam ettirdim'' mi diyecekti? Mustafa Kemal de o dönemdeki yaptıklarına ve İngiliz ile işbirliğine bakıp, durduğu doğru ve muzaffer köşeden tarihsel sonucunu çıkartıyor ve saptamasını yapıyor: ''Bu adam haindi'' diyor.
Konu orada kapanmıştır. Öznel olarak düşüncesini belirtmiştir. Vahdettin hain miydi, yoksa değil miydi? Peki neden bu gereksiz tartışma başlatıldı? Bu gündemleri belirleyenler biliyorlar, demirin tavında dövüldüğünü. Avrupa Birliği kapısına kıstırılmış, terör kıskacına alınmış, Cumhuriyet tarihinin en zavallı konumuna getirilmiş ülkemizin şu süngüsü düşmüş halinin bir daha kolay kolay yakalanamayacağını. Ne yapılacaksa bugünlerde yapılması gerektiğini. ''Hainlik'' ne şekilde olursa olsun öznel bir tanım olduğuna göre bu tanımı şu ya da bu şekilde yapanlar, ait oldukları tarafı ortaya koyuyorlar, bunun başka bir açıklaması olamaz.

#103 babuna

babuna

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 341 Mesaj

Gönderim zamanı 11.03.2007 - 21:29

Cumhuriyet 24.10.2002
Atatürk-Vahdettin Görüşmesi Üzerine...
Sayın Meriç Velidedeoğlu 'nun, okunuşunun 75. yılında Söylev'i değerlendiren yazısını ilgiyle okudum (Cumhuriyet, 15 Ekim 2002). Ancak Atatürk-Vahdettin görüşmesi üzerine yazdıklarını belirsiz buldum. Sayın Velidedeoğlu, böyle bir görüşmenin Söylev'de yer almadığını vurgularken, elbette yerden göğe kadar haklıdır. Kimi İnkılap Tarihi Uleması 'nın bu görüşme sahnesinin Söylev'de geçtiğinden söz etmelerinin ise hiçbir dayanağı yoktur. Fakat Sayın Velidedeoğlu'nun şu değerlendirmesi pek açık değil:
''Oysa Söylev'de ne böyle bir ziyaretten, ne böyle bir görüşmeden söz edilmez. Böyle bir sahne kesinlikle Söylev'de yer almaz.''
Sayın Velidedeoğlu, Söylev'de böyle bir ziyaretin kesinlikle yer almadığını söylerken acaba böyle bir görüşmenin hiçbir zaman yapılmadığını mı ileri sürmek istiyor? Açık değil... Yalnız benim anladığım, böyle bir ziyaretin hiçbir zaman yapılmadığını söylemek istiyor. Çünkü ''Bu görüşme Söylev'de geçmez. Ancak Atatürk'ün başka bir eserinde bundan ayrıntılı olarak söz edilir'' demesi gerekirdi. Böyle deseydi zaten hiçbir kuşkuya, hiçbir belirsizliğe yer kalmazdı.
Atatürk kendi aleyhine kullanılacağını düşünmeden gerçekleri söylemekten hiçbir zaman çekinmemiştir. Nitekim Vahdettin ile yapılan görüşme de onun düşmanları tarafından sürekli olarak sömürülegelmiştir. Gerçekten Atatürk bu görüşmenin bütün ayrıntılarını anlatmış, üstelik görüşmenin geçtiği salonun krokisini dahi çizmiş, Vahdettin'in kendisine ''Paşa, devleti kurtarabilirsin'' dediğini de aktarmıştır. Vahdettin bu sözleriyle özellikle Karadeniz Bölgesi'ndeki kargaşanın önüne geçilmesini, böylece İngilizlerden gelen şikâyetlerin önlenmesini istemiştir. Yoksa, onun Anadolu'nun bütün olarak kurtarılmasını düşünmediğini sonraki tutum ve uygulamaları ortaya koymuştur.
Peki Atatürk bu görüşmeyi nerede anlatmıştır? Atatürk 1926 yılında anılarını Mahmut (Soydan) ve Falih Rıfkı 'ya yazdırmış ve onun bu anıları Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanmıştır. ( ''Büyük Gazi'nin Hatıralarından Sahifeler'' Hâkimiyet-i Milliye 19 Mart 1926-12 Nisan 1926). Bu anılar öbür gazetelerde de yer almış, çok geçmeden ünlü Fransız Türkoloğu Jean Deny tarafından Fransızcaya çevrilmiştir. Anılar sonradan kitap halinde de basılmıştır.
Sayın Velidedeoğlu'nun Söylev'in yeterince araştırılmadığı görüşüne katılıyorum. Ancak Söylev'in 50. yılında Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu'nun yaptığı çalışma dışında, bununla ilgili başka bir araştırma olmadığı yolundaki görüşüne katılmıyorum. Ünlü Fransız tarihçisi Lucien Febvre 'nin, ''Tarihçi bilen kişi değil, araştıran kişidir'' sözünün altını çizmekle yetiniyorum.
Prof. Dr. Zeki ARIKAN

#104 babuna

babuna

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 341 Mesaj

Gönderim zamanı 11.03.2007 - 21:43

cumhuriyet1999 arsivinden :
ARAYIŞ
TOKTAMIŞ ATEŞ
İlk Meclis...
Son günlerde, kendime televizyonu yasak ettim. Zira olmadık şeylere ''takılıyorum'' ve bir bakıyorum, saat 12'yi geçmiş. O saatten sonra; bir gün sonrasının dersini mi hazırlayacağım, bu arada biriken tezleri mi okuyacağım, yazıları mı yazacağım, yoksa yeni çıkan kitap ve dergilere bir göz atarak, kendimi mi tazeleyeceğim... (Zaten son dönemde bazı şeyleri, ''tadını kaçıracak'' kadar ihmal ettim. Keşke günler 24 saat değil de, 36 saat olsaydı...)
Bu zamansızlık içinde, ''uykumu feda edeceğime, televizyonu feda edeyim'' dedim ama, çok şey yitiriyorum (Zaten uyuduğum 5-6 saat).
Hafta başında bir gece; sanıyorum pazartesi gecesi idi, çalışmaktan yorulunca, kafamı dinlemek için televizyonu açtım ve kanallar arasında dolaşmaya başladım. Atalarımız, ''arayan bulur...'' demişler. Gerçekten, insan aradığı zaman buluyor. Hoşuna gitse de gitmese de...
Dinci kanallardan birinde, Ulusal Kurtuluş Savaşımızla ilgili kimi görüntüler bulunca izlemeye başladım. Keşke izlemeseydim. İnanın sinirden uykum kaçtı.
Programın sonunda öğrendiğime göre; bu, ''İlk Meclis'' başlığını taşıyan bir diziymiş ve ''Haftaya dördüncü bölümü izleyeceksiniz'' anonsunu yaptıklarına göre de, dizinin üçüncü bölümüymüş. Benim izleyebildiğim 10-15 dakikalık bir bölümdü. Allah bilir ilk iki bölümde ve 3. bölümün izleyemediğim kısmında, ne ''inciler döktürmüşlerdir'' . Zira hayretle izlediğim ve aceleyle not aldığım o kısacık görüntülerden şu izlenimi edindim ki; bu diziyi hazırlayanların, ne tarih bilgisinden nasipleri var, ne de insaftan...
Öyle güzel kurgulamışlar ki eğer konuları bilmeseniz, yutacaksınız. Fakat konuya biraz yakınlığınız varsa, oynanmak istenen oyunu bütün netliğiyle görüyorsunuz.
Beni şaşkına çeviren ve kâğıda kaleme sarılmama neden olan ilk cümle, ''Yunanlıların, İngiltere'nin yardımı kesmesi üzerine yenildikleri'' , cümlesi oldu. Yani, eğer İngilizler Yunanlıları desteklemeyi sürdürselermiş, onları yenmemiz pek mümkün olamayacakmış...
Aşırı duyarlı ve alıngan olduğumu düşünebilirsiniz. Fakat ardından gelen cümle, duyarlılığımın gerçekliğini gösteriyor: ''Ulusal savaşta sadece Yunanlılarla savaşılmış ve fazla bir kayıp da olmamıştır...'' Dokuz küsur bin şehit ve 30 bin yaralı fazla sayılmıyor...
Bu yaklaşım, Mustafa Kemal 'in zaferini gölgelemek isteyen kimi ''muhteremlerin'' , çok hoşlandıkları bir yaklaşımdır. ''Ne olacak canım'' derler, ''Zaten Kurtuluş Savaşı emperyalist devletlerle değil, Yunanistan'la yapılmıştır. Fazla abartmamak gerek''.
Tam bir saptırma örneğidir bu, Yunanistan'ı, kimin Anadolu'ya sürdüğünü ve desteklediğini hiç düşünmezler. Kaldı ki koskoca bir müttefik donanma; İngiliziyle, Fransızıyla, ABD'lisiyle, İtalyanıyla ve Yunanıyla, İstanbul'a demir atmış ve toplarını kente çevirmiştir. Ülkedeki tek işgal gücü Yunanlılar değil, yukarda saydığım devletlerin tümüdür (ABD'nin istisnasıyla).
Dizide, Ali Şükrü ve Hüseyin Avni 'nin görüntülerinin üzerine, kimi görüş ve konuşmaları veriliyor. Ve ardından ''bet bir sesle'' , Mustafa Kemal'in, saltanatın kaldırılması aşamasında, ''sıraların üzerine fırlayarak'' yaptığı konuşmanın son bölümü: ''Muhtemelen bazı kafalar kesilecektir...'' Ama bu işi savsaklamaya çalışanların yaptıkları çirkinlikler ve tezgâhlamaya çalıştıkları oyunlara hiç değinilmiyor.
Bu diziyi hazırlayanlara sorarsanız; Vahdettin 'i yurtdışına çıkmaya (kaçmaya değil) Refet Paşa ikna etmiş. ''Eğer burada kalırsanız istenmeyen olaylar olabilir'' demiş. Ve Vahdettin'in ''yurdu kurtarmak için görevlendirdiği'' Mustafa Kemal'in tavrı üzerine yurtdışına gittiği gün, TBMM aynı göreve Abdülmecid Efendi 'yi geçirmiş...
Bunların tarihten de haberi yok. Saltanat, 1 Kasım'da kaldırıldı. Ne saltanatından söz ediyorlar...
Vahdettin San Remo'da sefalet içinde ve beş parasız ölmüş. Tabutu haczedilmiş...
Bunlar doğru. Ama Vahdettin'in paralarını kimin yediğini herkes bilir. Vahdettin'in anılarında ve Vahdettin'le ilgili yazılan tüm kitaplarda vardır bu. Ama diziyi hazırlayanların amacı çok başka...
Fukara Cumhuriyet, Osmanoğullarının yurtiçindeki tüm varlıklarının bedelini cömertçe ödemiştir. Osmanlı ailesinin, eli kalem tutan tüm bireyleri yazar bunu. Zaten aksi takdirde, 1924 sonrasında yıllarca ve yıllarca o ''debdebeli'' yaşamı nasıl sürdürürlerdi? Sonunda, ''deniz tükenmiştir'' ama, ''hazıra dağ dayanmaz'' .
Ve Osmanlı ailesinden hiçbir ferdin ağzından, cumhuriyetle ilgili olarak tek bir, ''küçültücü'' ifade çıkmamıştır. Böyle kullanılmak istenmeleri, herhalde onların ruhlarını da taciz ediyordur.
Çok çirkin şeyler bunlar.

#105 babuna

babuna

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 341 Mesaj

Gönderim zamanı 13.03.2007 - 23:18

Cumhuriyet 20.07.2005
HİKMET BİLA
Sen Neymişsin Be Vahdettin?
Vahdettin hain miydi, değil miydi?
Bülent Ecevit , ''hain'' olmadığını söylemiş. O anda, bazı tarihçiler de anında Vahdettin'in hain olmadığını keşfetmişler. Meğer, bu büyük keşif için Ecevit'i beklerlermiş.
Gerçi Ecevit, Tevfik Paşa ile İsmet Paşa 'yı birbirine karıştırmış ama olsun, maksat ''tabu'' lar yıkılsın. Tarihçinin, siyasetçinin kuyruğuna takılması gerekiyorsa, takılır efendim.
Aslında gereksiz bir tartışma.
Olan olmuş, biten bitmiş. Vahdettin gibilerin defterleri Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet'le dürülmüş. Ama anlaşılıyor ki, amaç Vahdettin'i aklamaktan çok, Vahdettin'in hainliğini Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde haykıran Atatürk 'ü yargılamak. Hatta, ''Vahdettin hain değildi'' hükmüne vararak ''haindi'' diyen Atatürk'ü böylece mahkûm etmek.
Belli ki, Vahdettin'in günahlarını damadına yıkarak bu yolda epeyce ilerlediklerini düşünüyorlar herhalde.
Benim bildiğim tarihe göre hain sözü Vahdettin için az kalır. Bugün ''Ecevit haklı, Vahdettin hain değildi'' diyen tarihçilerin itirazlarını duyar gibi oluyorum ama, önemi yok. Çünkü onlar, bu tezi savunabilmek için Ecevit'in çıkışını bekleyerek, onun hatalarla dolu görüşlerinin arkasına takılarak tarihçiliklerine zaten gölge düşürmüşlerdir.
Bu arkadaşlar tarihçi değiller mi? Neden bu ''tarihsel gerçek'' için bu kadar beklediler? Vahdettin'in hain olmadığını kanıtlayan belgeleri, bilgileri bulup gün ışığına çıkarmadılar? Şimdi onlara sormak gerek: Vahdettin'i aklayan görüşlerinizi yeni belge veya bilgilere mi dayandırıyorsunuz yoksa, yine hiçbir belge ve bilgiye dayanmadan ortaya çıkan Ecevit dediği için mi böyle konuşuyorsunuz?
Tarihçi sorumluluğu bu soruya yanıt vermeyi gerektirir.
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarına geri dönmek, o günler için yeniden konuşmak isteniyorsa, bu arkadaşları hayal kırıklığına uğratacak çok şey çıkar. Mustafa Kemal'in her iki dönemde de hangi hainliklerle, hangi zavallılıklarla, hangi çapsızlıklarla uğraştığı teker teker ve tekrar ortaya çıkar ki, o zaman Vahdettin'i savunmak biraz yüz kızartıcı olabilir.
Üç gündür Vahdettin'in hainliğini gösteren belgeler gazetelerde yayımlanıyor. Ama Vahdettin'in vatanseverliğini kanıtlayan bir tek belge görmedim. Siz gördünüz mü?
Sayın Ecevit de, ''Vahdettin'e hiçbir zaman hain demedim'' diyerek övünüyor.
O zaman sormazlar mı: Herkes onun hain olduğunu sanıyordu. Madem değildi ve siz bunu biliyordunuz da, bu gerçeği bugüne kadar neden açıklamadınız? Ecevit gibi birinin siyasal ve tarihsel sorumluluğu, Vahdettin'e hain dememekle biter mi? Onun bir hain olmadığını Meclis'te, hükümette, meydanlarda haykırması gerekmez miydi?
Neden şimdi?
Tekrar ediyorum: Vahdettin tartışması gereksiz.
O dönem tarihe karıştı. Kim ne derse desin, Vahdettin'leri, Damat Ferit 'leri, Ali Kemal 'leri artık oralardan çıkarıp kurtarmak olanaksız.
Mutlaka hainlik konusu tartışılacaksa, asıl bugünün hainliklerini konuşmak gerek.

#106 60tayfun60

60tayfun60

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 9 Mesaj

Gönderim zamanı 03.04.2007 - 16:16

bence değil. hangi isin vatanını satar ki....

#107 sophiA

sophiA

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 89 Mesaj
  • Konum:40.58 Grad Kuzey paralelleri, 29.05 Grad Doğu meridyenleri
  • İlgi Alanları:Özellikle SATRANÇ

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 14:37

Tartışmasız Vatan Hainidir :)
Gönderilen Resim

#108 LaHesis

LaHesis

    Baş Yazar

  • Üyeler
  • 1.142 Mesaj
  • Cinsiyet:Belirtilmedi

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 14:52

biz boşuna tartışmışız yani bunca sayfa
baştan söleseydiniz hiç yormazdık kendimizi :)


#109 sophiA

sophiA

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 89 Mesaj
  • Konum:40.58 Grad Kuzey paralelleri, 29.05 Grad Doğu meridyenleri
  • İlgi Alanları:Özellikle SATRANÇ

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 14:56

Kusura bakma ancak yetişebildim :)
Gönderilen Resim

#110 abidik

abidik

    Buranın müptelasıdır

  • Üyeler
  • 3.464 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:nerede akşam orada sabah
  • İlgi Alanları:ömer,şems,yunus

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 15:02

evet ben de sonucu merak ettim di
eh bi sonuca ulaştıysanız ben de bi şe demiyim
ama bakın yazarsanız bu hortlamış konuya
atlaycam o na göre
gezinen bir gölgedir hayat,
gariban bir aktör bir ileri bir geri saatini doldurur.
ve sonra duyulmaz olur sesi,
bir masaldır gürültücü bir salağın anlattığı,
ki yoktur hiç bir anlamı .

#111 MaNoLYa

MaNoLYa

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 1.870 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Onun Hülyasında

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 17:48

vahdettin vatan haini değildi.

vatana hainlik eden biri vatanını terkederken yanına hiç bi arada göremediğiniz kadar para alabilirdi.vatan haininden bunu bekleyebilirsiniz ama vahdettin ne yaptı devlet hazinesinden bir kuruş para almadı.

kesin olarak hatırlayamıyorum ama sultan vahdettin italyada ölmüştü galiba.sultan vahdettin öldüğünde cenazesi 15 gün sonra toprağa verildi.nedeni ni merak eden varsa söyleyeyim.parasızlıktan etraftaki esnaf kısmına borcu olduğundan dolayı.

yani bunun üstüne vahdettine vatan haini demek hainliktir.

кเ๓รєאє ๏l๔ยğยภ๔คภ Ŧคzlค ﻮüשєภ๓є,๒єאคz ﻮülüภ ๒เlє ﻮölﻮєรเ รเאคђtıг!!!



๓คภ๏lאค

#112 yusufla

yusufla

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.577 Mesaj
  • Konum:GüLLeR-DiYaRı....

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 18:12

Vahdettine vatan haini diğenler Osmanlı düşmanlığı yapnlar sanırım..
ve unutmamak gerekir ki... onlar olmasaydı şu an da bu topraklar da Türkiye Cumhuriteide olmazdı...

Vahdettinin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız merak ediyorum ki öyle bi şansınız yok ama... eminim vatan haini diyenler daha beterini yapardı...
"Allah Dilemedikçe Siz Dileyemezsiniz." (İnsan Suresi, 30)

bir özlem var içimde uzaklara dogru
engin denizlere sana,ve aşkımıza
sisli bir maziden uzakta
yalnızca sana yakın
gönlümün dalgalarında sevgim kalsın
bitmeyen rüyalarımda hep sen varsın...

#113 sophiA

sophiA

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 89 Mesaj
  • Konum:40.58 Grad Kuzey paralelleri, 29.05 Grad Doğu meridyenleri
  • İlgi Alanları:Özellikle SATRANÇ

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 18:16

O ingiliz hayranının yurttaki direnişi engelleme çabaları ve topraklarımızı özenle paylaşmalarını izlemesi , korkaklığı, Mustafa Kemal'e ölüm cezası verilmesini onaylaması bile vatan haini olarak anılmasına yeter. Genellilkle birçok kişi onun Sayesinde Mustafa Kemalin anadoluya gittiğini hatta şu sözleri kullandığını iddia ederler "Paşa paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Devleti kurtarabilirsin!" ama bu söz onların sandığı anlamda söylenmemiştir. Burada ima edilen yurttaki direnişin sonlandırılarak işgal devletlerini daha fazla kızdırmamaktır. VI. Mehmet Vahidettin hala vatan hainidir! :)

p.s.= konunun Osmanlılarla ilgisi yoktur lütfen farklı noktalara çekmeyin

Bu mesaj sophiA tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 14.05.2007 - 18:18

Gönderilen Resim

#114 yusufla

yusufla

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.577 Mesaj
  • Konum:GüLLeR-DiYaRı....

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 18:22

unutmayalım ki Mustafa Kemali samsuna gönderen ve Devlet bütçesinde ona yardım eden ve samsuna çıkacağı gemiyi ayarlayanda vahdettindir.... :)
"Allah Dilemedikçe Siz Dileyemezsiniz." (İnsan Suresi, 30)

bir özlem var içimde uzaklara dogru
engin denizlere sana,ve aşkımıza
sisli bir maziden uzakta
yalnızca sana yakın
gönlümün dalgalarında sevgim kalsın
bitmeyen rüyalarımda hep sen varsın...

#115 sophiA

sophiA

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 89 Mesaj
  • Konum:40.58 Grad Kuzey paralelleri, 29.05 Grad Doğu meridyenleri
  • İlgi Alanları:Özellikle SATRANÇ

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 18:28

Samsuna gönderdi ise sizin sandığınız nedenlerden değildir. Tek sebebi yurtta gerçekleşen yerel direnişleri durdurmak , halkın sesini kesmek, işgalcileri kızdırmamak. Atamız onun kadar korkak olmadığı için şuan ki topraklara sahibiz.
Gönderilen Resim

#116 yusufla

yusufla

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.577 Mesaj
  • Konum:GüLLeR-DiYaRı....

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 18:34

o zaman şöyle söyleyeyyim.. Büyük önderimiz Mustafa Kemal bile vatan haini demezken siz nasıl diye biliyosunuz ki...

ve Vahdettin öldüğünde Mustafa Kemalin onun için söylediklerini bulun ve okuyun.... :)

daha aydınlatıcı olur... <_<
"Allah Dilemedikçe Siz Dileyemezsiniz." (İnsan Suresi, 30)

bir özlem var içimde uzaklara dogru
engin denizlere sana,ve aşkımıza
sisli bir maziden uzakta
yalnızca sana yakın
gönlümün dalgalarında sevgim kalsın
bitmeyen rüyalarımda hep sen varsın...

#117 sophiA

sophiA

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 89 Mesaj
  • Konum:40.58 Grad Kuzey paralelleri, 29.05 Grad Doğu meridyenleri
  • İlgi Alanları:Özellikle SATRANÇ

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 18:36

Nutuk'u okumanızı tavsiye ederim bende. Vatan haini dememiştir ama kendiside Vahdettinin onu anlattığım sebeple samsuna gitmesi için gönderdiğini yazmıştır.
Gönderilen Resim

#118 yusufla

yusufla

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.577 Mesaj
  • Konum:GüLLeR-DiYaRı....

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 18:44

size göre ne kadar vatan haini ise bana görede o kadar vatan haini değildir...:)
"Allah Dilemedikçe Siz Dileyemezsiniz." (İnsan Suresi, 30)

bir özlem var içimde uzaklara dogru
engin denizlere sana,ve aşkımıza
sisli bir maziden uzakta
yalnızca sana yakın
gönlümün dalgalarında sevgim kalsın
bitmeyen rüyalarımda hep sen varsın...

#119 LaHesis

LaHesis

    Baş Yazar

  • Üyeler
  • 1.142 Mesaj
  • Cinsiyet:Belirtilmedi

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 19:16

pose kuyuya nasıl bir taş atmış ki aylardır çıkaramadık :)

dönüp dolaşıp aynı şeyleri yazmış gibi olcam,yazmıyorum..
o yüzden önceki tartışmalara ve verilen bilgilere göz atın belki fikriniz bir nebze olsun değişebilir.


#120 yusufla

yusufla

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.577 Mesaj
  • Konum:GüLLeR-DiYaRı....

Gönderim zamanı 14.05.2007 - 19:20

Güldenciğim bilgiler her yerde var ve kişiler kendi isteğine göre değerlendirmektedir...

ne kadar anlatırsanız anlatın her kes inanmak istediğine inanacaktır..

bazıları için vatan haini bazıları için değil... bu değişmez bir durumdur...
"Allah Dilemedikçe Siz Dileyemezsiniz." (İnsan Suresi, 30)

bir özlem var içimde uzaklara dogru
engin denizlere sana,ve aşkımıza
sisli bir maziden uzakta
yalnızca sana yakın
gönlümün dalgalarında sevgim kalsın
bitmeyen rüyalarımda hep sen varsın...





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli