İçerik değiştir



- - - - -

Can Dündar' dan


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 14 yanıt verildi

#1 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 02.03.2004 - 20:59


Parmağın yüzyıllık serüveni

1980’lerden beri başparmağıyla videoda oyun oynayan, uzaktan kumandayla kanal değiştiren, cep telefonuyla mesaj yazan kuşağa “Başparmak jenerasyonu” deniyormuş.

Başparmağını kullanma yeteneği, insanı diğer primatlardan ayıran başlıca özelliklerden sayılmakla birlikte bütün işini bu parmakla yapan son jenerasyonun sözkonusu uzvu haleflerininkinden daha kaslı ve daha marifetliymiş.

Bazıları cep telefonuyla o kadar çok mesaj geçiyormuş ki “Yazılı mesaj incinmesi” denen bir illet tıp literatürüne geçmiş.


* * *
Aslında başrolün elin bir ucundan diğerine geçmesi neredeyse bir asır aldı.

Geçtiğimiz yüzyılın başında yeterince soylu olup olmadığınız beş çayı içerken fincanı tutan elinizdeki serçe parmağının kalkık durmasından anlaşılırdı

Sonra bu aristokratik incelik unutuldu, bizim serçecikle sadece lades tutulur oldu.

İktidar, hemen yanındaki parmağa geçti. Çünkü o parmak, romantik izdivaç tekliflerinin finalinde yüzükle ödüllendirilen parmaktı.

Sonraları letafetin yerini küfür aldıkça “elin Avarel’i” orta parmak, iki yanda ikiz toplar gibi buluşan dört parmağın arasından dikilip öfkeyle havalandı tribünden, siperden, araba penceresinden…


* * *
Ardından işaret parmağı çıktı sahneye...

Memleketteki her işte parmağı olan Sam Amca’nın bizi askere çağırırken kullandığı parmak yani…

Başaşağı çengel şeklindeyken “Gel gel” yapmaya ve pandik atmaya, yüzü tahtaya dönükken söz istemeye, sahibine dönükken başparmak desteğiyle kibarca “Bir dakikanızı alabilir miyim” yalvarmasına yarayan, yan döndüğünde ise “Gösteririm sana” tehdidiyle sallanan işaret parmağı…

Erbakan o parmağıyla gökyüzünü işaret ederek ilk partisini kurmuş, daha radikaller onu, başparmağı da açarak kullanır olmuştu.


* * *
Böylece parmakların birbiriyle raks ettiği çağ başladı.

Çocuklukta orta ve işaret parmaklarını üst üste koyarak küsenler, baş ve işaret parmaklarını yuvarlak yaparak barışırdı.

Zamanla o yuvarlak, avuç içi karşıya doğru tutulunca “mükemmel”, avuç içi el sahibine doğru tutulunca “homoseksüel” anlamı taşımaya başladı.

İşaretle orta parmak birbirinden ayrılıp zafer işareti yaptı.

Serçeyle işaret parmakları kulak olup diğer üçünün çıkıntı yaptığı hareketle kurtlaştı elimiz... çıkıntılar toplanınca ağır metalleşti. İki uçtaki parmakları iki yana açınca rock’çı kesildi.

Baş parmak işarete tatlı tatlı sürtünüp parayı çağrıştırdı, altına girip yazı tura attı, üstüne çıkıp tespih çekti.


* * *
Bebekken ağzımıza sokup şehvetle tadına baktığımız başparmağa gelince…

Bir zamanlar yeri gösterip mağlup gladyatörlerin ölümüne bilet kesen başparmak, sonraları yana yatıp oto stop yaptı ve nihayet burnunu havaya dikip başarısını ilan etti.

“Yeni jenerasyon onu en çok sevgi mesajlarında kullanıyor” deseler de inanmayın;

Bence bu nesilde de başparmağın en yaygın kullanım alanı, iki komşusu olan işaretle orta parmağın aralığından –kimi zaman kol desteğiyle- hınzırca muhatabına uzandığı o agresif pozisyon hala...

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#2 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 06.03.2004 - 17:14

Buda Selahattin Duman dan bir yazi...

İnsan doğduğu yeri, annesini babasını seçemediği gibi ismini de seçemiyor..
Halis isimdeki biri Tereyağı soyadıyla yaşıyor.. Öbürü Satılmış Ordu
ismiyle tırsa tırsa geziyor.. Çünkü, taşıdığı kafakâğıdı bile yayın yoluyla
hakaret suçu işliyor.. Bunun çaresi kütüklerde temizlik yapmak..

Tatil için çoluk çocuk Antalya'ya gidiyorsunuz.. Kesenize uygun bir otel
buldunuz.. Rezervasyon yaptırmak üzere telefonu açtınız.. Karşı taraftan
neşeli bir genç kız sesi, gereken bilgileri vermeden önce soruyor:

"İsminizi alabilir miyim?"

"Tabii hanımefendi.. İbrahim Ziker.."

"Anlamadım!!"

"Ziker.. Ziker.."

"Terbiyesiz adam!" Çat! (Buradaki çat sözcüğü suratınıza kapanan telefonun
efekti oluyor..)

İsminizin İbrahim Ziker olması şart değil.. Sorulduğunda Abdullah Oyar da
diyebilirdiniz Adem Kayar da.. Şartları zorluyor, diye düşüneceğinizi
bilmesem "Subay Sokar.." ismini de örnek vereceğim.. Hepsinin telefon
rehberlerinde yeri var..

Sokar soyadı ile yaşamak zor.. Eşiniz doğum yaptı diyelim ve gürbüz bir
oğlan getirdi dünyaya.. Bebeğe "Güçlü.." adını vermek istiyorsunuz,
veremezsiniz.. Önce nüfus memuru karşı çıkar.. Tartışma büyürse o soyadına
uygun bir eylem yapmaya kalkar.. Telefon numaralarını veremeyeceğim ama
Bursa telefon rehberinden adı tespit edilen Mümin Abaza ile Manisa'dan
Yunus Gay'in bir otobüs yolculuğu sırasında yan yana koltuklara düştüğünü
varsayalım.. Yol uzun.. Sohbet kaçınılmaz.. Doğal olarak tanışıyorlar:

"Efendim ben Yunus Gay.."

"Memnun oldum ben de Mümin Abaza.."

"Yaaa! Öyle mi?"

Bizde yalan yok!
Şu kısacık diyalogdan mânâ çıkar bakalım.. Bunun tersi de olabilir..
Kendini önce Bay Abaza tanıtır.. Öbürü de adını soyadını söyler.. Artık o
yolculuğun selameti için muavini bu ikilinin arasına oturtmaktan başka çare
kalmaz.. Hele bir de Muğla'dan Alkin Azgın isimli bey arka koltukta
oturuyorsa seyreyleyin gümbürtüyü.. Bu isimleri kafadan sallamıyorum..
Bizim Aytekin internet kurdu ya! Girmiş Yahoo'ya.. Oradan bir site
bellemiş.. Meraklısı telefon rehberlerini tarayıp garip isim ve soyadlarını
biriktiriyor.. Üstelik listeliyor.. Aytekin ustam oradan bulup çıkarmış..
Edirne'den Zehra Eşekcambazı, İstanbul'dan Yusuf Ziya Salakoğlu ve İzzet
Angut, İçel'den Duran Tekerlek, Maraş'tan Döndü Yuvarlak, Bursa'dan Coşkun
Aptal bu listenin seçmeleri..

Üstelik bazı durumlarda tehlike yaratan isimler ile panzehirleri yan yana..
Yani listeyi yapan kimse çareyi de yanına kaydetmiş.. Kerem ile Aslı gibi
Tahir ile Zühre gibi unutulmaz ikililer çıkmış ortaya.. Tekirdağ'dan Gülsen
Motor ile Urfa'dan Hacı Benzin.. Gülsen Hanım rehberleri biraz karıştırırsa
Kurşunsuzbenzin ile Motorin soyadlısını bile bulur.. Konya'dan Abdurrahman
Kıllı'nın panzehiri Afyon'dan Nurettin Tüysüz.. Bir de asla isimleri yan
yana getirilemeyecek olanlar var.. Temsil Kocaeli'den Fahrettin Kalkmaz ile
Bartın'dan Mehmet Kaldırır.. Konya'dan Cafer Yalar ile Ankara'dan Kurban
Yalama.. "Olur.. O zaman size Mersin'den Ahmet Ali Emici'yi takdim
edeyim.."

Organ isimleri
Tövbeler olsun kendim uydurmuyorum.. Hepsinin şehir telefon rehberlerinde
ve de internette yeri var.. Kimi de yeryüzünde sözcük kalmamış gibi
organları soyadı diye almış.. Münevver Göbek, Münire Meme, Şükriye Memeli,
Havva Kalça gibi.. Bununla yetinmeyip seçtiği organ üzerine ayrıntı
verenleri de görebilirsiniz.. İzmir'den Aytekin Kıllıbacak ile Makbule
Kıllıbaldır gibi.. Kimi de uygun bir aile ismi bulamayınca öyle ciğer,
dalak, böbrek gibi rastgele organ seçmemiş.. Söylemesi ayıptır doğrudan
doğruya edep yerlerinden isim derlemiş.. Osmaniye'den Mehmet Taşak,
Kilis'ten Ali Anüs gibi.. Bir de İstanbul'dan Sultan Kıç var zabıtlara
giren.. Yine İstanbul'dan Fevzi Zik beyefendiyi saygıyla anıyoruz.. Ancak
nüfus memuru kaydını düşerken (z) harfini tercih ettiğinden son anda
kurtulmuş.. Lakin Antalya'dan Bahriye Kuku ile Diyarbakır'dan Mahmut Pipi
onun kadar şanslı olamamışlar..

Sıra üçlemelerde..
Kaderin telefon rehberlerinde buluşturduğu muhteşem ikililer yetmiyor, bir
de üçlemeler görüyorum.. İzmir'den Naime Gösterir, İstanbul'dan Nadir Verir
ile Antalya'dan H. İbrahim Gömer.. Üçü başlı başına bir ekip.. Allah
aralarına düşürmesin.. Rehberden isim tararken Urfa'dan Cemal Delik ile
Ardahan'dan Ramazan Deşik isimlerine bakıyorum da halime bin kere
şükrediyorum.. Türkiye "Soyadı Kanunu" çıkarıldıktan sonra kendine özgü bir
serüven geçirdi.. İzansız veya bezgin nüfus memurlarının azizlikleri şimdi
kütüklerde.. Ayyaş takımından, hergele meşrepli, fırlama dediğimiz
insanlann da eline kalem verilip isim yazdırıldı..

Osmanlı'dan yüzde 96'sı okur yazar olmayan bir teba devralan cumhuriyet
için bu kusur kaçınılmazdı.. Öyle miskinler çıkmış ki bu isim yazıcılar
içinden, şöyle iki münasip kelime arama zahmetine bile girmemişler..
İstanbul'dan Menemine Cart ile Cafer Cırt, Kayseri'den Burhanettin Curt,
Kocaeli'den Döndü Cort, Konya'dan Mesto Kart, Sakarya'dan Fedakâr Pat,
Isparta'dan Şaban Küt.. (Arasam bir Zart soyadı mutlaka bulurdum..)

Yukarıdakilerin cümlesi okur yazar olmamanın patırtısına kurban gitmişler..
Hükümet adamları şimdi oturup bu halleri düşünmeli ve aykırı soyadı
taşıyanlar için bir af kanunu çıkarmalı.. Çıkarmalı ki bu durumdakiler
toplum içinde saygı görebilecekleri bir soyadı seçebilsinler.. Böyle bir
teklifi imzaya açan olursa altına ilk parmağı ben basarım.. Maraş'tan Ökkeş
Ford basar.. Bursa'dan Ali Kalktı da Kilis'ten Nurcan Geliyor da basar..
Hem de seve seve.. Görüyorsunuz işte.. Teklifi bile heyecanlandırıyor insan

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#3 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 07.03.2004 - 18:16

CİNSEL DURUMLAR

Fem dersaneleri’ni biliyor musunuz, islamcı sermayeyle kurulduğu söyleniyor, kadın hocalar örtülü, kızlarla erkekler ayrı binalarda ders görüyor falan. bu dershane bir takvim dağıtmış öğrencilerine, resmi ve dini bayramlar, anneler günü, istanbul’un fethi gibi önemli günlerin arasında 14 şubat sevgililer günü de işaretlenmiş!

cinsellikle ve kadın erkek ilişkileriyle ilgili yargılarımızın alt üst olduğu bir dönemden geçiyoruz. örneğin eskiden genç kızlar güzellik yarışmalarına filan evden kaçarak katılırlardı. şimdi anneler kızlarını ellerinden tutup mankenlik ajanslarına getiriyorlar. eskiden, insanlar kalabalık içinde, aralarında özel bir yakınlık olduğunu belli edecek şekilde davranmaktan çekinirlerdi. hele akrabalarının yanında, evli çiftlerin bile, bırakın öpüşmeyi, el ele tutuşmaları dahi yakışık almazdı. şimdi, insanlar, akrabaları, anne babaları, konu komşuları da dahil olmak üzere milyonlarca kişinin önünde flört ediyor.

kamera insanı belli ki ilginç bir ruh haline sokuyor. inanıyorum ki hiç birimiz, başka insanların bulunduğu, bizi duydukları bir odada ilan-ı aşk etmeyiz. (şahsen, kalabalık içinde yapılan her türlü aşk gösterisinin, gösterisi’nin aşk’ından daha güçlü olduğuna inanmışımdır hep). ama sizi izleyen canlı gözler ve kulaklar değil de, kameralar ve mikrofonlar olunca bu türden rahatsızlıklar hissedilmiyor belli ki.

bunu yalnızca biz evleniyoruz programını düşünerek söylemiyorum. başka programlarda, örneğin, sıra sende’de de insanlar duygularından bahsedebiliyorlar. ara sıra, genç bir adam çıkıp, “nalan’a söyleyin, onu çok seviyorum tamam mı, bana geçen gün öyle... -burada yamuk yaptı yerine bir kavram aranıyor- bana geçen gün biraz yanlış yaptı, kendisine buradan seslenmek istiyorum, çok kırgınım sana nalan, gerçekten yani, lütfen beni ara, bak cebim hep açık,” falan diye konuşabiliyor. yani, insan en yakın arkadaşına bile zor anlatır böyle şeyleri. ama belki de en yakın arkadaşa anlatılamayan şeyler milyonlarca kişiye anlatılabiliyordur.

yapılan bütün istatistiklerde bekaretin ülkemizde hâlâ çok önemsendiği ortaya çıkıyor. ama sevgilinin teninden, teninin kokusundan falan bahsetmeyen bir pop şarkısı yapılmıyor neredeyse. anlamakta güçlük çekiyorum, herkes evlenmeden platonik takılıyorsa, bu şarkılar evli çiftler için mi yapılıyor; ki çevremizdeki nikahlı çiftlere baktığımızda pek öyle aşk şarkısı dinler gibi bir halleri olmadığını görüyoruz. yok, bunları dinleyenler bekârsa, af buyrun, kızların bekâretleri nasıl muhafaza ediliyor? yani bunları dinle dinle, insan taş olsa dayanmaz. peki, her gelinliği berbat eden o kırmızı kurdeleler neyin simgesi? sonra, o cepten sohbet edenler, chat’te tanışanlar, icq’da şey edenler falan... hep bekârete önem mi veriyor, öyle mi yani?

tamam, anladık, post modern zamanlardan geçiyoruz, tutarlılık aramak çok ayıp. ama bütün bu cilvebaz örtülü kızlar, birazdan işe çıkacakmış gibi giyinmiş müzmin bakireler, yaz kış memelerinin yarısı görünen mazbut televizyon yıldızları, kıçının üzerinde etekleriyle oruç tutanlar, evden okula, okuldan eve gidip gelirken iki taşın arasında kürtaj yaptıranlar... zamana uymak için hiç birine şaşırmamamız mı gerekiyor?

ama işte bütün bu eğlenceli gibi görünen çelişkilerin hemen ardinda başka bazı acı gerçekler de, hayatı izlemek için tek kanalımız olan medyaya sızıyor nihayet. meğerse bazı erkekler, çocukları yaşta, çocuk yaşta kızlarla yatmak istiyorlarmış! ve yoksulluk, yoksunluk, çaresizlik ya da başka herhangi bir sebep kendilerine bu imkânı sağlayınca hiç ikiletmiyorlarmış. en son adana’da hamile kalan, kütüğe göre on bir, ailesine bakılırsa on dört yaşında olan bir kız çocuğuna son üç yıldır kaç kişinin tecavüz ettiği bulunamıyor ve yakalanan zanlılardan bir kısmı kızın on dört yaşında olduğu ispat edilince serbest bırakılıyor. zaten daha önce de, tecavüz etmediklerini, kızın 250 ve 500 bin lira karşılığında, kendi rızasıyla onlarla ilişkiye girdiğini söylemişlerdi. 250 ve 500 bin lira, bir gofret, bir torba şeker bedeli. kendileri, on bir yaşında bir kızı becermek için bu parayı vermeye rıza göstermişler! yasal bir tartışma da var biliyorsunuz, on sekiz yaşından küçüklere tecavüzde mağdurun rızasının olması cezai indirim sağlasın mı sağlamasın mı? gördüğünüz gibi bu olayda mağdurun rizası var!

genç kızın babası, hiçbir şeyden haberinin olmadığını söylemiş. hep böyle oluyor zaten. kızları yaşıtı bir oğlanla bakışacak olsa namus peşinde aslan kesilecek babalar, böyle akçeli durumlar oldu mu her şeyden habersiz oluyorlar. bu genç kız, babasıyla birlikte tarlada çalışırken olmuş her şey üstelik. yani kızı yanında, para karşılığı babası yaşında erkeklerle birlikte oluyor ve babası fark etmiyor!

fahişelerle ilgili yapılan bütün araştırmalar onları satanın her zaman ailelerinden birisi ya da yakınları olduğunu gösteriyor. bu bir yana, yükselen yoksullukla birlikte genç kızları fuhuşa mahkum eden şey, onların ev kadınlığı, yani kölelik dışında hiçbir seçenekleri olmayacak şekilde yetiştirilmeleri değil mi?

değişen değer yargıları kadınların hayatını olumlu yönde değiştirmiyor, sadece erkeklerin istedikleri zaman, istedikleri kadına, eskisinden çok daha kolay ulaşmalarını sağlıyor. o yüzden, içinden geçtiğimiz şu cinsel liberalleşme dönemini özgürlükle bağlantılandırmak mümkün değil. özgürlük, kadınlar için evin, mutfağın ve yatak odasının dışında. bir gün, hizmet etmek için değil, gönlümüzü eğlemek için oraya döneceğiz tabii!

AYŞE DÜZKAN

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#4 elma

elma

    venus at her mirror

  • Kurucular
  • 6.785 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:bulutlarda

Gönderim zamanı 04.03.2006 - 16:19

Can DÜNDAR' dan..

BAHAR GELME ÜSTÜME!!

Bahar, yalvarırım çek git işine!..
Salma üstüme çiçeklerini,
...aklımı çelme!
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde; sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...
Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...
Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek...
Yapma bunu bana bahar,
Böyle üstüme gelme...!


* * *


Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...
Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...
Kalbimin buzları erimiş.
Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
Bir de sen çıldırtma beni...
Krizdeyim ben... tembelliğin sırası değil, uyamam sana...
Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol.
Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...
Bulutların üşüşmesin başıma...
Girme kanıma benim...
...yoldan çıkarma...!


* * *


Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,
afrodizyakların en etkilisi,
Sevdanın suç ortağısın.
Kıyma bana...!
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi azdırıp sonra
Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir kuraklığın
ortasında terk edeceksin...
birden çekip gideceksin.
O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...
Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin
uçuştuğu günbatımları...
Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...
Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında...
Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz...
Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden... yüreğim viraneye...
Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...
Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.


* * *


İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...
İş açma başıma...
Git işine!
Yoldan çıkarma beni!..



:banghead:

ÜSTÜME GELME BAHAR MISIN NESİN!!
"This desert flower
No sweet perfume that would torture you more than this..."

#5 Serra

Serra

    I'm Back !!

  • Üyeler
  • 8.125 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:MuEno

Gönderim zamanı 10.03.2006 - 09:01

AŞKIN 'ACI' HALİ



tam göğsünün ortasında bir yerin acıyacak...

evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...

sokağa fırlayacaksın...

sokaklar da dar gelecek...

tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...

ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...

kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar

küçüleceksin...

birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...

"önemli olan sağlık."

"yaşamak güzel."

"boş ver, her şey unutulur."

sen hiçbirini duymayacaksın...

gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...

ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek

isteyecek kadar çok seveceksin...

hep ondan bahsetmek isteyeceksin...

"ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını

kaldırıp "ne dedin?" diye sormayacaksın...

yalnız kalmak isteyeceksin...

hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...

ikisi de yetmeyecek...

geçmişi düşüneceksin...

neredeyse dakika dakika...

ama kötüleri atlayarak...

onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...

gittiğin yerlere gitmek...

bu sana hiç iyi gelmeyecek...

ama bile bile yapacaksın...

biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın...

aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin...

hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin...

aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...

herkesi ona benzetip...

kimseyi onun yerine koyamayacaksın...

hiçbir şey oyalamayacak seni...

ilaçlara sığınacaksın...

birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan...

sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...

bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...

boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...

uyumak zor, uyanmak kolay olacak...

sabahı iple çekeceksin...

bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...

ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...

ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...

belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak

isteyeceksin...

nafile...

düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...

rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...

her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin...

telefonun çalmasını bekleyeceksin...

aramayacağını bile bile...

her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...

ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...

yüreğin burkulacak...

canın yanacak...

bir daha sevmemeye yemin edeceksin...

hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...

onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...

defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefret

edeceksin...

yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...

onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...

ama bir umut...

onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...

bu umut seni gitmekten alıkoyacak...

gel gitler içinde yaşayacaksın...

buna yaşamak denirse...

razı mısın bütün bunlara...?

hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?

o halde aşık olabilirsin ...

can dündar...

Bu mesaj serra tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 10.03.2006 - 09:02

Yokluğun bu bahar biter mi ?
Ya da bu
Son;Bahar biter mi ?

#6 elma

elma

    venus at her mirror

  • Kurucular
  • 6.785 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:bulutlarda

Gönderim zamanı 11.03.2006 - 01:46

Neden kadın şair yok?





:)
"This desert flower
No sweet perfume that would torture you more than this..."

#7 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 01.07.2006 - 20:49

Can Dündar' dan

Evlilik, inanmadigim halde içerisinde 17 seneyi
bitirdigim bir kurum benim için..

17 senede (abartmiyorum) 40 çift arkadasimin son verdigi
kurum ayni zamanda da...

Evliligimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma
inanmamaktan geçiyor.

Evliligi toplumun dayattigi sekilde yasamamaktan...
Nedir bu dayatmalar?

Erkegin muhakkak kadindan yasça büyük
olmasi, egitim seviyesinin erkegin lehine yada en azindan esit olmasi bunlarin sadece
ikisi...

Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmali
ki, kadina "hot" dediginde oturmali kadin...

Yada yumusatiyorlar; efendim kadin erkekten önce çöktügü
için (hani dogum felan) küçük olmaliymis yasi...
Egitimde de böyle.. Kadinin çok okumusu bilmis olurmus,
evde kalmakmis layiki....

ESiM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne "hot" dememe gerek kaldi

17 senede, ne de benden önce çöktü...

Yillar içinde ben yaslandikça o gençlesti, "oo Can bey
kapmisiniz çitiri" esprilerine muhattap dahi oldum.
ESiM 3 ÜNiVERSiTE BiTiRDi; ben bi taneyi 9 senede
bitirdim..

Ne o bana bilmislik tasladi, ne ben ona
ezik baktim...

"kulaga gelen müzik tekse de, onu olusturan notalar
farklidir der" Halil Cibran...

Bunu unutmadik biz. Ben konusurken o dinledi, Ben
dinlerken o konustu 17 sene.

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklisin bitanem..."
dedik, öfke bitip firtina duruldugunda "ama bi de böyle düsün" de
dedik fikrimizi savunurken.

Farkli insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç
için savasan neferlerdik bu hayatta...
Asla bilmedik ne kadar para kazandigimizi, ortak
cüzdanimizdan gerektigi kadar aldik..

Ne kadar çalarsa çalsin masanin üstünde telefon, kim bu
saatte arayan karsi cins diye sorgulamadik da ama...
Sevginin en büyük dostuydu bizim için "güven"... Ve
güvenin ardina saklanmis bir "saygi" vardi daima...
Ne kavgalar, ne badireler atlattik 17 senede...

Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman
yasayacaktik...

Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamin disinda
yattim bi gece, misafir odasinda...

Gece yarisi kapi açildi, esim "ne yapiyosun burda?"
diye sordu kapinin esiginden,
"uyuyorum" dedim buz gibi bi sesle...

Gitti, gelmesi 1 dakikasini almisti elinde yastikla...
"kay yana" dedi daracik yatakta.
"ne yapiyosun?" dedigimde "benim yerim senin yanin, sen
gelmezsen ben gelirim" dedi...

Anladim ki o gece, en uzun kavgamiz yat saatine kadar
sürecek...

Ve bence dogrusu da bu...

Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde
kavga ettik, yatak odamiz haric..

Kirsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadik
birbirimize...

Toplum kurallariyla oynasaydik bu oyunu belki de 41 inci
çift olacaktik o listede...

Ama oyunun kurallarini biz koyduk... Nede olsa bizim
oyunumuzdu, oynanan...

Evlilik; hesapsiz içine dalinmasi gereken bir oyun
bence...

Topluma kulaklarini tikayarak hemde... Ne benim, ne de
bizim sözlerimizle...
sadece gönlünüzden geçtigince...

Dedigi gibi Ataol Behramoglu'
nun;

"...Yasadiklarimdan ögrendigim bir sey var: Yasadin mi
büyük yasayacaksin, irmaklara, göge, bütün evrene karisircasina.
Çünkü ömür dedigimiz sey, hayata sunulmus bir armagandir.
Ve hayat, sunulmus bir armagandir insana..."

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#8 Emily

Emily

    Mannak Şeker

  • Üyeler
  • 8.786 Mesaj
  • Konum:Fairy Tale...!!

Gönderim zamanı 02.07.2006 - 03:18

can dündar'ın kalemine aşığım ben...
bi insan çok basit kelimelerle bu kadar mı güsel anlatır ne anlatırsa...

evlilik konusunda süper tüyolar vermiş de ben evliliğe inanmayanlardanım ve gereksiz bulanlardan...ama gereksiz bulma ve inanmama nedenlerimi yıkmış en azından evliliğe inanmadan da olabilieceğini anlamamı sağladı...

ne diyim can dündar işte...o ne derse doğrudur ki... :P

In the end, it's not the years in your life that count.
it's the life in your years..

#9 BALBÖCÜSÜ

BALBÖCÜSÜ

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 23 Mesaj

Gönderim zamanı 29.07.2006 - 12:35

Can Dündar...

Güçlü bir kalem ve yürek gibi yürek.

Bizim bakamadığımız ya da aklımıza gelmeyen pencerelerden ne güzel sesleniyor.

Yürekli kalması dileğiyle .....

#10 My_SAVSAK

My_SAVSAK

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Yasaklılar
  • 75 Mesaj
  • Konum:Kuzey yarım küre
  • İlgi Alanları:Müzik, kitap, doğa, internet

Gönderim zamanı 29.07.2006 - 18:10

Ben bir Can Dündar fanatiğiyim..
nerede bir yazısını görsem ne kadar uzun olursa olsun mutlaka virgülüne kadar okurum.. çünkü virgüle bile farklı anlamlar vererek olayları o kadar güzel anlatıyor ki..!

emeğine sağlık.

#11 vaSSago

vaSSago

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 9 Mesaj
  • İlgi Alanları:Edebiyat, Rock Müzik

Gönderim zamanı 23.09.2006 - 03:08

sevemedim bir türlü bu adamın şiir yazmasını
belki de alışamadım =)

#12 arinna

arinna

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.289 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Başlangıç Meridyeni:)
  • İlgi Alanları:Kitap,film,mayışmak,internet,müzik..

Gönderim zamanı 28.10.2006 - 20:44

Ağzına sağlık..Evliliği hem yaşamasını bilmiş hem de satırlara dökmesini... :)
Niçin hep birlikte barış ve uyum içerisinde yaşamayalım? Hepimiz aynı yıldızlara bakıyoruz, aynı gezegenin üzerindeki yol arkadaşlarıyız ve aynı gökyüzünün altında yaşıyoruz.


Aunius Aurelius Simachus

#13 albashara

albashara

    perilere haber salın..

  • Üyeler
  • 2.214 Mesaj
  • Konum:çok karışık...
  • İlgi Alanları:DANS , dAnS , DaNs

Gönderim zamanı 14.01.2007 - 02:44

YALNIZLIÐA ALIŞMALI


Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vaz­geçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...

Yalnızlığa alışmalı...



* * *



Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senet­lerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı, geride kı­rık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.



* * *



İşte o yüzden alışmalı yalnız­lığa...

Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı­lan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...

Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kim­se yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmaya­cak..."

Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...


* * *

Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.

Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...
Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle he­saplaşmaya çalışmalı...
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol­malı...
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...

Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...


* * *

Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...

Yollarla barışmalı...

Yalnızlığa alışmalı...


>

CAN DÜNDAR

Bu mesaj albashara tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 14.01.2007 - 02:46

Gözünü kırpma , düşerim ben :girlcry:

#14 donis

donis

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 1.632 Mesaj

Gönderim zamanı 14.01.2007 - 21:36

YALNIZLIÐA ALIŞMALI


Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vaz­geçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...

Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı­lan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...[/color]
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...






Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...
...

Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...[/color]

color=purple]Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...

Yollarla barışmalı...

Yalnızlığa alışmalı...[/color]

>

CAN DÜNDAR

ne denirki bu yazının üstüne alkışlanır sadece *saksak :)

#15 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 25.03.2007 - 13:49

YALNIZLIÐA ALIŞMALI


Bavulları hep toplu durmalı insanın...
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vaz­geçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...

Tamamen olumlu düşüncelere odaklanmak!!!
Doğru olan bu bence !!!...

" Ben kendime çok iyi davranacağım" ve çok çok seveceğim

kendim için hep güzel şeyler isteyeceğim, ben akıllıyım güzelim herşeyi başarabilirim buna yürekten inanıyorum dediğin anda sendeki hücreler bu formata göre hareket etmeye başlıyor ve hayat sana güzel şeyler sunmaya başlıyor ama lütfen önyargıdan uzak duralım ve hemen pes etmeyelim

şunu kesinlikle söylemeyelim "ben ona iyi davranacağım ama o kötü davranırsa bende kötü olacağım" bunu söylediğin an olumsuz düşünmeye odaklanmışsın demektir onun kötü davranacak ihtimalini hafızana kazımaya başladın demektir
ve sonuç kaçınılmaz olur
kendimize şunu söyleyelim :
o ne yaparsa yapsın ben karşılık beklemeden hayata hep olumlu bakacağım ve kendim için hep iyi şeyler isteyeceğim hedefim bu!



"para kazanmak çok zor "demek olumsuzluğa odaklanmaktır.



para kazanmak benim için çok kolay bunu yapabilirim kendimi buna hazır hissediyorum demek olumlu düşünmeye odaklanmaktır.



dikkat et iki düşünce arasında ince bir çizgi var ve o çizgi insanın %85 su olan hücrelerimizi olumlu veya olumsuz olarak programlıyor ,etkiliyor

biz kendimiz hakkında iyi düşünürsek kesinlikle inanıyorumki insanlarda bize iyi davranacak olaylar bizim lehimize gelişecektir

http://www.okyanusum.../sumucizesi.htm
"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli