Gönderim zamanı 04.11.2010 - 23:56
Öğleden sonra televizyonun karşısındaki koltukta bir saat kadar uyuyakalmışım; uyandığımda "çağ değişmiş", Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran parti paramparça olmuştu.
Önce, çevresinde birbirini itekleyerek görüntüye girmeye çalışan tuhaf bir kalabalığın ortasında bir takım açıklamalar yapan Önder Sav'ı gördüm. "Yedirtmem, bırakmam, dar ederim" türünden bir şeyler söylüyordu. Etrafındaki 75 yaş civarı sert bakışlı kadınlarla saçını yana yatırmış bir takım bıyıklı erkeklerden arada bir alkış kopmakta, "Bravo, nurol!" sesleri yükselmekteydi...
Salonun daha uzak noktalarından ise bir takım patırtılar, bağrışmalar, kapı çarpma sesleri, "Yahu ayıptır, yapmayın.." nidaları duyuldu. Bu hengâme arasında arkalardan ne anlama geldiği anlaşılamayan bir "Nnnnyaabaşşkanımmm!" şeklinde bir nârâ patladı. Çevresindeki itiş kakıştan dolayı zaten konuşmakta zorlanan Sav, bu canhıraş bağırışı duyunca, bir kaç saniyeliğine sustu. "Provakatör,başkanım" dediler, bunun üzerine bağırışın "provokatörden" geldiğini anlayınca açıklamalarına devam etti...
"Önder Sav sen bizim her şeyimizsin!"şeklinde slogan atan grubun "Sav yanlısı gençler" olduğu sonradan anlaşıldı ki bence günün en şaşırtıcı olayı buydu. Türk siyasetinde "Sav yanlısı gençler" diye bir grup var olabiliyor ve "Önder Sav sen bizim her şeyimizsin" şeklinde slogan atabiliyorlarsa; Necmettin Erbakan, Kâmuran İnan; Süleyman Demirel, hatta Hüseyin Üzmez dahil hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmak için nedeni yok demektir...
Hele Bülent Arınç, milis gücü bile kurabilir!Demokrasimiz sağlam yani...
Uyku sersemliğiyle bu hengâmeyi ben, Kılıçdaroğlu'nun başına -Allah korusun- suikast veya Ergenekon'dan tutuklanma gibi bir musibet geldi de ortalık karıştı; bu arada Önder Sav yönetime el koydu gibi anladım...
Sonra baktım, Kemal Kılıçdaroğlu da bir köşede açıklama yapıyor, rahatladım.
Hepinizin izlediği gibi olan özetle şuydu:
Kemal Kılıçdaroğlu, belli ki Önder Sav ve ekibini tasfiye kararı almış, bu amaçla Parti Meclisi'ni toplantıya çağırmıştı. Önder Sav'ın amacı öğrenmesi ve PM'ye güç takviyesinde bulunup "karşı darbe" ortamı yaratması üzerinde de Kılıçdaroğlu riske girmemiş, kendi çağırdığı PM'ye katılmayarak toplantıyı "kadük" kılmıştı.
Bununla da kalmayıp, ayrı bir salonda MYK toplantısı yapmış ve yeni parti yönetimini belirlemişti. Önder Sav da PM'yi toplayarak kendi çağrı yaptığı toplantıya gelmeyen Genel Başkan'ı "tüzük suçu işlemekle" suçlamaktaydı; Sav'ın iddiasına göre Kılıçdaroğlu'nun seçtiği yeni yönetim de tüzüğe göre geçersiz oluyordu.
Bu arada, tüzüğe aykırı hareket edilmiş de olsa Kılıçdaroğlu'nun PM toplantısına katılmayarak son anda kendi adına ne kadar isabetli bir karar verdiğini anlamış olduk. Belli ki Önder Sav hazırlıklıydı ve o toplantıdan olağanüstü kongre kararı çıkaracak; teşkilatların anahtarı kendi cebinde olduğu için de böyle bir kongrede Kılıçdaroğlu devrilecekti...
Önder Sav'a yakın kaynaklara göre (karnınızı tuta tuta gülmeye hazırlanın) CHP'nin bu yaşlı kurdu, Hakkı Süha Okay'ı partinin başına geçirip, kendisi de Cumhurbaşkanı olmayı planlıyordu!
Önder Sav'a cumhurbaşkanı olması için kim oy verecekti?
Onu bilen yok...
"Önder Sav sen bizim her şeyimizsin" diye bağıran ve Genel Merkez'in kapılarını kıran "genç nüfus" herhalde...
Velhasıl, ortadan ikiye bölünmüştü koskoca parti. Yeter ki parti bölünmesin diye Deniz Baykal'ın başına gelen olayı sineye çekip Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyenler, aradan 6 ay geçmeden yine bölünme kâbusu ile karşı karşıya gelmişlerdi.
Akıllara, partideki hizipleri yirmi yılda zor bastırmış olan Deniz Baykal geldi..
"Gidelim yalvaralım; zorla getirelim, kaçırıp getirelim, sırtımıza alıp getirelim ama getirelim. Gelsin olaya el koysun, Kılıçdaroğlu'nu destekleyip Sav'ın partiyi bölmesini engellesin" denildi.
Baykal'da zaten daha bir gün önce Habertürk'te CHP'nin seçimlere Kılıçdaroğlu'nun başkanlığında gitmesi gerektiğini, kendisinin de genel başkanlık iddiası bulunmadığını söylemişti. Önder Sav'dan yediği kazıktan sonra onunla ittifak yapması da beklenemeyeceğine göre Baykal'ın olaya el koyup Kılıçdaroğlu'na destek atması tek çare olarak görünmekteydi.
Sav'ın teşkilattaki gücü belki böylece kırılabilir ve yeni bir kongreye bölünmeden gidilebilir, bu arada Önder Sav tasfiye edilebilirdi...
Ancak, Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı yeni parti yönetimi, Baykal'ın hareket kabiliyetini kısıtlayıcı nitelikteydi. Yönetime getirilen isimlerin tümü, CHP'nin geleneksel çizgisinden vazgeçmesi gerektiğini savunan ve görüşleri "ikinci cumhuriyet" tezleri ile oldukça örtüşen kişilerden oluşmaktaydı...
Aksiliğe bakın ki diğeri de (Önder Sav), "ulusalcı" ve "Atatürkçü" takılmakta, daha düne kadar koltuğunu koruma karşılığı Kemal Kılıçdaroğlu'na destek vermiş olan bu adam, şimdi "Partinin kadife devrimlerle ele geçirilmeye çalışıldığını" söylemekteydi...
Bu şartlar altında Deniz Baykal, sırf Önder Sav tasfiye edilsin diye, CHP'yi nereye taşıyacağı belli olmayan bir kadroya destek vermenin tarihi sorumluluğunu üstlenebilecek miydi?
En doğrusunu yaptı ve sustu.
Bizler gibi kurtuluşu ister istemez CHP'ye bağlamış olan "ulusalcılar" da Önder Sav'la başbaşa kaldık mı!
Siz dünya tarihinde bizden daha talihsiz ulusalcılar gördünüz mü?
Acaba ne yapmalıydık? "Önder Sav, sen bizim her şeyimizsin" diye slogan atanlara mı karışmalıydık, yoksa federasyon tezlerine soldan destek veren Sencer Ayata, Enver Aysever gibi isimlerle mi hemhal olmalıydık? Kemal Derviş'in CHP'deki temsilcisi Hurşit Güneş'i mi alkışlamalıydık?
Yoksa gidip Osman Pamukoğlu paşanın partisine mi yazılmalıydık?...
....
Şimdi ne olacak?
Medyanın attığı başlıklara bakılırsa bu operasyon tamamlandı. Önder Sav'ın partideki gücünü yok sayan bir anlayış hakim. Bu yaklaşım her ne kadar ihtiyatsızlıklar taşısa da Önder Sav'ın "gücünün" daha büyük kaoslara yol açacağı düşünülmemeli.
Yeni düzene Kemal Kılıçdaroğlu gibi muhalefet liderleri ve açıkladığı yönetim kadrosu gibi kadrolar lazım. Yani,bir dönem kapanmış ve "yeni CHP" yola çıkmıştır.
Gerçek budur.
Yargıtay'dan Kılıçdaroğlu'na köstek gelmesi de beklenmemelidir. Büyük ihtimalle Kılıçdaroğlu'nun belirlediği yönetime vize verecekler.
Bu arada, CHP'ye gönderdiği tüzük değişikliği uyarısı ile süreci tetikleyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın, içinden geçtiğimiz şu tarihi süreçteki rolü ve misyonu üzerine kafa yormak isteyenler bulunabilir.
Yalçınkaya, kapatma girişimi ve "imasıyla" AKP'ye iki kez hayat öpücüğü vermiş olan tarihi figürdür...
CHP'deki "değişim" sancıları da yine onun işareti ile son bulacak gibi görünüyor...
//Açık İstihbarat
[Bebeğim Öldü]
Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundtrack’ındayım
Bir yazar mıyım yoksa tek şiirlik şair mi?
Notumu verdi hocalarım nasihati koydum cebime
Ve zorda kalana dek çıkarmadım..
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yaramı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım
Canımı yolda buldum canıma teslim ettim; canına okudum
Canıma kastım…