Ataturkun en yakin arkadasi nasil olabilmis...nasil Atayi sevmedigini dusmani oldugunu dusunursunuz...aklim almiyor....
O zaman bi de bu özgeçmişi oku:)) yakın tarih okuduğunuz yok nasıl olsa...
"......
Atatürk, özellikle 1928’den sonra devlet idaresini İnönü’ye tamamen bıraktı. Kendini Çankaya Köşkü’nde kültür işlerine ve Türkiye’nin dış dünyadaki imajını farklılandırma çalışmalarına yoğunlaştırdı. Ülkede işlerin yolunda gitmediğini 1937 yazında yaptığı iki yurt gezisi sırasında fark etti.
Çankaya sofrasında yaşanan ve meşhur “Eylül 1937 kavgası” olarak yakın tarihe geçen olaydan sonra Atatürk, İnönü’nün kafasında gizli planlarının bulunduğuna karar verdi.
Ardından da İnönü’yü 20 Eylül 1937’de görevden alıp yerine Celal Bayar’ı getirdi. Atama önce vekaleten, sonra asaleten yapıldı. Atatürk ölene kadar Başbakanlık görevini Celal Bayar yürüttü.
Birilerinin demokrasi kahramanı göstermeye çalıştığı İnönü, bu tarihten sonra Ankara’daki Pembe Köşkü’ne çekildi ve Atatürk sonrasına hazırlanan kulislere girişti.
Etrafındaki isimler, kimi zaman Atatürk’ün de bilgisi dışına çıkarak, İnönü’yü hep uzak tuttular. Hasta yatağında yatan Atatürk’ü ziyaret etme istemesi üzerine, çevresindekiler o kadar sert tepki gösterdi ki gelmesi halinde İnönü’nün öldürüleceği söylentileri bile yayıldı.
İşin özü, “Eylül 1937 kavgası”ndan sonra Atatürk ve İnönü bir daha birbirini görmedi. İnönü kendini tamamen “beklenen son” sonrasına hazırladı. Yakın arkadaşının Dolmabahçe’deki cenaze törenine bile gitmedi, ya da gidemedi. Başka şeylerle uğraştı.
Neyle mi uğraştı?
Neyle uğraştığı 11 Kasım 1938’de anlaşıldı. Yani daha Atatürk’ün ölümünün üzerinden bir gün bile geçmeden adamları aracılığıyla Meclis’i topladı. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın bilgisi dahilinde –kimine göre biraz da tehdit edilerek- Birinci Ordu Komutanı Fahrettin Altay’ın devreye girmesiyle Meclis’in etrafı askerlerle kuşatıldı, topların namluları TBMM’ye çevrildi.
Atatürk’ün ölümünden 26 saat sonra İnönü, Bayar’ın da desteği ile Meclis tarafından İkinci Cumhurbaşkanı seçildi ve Çankaya’ya Köşkü’ne çıktı.
İnönü, Başbakan olarak Kastamonu gezisine hazırlanırken görevden alınmıştı. Cumhurbaşkanı olduktan sonra 6 Aralık 1938’de ilk gezisini “Burada kalmıştık” diyerek Kastamonu’ya yaptı.
Ardından Avrupa’da başlayan siyasi gerginlik tırmanmaya devam etti ve Hitler’in Polonya’ya saldırması ile birlikte ise İkinci Dünya Savaşı başlamış oldu.
İnönü’nün esas kişiliği ise bu dönemde ortaya çıktı.
Türkiye’de savaşa giren ülkelerden çok daha fazla güçlükler yaşanmaya başladı. Sıkıyönetim her defasında bir kez daha uzatıldı. Meşhur “50. madde” gazetelerin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallandı durdu. Bu madde, hükümete, herhangi bir mahkeme kararı olmaksızın gazete kapatma yetkisi veriyordu.
Damat Metin Toker, kayınpederini aklamaya çalıştığı “Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları” kitabında tirajikomik olaylardan bahseder. Bir defasında “Sayın Bayan İnönü’nün İstanbul’a teşrifleri” haberi birinci sayfadan değil de üçüncü sayfadan verdiği gerekçesiyle Cumhuriyet gazetesinin nasıl zılgıt yediğini anlatır. Gazete, kapatılmaktan son anda Ankara ile kurulan temaslar sonucu kurtulur.
Bunu ben yazmıyorum. İnönü’nün kızı Özden Toker ile evli olan Metin Toker yazıyor. Eşinin babasını aklama amacı ile yazılan kitapta anlatılanlar bile insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor.
1943’te Cumhuriyet’te çalışmaya başladığını anlatan Metin Toker, “gün geçmiyordu ki Birinci Şube’den yeni bir emir gelmesin” diyor. Gazetelere gelen emirler arasında nasıl yorumlar yazılacağı ve hangi haberin hangi büyüklükte ve nereden verileceği yer alıyor.
Cumhuriyet gazetesinin başyazarı, CHP’nin kudretli milletvekili ve İsmet İnönü’nün yakın dostu Yunus Nadi, bakın o dönemde nasıl bir politika izliyor. Metin Toker’in kaleminden okumakta fayda var:
”O sırada Cumhuriyet Hitler Almanyası ile daha yakın ilişkiler istiyor. Yunus Nadi’nin şahsiyeti bu arzuya önem verdiriyordu.”
”Evlerde ekmek kavgaları, kim daha çok yedi, kim daha az yedi kavgaları eksik olmazdı… Halk ile memur iki sınıf halinde birbirinden ayrılmıştı. Şeker için memura ve halka değişik bedel ödettiriliyordu. Bunları almak da bir meseleydi ve nüfus cüzdanlarının başındaki beyaz sayfalar çeteleye dönmüştü. Her dağıtımda bir damga vuruluyordu.”
”Karaborsayla mücadele için görevli olanlar büyük rüşvetlerle susturuluyorlar, buna mukabil beş on kuruşluk ihtikar (karaborsa) yapanların dükkanları kapatılıyor, hapislere atılıyordu. Türkiye savaş ateşinin dışında, fakat vurguncuların pençesinde ve kötü bir hükümet yönetiminin tam içindeydi.”
İnönü’yü demokrasinin kurucusu ilan edenlerin yüzüne tokat gibi inecek tek bir örnek yeter sanıyorum. 26 Ağustos 1944 günü Vatan gazetesinde bir yazı yayınlandı. Yazının başlığı “Demokrat Türkiye” idi. Bu söz Vatan gazetesini 7 ay boyunca kapattırmaya yetti. İnanmayanlar kütüphanelerdeki eski gazete arşivlerine baksınlar. Gazetenin yeniden yayına başlama tarihi 23 Mart 1945.
….
İnönü’nün nasıl bir demokrasi kahramanı olduğunu anlamak için aslında biraz da onu en yakından tanıyan, Atatürk’ün de Çankaya’ki yakın arkadaşlarından olan Yakup Kadri’den dinlemek gerek.
Yakup Kadri, “Politikada 45 Yıl” isimli kitabında İnönü’yü, “sırtını büyük liderin prestijine ve kudretine dayamış İsmet Paşa” diye tanımlar. Yakup Kadri İnönü için, “Harp cephesinde olsun, politika alanında olsun nice güçlü ve ünlü rakiplerini bu prestij ve kudretin himayesine sığınarak bertaraf ettiğini” anlatır.
Aslında bu tanım, tek başına İnönü’yü anlatmaya yeter kanaatindeyim.
Dahası, Atatürk’ün ölümünün birinci yıldönümünde tek bir anma töreni düzenlenir. Türk Ocağı binasında yapılan anmaya sadece bir iki milletvekili katılır. Cumhurbaşkanı için ayrılan koltuk ise törenin sonuna kadar boş kalır.
Belki bir çok kişiye garip gelecek ama en hararetli konuşmacı kimdi bilir misiniz?
Necip Fazıl Kısakürek idi.
Öteki hatiplerden birisi olan Behçet Kemal Çağlar ise, Yakup Kadri’nin yazdığına göre, daha sonra İsmet İnönü’den ateşli konuşmasından dolayı azar işitecekti.
***
İnönü’nün Hitler’e ne kadar özendiğini anlatmayı ise o dönemin gazetelerine bırakıyorum. “Hangi gazete?” sorusu gereksiz sanıyorum.
İktidarın güçlü ismi Yunus Nadi ve onun gazetesi Cumhuriyet tabii ki… (alıntı-ünal tanık haber7)"
Adamın damadı bile söylemiş,hem de onu aklamak için çıkardığı ya da övmeye çalıştığı kitapta:))
Ayrıca İsmeti Başbakanla karşılaştırarak niye yüceltmeye çalışıyorsunuz ki.Bu size oy kaybettirir,dedim ya İsmet'i kimse sevmez:)) Başbakan da bunu bilerek lafı çaktı deniz baykal'a.Ayrıca ebarah abi kıyaslamayı başlatan baykal.Tayyib ona cevap verirken ediyor bu kelimeleri.Ama tabi Baykal size göre sütten çıkmış ak kaşık,bütün millet ona aşık:))
"GELDİ İSMET GİTTİ KISMET" (Türk atasözü)
Saygılar:))
Bu mesaj atlantisli tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 06.05.2010 - 03:55