murat bardakçı da bu konuya değinmiş.
'Vahim cehalet' diye işte buna denir!
BAZI gazetelerde üç gün boyunca bir ezan haberi ve haberle ilgili yorumlar çıktı...
Öğle ezanı geçen cuma günü Eyüpsultan Camii'nde güya 15 dakika geç okunmuştu. Sebebi, cuma namazını kılmak için camiye gelmesi beklenen Başbakan Tayyip Erdoğan'ın gecikmesi idi. Başbakan ezan saatinden 15 dakika sonra gelmiş ve bu yüzden aslında 12.25'te okunması gereken ezan, ancak 12.40'ta okunabilmişti.
Haberi ilk okuduğumda inanmamış, "Bu işte bir yanlışlık var" demiştim ve tahminim doğru çıktı. İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağırıcı dün bir açıklama yaptı, geç okunduğu iddia edilen ezanın "vakit ezanı" yani öğle ezanı değil, cuma günleri hutbeden önce müezzin mahfilinde okunan "iç ezan" olduğunu söyledi.
Prof. Çağırıcı, açıklamasında "Sözkonusu haber bu iki ezan hakkında bilgisizlikten kaynaklanmıştır" diyor; "Böylesine ciddi bir bilgi ve değerlendirme yanlışlığına düşmemek için, konunun daha önce yetkililere sorulmasının beklendiğini" söylüyordu.
MÜFTÜNÜN NEZAKETİ
İstanbul Müftüsü'nün resmî ve nazik bir dille yaptığı bu açıklamasıyla aslında ne demek istediğini söyleyeyim: Prof. Çağırıcı "Cehaletiniz öyle bir hâle gelmiş ki, vakit ezanını ve iç ezanı bile bilemeyecek vaziyettesiniz. İslâm Tarihi boyunca varolmamış bir iddiada bulunuyor ve bir devlet adamı için ezanın zamanının değiştirildiğini iddiaya kalkıyorsunuz. Cehaletin bu kadarı, ayıptan da ötedir. Ezanın ne olduğunu ve ne zaman okunduğunu bir zahmet gelin, bize sorun, öğrenin ve yapacağınız haberi öğrendikten sonra yazın!" diyor.
Dikkat buyurun! İstanbul Müftüsü'nün "ezanları bilmediklerini ve karıştırdıklarını" son derece haklı olarak söylediği kişiler Türkiye'deki yabancı gazeteciler, meselâ İngiliz, Fransız yahut Amerikan gazetelerinin başka dinlere mensup temsilcileri falan değil, doğrudan doğruya güzide basınımızın, yani Türk basınının mensuplarıdır. Mesele, yani cehalet öyle boyutlardadır ki, Türkiye'de çıkan Türk gazetelerinin muhabirleri ezandan bile bîhaberdirler.
İşte, kendimizle alâkalı kültür ve malûmat sahasında geldiğimiz son nokta... Hepimize hayırlı olsun!
ÜSKÜDAR KOMEDİSİ
Bundan birkaç sene önce, büyük gazetelerden birinin lisan bilen, entellektüel ve de herşeyden anlayan meşhur bir yazarı ezan konusunda daha da büyük çam devirmiş ve devrilen o çam konunun bilinmemesinden değil, hazretin okunmamasından dolayı yıkıldığı yerde kalmıştı:
Avrupa'da yaşayan entellektüel yazarımız birkaç günlüğüne memleketine gelme tenezzülünde bulunmuş ve kendi ifadesi ile "köklerini hissetmek" maksadıyla Üsküdar'ı şereflendirmişti. Semte hem lûtuf bahşedecek, hem de Kanaat Lokantası'nda ziyadesiyle özlediği Türk yemeklerinden taam buyurup mübarek karnını doyuracaktı.
Vakit akşama yakındı, gökyüzünde hoş bir kızıllık görünmeye başlamıştı ve üstad bir anda huşû içerisinde kalmıştı, zira minarelerden dalga dalga yükselen "cuma salâsı"nı işitmişti.
Güneş batarken cuma namazı!
İnanırsınız yahut inanmazsınız ama bu memleketin insanı iseniz, burada yaşıyorsanız, üstüne üstlük bir de gazetecilik yapıyorsanız bazı âdetleri bilmek zorundasınızdır. Ezan meselesi de, bilmeye mecbur olduklarınızın en başında gelir!
Zira, eski şairlerden birinin söylediği "Gâh olur gurbet vatan, gâhî vatan gurbetlenir" sözünü doğru çıkarmaya bir gazeteci olarak hiç mi hiç hakkınız yoktur
http://www.haberturk...zi.aspx?ID=8164