İçerik değiştir



- - - - -

öylesine


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 4 yanıt verildi

#1 Roland

Roland

    I Love My Frog :)

  • Üyeler
  • 4.729 Mesaj
  • Konum:pelin

Gönderim zamanı 05.03.2006 - 00:09


Genç adam aynada kendisine bakıp konuşuyordu, bunu her sabah yapmayı alışkanlık haline getirmişti. Kendisi ile konuştuktan sonra evden çıktığı günlerde daha sakin olduğunu keşfetmişti ve işi gereği sakin olmalıydı.

Uzun kıvır kıvır kahverengi saçları omuzlarına kadar iniyordu, beyaz teni ve biçimli yüzü kahverengi eciş, bücüş sakallarla kamufle edilmişti. Bira göbeği olamayacak büyüklükte, bir göbeğe sahipti ve gözlüklerin arkasından bakan altları morarmış kahverengi gözler kansız olduğunu açıkça vurgulamaktaydı. “Herkes” dedi aynadaki aksine pis pis sırıtarak, o sırıtışla ortaya çıkan dişleri düzgündü fakat fırçalanmadığı barizdi. “yanlış düşünüyor.” Hafifçe saçlarını oynattı, “ben ne çok iyi biriyim, ne de çok zeki bir kişi.” Genelde dışarıya öyle görünürdü, “ben normal bir insanın zekasına sahip, normal bir insandan çok daha kötü biriyim” yüzünde beliren bu sırıtışı herhangi bir arkadaşı görse onunla aynı fikri paylaşma ihtimali yüksekti. “ve şimdi de tek iyi yapabildiğim şeyi yapmaya gidiyorum.”

İki dakika sonra hazırlanmış bir şekilde dışarıdaydı, ilk önce arabaya yöneldi fakat daha sonra sabah egzersizinin daha sağlıklı olduğuna karar verdi. Yavaş yavaş yürüdü, top oynayan çocukları izledi, ağıcın üstünde cıvıldayan kuşlara gülümsedi ve yaklaşık yarım saatlik yürüyüşten sonra, istediği yere ulaşmıştı. Elindeki resime baktı, adamı inceledi ve o olduğuna karar verdi. Adam 40 ına yaklaşmakta, son derece formda ve sağlıklı görünüyordu ve yanında bir koruması vardı, adam yavaş ve kendinden emin adımlarla ara sokaktan şirketine doğru ilerlemektedi (kiralık katil şirketinin sokağındaki her park yerine kiraladığı arabaları parketmişti bu yüzden bu ıssız sokaktan geçmek zorundaydılar), koruması da arkasından bir ogre misali paytak paytak yürüyüyordu.

Genç adam, kurbanına ve korumasına şöyle bir baktı. Hafifçe gülümsedi ve harekete geçti... Korumaya yaklaştı korumayla aynı hizada yürümeye başladı, adam döndü ve kiralık katile “bas git serseri” diyecekken alnının ortasına L şeklinde bükülmüş ve sivriltilmiş bir çivi saplandı. Koruma silahını çekemeden etkisiz hale getirilmişti “işim çok kolay artık” diye düşündü. Bu sırada kurban kaçmaya çalışıyor “imdat” diye bağırıyordu. Katil kemerine sıkıştırdığı çivilerden iki tane daha çekti ve koşan adamın sağ ve sol bacağına gönderdi. İkisi de hedefi buldu ve adam yere düştü. Katil yavaşça kurbanına yaklaştı ve “üzülme yarım saat sonra tüm televizyonlarda çıkacaksın.” dedi ve arabaların park etmemeleri için koyulmuş olan içi betonla doldurulmuş o levhayı kaldırıp adamın kafasının üstünde bıraktı.

Yarım saat sonra katil evine geri dönmüştü, aynanın karşısına geçip kendisine baktı hafifçe gülümseyerek “biliyormusun, aslında çok da zeki sayılmam....” monoloğuna devam etti.
Kandırdım, kandırdıım, gemi memi yoktu

#2 elma

elma

    venus at her mirror

  • Kurucular
  • 6.785 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:bulutlarda

Gönderim zamanı 05.03.2006 - 01:25

Ortalara kadar kendini tarif ettin gibi gibi..

Sonra içinden bi canavar çıktı!

Bir de çiviyi niye "L" şekline getirdin ki?
"This desert flower
No sweet perfume that would torture you more than this..."

#3 Alp

Alp

    Baltimore/ MD

  • Dokunulmazlar
  • 5.558 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:İstanbul
  • İlgi Alanları:İlgisizim.. :)

Gönderim zamanı 05.03.2006 - 01:28

bir tanede benden ölesine yazılmış bir yazı







BİR TANIŞMA UÐRUNA

Hüseyin Altuba banktan ayağa kalktı, askeri üniformasını
düzeltti ve ana terminale giden insan kalabalığını inceledi.
Yüzünü değil, ama kalbini tanıdığı ve üzerinde gül olan kızı aradı.
Ona olan ilgisi 13 ay önce, Büyük Şehir kütüphanesinde
başlamıştı. Raftan aldığı bir kitabin içindeki yazılar değil ama
kenarında gördüğü, kurşun kalemle yazılmış bir not onu etkilemişti.

Yumuşak el yazısı düşünceli bir ruhu ve akıllı bir zekâyı
hissettiriyordu. Kitabin ön yüzünde, ilk sahibinin adini fark etmişti:
Bayan Sevil Karadağ

Uzun zaman çaba harcayarak adresini bulmuştu. Ankarada'da
yaşıyordu. Ona kendini tanıtan bir mektup yazdı ve yazışmayı teklif etti.

Bir sonraki gün II. Dünya Savaşına katılmak için denize
açılmıştı. Sonraki bir yıl ve bir ay boyunca her ikisi de posta
yoluyla birbirlerini daha iyi tanıdılar. Her bir mektup, verimli bir
tarlaya atılan tohum gibi kalplerinde bir aşk doğurdu.
Hüseyin bir resim göndermesini rica etti, fakat o göndermeyi
reddetti.

Eğer gerçekten kendisi ile ilgileniyorsa, neye benzediğinin
önemli olmayacağını düşünmüştü.

Ankara'dan dönme vakti geldiğinde, ilk buluşmalarını
kararlaştırdılar: Yeşilköy Atatürk Hava Limanı saat:19.00
"Beni üzerimdeki gülden tanıyacaksın."diye yazmıştı kız.
Böylece saat 19.00' da kalbini sevdiği fakat yüzünü
görmediği kızı arıyordu. Size Hüseyin'in ağzından neler
olduğunu yazıyorum:

Genç bir bayan bana doğru geliyordu. İnce ve uzun boyluydu.
Sarı saçları mükemmel, kulaklarının arkasından dalgalar halinde
sırtına uzanıyordu. Gözleri çiçekler gibi maviydi.
Dudaklarının ve çenesinin narin bir sertliği vardı ve soluk
yeşil elbisesi içersinde canlanan ilkbahar gibiydi.
Gül taşıması gerektiğini unutarak ona doğru hamle yaptım.
Hareket ettiğimde, dudaklarında küçük kışkırtıcı bir gülümseme
belirdi ve "Benimle mi geliyorsun, denizci?"diye mırıldandı.
Tamamen iradem dışında ona doğru bir adım daha attım ve
o zaman Bayan Sevil Karadağ'ı gördüm. Tam olarak kızın arkasında duruyordu.

Kırk yasini geçmiş, gri saçlarını yıpranmış bir şapka altına
saklamış bir kadındı. Şişmandı ve kalın bilekli ayakları alçak topuklu ayakkabıların içine zor girmişti. Yeşil elbiseli kız hisli bir şakide uzaklaşıyordu.

Kendimi ikiye bölünmüş gibi hissettim.
Onu takip etme arzum çok güçlüydü ve ayni zamanda
ruhu benimle arkadaşlık etmiş ve destek vermiş kadına
karsı duyduğum özlem de çok derindi. Ve orada duruyordu.
Onun soluk, şişman sürati kibar ve duyguluydu.
Gri gözleri sıcak ve parıltılıydı. Tereddüt etmedim.
Parmaklarım onu bana tanıtan küçük, mavi eski kitabi sıkıyordu.
Bu ask olamazdı, ama özel bir şey olabilirdi.

Belki asktan daha güzel bir şey, mükemmel bir arkadaşlık
olmalıydı bu. Duyduğum hayal kırıklığının sesimi boğmasına rağmen, omuzlarımı kaldırıp, onu selamladım ve kitabi uzattım.
"Ben Hüseyin Altuba, ve siz de Bayan Sevil Karadağ olmalısınız.
Benimle buluşabildiğinize çok sevindim. Sizi yemeğe davet
edebilir miyim?"

Kadının sürati toleranslı bir gülümse ile genişledi.
" Bunun ne olduğunu bilmiyorum, oğlum."
Diye cevap verdi. "fakat demin yanından geçen yeşil giysili
kadın, bu gülü yakama takmam için ısrar etti. Ve eğer beni
yemeğe davet edecek olursan, caddenin karsısındaki büyük
restaurantta seni bekliyor olacağını söyledi.
Bunun bir çeşit test olduğunu da söyledi"
Anlamak zor değil ve Bayan Sevil Karadağ'ın zekâsına hayranım.
Kalbin gerçek değeri çekici olmayana verdiği cevap ile anlaşılır.
"Bana kimi sevdiğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeceğim."

#4 Roland

Roland

    I Love My Frog :)

  • Üyeler
  • 4.729 Mesaj
  • Konum:pelin

Gönderim zamanı 05.03.2006 - 01:41

Bir de çiviyi niye "L" şekline getirdin ki?

bir çeşit shiruken :P
Kandırdım, kandırdıım, gemi memi yoktu

#5 elma

elma

    venus at her mirror

  • Kurucular
  • 6.785 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:bulutlarda

Gönderim zamanı 05.03.2006 - 01:58

böyle bişey mi?

Gönderilen Resim

uzak durun bu drizztten yaw! :P
"This desert flower
No sweet perfume that would torture you more than this..."





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli