Bu olaylar kader değil, doğal afet değil, kaza hiç değil. Tam bir ihmal.
Namuslu Namuslular'ın , Namussuz Namusluları Sırtlarında taşıyabilmek için, onların seçim RÜŞVET'lerini karşılayabilmek için, 600 TL için Rus Ruleti Oynamak adeta günlük olağan hobileri olmuş.
Bu olaylar doğal afet değil. Her kaza belirli bir ihmalin sonucudur.
Bursa’daki patlamanın nedeninin dinamit patlatılması sırasında gaz birikiminin kontrol edilmemesi ve havalandırma eksikliği olduğu sanılıyor. Oysa söz konusu işletme mayıs ayında denetlenmiş, eksiklikleri görülmüş, aralık ayına dek eksikliklerin tamamlanması için süre verilmiş.
Burada denetim sisteminin yanlışları ortaya çıkıyor. İnsan yaşamının söz konusu olduğu durumlarda, eksiklikleri olan maden ocaklarının eksiklikleri giderilse bu tür kazalar meydana gelebilirmi?
Döğünüp, paralanıp,feryat etmek boşuna, bu çığlıklar boşluğa bağırmak gibi sonsuzluk içinde kaybolmaya mahkumdur.
Çünkü başımızdakiler bu frekansın dışın dan anlaşıyor işitiyorlar kendi yaşam serüvenlerin üzerini örttükleri örtülerle örtüp bizlerede aza kanaat etmemizi telkin eden bir hayat vaad ediyorlar.
Şimdi yapılması gereken Ölen madencilerin Eş ve Çocuklarına sahip çıkılmasıdır. Zaten Asgari ücretle Perişan bir yaşam süren bu insanların Babalarının, Eşlerinin, Fiatı ne? Hiç olmazsa bunun hesabı verilmelidir. Emeğe saygı olmadığı sürece daha çook Maden ocakları patlar, işçiler ölür, arkalarında gözü yaşlı eşler, yetim çocuklar bırakır. Yaşam devam eder, hiçbir şey değişmez....
---------------------------------------------------
Madencinin yazgısını ne güzel anlatmış Orhan Veli
GEPEGENÇ yaşında yitirdiğimiz ünlü şair Orhan Veli Kanık maden işçisinin her an ölümle burun buruna olan yazgısını ne kadar duygusal anlatmış.
Zonguldak’ı ve maden işçisini anlattığı şiirinin son üç bendinde bu dramatik yazgıyı şöyle dile getirmiş:
Siyah akar Zonguldak’ın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası.
Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ndeki madende işte böyle kazanıldı ekmek parası.
19 maden işçisi değişmeyen yazgılarını ekmek parası için ölümle noktaladılar.
Bu insanların, gazetelere yansıyan dramlarını okurken hemen hepsinin ölümü hissettikleri anlaşılıyor.
Bile bile giriyorlar o mezara sanki...
Çoluk çocuklarının ekmek parasını kazanabilmek uğruna koyuyorlar yaşamlarını ortaya.
* * *
Enerji Bakanı önceki gün gitmiş madene...
Gazetelerin yazdığına göre olayı ve ölüm nedenlerini incemelemek istemiş.
“Madene inip bir bakayım” demiş.
“Olmaz” demişler.
“Olmaz Sayın Bakanım... Ocak güvensiz, inemezsiniz” demişler.
İzin vermemişler.
Bakan 19 madenciye mezar olan kapkara ocağı inip görememiş.
Gazeteci arkadaşlar, “Madende çok eksik var. Kapatacak mısınız?” diye sormuşlar.
Güvensiz diye madene indirilmeyen Bakan, şöyle yanıt vermiş:
“Eksikler çalışarak giderilebilecek düzeyde. Kapatmayacağız.”
Meslektaşlarla bakanın arasında geçen bu kısa konuşma tam bir kara mizah.
Ölçüm yapılmadan dinamit patlatılan...
Kurtarma ekibi olmayan...
Hiçbir güvenlik önlemi alınmamış olduğu anlaşılan...
İşçilerin 600 liraya köle gibi çalıştırıldığı belirlenen...
19 maden işçisinin diri diri gömüldüğü...
Güvenlik olmadığı gerekçesiyle kendisinin sokulmadığı...
Ocağın kapanmasına gerek olmadığını söyleyebiliyor Bakan Bey.
Neyse sonra Bakan Bey’i birileri uyarmış olmalı ki, madenin 6 ay süreyle kapatıldığını açıklamış.
Peki ne değişecek? Hiç...
6 ay sonra o maden yine aynı düzende çalışmaya başlayacak...
Tufan TÜRENÇ-Hürriyet - 14 Aralık 2009
----------------------------------------------
Kömür ile insanın hikâyesi...
YUKARIDAN bakıldığında ormanlarımız, yırtıcılar tarafından parçalanmış bir geyiğin leşine benzer...
Siz asfalt yoldan baktığınız için göremezsiniz.
Her yırtıcı bir parçasını alıp götürmüştür; taş ocakları, mermer ocakları, kum ocakları, maden ocakları, kömür ocakları...
*
Burada insan ile doğanın iç içe geçmiş hazin hikâyesi başlar.
O güzel doğa parçasının tek bekçisi ve sahibi yoksul köylüler, yerin üstünde bulamadıkları ekmek parasını yerin derinlerinde bulma umuduyla tepkisiz-sessiz kalırlar ormanlarının yok edilmesine...
Hatta düğün-bayram ederler...
Bir gün dev makineler, dozerler, kepçeler gelir...
Yırtıcı ilk pençesini atar canlı doğaya...
Önce ormanın ağaçları kesilir, dev çamlar devrilir, çınarlar, kayınlar, meşeler ilk kurbanıdır bu hikâyenin...
*
Doğasının elinden alınmasına razı olmuş yoksul insanlar, açılan tünellerden indirilir aşağıya, ekmek parasıdır...
Bir gün bir çığlık kopar köy evlerinde...
Madenden gelen kötü haber ile anneler, sevgililer, çocuklar çıplak ayak koşarlar madenin ağzına...
Yoksulun cesedi, tıpkı onun gibi yere devrilmiş çam-çınar, meşe-kayın ağaçlarının cansız kütükleri arasından geçirilip, çığlıklar arasında o yoksul eve getirilir...
*
Bu düzen böyle sürüp gider...
Çünkü madenden çıkartılan o ucuz kömürle iradeleri satın alınmış insanlar, beş yüz kilo kömür karşılığında bu düzenin böyle sürüp gitmesini onaylarlar her seçim vakti...
Dünyanın en kanlı (ocaklarda ölümlerin toplam sayısı 3 bin 414'tür) ve en kara kömürünün yandığı sobaların başında her zaman ısınan ise sadece yoksulluktur...
Doğa ile insanın hikâyesidir bu...
İnsanoğlu doğaya saygı duyup ona sahip çıkmadığı ve acımadığı zaman... Hep böyle acı biter hikâyeler...
Bekir Coşkun - HABERTÜRK - 13.12.2009 12:38:03
Bu mesaj waranko tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 14.12.2009 - 14:08