İçerik değiştir



- - - - -

Çölu Aştıran Sevda


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 GökceN

GökceN

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.389 Mesaj

Gönderim zamanı 23.11.2009 - 19:21


Gelin çöle bir sefer düzenleyelim şimdi..bir çöl yolculuğu gerçekleştirelim, ister misiniz?

O kadar yeşillik kırlar, doğa harikaları varken ne çölü kardeşim’ dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Peki, ‘acaba hayatta çok istediğiniz bir şey için çölleri aşar mıydınız’ diye sorsam.
Biraz durdunuz değil mi?

İnsan bu, bir şeyi sevmeye, istemeye görsün, dağları da aşar, çölleri de…

İşte size bunu ispat eden çok çarpıcı bir örnekten bahsedeceğim bugün; Yavuz’un Mısır seferinden…

Yıl 1516, Osmanlı ordusu Mısır’a doğru gidiyor.
Sina çölüne az kalmıştır. Basra’nın o velud toprakları üzerinde seyretmektedirler. Her taraf sanki cennet bahçesi, ne ararsan var. Ağaçlar meyve bolluğundan yerlere eğilmiş. İstanbul’dan yola çıkan Osmanlı ordusu bu muhteşem ve iştah kabartıcı görüntü eşliğinde yürüyüşünü sürdürmekte.

Bir müddet sonra görüntü değişir; sarının hakim olduğu bir atmosfer ve tabii ki uçsuz bucaksız çöl; yani Sina.
Basra’nın yeşili ve ağaçları sadece hayallerdedir artık. Çöl bütün acımasızlığıyla kendini hissettirmekte.
O esnada Yavuz yanındakilere bir emir verir: “Bana bir meyve getirin!”

Olacak iş mi şimdi. Vezirler şaşkınlıklarını gizleyemezler ‘Aman efendim, çölün ortasındayız, meyveyi nereden bulacağız. Keşke daha önce söyleseydiniz, tedarik ederdik.” Padişah bahane kabul etmez, “Ben anlamam, bütün orduyu arayın, bir hurma dahi olsa, meyve istiyorum!”
Ordunun bütün heryeri didik didik aranır ama nafile, bir yarım elma dahi yoktur hiç kimsede.

Padişaha çekine çekine gelip durum arz ederler. Yavuz’un tepkisi hiç kimsenin beklemediği bir şekilde tezahür eder. Büyük padişah secdeye kapanır ve şükreder. Ve vezirlere aynen şöyle der:

– Eğer askerimden biri elini o dallara uzatsaydı, bu çöle girmezdim.
Mukaddes Emanetleri teslim almak maksadıyla çıkılan bu seferde Osmanlı askeri Yavuz tarafından işte böyle sınanmıştır. Eğer küçücük bir pürüz dahi olsa Padişah kararlıdır, geri dönülecektir. Çünkü ona göre bu pürüz Peygamber emanetini almaya engel, liyakatsizliğe işarettir.

Yürüyüş sürmektedir. Çöl bütün olumsuzluklarıyla ordunun üstüne çökmüştür adeta. Yorgunluk, susuzluk, aklınıza ne geliyorsa. Çilenin insan sınırlarını zorladığı bir anda padişah atından iner ve yürümeye başlar. Tabii ki herkes atından iner, padişahı takip eder. Bu durum epey sürer. Vezirler artık dayanamazlar ve Yavuz’un yâreni Hasan Can’a patlarlar: “Yetti gayri, itirazımız var. Neden yürütür bizi padişah, halimizi görmez mi?” Hasan Can nazının geçtiğini bildiği Yavuz’a usulünce durumu aktarır. Aldığı karşılığa ise yürek dayanmaz:

– Görmüyor musunuz, Hz. Muhammed (sav) bize yaya olarak yol gösteriyorlar. Söyle onlara eğer yakışır diyorlarsa, binelim atlarımıza…

Bu öyle bir cevaptır ki, herkes utancından yerin dibine geçer. Ve herkes silkinir, kendine gelir. Günlerce çölün ortasında susuz, yorgun ve bitap düşmüş ordudan eser kalmamıştır şimdi. Öldürücü Sina çölünü sadece 13 günde kat ederler.
Evet yanlış duymadınız, sadece 13 gün.

Buna akıl sır erer mi?
Ermez.

Çünkü bu bir aşk işi, sevda işidir. Aşkın olduğu yerde akıl yaya kalır, mantık sükut–u hayale uğrar. İşte bu aşk ve sevda ile Mısır’a varılır ve Kainatın Efendisi’nin riyasetinde mukaddes emanetler ehline teslim edilir.

Bir tavsiyeyle yazımızı bitirelim.
Eğer Topkapı Sarayı’na yolunuz düşerse –ki mutlaka düşürmelisiniz– Mukaddes Emanetleri ziyaret ederken Sina çölünü aşk ile aşan ordunun ve komutanının hatırasını mutlaka yâd ediniz.
Ne demişler “Aşıka Bağdat sorulmaz, dağları aşar gider.”


Akıllı adam aklını kullanır. Daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanır.
Bernard Shaw





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli