İçerik değiştir



- - - - -

Tövbekârstar.


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 23 yanıt verildi

#21 pac

pac

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Dokunulmazlar
  • 13.198 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Barcelona
  • İlgi Alanları:Güzel olan herşey =)

Gönderim zamanı 27.06.2009 - 21:47

hangi dini seçerse en üstün din o mu olcak, misyonerliğin dik alası bu ya..



bu arada epru bütün mesajlarını çok beğendim emeğine sağlık..
YAŞAMAK BİR UMUTTUR...

#22 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 30.06.2009 - 13:00

Ne yapacaklarını şaşırmış şaşkınlar...Önce kendileri İmanlarını gözden geçirsinler.Dinler yarışıyormuş...?Yok çıkacak bir meczup topunu ikna edecek,ondan sonra ayıkla pirincin taşını.....
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#23 ebarah

ebarah

    Onun için takıntı haline geldik

  • Dokunulmazlar
  • 2.132 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Zeytinburnu

Gönderim zamanı 05.07.2009 - 13:10

‘Diyanet ‘imam’ vermem diyor ama Vatikan rahip gönderecek’
“Tövbekarlar yarışıyor, ateistler din seçiyor” olay yaratmaya devam ediyor...

Burçin DOLMA / VATAN Magazin Servisi & DIŞ HABERLER


Sisi lakaplı Seyhan Soylu’nun fikir babası olduğu “Tövbekarlar yarışıyor, ateistler din seçiyor” programı olay yaratmaya devam ediyor. Bardakoğlu’nun “Hiçbir imamın programa katılmasına izin vermeyiz” sözlerine Sisi tepki gösterdi: O vermezse Tunus’tan getirtirim.

Kanal T’de Eylül ayında yayınlanacak olan “Tövbekarlar yarışıyor, ateistler din seçiyor” isimli programa tepkiler her geçen gün daha da büyüyor. 10 ateistin (tanrı tanımaz) bir evde toplanacağı programda bir haham, bir rahip, bir Budist rahip ve bir de imam bir araya gelecek. 1 hafta boyunca 10 ateiste Allah sevgisi aşılamaya çalışacaklar. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun gösterdiği sert tepki ve “Hiçbir imam bu programa katılamaz” sözleri üzerine programın yaratıcısı Sisi olarak bilinen Seyhan Soylu’yu aradık. Şimdiden 200’den fazla ateistin başvuru yaptığını açıklayan Sisi, tepkilere anlam veremediğini söyledi:

’El Cezire benimle röportaj yapacak’


“Biz bu yarışmada dinleri yarıştırmıyoruz, insanlara Allah sevgisi aşılıyoruz. Dış basında programımıza çok büyük destek var. ’Türkiye dinle ilgili de demokrasiye ayak uyduruyor’ diyorlar. Hatta kardinalden bir papaz programla ilgili olarak ’Biz Vatikan’dan bir rahip göndereceğiz, Türkiye’deki bu tepkiyi anlayamadık’ dedi. Biz de bu tepkiyi anlamış değiliz. İngiliz The Guardian gazetesiyle bugün (dün) röportaj yapıyorum, yarın (bugün) manşetiz. Salı günü de El Cezire’yle röportajım var.”

’Bence Bardakoğlu günah işliyor’


Sisi Bardakoğlu’nun “Reyting uğruna böyle hokkabazlık olmaz, dinler yarıştırılamaz” açıklamasına da sert çıktı: “Bardakoğlu’na dava açıyorum. Çünkü biz hayırlı bir iş yapıyoruz, dinleri yarıştırmıyoruz ki. Eğer Sayın Bardakoğlu bize imam vermezse Allah katında günah işliyor olacak. Çünkü nefsiyle hareket ediyor. Hz. Muhammed (S.A.V) ne diyor; ’Bir tane kulunu Müslüman et, cennetin kapılarını aç.’ Eğer bize imam vermemekte direnirse imamı gerekirse Tunus’tan getireceğim.” Eylül ayında başlaması planlanan programı Gülgün Feyman sunacak. Yapımcısı ise Ayşe Önal. Seyhan Soylu programın içeriğini şöyle özetledi: “10 ateist, bir haham, bir rahip, bir Budist rahip ve bir de imam olacak. Din adamları 5 gün boyunca tek tek 10 ateistin kaldığı eve girecek ve onlara Allah aşkını aşılayamaya çalışacak. 6’ncı gün ise ateistleri ibadethanelere götürüyoruz. Sonra bir odaya koyup Allah’a inanıp inanmadıklarını soruyoruz. Eğer inanmaya başladım’ diyen varsa onun hangi dini seçtiğini gizli tutuyoruz. Hangi dini seçmişse de hacı olması için gereken yere gönderiyoruz. Türkiye’de Musevi bir işadamı İbraniliği seçenleri ağlama duvarına yollamak istediğini bize iletti. Yunanlı bir işadamı da Ortodoks olanları önce Meryem Ana’ya sonra da Yunanistan’a tatile göndermek istiyor.”

DİYANET ZEHİR ZEMBEREK: Şaklabanlık, soytarılık!

Programa Diyanet İşleri’nin tepkisi büyük oldu. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, program fikri ilk ortaya çıktığında şunları söylemişti: “Bu çok büyük ve vahim hata. Şaklabanlık ve soytarılık. Reyting uğruna yapılmadık şey kalmadı. Hiç olmazsa dini rahat bıraksınlar. Din adamlarını ortaoyuncuları gibi kullanmak büyük saygısızlıktır. Bizim bünyemizde hiçbir din adamının katılmasına izin vermeyiz.”

‘HUZURA DOÐRU’DAN NE FARKI VAR!’


Daha başlamadan olay yaratan reality show’un fikir sahibi Sisi, tepkiler karşısında şaşkına döndüğünü söylüyor: “Bu programın TGRT’de yıllarca yapılan ’Huzura Doğru’ ve Samanyolu TV’de yapılan ’Sırlar Kapısı’ndan hiçbir farkı yok. Bu da tövbe programı, insanlara Allah aşkını aşılayacağız.”

PROGRAM DIŞ BASINDA DA OLAY OLDU

“Tövbekarlar yarışıyor, ateistler din seçiyor” adlı dini reality show programı yabancı basında olay yarattı. Yarışma BBC, Reuters, AP, AFP, The Guardian, Daily Telegraph, New York Times gibi dünyanın önde gelen yayın organlarına haber oldu. Reuters’a konuşan Seyhan Soylu, “Biz bu şov programı ile insanlara en büyük hediyeyi yani Tanrı inancını hediye ediyoruz” dedi. Reuters’a bilgi veren İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı da, “Bize bağlı herhangi bir imamın programda yer almasına izin vermeyeceğiz. Reyting uğruna dini alet etmek tüm dinlere saygısızlıktır. Din, eğlence programlarının aracı haline getirilemez” ifadesini kullandı. İngiliz Guardian gazetesi de programı, “şaka gibi ama değil” diye yorumlandı.

Kazanan hacı oluyor

“Tövbekarlar Yarışıyor” yarışma programında 1 imam, 1 papaz, 1 haham ve 1 Budist rahip, 10 ateisti kendi dinlerine yönlendirme mücadelesi verecek. Tövbe edip istediği dine yönelenlerin ödülü ise hacı olmak olacak! Tövbe edip İslamiyet’i seçen ateist Kabe’yi tavaf etmek için Mekke’ye, Hıristiyanlığı seçen Vatikan’a, Museviliği seçen Kudüs’e ve Budizm’i seçen ise Tibet’e gönderilecek. 4 din adamı, 10 kişiye kendi dinlerini kabul ettirmek için mücadele ederken, bilgi ve ikna yeteneklerini de yarıştıracaklar.
************************************************************



Güzel ülkemin güzel insanlarının,bu yaratıcılıklarını puştluğa,ülkeyi soyup soymaya adamadıkları gün düzlüğe çıktığımızın resmidir.

 580023663830.jpg


#24 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 05.07.2009 - 13:25

Seyhan Soylu(sisi)Kimdir?Kendisinden ilginç açıklamalar....


Seyhan Soylu: 28 Şubat'ın Gizli Kahramanıyım


Türkiye'de üçüncü cinsin en çarpıcı temsilcisi olarak bilinen, 90'lı yıllar boyunca 'Travestiler Kraliçesi' olarak anılan, 2000'lerde organizatör sıfatıyla ülke gündemine ilginç olaylar taşımaya devam eden Seyhan Soylu'nun (Sisi) 28 Şubat sürecinde etkin bir rol üstlendiği ortaya çıktı. Soylu, "irticanın belinin kırılması" operasyonlarına yaptığı katkıyı "verilebilecek azami detayla" Nuriye Akman'a anlattı.

Seyhan Soylu, JİTEM'in yayın organı olduğunu iddia ettiği Strateji Dergisi bünyesinde, 8 ay boyunca istihbarat çalışmaları yaptığını, tesettüre girerek Kalkancı tarikatını incelemeye aldığını, yaptığı hizmetler nedeniyle "alnından öpüldüğünü", bu nedenle alnına bir yıldız dövmesi yaptırdığını söyledi. "Aşk, nefret, intikam, ihtiras ve ihanet" sarmalında dini kavram ve temalarla yoğrulmuş, Emire Kalkancı ve Fadime Şahin'in gözyaşlarıyla sulanan "irtica" haberlerinin, kâh bir melodram, kâh bir gerilim filmi gibi izlendiği yıllarda kendi kendine Türkiye'yi "yobazların elinden kurtarma" misyonu yüklediğini anlatan Soylu, "Ben 28 Şubat'ın gizli kahramanıyım."dedi.

– Seyhan, kendini zaman zaman polis gibi düşünüyor musun? "Atılmasaydım ben de emniyet müdürüydüm" diye iç geçiriyor musun?

– Yok, onun yerine daha güzel şeyler yaptım. Mesela Jandarma İstihbarat Teşkilatı'nın yayınlarında genel koordinatörlük yaptım. Bundan altı yıl önce, sekiz ay kadar bir dönemdi.

– Neden böyle bir görevi sana verdiler?

– Çünkü ben çok çalışkandım, çok milliyetçiydim. Yani polisimizin algılayamadığını askerlerimiz algılıyor.

– Ama askerlerin katı kuralları vardır, polislere göre. Cinsel kimliğin göz önüne alınırsa, nasıl oldu da sana böyle bir görev verdiler?

– Ben askerlerin daha ılımlı, daha sevecen olduklarını, insanların kişiliklerine önem verdiklerini düşünüyorum. Emniyet teşkilatındaysa, atamalar dahil, insanların kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmesinden dolayı, "Acaba?" denecek duygular var. Ama askeriyede böyle değil.

– Tam anlayamadım. Şimdi, tam olarak ne yaptın jandarma için?

– Ali Kalkancı tarikatı için tesettüre girdim. Adı Strateji, JİTEM kaynaklı bir dergi bu. O yüzden de istihbaratçılarla, emniyetçiler vardı içinde. Askeriyeden emekli olan insanlar vardı. Böyle bir çalışma içine girdik ki o tarihte Refah Partisi'nin oyu yüzde 38'di. Ali Kalkancı ve Emire Kalkancı olayını yakaladık. Aczimendi liderinin yakalanmasını, Fadime Şahin ile Emire Kalkancı'nın ekrana çıkarılmasını sağladık. Tarikat içerisinde yaşanan çarpık ilişkileri deşifre etmek, dini insanları sömürme aracı olarak kullananların maskelerini düşürmek için böyle bir şey hazırladık.

– Askerler mi istedi senden bunu?

– Kimse benden istemedi, ben buldum. Dosyayı ben hazırladım, ben sundum. Onun harici bir sürü dosyalar var. İşte MİT'in sahte dolar bastığını, Afganistan Başbakanı'nın buradaki mevcut bir başbakanımızla buluştuğunu vs.
Yani dosyalardan biriydi bu da.

– Tesettüre girdiğinde ne hissettin?

– Tesettüre girmem maksatlıydı. Olayın maksadı boyutunu aştı. Tesettür insanın vicdanındadır. Zaten imanı çok yüksek bir insanım.

– Tesettürlü insanların içinde kendini ne olarak tanıttın?

– Ben onları kandırmak için böyle yapmadım. Böyle bir hayatı da bir müddet
denemiş oldum.

– Kendini gizlemeyi kandırma sınıfına sokmuyor musun?

– Hayır yani açık açık böyle bir şeyin yapıldığını düşünür isek, öyle bir şeye kucak açılmazdı. Ben radikal kesimde cinsel kimliğe, kadına bakışı incelemek için girdim aralarına. Çünkü toplumda çok fazla bir oy patlamasına sebep olmuşlardı. Gerçekten takiyye var mı, yoksa doğru mu diye bir araştırmaya girdim? Herhangi bir insan yönlendirmedi. Dergide bu tarz birçok haber peşindeydik. Salt olarak böyle bir şeyin araştırması değil.

– Dergiye ne oldu sonra?

– Daha sonra finansman kaynağı bulamadık, devam edemedik. Benimle başladı
benimle bitti.

– Bu çok özel görevin bitince ayrıldın yani.

– Görev değildi. Beni derin devletle özdeşleştiriyorsun. Ben MİT elemanıyım
demedim ki.

– Ama yaptığını söylediğin şeyler gazetecilik değil, istihbarat çalışması.

– Ama ben gazeteci olarak da istihbarat yapabilirim.

– Emire ve Fadime sonradan açıldılar. Onlar da yoksa senin gibi bir görev
uğruna mı örtünmüşlerdi?

– Hayır, hayır. Öyle bir şey olabilir mi? Ne münasebet!"

– JİTEM'le işbirliği yapmanın getirisi ne oldu?

– Bir şey söyleyeyim mi, ben o çalışma günlerimde hayatımın ekonomikolarak
en kötü günlerini yaşadım. Çok da memnunum; ama bu kadar artık yeter dedim ve kendime yön çizmek zorunda kaldım. Bana ekonomik olarak getirileri hesapladım ve halkla ilişkiler alanına geçtim.

– "Devlet töreniyle defnedilmek hayatımın en büyük ödülü olurdu" demişsin
bir röportajında?

– Ne kadar güzel bir duygu değil mi? Benim savaşımı, mücadelelerimi, siz de
yaşamış olsaydınız siz de arzu ederdiniz bunu.

– Seyhan, yaşarken yüzde yüz onaylanmadın; ama hiç değilse ölürken en üst düzeyde onaylanmak mı istiyorsun? Çok büyük bir sevilme ihtiyacı mı bu?

– Bravo Nuriye Hanım. Zaman zaman geçmeye başladınız.

– Sizin zekanızı geçemem ben Seyhan Hanım.

– Estağfirullah, ne münasebet.

– Peki ama, devlet töreniyle gömülmek pek az faniye nasip olur. Bunun için
ne bedel ödeyeceğini düşünüyorsun?

– Şu anda dingin bir hayat sürüyorum. Kendimi yetiştiriyorum. İyi bir iş
kadını olma yolundayım. İki yıl sonra elliyle yüz arası televizyon programım
dönecek. Yanımda herhalde iki yüz kişi çalışacak. Türkiye'de yüz elli–iki
yüz sanatçının patronu olacağım.

– Bunlar mı seni devlet töreniyle gömdürecek?

– Hayır. Daha sonra siyasilerimizin düşünceleri biraz daha modernleşince
benim istediğim bir parti içerisinde kendime bir yer bulurum. Meclis'te var
olmam gerektiğini düşünüyorum. Hizmetlerim devam ederken ölürsem
milletvekili olarak da gömülürüm.

– Sana Asena diyorlar doğru mu?

– Dostlarım tarafından öyle bir sembolik ismim var, ama...

– Bir dönem MHP'ye üye miydin?

– Hayır. Bana bir sürü MHP ilçe teşkilatından teklif geldi; ama ben partiye
zarar vermemek için kabul etmedim. Çünkü benim cinsel kimliğimi hemen kabul edebilecek potansiyeli yok. Milliyetçilik adına her MHP sempatizanı gibi ben de bir şeyler yapmaya çalıştım. Abdullah Öcalan yakalanmadan önce ben bangır bangır televizyonlardan Apo'nun kellesini getirebilecek kadar zekaya sahibim diyordum.. Eğer bana böyle bir görev verilmiş olsaydı bunu yapabilirdim.

– Herhalde şöyle düşündüler: Kalkancı olayıyla ispatladın kendini. Yeter bu
kadar kahramanlık!

– Hayır, benim eğer bir projem varsa kendimi o ortamın içine adapte edebilirim. Cemalettin Kaplan, Atatürk büstünü yerlerde sürüklerken Almanya'da, ben de onun fotoğrafını Taksim Meydanı'nda süründürdüm.

– Emire ve Fadime neredeler?

– Emire'nin Kadıköy civarında bir pastanesi var. Fadime, Akdeniz Bölgesi'nde
bir yerde yaşıyor. Ali Kalkancı ise cezaevinden çıktıktan sonra yine aranmaya başlandı.

– Emire ile Fadime neden açıldılar sonra?

– Kapanmalarının sebebi imandan değildi ki. O an kapılmışlardı, sel gibi gidiyorlardı.

– Onlar da senin gibi belki bir çeşit istihbarat yapıyorlardı...

– Hayır ne münasebet. Emire Kalkancı Ali Kalkancı'yla birlikte olmuş. Ali Kalkancı aslında pazarda limon satan bir adamdı. Kur'an okumayı dahi bilmiyordu. Kur'an okumayı bilmeyen bir insan beş yılda on milyon dolarlık bir servete sahip oldu.

– Onlarla birlikte yattın, kalktın, yedin içtin. Seni ne olarak tanıyorlar? Ev kadını kimliğiyle mi?

– Evet, adımı da kanuni olarak değiştirdim, Kezban yaptım.

– İçinde mikrofon falan mı taşıyordun, nasıl yapıyordun?

– Teyple yapıyordum hanımefendi. Daha sonra gizli kamerayla yapmaya başladım. Devlet bana ilerde görev versin, beni ciddi anlamda maaşa bağlasın, yine devlete hizmet eder, bütün işlerimi bırakırım. Seviyorum ben ülkemi, yemin ediyorum. Bunların hiçbirini ne menfaat için, ne de bravo desinler diye yaptım.

– Koskoca Türkiye'de bir tek sen bunu fark ediyorsun...

– Ne münasebet, birçok insan fark ediyordu, ne yapacağını bilmiyordu. Ben yalnızca fitili ateşledim, uyanışa geçirdim. Yani bu kadınlar devlet tarafından kullanılmadı; ama bu kadınlar radikal dincilerin oyuncağı olup kullanıldılar.

– Dost musun onlarla şimdi?

– Hayır görüşmüyorum. Çünkü ben özür dilerim ama ben prensesim. Onlara cadı tarafından elma yedirilmişti. Prenses olarak onları ben öptüm, uyandırdım.

– Âlemsin! Yok böyle bir şey! Ama sen onlara ihanet ettin.

– Ben onlara ihanet etmedim ne münasebet ya. Gerçek Müslümanlara ihanet etmedim. İmanlarını kullanan insanları, ortaya çıkardım. 28 Şubat sürecini başlattım. Çok ciddi söylüyorum, Kur'an çarpsın ya. Ben ihanetçi değilim, milliyetçiyim. Daha sonra Refahlı milletvekillerinin de takdirini kazandım.
Necmettin Erbakan'ı da uyandırdım, kendine getirdim.

– O kadınların düşmanlıkları var mı peki sana?

– Bana kimse bir şey yapamaz, alnımın ortasına bir tane yıldız yaptırdım.

Kim bana bir şey yapmak istiyorsa oradan bana ateş etmesi lazım, eğer sektirirse hesabını sorarım.

– Yani "Beni arkamdan vurmayın, mertçe buradan vurun" mu diyorsun?

– Bravo, algılamışsın. Kafayı sıyırmış bir deli değilim. Sinirlerime hakim olabilirim. Karşımdaki insanın psikolojisiyle istediğim zaman oynayabilirim. Kafama koyduğum her şeyi yaparım. Mesela Bayan Mitterrand'la bir ortamda bir araya gelirsem onu yerden yere tekmeleyeceğim. Zamanında Kürtleri Türklere karşı kışkırtan odur. Ben iki kardeş ırkı ayırmak isteyen herkesi paramparça
ederim.

– Şekerim her şeyin abartılı senin. Milliyetçiliğinin altını çiziş biçimin
de. Seyhan, acaba bunun altında korunma içgüdün mü var? "Cinsel kimliğimden
dolayı yeterince ceza çektim. Artık yeter" deyip bu milliyetçi söylemi mi
yakaladın acaba?

– Yok benim umurumda bile değil onlar ya! Meclis'tekilerinin hepsinden çok
daha milliyetçiyim. Saldırılan bir kimliğim var. Benim kimseyi ciddiye
almadığımdan kaynaklanıyor bu.

– Ne zaman evlendin?

– 1997.

– Bu Strateji Dergisi işi bittikten sonra mı yani?

– Tabii tabii. Yani ben derin devletin bir insanı olup da formaliteden evlendirilen biri değilim. Herkesin yapması gereken şeyler bunlar,milliyetçiler olarak. Birçok insandan şerefliyim ben. Bu ülkede Leyla Zana'ları Meclis'e aldılar. Ben 28 Şubat'ın gizli kahramanıyım. 28 Şubat süreci benim yaptığım olaylarla başladı.. Bir travestinin de bu ülke için savaştığını gösterdim ben insanlara. Uyanışa geçirdim ben herkesi, Milli Güvenlik Teşkilatı'nı uyandırdım. Devletin üst kademesindeki bürokratları, milliyetçileri uyandırdım. Bu görevi üstlendiğim için de çok mutluyum. Bir sürü üst düzey bürokrattan, emniyet teşkilatından, askeriyeden, hiçbirinden bana toplum içinde bravo almadım; ama hepsi alnımı öptüler. Onun için de alnıma bir tane yıldız yaptırdım. Alnımdaki yıldızın sebebi de bu.

– Sana hizmetlerin için bir madalya vermediler mi?

– Hayır bana herhangi bir madalya verecek kadar yürekli herhangi bir insan yok. Ama herkesin gönlünde olduğumu biliyorum. Hiç olmazsa Küba'ya gidip ülkücü selamı vermiyorum. Kafamda da Che şapkası yok.

– Seni "gayrimeşru âlemde" de çok seviyorlar. Alaaddin'inden, Nuriş'inden, Sedat Peker'ine kadar herkes senin dostun...

– Doğru ama artık değişime uğradık toplum olarak. Onların aklı başına geldi,
devletin ne kadar büyük olduğunu insanlar gördü. Devlet bunu karşı taraftaki insanların bilincine enjekte edemezdi. Zaman içerisinde insanlarımız
olgunlaşmaya başladılar. Bakın gayrimeşru âlemdeki herkes işadamı olmaya
bakıyor farkında mısınız? Demek ki değişim sürecindeydi, onların da hırçınlıkları aynı benimki gibi bitti. Ben de olgunlaştım, işkadını oldum.

Seyhan Soylu kimdir?

Kısaca Sisi olarak tanınan ve 90'lı yıllar boyunca 'Travestiler Kraliçesi' olarak anılan Seyhan Soylu, 2000'li yıllarda Türkiye'nin gündemine organizatör olarak girdi. Çanakkale Hapishanesi'nde yatan müteahhit Bedrettin Ekdi'nin oğluna düzenlediği bir milyon dolarlık sünnet düğünü ile aylarca kendinden söz ettirdi. Elçilik görevlisi bir baba ve CHP kadın kolları üyesi öğretmen bir annenin üç çocuğundan biri olarak Samatya'da başladığı hayata, otoparkçılık, kuyumculuk dahil pek çok iş yaparak devametti. Seyhan Soylu, hayatında ilk resmî dayağı, 14 yaşındayken, onu sıkıştırmak isteyen bir bekçiden yedi. Daha sonra polis olmak istedi. Polis Akademisi'ne birincilikle girdi ancak kendi ifadesiyle "cinsel tercihinden dolayı şutlandı". Ancak suçunun "cinsel" değil "ruhsal tahrik" olduğuna inandı. 12 Eylül sonrası referandum günlerinde, Amerikalı eşcinsellerin sembolü turuncu "No No" tişörtü giyen Güneş Taner'i protesto için Turgut Özal'ın önünde soyundu. Bu nedenle içeriye alındı, onbeş gün öldüresiye dövüldü. Sonrasını şöyle anlattı: "Beni dövdüren emniyet müdürünü kendime âşık edip, sonra da onu bir dergiye kapak yapıp görevinden aldırdım. Böylece o onbeş günün intikamını aldım. Daha sonra rahmetli Turgut Özal'la da tanıştım. Yaptığımdan çok utandım, çocuksu bir duyguymuş o protesto."
Bakü'de radyo televizyon eğitimi alan Seyhan Soylu'nun yaşamı Karanlıklar
Prensesi adlı kitaba konu oldu; ancak kitap toplatıldı. Sisi daha sonra çeşitli radyolarda DJ'lik ve yöneticilik yaptı, ETV'nin genel koordinatörü oldu. Tv programlarına imza attı. Altı ay önce menajerliğe karar verdi. Şu anda sahne dünyasının en ünlü 38 sanatçısı ile kontratı var. Altı yıldır evli. Yakın zamana kadar kendini "Ben anarşistim. Ruhumdaki terör her zaman fırtınalar koparır." diye tanımlardı. Bugün "İçimdeki fırtınalar dindi.
Duruldum. Başarı grafiğimi yükseltip, yeni bir hayat kurmak istiyorum." diyor.
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...




1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli