Tamamen boşalmış bir salonun parke zeminli pistinde dans ediyorlardı.. Müzik sadece onlar için devam ediyordu.
Sadece onlar duyuyordu müziği. Yüreklerinin müziğiyle dans ettiler bir süre daha, nazikçe bir öksürük sesi duyana dek.
''Artık kapatıyoruz beyim'' dedi mahcup bir sesle garson.
Birbirlerinin kollarından ayrılıp gözlerini açtıkları andı bu. Gülümsediler birbirlerine ve sönen son ışıkla beraber dışarı çıktılar.
Denizle iç içe yaşamanın verdiği güzellikten faydalanmak için sahile inmeye karar verdiler.
Taş parkeli yol sağlı sollu ağaçlarla süslenmişti. Aşağı doğru inerlerken kız hafifçe ürperdi.
Bunu fark eden erkek ‘’ceketimi al üşüme’’ diyerek ceketini çıkarıp kıza verdi. Kız ise üşümekten kaynaklanmayan ürpertisinin mutluluktan olduğunu erkeğe söylemedi. Işıl ışıl bir gülümsemeyle teşekkür ederek ceketi sırtına aldı.
Hay Allah.! Bu ne mutlu bir andı böyle. Onun bedenine değen bir kumaş şimdi kendi bedenine değiyordu dahası erkeğin cekete sinmiş kokusu burnuna geliyordu.
Havadan sudan tatlı ve neşeli bir muhabbet onları sahile indirmişti. Öyle ki şehrin öteki ucuna yürüyecek olsalar bu tatlı muhabbet devam edecekti. ‘’Burası güneşin doğuşunu izlemek için en bulunmaz yer’’ dedi erkek. Oysa içinden ‘’Gözlerinin böyle ışıl ışıl parlayarak bana gülümsediğini görmek bu manzaradan çok daha mükemmel’’ diye düşünüyordu.
‘’Bunu izleyebilecek olmak ne güzel, ilk kez güneşin denizden doğuşunu göreceğim.’’ diyen kız ise, içinden ‘’Kalbimde ve beynimde doğan güneş bu izleyeceğimiz manzaradan çok daha üstün’’ diye düşünüyordu.
İçlerinde yaşadıklarını bir türlü birbirleriyle paylaşamıyorlardı rahatlıkla. Erkek kızı ürkütüp büyüyü bozup her şeyi mahvetmekten korktuğundan, kız ise fazla cüretkar görünmek istemediğinden.
Ulu çınar altındaki banka oturdular. Kızın okuldaki başarıları ile erkeğin yeni başladığı işindeki istikbali onları bir süre daha konuşturdu. Loş ışıklı salondaki büyüleyici atmosfer içinde birbirlerinin kulaklarına fısıldadıkları o ilk içten ve apansız geliveren ‘’seni seviyorum’’ , sanki hiç söylenmemişçesine öylece duruyordu yüreklerinde.
O kelimelere dokunup doluluğunu, derinliğini, zedelemekten tedirgindi iki pır pır yürek.
Uzaktan bir melodi yükseldi hafif ama net duyulur bir şekilde;
''Benzemez kimse sana
Ruhuna hayran olayım
Bakışından süzülen
İşvene kurban olayım''
Şıpırtılı denizin küçük dalgaları ve arsız martıların sesleri müziğe eşlik ediyordu.
Bu öyle muhteşem bir andı ki, birbirlerine hafifçe değen dirsekleri ile kurmuş oldukları
tensel küçük bir temas, gözlerini kapayıp başka büyülü bir ''ortak dünya'' da yaşattı onları kısa bir an.
''Maaooouuvv''
diye bir kedi hızla koşuverdi kızın yanından. Bundan ürken kız aniden irkilerek erkeğe sokuldu ister istemez.
Utangaç bir şekilde ''Kedi.. birden çıkınca.. ürktüm'' diye geveledi.
Tam doğrulacakken erkek kızı kendine çekip sıkıca sarılarak buna izin vermedi.
Dudaklarını kızın dudaklarına değdirdiği an kızın tekrar ürperdiğini hissetti.
Ama bu kez üşümekten değil de, mutluluktan olduğunu anladı.
Erkeğin dudaklarındaki sıcaklık kızın dudaklarına geçti ve içindeki hislerle bütünleşip tüm vücuduna yayıldı.
Başını yana eğerek kızın kulağına ''seni seviyorum'' diye fısıldadı erkek. Kız da erkeğe sıkıca sarılarak ''ben de seni seviyorum'' diye cevap verdi.
Artık böylesine yoğun olan bu hisse zarar veremeyeceklerini anladılar ve hikayeleri burada başladı...
(Sevdiceğime...)