İçerik değiştir



Hayrullah Mahmud ve Ankara !


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 kardelen

kardelen

    Boş vakti boldur

  • Üyeler
  • 713 Mesaj

Gönderim zamanı 07.01.2006 - 00:03


BAŞKENT’TEN “YURDUM ANKARALISI” MANZARALARI YA DA ANKARA’YA GELMENİN EN GÜZEL YANI?!

Yurdum Ankaralısı?!

Başkent Ankara’da üçüncü yılım.
Neşe, sıkıntı, ıstırap ile geçen üç koca yıl.
Halbuki, en fazla altı ay dayanırım zannetmiştim.
Fakat öyle olmadı.
“Güç zehirlenmesi”ne uğramış bazı zatların “Başbakan” olmak ile “Diktatör” olmak arasındaki farkı ayırt edememesi yüzünden, Ankara’da dolu dolu üç sene yaşadım.
Bu süre içinde, Demirel’in dönem dönem iktidar gücünü yanlış kullananlarla ilgili kurduğu cümlede olduğu gibi bana da “Alız iktidarınızı başınıza çalın” dedirttiler.
Zorla kendilerine meydan okuttular.
Sayelerinde Köroğlu oldum desem yeri vardır!
Neyse!..
Yeri gelmişken öncelikle birçok kişinin ortak merağı olan hala neden Ankara’da duruyorum sorunun cevabını vereyim.
Kendi hakkını arayamayan adamdan, hiçbir şey olacağına inanmadığım için, Yargı’daki davamı takip ediyorum. Öncesinde arkadaşlarım için buradaydım.
Şimdi de kendim için!
Ayrılmak istedim ama sağ olsun “ölümüne siyaset” yapan birileri koluma yapışıp “ne olur bizi terk etme” dedi.
Aslında yargıdaki davama müdahale ettikleri gün Ankara’da kalış kararımın altına imza atmış oldular.
Ben de onların bu nazik davetini kıramadım.
O yüzden, üç yıldır Ankara’dayım!
Hani inşaatların önüne tabela koyarlar ya, belki ben de öyle yapıp, ta en başında kalemimin ucuna şöyle bir levha asmalıydım:
“AKP’nin yaptığı zulmü durdurana dek Ankara’dayım. Bu süre içinde çevreye vereceğim rahatsızlık için özür dilerim! Yüklenici firma: Hayrullah Mahmud!”
Nitekim...
Ankara’da yaşadığım süre içinde gördüm ki, sevmelerin en güzeli uzaktan sevmekmiş!
Yahya Kemal’e, “Ankara’ya gelmenin en güzel yanı nedir?” diye sormuşlar.
“İstanbul’a dönmesi” diye cevap vermiş!
Aradan geçen onca sürede, ben hala bu sözün geçerliliğini koruduğuna inanıyorum.
Yaşanan sıcak gelişmeler gösteriyor ki, çok yakında hem ısrarla dönüşü ertelenen mesleğime geri döneceğim hem de yine eskiden olduğu gibi Ankara’yı uzaktan sevmeye devam edeceğim!
Hakkımızda hayırlısı ne ise o olsun!
Ne var ki, Ankara gerçekten ilginç bir şehir.
Daha önce yazmıştım, “Gazetecilik 22. mesleğim oldu” diye.
6 yaşından bu yana da iş hayatının içindeyim.
Ama hiçbir şehirde görmediğim insan türüne, Başkent Ankara’da rastladım.
Bunlar ne Türkiye’li, ne Ankara’lı ne ne de Başkent’li!
Bunlar nev-i şahsına münhasır tipler!
Bunlar “Yurdum Ankaralısı”!..
“Atatürk Milliyetçiliğini kendilerine kılıf yapıp, asker-sivil fark etmez, ne kadar tanınmış isim varsa; onlardan falanca ismi tanıyorum diyerek ortada dolaşan mesleksiz tipler bunlar.
Hülasa; Ankara’nın ürettiği asalaklar, parazitler bunlar!
Ankara son zamanlarda bunlardan geçilmez oldu!
Neden mi?!
Anlatayım:

PAZARLAMACI MİLLİYETÇİLER

Ankara’ya ilk geldiğim gün itibari ile Tuncay Özkan’ın, “MİT’in Gizli tarihi” başlıklı kitabında bahsi geçen “Baba Kadri” dahil, bu tarzdaki bazı tipleri, ben de yakından tanıma şerefine nail oldum!
Hiç unutmam, bunlardan biri, hatırını kıramayacağım bir meslektaşımın aracılığı ile randevu alıp büroya ziyaretime geldi.
Benim odada oturmuş, “zorunlu misafir”imi dinliyorum:
“Dün falanca Paşa ile beraberdim. İstersen şimdi buradan bağlasınlar, seninle de konuşturayım. Yargı’da şu tanıdığımız var. İstediğin dava elinin altında olmuş bil. Asker darbe yapacak, haberin olsun. Ne istersen yapmaya hazırız ağabey, devlet elimizin altında! Türkiye’nin sizin gibi milliyetçi kardeşlerimize ihtiyacı var vs vs...”
Bu zatın bu teklifi üzerine, “Sağol istemez, ben zaten gazeteciyim. İşim haber toplamak, o bahsettiğin zatlarla tanışmam gerekiyorsa ben tanışırım, senin yardımına gerek yok” cevabını verdim.
Ardından, “devlet elinin altında” diyen “zorunlu misafir”, dilinin altından baklayı çıkartıyor:
“Ağabey bize bir sakal atsan diyorum, eve gidecek dolmuş paramız yok!”
Bu yüzsüzlük karşısında, mecburen, cebine üç kuruş sıkıştırıp, kapıya doğru yolcu ediyorum.
Sonra da telefonu kaldırıp arkadaşıma basıyorum kalayı; “Nerden buldun bu adamı. Derin devletin karikatürize edilmiş halini! Adam düpedüz dolandırıcı! Mesleksiz tiplerden, şark kurnazı! Vatanını seven adamım numaralarına yatıp, alenen dilencilik yapıyor!”
Daha sonra öğrendim, meğer aynı zat, bir başka meslektaşımı da bir kutu çikolata ile ziyaret edip, götürdüğü çikolatanın parasını “Ağabey sana gelirken elim boş gelmek istemedim, hiç param kalmadı bize bir çıkma yapsana” deyip almış.
Ankara küçük yer.
Yalnız aradan kısa bir süre geçtikten sonra aynı zatı, bir toplantı sonrası, ayakta Deniz Baykal’ın yanına “konuşlanmış” bir vaziyette gördüm.
CHP Genel Başkanı’nın bu zatı tanıdığına pek ihtimal vermemekle birlikte, bizim “zorunlu misafir”in duruşundan, sanki çocukluktan bu yana arkadaşmışlar gibi bir izlenime kapıldım!
Bir de arka arkaya fotoğraflar çektirdi.
Ben de kendi kendime, “ucuz kurtulmuşsun Hayrullah Mahmud” dedim.
Başkent’ten bir başka “Yurdum Ankaralısı” fotoğrafı ise şöyle:
star Tv’ye temsilci olarak atandığım ilk aylardı.
Daha sonra Erdoğan’ın “yeminli muhalifi” olduğunu öğrendiğim bir milletvekili aradı.
Bir isim verdi, “Şimdi seni bu kişi arayacak, senden bir ricası olacak, görüşmende fayda var” dedi.
Bahsi geçen kişi aradı, adres bildirdi, randevulaşıp görüştük.
Bir binanın çatı katındaki ofisinde buluştuğum bu zat, önce elini cebine götürüp cüzdanını çıkardı.
Hemen aramızda kalsın deyip, istihbaratçı kimliğini gösterdi.
Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyduğunu sorduğumda ise “Bu vatanın, sizin gibi adamlara ihtiyacı var. Sizi takdir ediyoruz genç arkadaşım” dedi.
Selahaddin Duman üslubu ile buraya bir not düşecek olursam:
“Ne zaman biri, bana böyle bir cümle kursa, gözlerim dolar, cebimden mendili çıkartıp alnımı iyice silerim. Alnımda enayi yazıyor da, bunu bir tek ben mi okuyamıyorum diye!”
Sonra, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yalnız vatan mücadelesi için Uzan’ların desteğine ihtiyacımız var. Devlet sıkıntıda! Dinleme cihazı almamız gerekiyor. Her yeri dinleyemiyoruz. Eğer Uzan’lar 2 milyon dolar verirse, sorunumuzu çözeriz.”
Bu zata cevabım; “Bunu bana neden söylüyorsunuz anlamadım. Uzan’ların Ankara’da Grup Temsilcileri var. O şahısla görüşün. Sizi yanlış yönlendirmişler. Devlet, Uzan’ların yardımına ihtiyaç duymuşsa, beni neden aracı kullanmak istesinler anlamış değilim. Ama madem çok ısrar ettiniz, arada da hatırlı sayın bir vekilimiz var, bu konuyu genel yayın yönetmenimize ileteyim. Benim sizin için yapabileceğim, elimden gelen bu kadar!”
Sonra görüşmeyi hem beni arayan milletvekili hem Can Ataklı hem de adı geçen istihbarat servisinin başı ile paylaştım.
İstihbarat servisinden aldığım cevap:
“Biz böyle bir adamı tanımıyoruz. Bir milletvekilinin de adının böylesi bir olaya karışması garibimize gitti. Bizi aramanız iyi oldu, bu tür hadiseler maalesefki Ankara’da çok oluyor. Siz daha yenisiniz. Siz de alışırsınız. Hemen gerekli soruşturmayı yaptırıyorum.”
Bu işin çalkantısı iki hafta kadar sürdü.
“Yeminli muhalif” tanıdık vekil ise neredeyse iki günde bir arayıp hep aynı soruyu sordu:
“Ne yaptınız, verdiniz mi parayı? Alıyorlar mı dinleme cihazını? Devlete yardımcı olmak lazım?”
Sayın milletvekilimize “Haberim yok, bilmiyorum” desem de, o her defasında bana aynı sözleri tekrarlıyordu:
“Destek olmak lazım, vatan görevi bu!”
Daha sonra “Uzan Grubu” operasyona uğrayınca öğrendim ki, Erdoğan’a yakın bazı güvenlik bürokratları, benim üzerimden gruba pusu kurmak istemişler.
Eğer hadisenin perde arkasını araştırıp üzerine gitmesem, bir kısım medyada şöyle bir haber okuyabilirdiniz:
“Uzanlar, dinleme yapmak için cihaz satın aldı. Ankara Temsilcileri, Hayrullah Mahmud işi organize ediyor. Uzanlar özel istihbarat birimi kuruyorlar!”
Oysa ki, bu operasyonu yapanlar sakince bir düşünseler, ne kadar saçmalamış olduklarını göreceklerdi.
Ankara bu anlamda tam anlamı ile bir “istihbari çöplük”!
Yalnız Ankara Temsilcisi olarak saçma da olsa, bu anlamda size gelen her evrağı, dibine not düşerek İstanbul’a geçmek zorundasınız.
“Wolfowitz Mektubu yalan” diyen za’tın da, geçmişte grubun sorununu çözmek için geçtiği teklifi, İstanbul’a bildirmek zorunda olduğunuz gibi!..
İmzalı ya da imzasız olması da fark etmiyor!
Kurye veya e-mail yolu ile gönderirsiniz, merkezin bilgisine sunarsınız.


ÜÇ NOKTA” KORKUSU


Neticede...
Başkent Ankara’da, yurtdışında ülkeyi “temsil”, tuzağa düşersen “teslim” eden “Büyükelçi”ler gibi bir pozisyondasındır.
Önemli gördüğün her gelişmeden saçma da olsa merkezi haberdar etmek zorundasın.
O kadar çok senaryo, o kadar çok sahaya atılmış pusu var ki, kurulmuş “kurt kapanı”na elinizi ya da ayağanızı kaptırmadan bir yerden bir yere ulaşmanız neredeyse imkansız gibi!
İşte son örnek vak’ada görüldüğü gibi, İstanbul raconunu çok iyi bilen “tüccar politikacı”nın hali ortada!
Üslubu kendilerinden ödünç alarak söylüyorum; “Babalar gibi satarız diyenler, babalara gelmiş durumdalar!”
Başbakan Erdoğan bile, her hafta ya elini ya da ayağını bu tuzaklardan birine kaptırıyor.
Canının acısından da avazı çıktığı kadar bağırıyor:
Bu yüzden de kimi zaman kendini Ülker Bayi toplantısında sanıp muhalif vekilleri azarlıyor!
Kimi zaman da maça geldiğini sanıp, bir anda fanatik taraftar hüviyetine bürünüyor. Vatandaşın arasında “Ankara’ya ölmeye ölmeye geldik, ölümüne siyaset yapmaya geldik” diye slogan atabiliyor.
Allah adamı şaşırtmasın.
Eskiler “kılavuzu karga olanın, burnu ... ” diye boşuna söylememişler.
Dünyanın en önemli güvenlik bürokratlarının “rutin”e bindirip, komşu kapısı yaptığı Başkent Ankara’da, artık, İstanbul Boğazı’ndan geçer gibi “kılavuz kaptan” ile seyahat etmek farz oldu.
Aksi halde Unakıtan’ın dediği gibi, 2006 Türkiyesi’nde “babalar”a gelebilirsiniz!
Dikkatli olmak lazım.
Çünkü Kasımpaşalı’nın vaziyeti ortada!
Ki, daha Ankara’ya yeni adım attığım günlerde, alemden haberdar geçinirdim; ama gördüm ki hiçbir şeyden haberim yokmuş!
Sayın Başbakan da son yaşadığı derin şoklarla sarsılıp, tüm hayatını silbaştan gözden geçirdiğini zannediyorum.
Zira!..
Başkent’te ortalık çakaldan, sırtlandan, “Yurdum Ankaralısı”ndan geçilmiyor.
Sabah’taydım, hiç unutmam, karikatürist Salih Memecan Ankara’ya gelmişti.
Sonra da pantalonunu kaybedip, İstanbul’a geri dönmüştü.
O gün bugündür dünyanın öbür ucuna gider ama pek Ankara ile işi olmaz!
Bu defa İlker Sarıer üslubu ile tarihe not düşeyim:
“Niye Ankara’ya gitmiyorsun diye soranlara, Ecevit zamanında gittik pantalonu kaptırdık. Erdoğan’ı, AB’ye bizi sokacak diye destekledik. O da kalktı, ‘üç nokta’lı siyasetin kapısını araladı. Bu defa Başkent’e gidip ‘...’müzü gaptırmayalım!”

“AK”ÇESİZ POLİTİKA

Bu anlamda “Yurdum Ankaralısı”ndan renkli bir başka kare...
Can Ataklı “Kırmızı Koltuk” programını sunuyor.
O haftaki konuk da TBMM Başkanı Bülent Arınç!
Düzgün giyimli bir bey ısrarla, Can Ataklı ile görüşmek istediğini söyleyip büroyu arıyor.
Sekreter de durumu bana iletti.
İyi giyimli, düzgün konuşan bir zat Ataklı’nın kaldığı otelin lobisine gitmiş kamp kurmuş. Israrla da “görüşmem lazım” diyormuş.
Sonunda Ataklı ile görüştüler.
Adamın derdi, Arınç’a ulaşmakmış.
Ne yaptı ise bir türlü ulaşamamış.
“Sizin hayranınızım. Ne olursunuz sizi Arınç’a ben takdim edeyim. Bakın bu çıkartmaları, bu CD’leri ben yaptırdım, kendisi ile muhakkak görüşmek istiyorum” diye diretince, Can Ataklı’nın kibarlığı tuttu.
Direkt olmaz demek yerine “Tamam sonra konuşuruz” dedi.
Ama adam bir türlü Ataklı’nın yakasını bırakmıyor.
Yapıştı kaldı.
Artık üstünde ne tür kıyafet olursa olsun, “Yurdum Ankaralısı”nı beş yüz metre öteden tanımaya başlamış olan ben, işin sonu bir tatsızlığa varmadan, hadiseye el koymak zorunda kaldım.
Burada, zorla yönetime el koymam için davetiye çıkarıldı, desem yeri vardır.
“Yurdum Ankaralısı”na, anlayacağı lisanla “Madem, TBMM Başkanı’na bu hediyeleri çok vermek istiyorsunuz, Can Bey’in asistanına teslim edin, o da Bülent Bey’in Özel Kalemi’ne teslim etsin. Kartınızı da buraya iliştirin, uygun görürlerse sizi ararlar” dedim.
Bu sayede adamı zar zor yanımızdan uzaklaştırabildik.
Arınç’a konuyu aktardığımızda ise “O şahıstan haberim var, bir ihale işi ile ilgili benimle konuşmak istiyor. Bunlardan o kadar çok var ki, isteklerine hem ahlaken hem de siyaseten cevap vermek mümkün değil” demişti.
Nereden nereye?!
Bu anlamda bir, ilk günlerin AK Partisi’ne bakmak lazım, bir de bugünün AKP’sine!
Görüldüğü gibi Ankara’da siyasetçi olmak da zor, gazeteci olmak da!
Çünkü Başkent’te Türkiye’nin hiçbir yerinde göremeyeceğiniz “Yurdum Ankaralısı”ndan o kadar çok var ki!
Bugünlerde Ankara iki şeyi ile meşgul!
Biri Ankara gevreği!
Diğeri de “Yurdum Ankaralısı”!
Siyasileri birçok yönü ile eleştiririm ama en azından bu yönü ile yeri gelmişken sabırlarından dolayı kutlamak istiyorum.
Hepsi takdiri hak ediyorlar.
Çünkü yüksek bir sabır ile “Yurdum Ankaralısı”nı dinliyor ve yardımcı olmaya çalışıyorlar.
“Yurdum Ankaralıları” sayesinde, İstanbul’un birçok ünlü simasının, iki seksen yere uzandığına, uzatıldığına şahit oldum.
Maalesefki bugünlerde “Yurdum Ankaralıları” devletin en tepesine dek ellerini uzatmış durumdalar.
Başkent’teki tüm AK’çeli işlerin altından bunlar çıkıyor.
Neticede burası işe Doğan marka araba ile gelip, yazlığına ya da şehir dışındaki villasına Mercedes ile giden insanların şehri!
Neticede burası üç kuruş memur maaşımız var deyip ağlaşan ama çocuklarını özel okullarda okutan bürokratların şehri!
“Kimlerin lüks arabası var, kimlerin çocuğu, özel okulda nasıl okuyor?” sorusunun cevabını araştırmaya kalksanız, Türkiye bu stresi kaldırabilir mi; inanın ben de bilmiyorum.
Sanmıyorum!
Neticede burası Başkent Ankara!
Tüyü bitmemiş yetimin hakkını, boğazlarından geçen lokmaya katık eden adamların şehri!
Mayına çarpan araçta ölen Mehmetçik için yola dökecek asfalt parası bulamayan ama TSK Güçlendirme Vakfı benzeri binalarda olduğu gibi duvarları granit taşı ile kaplayabilecek kadar “yoksul insan”ların yaşadığı bir şehir burası!
Başkent’i “Ak”lamak, tüyü bitmemiş yetimin hakkını söke söke almak için iktidara getirilmiş, Erdoğan’ın AKP’si döneminde, “Ankara”, “İrinkara” oldu, tepelerden aşağı irin akıyor!
“Ak”lanmak şart oldu!
Oysa, farkında değiller!
Erdoğan’ın AKP’si de cazibesini yitireli uzun zaman oldu!
AKP; “Puro”, “motor” ve “kadın” sarmalına girdiği gün “Anadolu” kokan aromasını yitirdi.

“VEZİR” İKEN “REZİL” OLMAK

Evet burası Başkent Ankara!
Burada senaryo da bol figüran da!
İşadamından gazeteciye, bürokrattan politikacıya dek!
Oynanan iktidar oyununda, herkese muhakkak bir rol düşüyor.
Neredeyse rol almayan yok gibi!
Kimi gerçek kimi de misafir oyuncu olarak sahneye çıkıyor.
Kimi evinden artist olmak için kaçıp geldiği Başkent Ankara’nın giz dolu labirentlerinde, başoyuncu, artist olduğunu zannederken, karşı tarafı zehirlemek için kullanılan bir “muhbir”, çift taraflı kullanılan beşinci sınıf bir saha elemanı olduğunu öğrenip sükut-u hayale uğruyor.
Kendini çok güçlü sanan kimileri de “başvekil” olduğunu zannederken, kendisini iktidara getiren güçlerin Türkiye operasyonunda “piyon”luk yaptığının geç de olsa farkına varıp, aslında “vezir” olmadığını “rezil” olduğunu öğrenip, güneşe bakan ayçiçeği gibi boynunu büküyor.
Neticede her ülkenin başkentinde oynanan oyunun adı “iktidar oyunu”!
Ama son yıllarda başkentler içinde en gözde olanı Ankara!
Dünya üzerine tüm oyunlar, Ankara üzerinde kuruluyor ve oynanıyor.
İran’a saldırı ricası için, CIA’dan NATO’nun en tepesindeki yöneticilere dek birçok ünlü ismin, Ankara’yı komşu kapısı yaptığı şu günlerde; Rusya sürpriz bir çıkış yapıp, İsrail ve ABD’den önce davranıp, Avrupa’yı, Ukrayna üzerinden “doğalgaz sopası” ile terbiye etmeye kalkmadı mı?!
“Soğuğu gösterip”, “Elinizi iç işlerimden çekin” diye tehdit etmedi mi?!
Neticede yeni bir dünya kuruluyor!
Yaşanan da “eski” ve “eskinin eskisi” olan güçlerin savaşı ya da çarpışması!
“Sisler bulvarı”nda “adam asmaca oyunu” oynanıyor.
Ve…
Son olarak…
Yavuz Donat’ın yazılarında sık sık yaptığı benzetme ile söylecek olursak, Başkent Ankara’da bugünlerde sokağa çıkarken çok dikkatli olmak lazım:
Çünkü kafanıza taş düşebülüüü!
Karşınıza ayı çıkaabülüüüü!
Başınıza her şey gelebülüüü!
Hülasa her an için her şey olabülüüü!

Not: Tüm İslam aleminin Kurban Bayramı’nı kutlar, hepinize iyi bayramlar dilerim. Yazılarımı yayınlayan, müspet ya da menfi görüşlerini benimle paylaşan herkese şükranlarımla…

Sevgiler

Hayrullah Mahmud





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli