İçerik değiştir



- - - - -

Mevlana Celaleddin Rumi


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 48 yanıt verildi

#41 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 21.01.2008 - 20:01

Mevlana bir ulu şahsiyet;Herkesin sahip çıktığı çoğunun anlamadığı,anladığını iddea edenlerinde kendine göre şekillendirmeye çalıştığı büyük tasavvuf adamı...

Bu mesaj kılıç tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 21.01.2008 - 20:01

Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#42 L1Square

L1Square

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Dokunulmazlar
  • 11.433 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 14.04.2008 - 19:56

Mevlana Çiçeği(Sütleğen) ,görenleri şaşırtıyor.. :)

Gönderilen Resim


Kırşehir'de çekilen çiçek resminde ortaya çıkan semazenler görenleri hayrete düşürüyor.
Kırşehir'de, Makine Mühendisi Ömer Çetiner tarafından çekilen çiçek resminde ortaya çıkan semazenler, görenleri hayrete düşürüyor.

Yaklaşık 2 bin adet takvim yaptırarak kişi ve kurumlara hediye eden Çetiner, vatandaşların yoğun ilgisi nedeniyle tekrar bir çalışma yapacağını söyledi.

Çetiner, çektiği resimler içerisinde en fazla yapraklarında semazenlerin görüldüğü Sütleğen Çiçeği'nin ilgi odağını kaydederek, "Sütleğen dediğimiz otta görülen semazenler görenleri ve beni hayrete düşürdü. Dünya Semazen Yılı'nda böyle bir resim yakalamak beni gururlandırıyor.

Konya'dan çok kişi beni aradı. Özellikle Konya Mevlana Kültür Derneği'nden 'Bununla ilgili nasıl yardımcı oluruz ve tanıtırız' diye konuştuk. Ben hiçbir beklenti içerisinde değilim. Bu fotoğrafı istedikleri yerde sergileyebilirler" dedi.

Mevlana'nın tanıtımı için yapılacak her türlü faaliyete destek vermeye hazır olduğunu belirten Çetiner, "Yapılacak her türlü katkıya hazırım. Mevlana'nın dünyaya tanıtılması noktasında bir faydamız varsa ne mutlu bizlere" diye konuştu.

Hazırladığı resimlerin Kırşehir Güçsüzler Yurdu'nun duvarlarını süsleyeceğini vurgulayan Çetiner, yakın zamanda sergi açacağını ve sergide satılan fotoğrafların gelirini yine Güçsüzler Yurdu'na bağışlayacağını sözlerine ekledi.
Bir kadını ağlatırken,çok dikkat edin çünkü ALLAH,gözyaşlarını sayar..!!

Kadın,erkeğin kaburgasından yaratıldı,ayaklarından değil...
Öyle olmuş olsaydı,ezilirdi..
Erkeğin başından da yaratılmadı,üstün olmasın diye..

Ama göğsünden yaratıldı,eşit olsun diye;
....kolun biraz altından,korunsun diye...
Kalp hizasından yaratıldı SEVİLSİN diye..

* * *

Kimlik gizli, hayaller gizli ve ben de gizli...
Susuyorum..
Ve seni sevdiğimi kimselere söylemiyorum..


:) (Böyle kalsın. Kimin değiştirdiğini anlarsın senn)

#43 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 14.04.2008 - 20:46

Çok güzel birşey bu Allahın hikmeti :)
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#44 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 14.04.2008 - 22:12

Çiçek, güzel çiçek, özel çiçek...Mevlana gibi...
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#45 Hammurabi

Hammurabi

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 1.804 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Di li Geçmiş zaman. hani şu uğruna cihan değen var ya...
  • İlgi Alanları:İlgilenmeye değecek HERŞEY.

Gönderim zamanı 14.04.2008 - 23:08

bu çiçekten geçilmiyor bizim dağlar hiç dikkat etmemiştim allah razı olsun valla bişey daha öğrendim sağolasın
Beni övücü sözleri bırakınız geleceğe dair planları konuşalım.
(Mustafa Kemal ATATÜRK)

#46 okan özçelik

okan özçelik

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 49 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:sinop

Gönderim zamanı 30.04.2008 - 16:40

Sevgili, hiç kimseler yokken, sarhoş olarak benim odama geldi. Onun nergis gibi çok güzel olan gözleri mahmurdu. Onun dudağını öpmek için yerimden fırladım, kalktım. 0 benim kalktığımı görünce: Burada yağmacı var, yağmacı var diye feryada başladı.



Aşk geldi, beni her şeyden, herkesden ayırdı beni maddi isteklerden alıkoydu, üzdü perişan etti. Sonra bana acıdı, lütfetti, ihsanlarda bulundu. Allaha şükürler olsun ki, şeker gibi vuslat suyunda, eritti beni kendine kattı.



0 dost, beni sevgi ile, nazla, çeşit çeşit nimetlerle besledi. Etden, deri ve damarlardan dokunmuş çok değerli bir kumaşdan arkama usta bir terzinin diktiği süslü püslü bir elbise giydirdi. Aslında, tenimiz bir hırkadır. Onun İçinde bulunan gönül bir sofudur. Şu gök kubbesinin içindeki bütün âlem, bir ibadet yeridir. Benim Şeyhim'de 0 dur.



Seni, kucaklamadığımdan beri (ağlıyorum) ağlamadan kaldığımı gören yok. Sen canımda, gönlümde ve gözümdesin, bu sebeble unutulmamaktasın. Allah için sen de beni unutma.



Bu sendeki gurur ne kadar artacak? Her çeşit görünüşünün hayâli, sende daha ne kadar sürecek?.. Suphanallah, sen de şaşılacak bir tavır, anlatılmayacak bir iş, bir hâl var. Ben sana "hiç" diyeceğim ama, sen "hiç"de bile değilsin. Bu kendini bir şey görmen, hep senin zannın, vehmindir.



Hakk'ın nuruyle nurlanma kabiliyyeti olan gönül sahibinin canı, Hakk'ın sırlarıyla dolar. Sakın benim, etten, kemikten, deriden ibaret olan tenimi o sırlardan habersiz tenler arasında sayma. Çünkü bu ten Hakk'ın ihsan ve lütuf denizine girdi, baştan başa lütuf ve İhsan kesildi.



Allah'ı zikretmekle, değerli bir insanın, değeri artar, nurlanır Yolunu kaybetmiş kişiyi, zikir hakikat yoluna getirir. Her sabah her akşam, her namazda, bu (la İlahe illallah (Allahdan başka tapacak yoktur) sözünü kendine vird edin (dilinden düşürme).



Ey gönül, senin gibi sevdiklerinin çoğunu helak eden, öldüren bir sevgiliyi ne cesaretle istedin? diye gönlüme sordum. Gönül şöyle cevap verdi: Bu sevmeyi, herkes içinde tek olmam için istedim.



Gönül, cana dedi ki: Ey iki cihanın sonradan geleni! Tuttuğun bu işten, uğraşıp durduğun bu didinme yurdundan kurtulmak, göz diktiğin o yüksek yere ulaşman için, sana ötelerden "gel" haberini getiren haberci» gelmeden önce, kalk, ikimiz el ele verelim, seninle birlikte koşalım, ilerliyelim, dosta da çok yaklaşalım.



Eğer yaşıyorsan, canın varsa, gel orada can feda et. Oradaki sen, buraya gelmeden önce orada idin. Orası senin asıl vatanındı. Can, bir nükte duydu, bir buyrukla o yerden ayrıldı, buraya geldi. Burada yüzlerce nükte duyduğu, yüzlerce işaret aldığı halde nasıl oldu da o yere geri dönmedi?



Eğer kendini, gerçek varlığını bulmak istiyorsan, kötü huylarından, nefsani arzularından kurtul, kendi maddi varlığından dışarı çık. Dereyi bırak, Ceyhun nehrine doğru gel. Feleğin yükünü, öküz gibi ne diye çekip duruyorsun? Bir sıçra feleğin üstüne çık,



Hak yolunda, ten pamuğundan, can esvabını ayıran o efendi Mansur' idi, Aslında, Mansur "Ben Hakk'ım" demedi. Bu sözü Hakk' dedi. Mansur nerede? Bu söz nerede? Bu sözü söyleyen Hakk idi, Hakk idi.



Gene gel, gene gel, her ne isen olduğun gibi gene gel Hakk'ı tanımıyorsan, ateşe tapıyorsan, puta tapıyorsan, gene gel... Bu bizim dergâhımız, umutsuzluk dergâhı değildir, Yüzkere tövbeni bozmuşsan da gene gel.

mevlana celalettin rumi
Ezel sofrası üzerinde her ne kadar halk kavgadaysa da, yediler ve yerlerse de, sofra yine o sofradır, ondan hiçbir şey eksilmez. O olduğu gibi durur. Bir kuşu bir dağın üstüne konsa, sonra uçup gitse, dağda bir fazlalık veya bir eksiklik görünür mü?

#47 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 14.12.2008 - 22:19

Mevlana'nın söylediği ve günümüze kadar insanlığa ışık tutan sözlerinden bazıları:

· Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi
ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
· Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır.
. Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazaretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş..
. Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..
. Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir..
· Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
. Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide: Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki..
· Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
· İsa'nın eşeğinden şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
· Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
· Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.
· Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır.
· Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
· Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
· Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
· Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
· Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar
· Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir.

EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#48 talbot

talbot

    Boş vakti boldur

  • Üyeler
  • 405 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:konya

Gönderim zamanı 08.04.2009 - 16:44

Gönderilen Resim
http://www.ktunnel.c...a0e24558c215873

bunu mutlaka dinleyin !




Gönüller sultanı Mevlânâ.
Gözlerini dış dünyadan biraz da kendi içlerine çevirmek isteyenlerin,
Kendi ruhunda yolculuk yapmak isteyenlerin,
Kendini bilmek ve tanımak isteyenlerin rehberi.
Yüzlerce yıldır her türlü karanlığı aydınlatan ışık.


Hz. Mevlânâ 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur. Mevlânâ'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.

Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı.

Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlânâ burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

Sultânü'l-Ulemâ Nişâbur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.

1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlânâ 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlânâ'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlânâ bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlânâ'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.

Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni tahsis etti.

Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi.

Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlânâ'nın çevresinde toplandılar. Mevlânâ'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlânâ büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlânâ 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlânâ Şems'te "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlânâ Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Hz. Mevlânâ 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlânâ'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlânâ'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlânâ'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.

Hz. Mevlânâ ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlânâ ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen Şeb-i Arûs diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

Bu mesaj talbot tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 08.04.2009 - 16:48

Tolga İnan

#49 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 08.04.2009 - 20:38

Emeğinize sağlık, güzel paylaşım...
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli