A. Milli Mücadele Fikrinin Doğuşunda Din Adamları
Avrupa, Anadolu'nun 1071'de Alparslan tarafından fethedilmesini, daha sonra da Türkleşmesini ve Müslüman’laştırılmasını bir türlü içine sindirememiştir. Bunun için Batı, Anadolu'yu geri almak, tekrar Hristiyan yapmak üzere yıllarca plânlar yapmış , mücadeleler vermiştir. Batı'nın Türkler'e karşı süregelen bu tutum ve davranışları daha sonra Şark Meselesi olarak adlandırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nda çöküş belirtilerinin görülmeye başlamasıyla birlikte, Şark Meselesi Avrupa'lılar nazarında, Osmanlı'nın topraklarının paylaşılması meselesi halini almıştır .
Öte yandan 19. yüzyıl sonlarından itibaren Avrupa devletleri, bir sömürgecilik yarışına girişmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu ise; geniş topraklara sahip oluşu, dünya ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu, sanayiinin can damarı haline gelecek olan petrol ve diğer yeraltı zenginliği olan maden bölgelerinin elinde bulunuşu ve Avrupa'ya yakınlığı dolayısıyla emperyalist güçler için son derece uygundu. Bu nedenle 20. yüzyıl başlarında Osmanlı toprakları; İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya gibi devletlerin yarıştığı bir yer durumuna geldi. Henüz daha I. Dünya Savaşı devam ederken, İtilâf güçleri gizlice Londra (26.4.1915), Sykes-Picot (26.4.1916) ve St. Jean Maurienne (17.4.1917) andlaşmalarıyla İmparatorluk topraklarını aralarında paylaşmışlardı.
Bu şekilde emperyalistler bir bakıma Şark Meselesi'ni çözüme bağlamışlardı. Bu yüzden Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) sonrasında hemen faaliyete geçtiler. Başka bir ifadeyle, iç-dış ihanet odakları elele vererek, nihayet 9 asır süren bir mücadelenin sonunda, Anayurdumuz, Anadolumuz, İngilizlerin, Fransızların, İtalyanların ve Yunanlıların işgaline uğramıştır. Bu emperyalistler inanıyorlardı ki, uzun yıllar devam eden savaşlar sonunda yorgun ve fakir düşen Türk Milleti, istilâya karşı duramaz ve Türk toprakları da kolaylıkla paylaşılırdı. Fakat gözardı edilen, unutulan bir gerçek vardı. Milli Şairlerimizden Mehmet Emin Yurdakul, Mayıs 1919'da Sultanahmet Meydanı'nda düzenlenen mitingte bu gerçeği şöyle haykırıyordu:
"Demir ve ateş; kardeşler ben bunlarla hiç bir vatan ve ırkın öldüğünü işitmedim. Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam bir fazilet ve ahlâka, zengin bir şiir ve edebiyata, dinî ve millî ananelere, ırkî ve vatanî hatıralara mâlik olan bir milletin mahvolduğunu tarih göstermiyor...".
Gerçekten mazisini tarihleştiren, kültürünü millîleştiren ve coğrafyasını vatanlaştıran bir milletin tarih sahnesinden silinip gitmesi mümkün değildir. Günümüzde buna örnek milletler vardır. Bunlardan birisi de hiç şüphesiz Türk Milletidir. Anadolu halkı, Mondros Ateşkesi'nin koşullarını öğrenir öğrenmez silaha sarılmış ve işgalcilere karşı direnmeye ve örgütlenmeye girişmiştir (5). Amasyalısıyla, Trakyalısıyla, Denizlilisiyle, Aydınlısıyla, Maraşlısıyla, Anteplisiyle, Erzurumlusuyla, Adanalısıyla, Ankaralısıyla, emperyalistlere karşı ayaklanmıştır. Kısaca çoluğuyla-çocuğuyla, kadınıyla-erkeğiyle Türk Milletinin bütün fertleri harekete geçmiştir. Kadınlarımız cephelere mermi taşımış, çocuklar yetişkinlerin yanı sıra vuruşmalara katılmış, başta Müftülerimiz olmak üzere pek çok din adamı vazifeye koşmuştur.
Bilindiği üzere Milli Mücadele'nin ilk günlerinde halk, Mustafa Kemal Paşa'nın da belirttiği gibi "Hakiki vaziyeti anlamamışlardı. Fikirlerde karışıklık vardı. Dimağlar adeta durgun bir haldeydi...".
Böyle bir anda milletin ruhunda ve benliğinde mevcut olan direnme gücünü ateşleyen hocalar, müftüler, din adamları Milli Mücadele fikrinin doğuşunda önemli bir faktör olmuşlardır. Meselâ; ön sözde de belirtildiği gibi Müftü Ahmet Hulusi Efendi, 15 Mayıs 1919 günü düzenlediği mitingte Denizli halkına; " işgal edilen memleket halkının silaha sarılması dinî bir görevdir" dediğinde, herkes Müftü Efendi'nin etrafında birleşmiştir. Halkla bütünleşen Ahmet Hulusi, Denizli ve çevresinde etkili olmuş ve daha sonraki günlerde Milli Mücadele için önem arzeden hizmetlerde bulunmuştur.
İzmir'in işgali üzerine 16 Mayıs 1919 günü Denizli-Sarayköy'de de işgali tel'in mitingi düzenlenmiştir. Bu mitingte İlçe Müftüsü Ahmet Şükrü Efendi (9), halka, İzmir'in kâfir Yunanlılar tarafından işgal edildiğini, bu kâfirlerin bulunduğu yerde namaz kılınamayacağını ve kılınmasının caiz olmadığını bildirerek düşmana karşı konmasını istemiştir.
Denizli-Çal Müftüsü Ahmet İzzet (Çalgüner) Efendi de ilçesinde ve çevresinde halkın millî harekâta katılmaları için çalışmalarda bulunan din adamlarının ilklerindendir. O, 17 Mayıs 1919 günü Çal halkını Çarşı Camii'nde toplayarak onlara düşman istilasına karşı seyirci kalınmamasını ve silahla mukavemet edilmesinin gerekli olduğunu anlatmıştır. Daha sonraki günlerde de aynı camide yapılan toplantılarla halkı düşmana direnme konusunda bilinçlendirmeye ve teşkilatlandırmaya çalışmıştır. Bu amaçla, ilçenin nüfuzlu kişileriyle toplantı yapmıştır. Böyle bir toplantıda; "Allahımız bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir, vatanımız bir olduğuna göre muhafazasına mecburuz. Mukaddesatımızı müdafaa için Allah'ın ve Peygamber'in emirlerine uymak gereklidir. Çöken Saray Saltanatının yerine milletinin kalbindeki iman nuru bir kat daha parlamıştır..." şeklinde yürekleri ürpertici bir konuşma yapmıştı.
Bu arada Ahmet İzzet Efendi, toplantıda hazır bulunanlardan bir de imzalı senet almıştır. Çal halkından yirmi kişinin imzaladığı senette; "Efendim! Bâlada muharrer esami sahipleri (yukarıda isimleri yazılı olanlar), cümlemiz dinimizi, vatanımızı, namusumuzu vikâye için size iştirak etmeye söz veriyoruz. Buna dair her ne emir olursa ifasına amadeyiz" .
Çal Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin de kurucularından olan Ahmet İzzet Efendi, Çal ve çevresinden topladığı 100 gönüllü ile Aydın-Köşk cephesinde düşmanla çarpışmıştır.
Aynı şekilde Acıpayam Müftüleri Hasan (Tokcan) Efendi ile Mehmet Arif Akşit (1920'de Hasan Efendi, milletvekili seçilince yerine Müftü olmuştur) ve Tavas Müftüsü Cennetzade Tahir Efendi de ilçelerinin halkını Milli Mücadele lehinde bilinçlendirmişlerdir. Bu arada Ahmet İzzet Efendi gibi Müftü Hasan Efendi de çevresine topladığı gönüllülerden oluşturduğu Acıpayam Müfrezesiyle, Aydın Cephesi'ne gitmiştir. Burada düşmana karşı vatan topraklarını savunmuştur.
Aydın halkının direnişe katılmasını sağlamakta zorluk çeken 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey, Muğla'nın Bozöyüklü bucağından Hatip Hacı Süleyman Efendi'yi Çine'ye davet etti. Daha önce Muğla'daki Millî örgütlenmede rol almış olan Hacı Süleyman Efendi, 12 Haziran 1919'da Çine'ye geldi. Buranın ileri gelenleriyle görüşerek aynı gün Çine Heyet-i Milliyesi'nin kurulmasını sağladı .
Üçüncü Cumhurbaşkanımız Merhum Celal Bayar Bey, Bozöyüklü Hacı Süleyman Efendi ve hizmetlerinden şöyle söz eder:
"... Hacı Süleyman Efendi iri yarı, gösterişli, gür ve erkek sesli, pervasız bir din adamıydı. Gördüğü herhangi bir haksızlığa karşı koymaktan zevk duyardı. Heyet işe başlayıp memleketin umumi vaziyetini görüşürken Müftü Efendi (Çine Müftüsü)"
"- Yalnız Yunanlılarla kalsak kolay, fakat müttefikleri de var ve kuvvetli"
Mütalâasını ileri sürmüştü... Hacı Süleyman Efendi samimi bir edâ, fakat şiddetli bir lisanla müftüye cevap verdi:
"- Hoca! Hoca! İngiliz, Fransız kim olursa olsun memleketimizi kurtarmaya çalışacağız. İcap ederse hepimiz şerefimizle öleceğiz" diye bağırdı.
Bundan sonra heyet ciddi bir azimle milli vazifesine sarıldı. İaneler toplandı. Gönüllü kaydedildi. Bunların ailelerine para yardımı yapıldı. Silahlandırılan yüz kişilik ilk kafile Menderes Köprüsüne, Yunanlıların karşısına sevk olundu" .
Aydın'ın merkezinde yine milli ordu fahri müftüsü olarak cephelerde hizmet yapan Aydın I. Dönem TBMM üyelerinden Esat İleri ile Nazilli'de Müderris Hacı Süleyman Efendi'nin önemli hizmetleri olmuştur. I. Dönem için İzmir'den milletvekili de seçilen Hacı Süleyman Efendi, Demirci Mehmet Efe'nin Milli Mücadele lehinde hizmete katılmasında etkili olmuştur.
Öte yandan Yunan işgali öncesinde İzmir'de düzenlenen mitingte de İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, vatan sevgisinin imandan olduğunu, İzmir'in asırlardır ezan sesleri yükselen semalarında kulakları tırmalayan çan seslerine katlanmaktansa şerefle ölerek şehadet şerbetini içmenin daha iyi olacağını açıklayarak konuşmasını şu sözlerle bitiriyordu:
Kardeşlerim... Ciğerlerinizde bir soluk nefes kaldıkça, damarlarınızda bir damla kan kaldıkça, anavatanımızı düşmanlara teslim etmeyeceğinize Kur'an-ı Kerim'e el basarak benimle birlikte yemin edin..."
Rahmetullah Efendi, İzmir Valisi İzzet Bey'in Yunan işgaline karşı çıkılmaması emri üzerine de;
"Vali Bey... bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alına Yunan alçağını sukûnetle selâmlamış olmanın karasını sürerek Huzur-u İlâhiye çıkamam" diye haykırmıştır. Bu arada Müftü Efendi, toplantıyı terketmiştir.
İşte bu suretle Yunan işgaline ilk isyan bayrağını çeken Rahmetullah Efendi, işgalden sonra da çalışmalarını gizli olarak sürdürmüştür.
Manisa'da da Manisa Müftüsü Âlim Efendi, Cemiyet-i İslâmiyye adıyla bir örgüt kurarak faaliyete geçmiştir. İzmir'in işgalinden sonra Müftü Âlim Efendi, Kırkağaç Müftüsü Hacı Rifat Efendi, Burhaniye Müftüsü Mehmet Muhip Efendi, Edremit Müftüsü Hafız Cemal Efendi, Tire Müftüsü Sunullah Efendi, Yunan işgalini din açısından değerlendiren bir fetva vermişlerdir. Bu fetvada, Yunan işgali ve zulmünün haksızlığı belirtildikten sonra, buna karşı fiilî mukavemetin yani cihad yapmanın farz olduğu açıklanıyordu. Ayrıca fetvada;
Yunanlılarla birlikte Damat Ferid hükümetinin tel'in edildiği de vurgulanmıştır. Bundan dolayıdır ki, fetvayı veren din adamları, Yunan makamları ve hem de İstanbul hükümeti tarafından idama mahkûm edilmiştir.
Manisa Müftüsü Âlim Hoca, Manisa'nın işgalinden sonra bir süre Manisa'da kalmış, Manisa'daki çalışmalarının Yunanlıları rahatsız etmesi ve yukarıda sözü geçen fetva dolayısıyla idama mahkûm edilmesi üzerine Balıkesir'e geçerek Redd-i İlhak Kurulu'nda faydalı hizmetlerde bulunmuştur. 4.Balıkesir Kongresi'ne delege olarak kabul edilmiş, Hey'eti Merkeziye'nin fahri üyesi ünvanı verilmiştir.
Âlim Efendi, Kurtuluş Savaşı'ndaki bu onurlu davranışları kadar, musıkişinaslığı ile de ün kazanmış bir kişiliğe sahiptir.
Rahmetullah ve Âlim Efendilerden başka Batı Anadolu'da; Balıkesir Müftüsü Hacı Ahmet Efendi, I.Dönem TBMM Üyelerinden Müderris Abdulgafur ve Hasan Basri (Çantay) Efendiler, Edremit Müftüsü Cemal Efendi, Biga Müftüsü Hamdi Efendi, İvrindi'de Hafız Hamid Efendi, Fart Nahiyesinde Müderris İbrahim Efendi, Balya Müftüsü Hüseyin Efendi, 1920 Nisan'da Anzavur'un adamlarınca şehit edilen Gönen Müftüsü Şevket Efendi, Bandırma Müftüsü Hakkı Efendi, Tire Müftüsü Sunullah Efendi, Uşak Müftüsü Ali Rıza Efendi, Uşak Sabık Müftüsü İbrahim (Tahtakılıç) Bey, Eşme Müftüsü Nazif Efendi, Turgutlu Müftüsü Hasan Basri Efendi, Demirci Müftüsü İsmail Hakkı, Soma Sabık Müftüsü Osman Efendi, Bakırlı Hafız Hüseyin Efendi, Salihli Sabık Müftüsü Mehmet Lütfi Efendi, Manisa Müftüsü Âlim Efendi'nin görevden alınması üzerine yerine müftü olan Abdülhamit Efendi, Kırkağaç Müftüsü Hacı Rifat Efendi gibi isimler çalışmalarda bulunmuştur.
Hacı Rifat Efendi, Ayvalık cephesinde fiilen savaşa katılmış ve düşmana esir düşmüştür. Cephede düşmanla çarpışırken esir düşen bir diğer isim de, Manisa Müderrislerinden Hacı Hilmi Efendi'dir. Bu iki din adamı, Atina'da uzun süre esaret hayatı yaşamışlardır. Bu arada Milli Mücadele lehindeki çalışmalarından dolayı Bilecik Müftüsü Mehmet Nuri Efendi de 1921 Nisan'ında Yunan askerlerince şehit edilmiştir.
Adana, Maraş, Antep ve Urfa'da da halka mücadele fikrini aşılayanlar, yine din adamlarıdır. Bunlar Adana'da; Müftü Hüsnü, Müderris Abdullah Faik Çopuroğlu, Çamurzade Hafız Osman Efendi (Kozan Müftüsü), Abdülmecit Efendi (Bahçe Müftüsü), Yusuf Ziya Efendi (Osmaniye Müftüsü), Mehmet (Aldatmaz) Efendi (Karaisalı Müftüsü), Maraş'ta; Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurucularından Vezir Hoca diye tanınan Mehmet Alparslan, Hoca Hasan Rafet Seçkin ve Hoca Ali Sezai Kurtaran Hoca Efendiler, Antep'te; Müftü Rifat Efendi, İmam-Hatip Kazım, Mehmet, Abdülkadir ve Müezzin-Kayyım Ahmet Efendiler, Urfa'da; Müftü Hasan Hüsnü, Şeyh Saffet (Yetkin), Müftü Osman (Siverek Müftüsü) ve Müderris Âlim Asım Efendiler gibi din adamlarıdır. Onların önderliğinde emsalsiz bir savunma hareketi olan Maraş Müdafaası gibi müstesna bir kahramanlık örneği verilmiştir. Maraş halkının Ermeni çeteleriyle Fransız askerlerine karşı koymasında, "Türk ve İslâm hakimiyetinin bulunmadığı bir yerde Cuma namazı kılınmaz" fetvası etkili olmuştur. Özellikle Sütçü İmam'ın ilk kurşunu atması, bu yörede de Milli Mücadele kıvılcımının ateşlenmesi için kâfi gelmiştir.
Konya'da; Milli Mücadele'yi fikirde, şuurda ve vicdanda yerleştiren binbir güçlük ve yokluk içinde istikrarlı bir yönetim kuran Müderris Ali Kemalî, Mehmet Vehbi, Müftü Ömer Vehbi ve Abdulhalim Çelebi gibi önde gelen şahsiyetlerdir. Ali Kemalî Efendi, Delibaş Mehmet'in adamlarınca şehit edilmiştir.
Antalya'da; Müftü Yusuf Talat, Müderris Rasih (Kaplan), Hacı Hatip Osman ve Çil Ahmet Efendiler, Burdur'da; Müderris Hatipzade Mehmet ve Müftü Halil Efendiler, Isparta'da; Müderris Hafız İbrahim (Demiralay), Müftü Hüseyin Hüsnü, Şeyh Ali, Müderris Şerif, Eğridir Müftüsü Hüseyin Hüsnü, Yalvaç Müftüsü Hüseyin, Sütçüler'de Müderris İsmail, Uluborlu Müftüsü Tahir, Şarkîkaraağaç Müftüsü Ahmet (Bilgiç) Efendiler, Afyon'da; Müftü Hüseyin (Bayık) Efendi, Müderris İsmail Şükrü, Mehmet Şükrü, Nebil, Gevikzade Hacı Hafız ve Müderris Bolvadinli Yunuszade Ahmet Vehbi Efendiler, Kütahya'da; Müftü Fevzi, Müderris İbrahim, Mazlumzade Hafız Hasan, Hacı Musazade Hafız Mehmet ve Müftü Mehmet Akif (Simav Müftüsü) Efendiler, Bursa'da; Müftü Ahmet Hamdi, Şeyh Servet, Mustafa Fehmi (Karacabey Müftüsü), Ahmet Vasfi (Gemlik Müftüsü), Mehmet Niyazi (Mudanya Müftüsü), Müderris Hacı Yusuf, Ömer Kamil, Hacı Sadık, Şeyh Hacı Ahmet, Abdullah, Mehmet Kamil, Ali Rıza ve Mustafa Kamil Efendiler, İzmit'te: Halil Molla, Rıfat Hoca, Osman Nuri, Hafız Eşref, Kara Hafız Maksut, İmam-Hatip Mehmet Ali, Geyve'den Hafız Fuat Çelebi ve Hoca Bekir Efendiler, Eskişehir'de; Müderris Veli, Abdullah Azmi, Müftü Salih ve Müftü Mehmet Ali Niyazi (Sivrihisar Müftüsü) Efendiler, Uşak'ta; Müftü İbrahim, Ali Rıza ve Nazif (Eşme Müftüsü) Efendiler, Kırşehir'de; Müftü Halil, Müfit, Çelebi Cemaleddin, Niyazi Baba ve Hayrullah (Çiçekdağı Müftüsü) Efendiler, Niğde'de; Müftü Mustafa Hilmi, Müderris Abidin Efendiler, Aksaray'da; Müftü İbrahim Efendi, Nevşehir'de; Müftü Süleyman Efendi, Çankırı'da; Müftü Ata ve Mehmet Tevfik Efendiler, Çorum'da; Müftü Ali, Müderris Kazım ve İskilip Müftüsü İsmail Hakkı Efendiler, Yozgat'ta; Müftü Mehmet Hulusi, Kadı Halil Hilmi, Müderris Hasan ve Abdullah (Boğazlıyan Müftüsü) Efendiler, Kayseri'de; Müftü Nuh, Remzi ve Müderris Mehmet Alim Efendiler, Malatya'da; Müderris Tortumluzade Hacı Hafız Mustafa ve Mustafa Fevzi Efendiler, Mersin (İçel)'de; Hocazade Emin, Kadı Ali Sabri, (Tarsus Kadısı) Müderris Naim, Ali Rıza, Mut Müftüsü Mustafa Kazım ve Silifke Müftüsü Ali Efendiler, Kilis'te; Müderris Abdurrahman Lami Efendi, Diyarbakır'da; Müftü İbrahim ve Abdülhamit Efendiler, Mardin'de; Müftü Hüseyin ve Müderris Hasan Tahsin Efendiler, Siirt'te; Müftü Halil Hulki ve Salih, Müderris Hoca Ömer Efendiler, Bitlis'te; Müftü Abdülmecit Efendi, Hakkari'de; Müftü Ziyaeddin Efendi, Van'da; Müftü Hasan, Müderris Abdülhakim ve Sıddık Efendiler, Muş'ta; Müftü Hasan Kamil ve Müderris İlyas Sami Efendiler, Bingöl'de; Müderris Fikri Efendi, Elazığ'da; Müftü Halil ve Mahmut Müderris Muhiddin ve Mustafa Şükrü Efendiler, Ağrı'da; Müderris İbrahim ve Abdülkadir Efendiler, Kars'ta; Müftü Ali Rıza, Müderris Ahmet Nuri Efendiler, Artvin'de; Müftü Ahmet Fevzi Efendi, Erzurum'da; Kadı Hoca Raif, Müftü Sadık, Kadı Hurşit, İspir Müftüsü Ahmet, Oltu Müftüsü Mehmet Sadık, Müderris Emin, Yakup ve Nusret (Alay Müftüsü) Efendiler , Erzincan'da; Müftü Osman Fevzi, Şeyh Fevzi ve Müftü Şevki (İliç Müftüsü) Efendiler, Sivas'ta; Müftü Abdulgafur, Kadı Hasbi ve Müderris Mustafa Taki Efendiler, Gümüşhane'de; Müftü Mehmet Fevzi, Müderris Mustafa, Azmi ve Müftü Hasan (Şiran Müftüsü) Efendiler, Bayburt'ta; Müftü Fahrettin Efendi, Rize'de; Müftü Mehmet Hulusi, Müderris İbrahim Şevki, Şeyh İlyas ve Mataracızade Mehmet Şükrü Efendiler, Trabzon'da; Müftü Mahmut İmadeddin, Ahmet Mahir, Mehmet İzzet (Akçaabat Müftüsü), Mehmet Kamil (Maçka Müftüsü), Müderris İbrahim Cûdi ve Müderris Hatipzade Emin Efendi, Giresun'da; Müftü Ali Fikri, Alizade İmam Hasan, Görele Müftüsü Şevki ve Tirebolu Müftüsü Ahmet Necmeddin Efendiler, Ordu'da; Müftü Ahmet İlhami Efendi, Samsun'da; Müftü Vekili Yusuf Bahri, Müderris Adil ve Ömerzade Hoca Hasan Efendiler, Tokat'ta; Müftü Katipzade Hacı Mustafa Efendi, Hoca Fehmi Efendi, Tokat Müftü Yardımcısı Ömer ve Hafız Mehmet Efendiler, Kastamonu'da; Müftü Salih, Müderris Şemsizade Ziyaeddin ve İnebolu Müftüsü Ahmet Hamdi Efendiler, Sinop'ta; Müftü Salih ve İbrahim Hilmi ve Boyabat Müftüsü Ahmet Şükrü Efendiler, Bartın'da; Müftü Hacı Mehmet Rifat Efendi, Zonguldak'ta; Müftü İbrahim, Devrek Müftüsü ve Kadısı Abdullah Sabri ve Mehmet Tahir , Ereğli Müftüsü Mehmet, Müderris Nimet ve Safranbolu Müftüsü Said Efendiler, Bolu'da; Müftü Hafız Ahmet Tayyar ve Müderris Mehmet Sıtkı Efendiler, Amasya'da; Müftü Hacı Tevfik, Vaiz Abdurrahman Kamil, Gümüşhacıköy Müftüsü Ali Rıza, Müderris Hoca Bahaeddin ve Hacı Mustafa Tevfik Efendiler, Trakya'da; Edirne Müftüsü Mestan ve Saray Müftüsü Ahmet, Keşan Müftüsü Raşit ve Şarköy Müftüsü Âsım Efendiler, İstanbul'da; Şeyh Ata (Özbekler Dergahı Şeyhi) Efendi, Saadeddin Ceylan (Hatuniye Dergahı Şeyhi) Efendi, Vaiz Cemal Öğüt Efendi ve Müftü Mehmet Rifat, Müderris Hacı Atıf, Beynamlı Mustafa, Medreseler Müdürü Hoca Tahsin, Aslanhane Camii İmam-Hatibi Ahmet, Müderris Hacı Süleyman, Müderris Abidin, Müderris Abdullah Hilmi ve Hacı Bayram Şeyhi Şemseddin Efendiler. Bunlar Milli Mücadele'nin önde gelen din adamlarıdır.
Bu bölümü bitirirken bir hususu da belirtelim: Din adamı olmadıkları halde Kurtuluş Savaşı'nda halkın dinî ve millî duygularını galeyana getirerek, bunu zafer için en müessir bir vasıta olarak kullanabilenler de vardır. Örneğin Mustafa Kemal Paşa bu kişilerin başında gelir. Aşağıda da belirtileceği üzere, o her gittiği yerde -özellikle Milli Mücadele'nin ilk günlerinde- ilk önce din adamlarıyla temasa geçmiştir. Zaman zaman dinî içerikli konuşmalar yapmıştır. Yine Milli Şairimiz Mehmet Akif, din adamlarından daha fazla dinî heyecanı harekete geçiren hizmetler ifa edenlerdendir. Bu arada, Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celâl Bayar da, Batı Anadolu halkını Milli Mücadele lehinde bilinçlendirmek için yaptığı çalışmalarında Galip Hoca takma adını kullanmıştır. Celâl Bayar Hatıratında bundan şöyle söz etmektedir:
"Samimi dostumuz kitaplardan da mahrum idik. Çocukken okulda ezberlettikleri hatta tecvit üzere tilavet edilmesini bildiğim Kur'an'ın bazı surelerini, kendi kendime okurdum.
Bir gün bana Edip (Tire ve Ödemiş Bölgesi Jandarma Komutanı
- Yine okusana dedi. Sebebini sordum.
"Fadime Kadın'ın (Celal Bayar'ın Ödemiş Kahrat Köyünde misafir kaldığı evin hanımı) hoşlandığını söyledi. Evinde Kur'an okunduğu için bereket ve meymenet hasıl olacaktı. İyi kalpli kadının yanında itibarımız artmıştı.
Bir gün Desteban Paşa ile Ödemiş'e doğru yolculuk ediyordum. Yanımıza bir köylü sokuldu. Ben ilerledim. İkisini yalnız bıraktım. Desteban, bana yetiştiği zaman, aralarındaki görüşmeyi anlattı. Hatırımda kaldığı gibi kaydediyorum: Köylü beni sormuş:
- Bu kim?
- Efe'nin misafiri.
- Zeybek elbisesini yeni giymiş veya hapishaneden yeni çıkmış olmalı...
- Nerden bildin?
- Görmüyor musun, baldırları gün görmemiş, bembeyaz! Kendisi kasaptır. Aydın'dan yeni geldi. Efe'den hayvan satın alacak.
Paşa Desteban'ın bana naklettiği bu konuşma, gözümü açtı. Ne de olsa lisanımla, beyaz baldırımla, hatta kafamla zeybek elbisesinin içine sığamayacağımı anlamış oldum. Kadının Kur'an'dan hoşlanması, bu vakada bende hoca kıyafetine girmek fikrini uyandırdı. Lügat manası rehberim olur ümidiyle kendime "Galip" takma adını seçtim. İlk fırsatta hoca kıyafetine girecektim..."
"...Gideceğimiz yeni muhitte, yeni kıyafetle görünecektim. İlk düşüncemi yerine getirecektim. "Galip Hoca" olacaktım. Arkadaşlar bana, Kahrat'da "İlyas Efendi" diye hitap ederlerdi. Yer değiştirdikçe başka isim almak fazla bir emniyet tedbiri olabilirdi. Ben de bu mülâhaza ile ve evvelce söylediğim gibi lügat manasını göz önünde tutarak bu yeni müstear (takma) adımı seçmiştim"
Bundan sonra Celal Bayar, Albay Hüsamettin Ertürk'ün de belirttiği gibi "...Din düşmanlarımıza karşı koymak vacibdir. Cümlemiz şehit oluncaya kadar harbe devam edeceğiz. Bu bize düşen bir farzdır. Tarih sahifelerini çevirdiğiniz zaman, Türk Milletinin düşmandan yüz çevirdiği vâki değildir, diye bir hitabede bulunmuş, halkı Millî Mücadeleye teşvik eylemiş ve hepsini heyecana getirmişti. Celal Beyefendi, dinin de bu davada büyük yardımı dokunacağını takdir etmiş, konuşmalarında dini fıkralar, ehemmiyetli ayetler zikrederek, halkın maneviyatına hitap eylemişti."
Buraya kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere din adamlarının da yol göstermesi, önderlik yapması sonunda halk düşmana karşı silaha sarılmıştır.
B. Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'da İlk Karşılayanlar
19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'da ilk karşılayanlar din adamlarıdır. O günkü olaylara tanık olanların konuşturulmaları suretiyle tesbit edilen bu hakikatlere ait bir iki pasajı dikkatlerinize sunuyoruz:
"...Hasta olan Mutasarrıf evinden çıkmadığı için dokuzuncu ordu müfettişini karşılamaya gelememiştir. Belediye reisi yok...Vekâlet eden zât da Çarşamba'da arazisinin bulunduğu köydedir. Belediye Meclisi'nden bir zât, Hacı Molla, Atatürk'e şehir namına" Hoş geldiniz diyor..."
"...25 Mayıs 1919 akşam üstü Havza'ya geldi. Ertesi günü, başlarında Ulemadan Hacı Mustafa Efendi'nin bulunduğu bir heyet kendisini ziyaret ederek memleket meseleleri hakkında görüşmelerde bulundular. Bu zatlar diğer bir gece Belediye Reisi'nin evinde toplanarak Müdafaa-i Hukuk Heyetini teşkil ettiler..."
Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, karargâhıyla Amasya'ya geldiği 15 Haziran 1919 günü kendisini karşılayanların başında Müftü Tevfik ve Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendiler bulunuyordu.
Mustafa Kemal Paşa'nın Kurmay Başkanı Binbaşı Hüsrev Bey (Gerede) karşılamayı şöyle anlatmaktadır:
-"En gönülden ve coşkun karşılama Amasya'da oldu. Başlarında Müftü Efendi'nin olduğu beldenin mümtaz heyeti bizi şehrin dışında karşıladı. Saraydüzü'ndeki bu merasim Paşa'nın gözlerini yaşarttı. Müftü Efendi'nin itimat telkin eden beşuş ve nuranî çehresiyle ilerleyerek Paşa'ya yüksek seda ile;
"Paşam... Bütün Amasya emrinizdedir. Gazanız mübarek olsun"
Asla beklemediğimiz bu hitap, aynı zamanda istikbalin teşhisi idi. Peşinden elini uzatan bu mübarek insanın elini öpmek ister gibi eğildi. O üzerinde üniforması olan Anafartalar Kahramanını muhabbetle kucakladı ve yanındaki zevâtı birer birer tanıttı. Milli Mücadele'de ilk defa bütün bir şehir safhalarını öğrenme ihtiyacını duymadan, çetinliği besbelli vatan kurtuluşu mücadelesinin bayrağını açma kararındaki bir evladının safına katılıyor ve bunu mübarek bir din adamının rehberliği, delaleti, öncülüğü ile yerine getiriyordu..."
Müftü Efendi'nin sağladığı huzur, güven ve imkânlar sayesinde Misak–ı Milli'nin temeli olan tarihi Amasya Protokolü 21 Haziran 1919'da burada yayınlanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Erzurum'a varmadan Ilıca'da bir heyet tarafından karşılandı. Bu heyetin başında Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Erzurum Şubesi Başkanı Raif Hoca vardı.
Sivas'ta da Mustafa Kemal Paşa'yı ilk karşılayanlar arasında Müftü Abdurrauf Efendi bulunmaktadır. Müftü Efendi'nin bu konudaki faaliyetlerinden Vali Reşit Paşa hatıratında şöyle söz etmektedir:
"(Sivas Kongresinin hazırlıklarıyla) Kolordu Komutanı Miralay İbrahim Tali Bey, Sabık Mebus Rasim Bey, Müftü Abdurrauf ve Emir Paşa gibi zevat meşgul oluyorlardı. Kongrenin hazırlık çalışmalarında görev alan bir kısım isimler bunlar. Müftü, Erzurum yolcularını parlak bir karşılama merasimi yapmak vazifesini almıştı. Cübbesinin eteklerini toplayarak ev ev, dükkân dükkân dolaşıyordu..."
Mahmut Goloğlu'nun bildirdiğine göre, Mustafa Kemal Paşa'nın Sivas'ta oturup dinlenebileceği, çalışacağı ve yatacağı odaya konulacak eşyayı Müftü Abdurrauf Efendi ile Şekeroğlu İsmail, Sığırcıoğlu Hayri Efendiler evlerinden getirmişlerdir.
2 Eylül 1919'da Mustafa Kemal Paşa, Kongre için Sivas'a gelmişti. Paşa, Kongre sonrası da bu kentte kalarak çalışmalarını 18 Aralık 1919 tarihine kadar buradan sürdürdü. Bu tarihte M. Kemal Paşa, Rauf (Orbay), Büyükelçi Ahmet Rasim, Vali Mazhar Müfit (Kansu), Hakkı Behiç Beyler ve diğer çalışma arkadaşlarından oluşan Heyet-i Temsiliye, Ankara'ya gitmek üzere şehirden ayrıldı. Heyet, 19 Aralık 1919 günü Akşam üzeri Kayseri'ye ulaştı.
Kayseri'ye girişinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Ahmet Remzi Efendi başta olmak üzere cemiyetin tüm üyeleri, ihtiyat zabıtan üyeleri, Devlet memurları, Kayseri'nin seçkin ulemasından Kızıklı Hacı Kasım Efendi, okul öğrencileri ve hocaları karşıladı.
Dar'ül Hilafet'ül Aliyye Medresesi öğrencisi olan Hakkı Demirtaş o günü şöyle anlatmaktadır.
"Heyet-i Temsiliye'yi karşılamak için medresede günler evvel hazırlıklar yapıldı. Medresede Miyaszade Nuh Mehmet Efendi, Ekmek Yemez Osman Efendi, İmam Ahmet Efendi, gibi hocalarımızda bir istek ve sevinç vardı..."
20 Aralık 1919 günü "Mustafa Kemal Paşa, halkla ve bilhassa ulema ile toplu bir halde görüşmek istediklerinden, başta Kızıklı Hacı Kasım Efendi olduğu halde, ilmiye sınıfının ileri gelenleri, tüccar ve esnaftan bazıları, Raşit Efendi kütüphanesinde toplandılar. Kütüphaneye gelen M.Kemal Paşa, hocaların ve diğerlerinin ayrı ayrı ellerini sıkarak iltifatta bulundu. Memleketin içine düşdüğü bu kötü durumdan ancak, birlik ve beraberlik içerisinde, milletçe kurtulunacağını söyledi ve yardımlarını istedi. Toplantıda bulunanlar, gerekeni yapacaklarını ve kendilerini destekleyeceklerini bildirdiler".
Heyet-i Temsiliye, Kayseri'den 21 Aralık 1919 günü sabah ayrıldı (49) ve aynı günün gecesi saat sekiz buçuğa doğru Mucur'a geldi. Gece hükümette memleket eşrafı davet olunarak görüşüldü".
22 Aralık günü sabahı Mustafa Kemal ve arkadaşları Hacıbektaş'a gitmek üzere Mucur'dan ayrıldı. Zira Hacıbektaş'ta Alevilerin merbut bulundukları Çelebi Cemaleddin Efendi ile Hacıbektaş Dede Postu Vekili Niyazi Salih Baba bulunuyordu. Burada Ankara yolcuları, anılan zevat tarafından içtenlikle karşılandı. En iyi şekilde ikramda bulunuldu. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Çelebi Cemalettin Efendi ile görüştü. Bu görüşmeyi ve görüşme sonrasını Mazhar Müfit Kansu'nun hatıratından izleyelim:
"...Ve Paşa, Çelebi ile görüşerek, tamamen Kuvayi Milliye'ye taraftar olduğuna dair söz aldı ve buraya gelmekten maksadımızda hasıl oldu. Bu müzakere pek uzun sürmedi. Çelebi Efendi derhal vaziyeti kavradı ve adamlarına lâzım gelen talimatı vereceğini vadetti. Paşa'nın, vaziyet ve giriştiğimiz mücadele hakkında verdiği tafsilât Çelebi'nin nazarı dikkatini celbetti. Hattâ Çelebi daha ileri giderek Cumhuriyet taraftarlığını ihsas ettirdi ise de Paşa zamanı olmayan bu mühim mesele için müsbet veya menfi bir cevap vermiyerek gayet tedbirli bir surette müzakereyi idare etti. Anlaşılıyor ki, Cemaleddin Efendi Cumhuriyete taraftar, hele Salih Baba, hür fikirli, çok ileri bir zat. Ertesi gün Hacı Bektaş türbesi ziyaret edildi ve Salih Niyazi Baba'nın öğle yemeği davetinde bulunduk. Salih Baba türbenin ve dergâhının her tarafını gezdirdi. Meydan evi denilen mahalde yere küçük ve alçak bir masanın üzerine konulan büyük bir sininin etrafına oturduk. Hepimizin önünden dolaşan uzun bir havlu, yemekte çatal, bıçak vardı. Çok nefîs bir yemek... Can denilen müritler pek mükemmel ve sessizce hizmet ediyorlardı. Doğrusu yemekteki bu intizama hayret ettik. Yemeği müteakip ucu zıvanalı sigaralar ve kahveler de ikram edildi. O gün akşam üstü Mucur'a avdet edileceğinden, hareket zamanına kadar hoş bir sohbet ile vakit geçirildiği gibi, Çelebi ile Baba arasındaki ihtilâf bir derece halledilir bir şekle konuldu ".
Nihayet iyi bir intiba ile Hacıbektaş'tan ayrılan Heyet-i Temsiliye 23 Aralık akşamı tekrar Mucur'a geldi.
Heyet 21 Aralık günü habersiz ve geç saatlerde Mucur'a geldiğinden halktan karşılayan olmamıştı. Bu defa "Ankara yolunda Mustafa Kemal Paşa'yı Mucur'da başlarında Müftü İsmail Hakkı Efendi'nin olduğu kalabalık karşılıyor. Müftü Efendi evvelâ bir dua okuyor, cemaatin âmin sesleri arasında zafer niyaz ediyor. Heyet-i Temsiliye 23/24 Aralık 1919 gecesini Mucur'da geçirmiş ve Müftü Efendi'nin başkanlığında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Mucur Merkezi kurulmuştur .
24 Aralık 1919 günü Mucur'dan ayrılan Heyet-i Temsiliye aynı gün Kırşehir'e geldi. Kırşehirliler büyük bir tezahüratla Ankara yolcularını karşıladılar. Kentin girişinde kurbanlar kesildi. Kırşehir'de kaldıkları süre içerisinde Heyet, Kırşehir Gençler Derneği'ni de ziyaret etti. Derneğin hatıra defteri Mustafa Kemal ve yanındakiler tarafından imzalandı.
Müftü ve Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı *Halil (Gürbüz) Efendi o günü şöyle anlatır:
"- Ben ve arkadaşlarım Paşanın yanında idik, o sırada bir şifre geldi. Kendim okumadan, Paşaya sundum..." Mutasarrıflıkdaki miftahla (şifrelerin çözücüsü) ile açınız, evvelâ kendiniz okuyunuz..." dediler. Konuşmalarımız, Müdafaa-i Hukukun tâkip edeceği siyaset üzerinde idi. Paşa bilhassa şu noktalar üzerinde durdu: Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, Memleketin hangi yoldan ve nasıl bir politika takip edilerek kurtarılabileceği tesbit edilmiştir. Rehber, kongrelerde alınmış kararlardır. Bütün Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin benimseyecekleri yol budur. Vazifemiz, halka herşeyi açık ve gizlemeden anlatmaktır. Tek dayancımız Milletimizdir.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni Medrese binasında kurmuştuk. İlk toplantımız burada oldu. Daha sonra idâdî (lise) binasına naklettik. İlk Müdafaa-i Hukuk Heyeti şöylece kuruldu: Reis Müftü Halil, âza Ömer Aydın, Mehmet Ağa, İmam Hayrullah, Hacı Nâfi, Şube Reisi Haydar Bey Efendiler.
Gecenin çok geç saatlerine kadar, Müdafaa-i Hukuk'un çalışması ile meşgul olan Paşa, Kırşehir ve havâlisi üzerinde izahat aldı. Çok az uyudu. Gönülden ve coşkun törenle uğurlandı. Kapıcı Camii çevresini dolduran binlerce halk alkış tuttu. Hacı Ali, Mülâzimin Ethem Hoca ile Termacının Hâfız Şevket, karşılıklı tekbirlerle kurbanlar kestiler. Paşa, kalabalığın içinde bir süre kaldı, en çok kendisini uğurlamaya gelen okul çocuklarıyla ilgilendi, onları sevdi, okşadı..." .
Kırşehir'den 24 Aralık günü ayrılan Heyet-i Temsiliye, Kaman, Çiçekdağı ve Beynam'dan sonra 27 Aralık 1919 günü Ankara'ya ulaştı. Her geçtikleri yerleşim yerlerinde olduğu gibi, buralarda da Mustafa Kemal ve arkadaşları coşkuyla karşılandılar. Bu karşılamalarda yine din adamları ön saflarda yer almıştır. Bunlardan birisi de Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah (Alp) Efendi'dir. Hayrullah Efendi, Yozgat isyanı sırasında beldenin huzurunu sağlamak yolunda önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bu arada TBMM, Müftü Efendi'den, asker toplamasını istemiş ve şehrin güvenliğini şahsına emanet etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa'nın Heyet-i Temsiliye üyeleriyle Ankara'ya geldiği 27 Aralık 1919 günü kendisini karşılayanların başında yine bir din adamı bulunmaktaydı. Bu tarihi olayı Mahmut GOLOÐLU'nun Üçüncü Meşrutiyet adlı eserinden izleyelim.
"Bu sıralarda idi ki, Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya geleceği duyulmuş ve yola çıktığı haber alınmıştı. Vali Vekili Yahya Galip Beyle Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Rıfat Efendi (Ankara Müftüsü) Mustafa Kemal Paşa'yı olağanüstü bir şekilde karşılamak ve bu arada Ankara'daki İngiliz ve Fransızlara da Kuvayı Milliye'nin gücünü göstermek için geceli gündüzlü çalışarak, bölgedeki bütün seymenlerin karşılama törenine katılmalarını sağlamaya uğraşmışlardı... Bir süvari birliğinin önünde 24. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey ile Kurmay Başkanı Binbaşı Ömer Halis Bey (Bıyıktay) ve Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Hoca Rifat Efendi (Börekçi) ile Ankara ileri gelenleri...vardı ".
C. Kongrelerde Din Adamları
30 Ekim 1918 sonrasında, Anadolu'nun her yerinde Cemiyet-i İslâmiyye, İstihlas-ı Vatan, Redd-i İlhak, Müdafaa-i Hukuku Osmaniye gibi çeşitli isimler altında mukavemet örgütleri kurulmuştur. Yönetici, din adamı ve eşrâf tarafından oluşturulan bu cemiyetlerin, zamanla faaliyetlerini birleştirmek girişiminde bulunduklarını görüyoruz. Örneğin doğu vilayetleri için Erzurum Kongresi, batı vilayetleri için de Balıkesir Kongresi. Bu arada Trakya'da Lüleburgaz ve Edirne Kongreleri ile Aydın, Menteşe, Denizli, Isparta, Burdur ve Antalya'yı kapsayan Nazilli Kongresi yapılmıştır. Bunlardan başka, daha geniş çapta olmak üzere, Ege Bölgesi'nde Alaşehir Kongresi, Tüm Türkiye'yi kucaklayan Sivas Kongresi. Bu çalışmalar sözü edilen teşebbüslerin en önemlileridir.
Bu kongrelerde din adamları da yer almışlardır. Örneğin, Mustafa Kemal Paşa, TBMM'nin açılmasında önemi büyük olan Erzurum Kongresi üyeliği ve daha sonra da kongrenin başkanlığına, Hoca Raif (Dinç) Efendi'nin gayret ve yardımlarıyla seçilmiştir. Raif Efendi, Vilayatı Şarkiye Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Erzurum Şubesi Başkanı olarak kaleme aldığı 10 Temmuz 1919 tarihli yazısıyla, Mustafa Kemal Paşa'nın cemiyetin başına geçerek yönetim kurulu başkanlığını kabul etmesini teklif etmiştir. Aynı yazıda, Rauf Bey'in (Orbay) de yönetim kurulu ikinci başkanlığına seçildiği bildiriliyordu.
Mustafa Kemal Paşa, Raif Efendi'nin anılan yazısını Nutuk'un 36. belgesi olarak sunduğu gibi duyduğu memnuniyeti de;
"Efendiler askerlikten ayrıldıktan sonra, bütün Erzurum halkının ve Vilayet-i Şarkiye Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti'nin Erzurum Şubesi'nin bana karşı pek çok olarak gösterdikleri güven ve yakınlığın bende bıraktığı unutulmaz hatırayı burada açıkça belirtmeyi görev sayarım" ifadeleriyle anlatmaktadır.
Öte yandan Sivas Kongresi'nde en çok tartışılan konulardan birisi de manda meselesidir. Kimi delege mandayı savunurken, kimi karşı çıkmış, delegelerin büyük bir kısmı kesin tavırlarını ortaya koyamamıştır. Milli Mücadele'nin önde gelen isimlerinden Bekir Sami, İsmail Hami, Vasıf, Rafet Beylerle İsmail Fazıl Paşa (Ali Fuat Cebesoy'un babası), mandayı savunanların başında gelmekteydi (62). Bu arada Kara Vasıf Bey ile Halide Edip (Adıvar) Hanım da Mustafa Kemal Paşa'ya gönderdikleri mektuplarla mandayı (Amerikan Mandasını) savunmakta idiler.
Anılan kişiler mandayı savunurken, Sivas Kongresi'ne Erzurum delegesi ve Heyet-i Temsiliye üyesi olarak katılan Hoca Raif Efendi ise, mandaya karşı çıkmıştır. Başka bir ifadeyle, manda tartışmalarında Mustafa Kemal'in yanında yer almıştır. "Raif Efendi'nin çok açık bir biçimde mandayı reddetmesi delegeler ve mandayı savunanlar üzerinde de olumlu tesir etmiştir". Örneğin, Onun, "...Bendeniz de müzakerenin devamı taraftarıyım. Meselâ Vasıf Bey biraderimizin bir teklifi var; bir kere mandanın esas itibariyle kabul edilip edilemeyeceği taayyün etmelidir. Her şeyden evvel bunu halledelim. İstiklâliyet ile manda arasında ne fark vardır? Daha doğrusu manda tabirini kullandığımız zaman artık istiklâliyet tabirini kullanamayacaksak, mandayı kabul etmeye burada karar verelim. Hami Bey ve Bekir Sami bey biraderlerimizin istiklâl aleyhindeki sözlerinden anlıyorum ki, kendileri manda ile istiklâliyeti birbirine karıştırıyorlar. Zannedersem "Mandayı kabul edelim, istiklâlden bahsetmeyelim!" demek istiyorlar; Hami Bey Cemiyet-i Akvam'ca Şayanı kabul bazı şeyler not etmişler; halbuki bendeniz manda tabirini kullanmakta bir ihtiyaç görmüyorum. Manda tabirini kullanmakla istiklali kullanamayacağımızdan herhalde bu manda tabirini reddetmeliyiz!" şeklindeki konuşması mandayı savunanları öfkelendirmiştir.
Yine milli harekâtın önde gelen isimlerinden İsmet Paşa'nın da mandayı savunduğu, hatta onun manda fikrini ilk ortaya atanlardan olduğu hatırlanırsa Hoca Raif Efendi'nin Milli Mücadele'deki hizmetlerinin önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Diğer taraftan Erzurum ve Sivas Kongrelerine katılan din adamı sadece Hoca Raif Efendi değildir. Bu cümleden olarak, Erzurum Kongresi delegeleri arasında daha şu din adamları da bulunmaktadır:
Siirt Delegeleri: Müftü Hacı Hafız Mehmet Cemil ve Müderris Hafız Cemil Efendiler, Erzincan Delegesi: Meşayihten Hacı Fevzi Efendi, Sivas Delegesi: Müderris Fazullah Efendi, Kuruçay Delegesi: Müftü Şevki Efendi, Of Delegesi: Müftü Yunus Efendi, Kelkit Delegesi: Müftü Osman Efendi, Şiran Delegesi: Müftü Hasan Efendi, Rize Delegesi: Hoca Necati Efendi, Diyarbakır Delegesi: Müftü Hacı İbrahim Efendi.
Sivas Kongresi'ne de Hoca Raif Efendi (Erzurum Delegesi), Şeyh Hacı Fevzi Efendi (Erzincan Delegesi), Şeyh Seyfi Efendi (Kütahya Delegesi), Hoca Hatip Ahmet Efendi (Ankara Delegesi), 1924 yılında Çorum Müftüsü olan Mehmet Nazif Efendi (Çorum Delegesi), gibi birçok din adamı katılmıştır. Bu arada Sivas Kongresi'nin hazırlık çalışmalarını yürüten komisyonun içerisinde de din adamları ön saflardadır. Bunlar; Vali Vekili Kadı Hasbi, Müderris Fazlullah ve Müftü Abdurrauf Efendiler idi. Özellikle Müftü Efendi-Vali Reşit Paşa'nın ifadesiyle- "...Erzurum yolcularına parlak bir istiklal merasimi yapma vazifesini almıştı. Cübbesinin eteklerini toplayarak ev ev, dükkân dükkân dolaşıyordu".
Öte yandan Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber adlı hatıratında bu konuda şu bilgiyi vermektedir:
"Müftü Abdurrauf Efendi, Kolordu Kumandanı Selahattin ve eski Sivas Mebusu Rasim Beyler de Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini ve heyeti karşılamak, misafir etmek hususunda büyük gayret sarfettiler..." .
Vali Reşit Paşa, Milli Mücadele'nin ilk günlerinde mütereddit idi. Valinin bu durumu, Mustafa Kemal Paşa'nın Erzurum'a gitmek üzere Sivas'a uğradığı günlerde bile devam etmekteydi. Muhtemelen bu durumu nedeniyle Reşit Paşa, Sivas için melhüz tehlikeler ileri sürerek Kongrenin bu şehirde toplanmasını engellemeye çalışmıştı.
Vali Reşit Paşa, böyle mütereddit tutum ve davranışlar sergilerken, başta Müftü Abdurrauf Efendi olmak üzere Sivas merkezindeki diğer din adamları çoktan kararlarını Milli Mücadele lehinde Reşit Paşa, vilayetteki Kuva-yı Milliye çalışmaları hakkında bilgi isterken de teşkilat mensuplarından şu cevabı almıştı:
"...O kadar kalabalık değiliz. Fakat başta Müftü olmak üzere ulemâ takımı hemen hemen bizimle beraberdir..."
Din adamlarının örnek davranışları, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile sınırlı değildir.
Kuzey Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliye'yi organize edenler; 26-30 Temmuz 1919 tarihleri arasında bir araya gelmişlerdir. Bu kongre 13-27 Eylül 1919, 19-29 Kasım 1919 ve 10-23 Mart 1920 tarihlerinde olmak üzere üç defa daha toplanmıştır.
26-30 Temmuz 1919 tarihleri arasında yapılan kongreye, 18 kaza ve nahiyenin temsilcilerinden oluşan 48 kişi katılmıştır. İ.Tekeli-S.İlkin, kongreye katılan delegelerin 3'ünün sivil-asker bürokrat, 5'inin din adamı müderris, 40'ının da eşraftan olduğunu belirtmektedirler. Ancak delegelerin meslek gruplarına göre yapılan bu sayısal ayrım tam gerçeği yansıtmamaktadır. Mustafa Çalışkan'ın da tesbit ettiği gibi delegelerin 27'sini mahalli müftü ve müderrisler teşkil ediyordu.
Kongreye katılmış olan müftü ve müderrislerin isimleri ile temsil ettikleri il, ilçe ve nahiyeler aşağıda gösterilmiştir.
1. Keçecizade Hafız Mehmet Emin Efendi-Balıkesir
2. Arabacızade Hacı Hafız Mehmet Efendi-Balıkesir
3. Beypazarlızade Hafız Mehmet Efendi-Balıkesir
4. Keşkezade Hacı Bahattin Efendi-Balıkesir
5. Müftü Hoca Mehmet Bey-Burhaniye
6. Soma Müfti-i Sabıkı Osman Efendi-Soma
7. Soma Müftüsü İsmail Hakkı Efendi-Soma
8. Müderris Hüseyin Efendi-Kırkağaç
9. Müderris İbrahim Efendi-Fart Nahiyesi
10. Hafız Arif Efendi-Kepsut Nahiyesi
11. Abdulgafur Efendi-Giresun Nahiyesi
12. Hafız Mehmet Efendi-Şamlı Nahiyesi"
13. Hafız Hamit Efendi-İvrindi Nahiyesi
10-23 Mart 1920 tarihinde yapılan V. Balıkesir kongresinde din adamlarının sayısı daha da artmıştır. Kongreye katılan 64 delegenin yarısına yakını Müftü, Vaiz, Müderris, İmam-Hatip ve Müezzin-Kayyımlardan oluşmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Müftü Alim Efendi, Hacı Mustafa Efendi, Rıfat Efendi, Arabacıoğlu Mehmet Efendi, Keçeci Hafız Emin Efendi, Hacı Hafızzade Mehmet Efendi, Osman Efendizade Mehmet Efendi, Azâzade Mustafa Efendi, Hafız Numan Efendi, Hafız Mehmet Efendi, Hafız Mustafa Efendi, Hafız İsmail Efendi, Hasan Tahsin Efendi, Hafız Rıfat Efendi, Ali Rıza Efendi, Salim Efendi, Hoca Ali Efendi'dir.
Ege bölgesinde 16-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında yapılan bir diğer kongre, Alaşehir Kongresi'dir. Bu kongreye katılan delegeler; Denizli, Aydın, İzmir, Saruhan (Manisa), Balıkesir, Afyon ve Uşak'ın yanısıra 21 ilçeyi de temsil ediyorlardı. Bu bakımdan bu kongrenin, Balıkesir kongresine nazaran etki sahası daha genişti. Başka bir ifadeyle, bu kongre, Ege'deki direnişi bütünleştirme görevini üstlenmesi yönünden önemliydi. "Alaşehir Kongresi, örgütlenmeyle ilgili diğer kararları yanında Alaşehir, Salihli-Kula, Demirci, Eşme, Uşak ve Ödemiş kazalarıyla bunlara daha sonra eklenecek diğer yörelerdeki direniş hareketlerini "birsaha itibariyle ve bunların muhassalalası" olarak Heyet-i Merkeziye diye bir üst örgütlenmeye tabi kılmıştır"
Salihli ve Bozdoğan Cephelerinin dayanağı olan bu kongreye açılışında 34 üye katılmıştır. Kongre kapandığında ise, kararları imzalayanların sayısı 45'tir .
Alaşehir Kongresi'ne katılan delegelerin %19 veya 20'sini Müftü ve Müderrislerin teşkil ettiğini belirten M.Çalışkan, bunların isimleriyle temsil ettikleri il ve ilçeleri şöyle belirtmektedir:
1. Müftüzade Abdülgafur Efendi/Balıkesir
2. Müftü Ahmet Şükrü Efendi Sarayköy/Denizli
3. Müderris İbrahim Ethem Bey Ödemiş/İzmir
4. Müderriszade Süleyman Sami Efendi Akhisar/Manisa
5. Müderris Serdarzade Mustafa Efendi Demirci/Manisa
6. Müfti–i Sabık Mehmet Lütfi Efendi Salihli/Manisa
7. Kadı Zahid Molla Salihli/Manisa
8. Müfti-i Sabık İsmail Hakkı Efendi Soma/Manisa
9. Müftü Hacı Nazif Efendi Eşme/Uşak.
M.Çalışkan'ın tesbitinde eksiklikler vardır. Örneğin Kula delegesi Tosun Efendizade Raşit Efendi bir din görevlisidir. Öte yandan, Uşak delegesi, İbrahim Bey (Tahtakılıç), 1908 yıllarında Uşak Müftülüğü görevini yürütmüş bir din adamıdır. İbrahim Bey, Kongre Heyet-i Merkeziyesi başkanı olarak önemli hizmetlerde bulunmuştur. Örneğin, Uşak'tan oluşturduğu Uşak Hücum Taburunu, Salihli'ye göndermesi, l Mart 1920'de teşkil edilen taburun "...teşkilinde bütün techizat Uşak halkı tarafından temin edilmiş, elbiseleri Uşak şayak fabrikalarından alınan kumaşlardan diktirilmiştir. Bütün bu işler İbrahim Bey'in tükenmez enerjisiyle meydana gelmiştir..."
Yukarıda isimlerini verdiğimiz din adamları anılan kongrelerin bütün toplantılarına katılmışlardır. Bu arada kongre başkanlıklarına önergeler vermişler ve yaptıkları tekliflerin kabülü için mücadelede bulunmuşlardır. Örneğin, Alaşehir Kongresi'nde Salihli delegesi Müftü Mehmet Lütfi Efendi'nin "İhracatın memnuiyeti hakkındaki karar da fevaidden ziyade mazarrat tevlit ediyor. Salihli'de yalnız baklayı müsaade ettik, diğerlerini men ettik. Pek büyük mazarrat husule geldi Kuva-yı Milliye'nin iaşesinin temini için köylülerden para isteniyor, hal şu ki köylüler parayı ancak zahirelerinin şurutıyla temin edebilirler" şeklindeki önergesi uygun görülerek, Balıkesir Kongresi'nde alınan kararın tersine, zahire ihracının serbest bırakılması sağlanmıştır.
Ayrıca Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerinin toplanması için Ege Bölgesi'nde çalışmaları yürüten Hacim Muhittin Çarıklı'nın her gittiği yerde mahalli müftü, vaiz ve müderrislerden bilgi aldığı ve bunların yardımlarını istediği, böylece de yukarıda isimleri geçen din adamlarının bu kongrelere katılmalarını temin ettiği, 16 Mayıs 1919-28 Eylül 1920 tarihleri arasında O'nun günü gününe tuttuğu notlardan, özellikle 17 Haziran-25 Temmuz 1919 tarihleri arasındaki bilgilerden anlaşılmaktadır.
Kasım 1918'de Doğu Trakya'ya bir Fransız alayının gelmesi ve Uzunköprü Sirkeci demiryolunu işgal etmesinden bir süre sonra burası bir Yunan taburunun işgaline bırakılmıştı. Başlangıçta Trakya halkı, Trakya Paşaeli Merkezi Heyet-i Osmaniyesi Cemiyeti'ni kurarak düşmana karşı mücadeleye girişti. Zamanla bu şekilde verilen mücadelenin yeterli olmadığı görüldüğünden 31 Mart 1920'de Lüleburgaz'da bir kongre toplandı. Daha önceki iki Edirne kongresinden sonra 9 Kasım 1920'de de Edirne Büyük Kongresi yapıldı. Bu kongrelerin amacı Doğu Trakya'yı Yunan işgalinden kurtarmaktı.
Milli Mücadele'de Trakya bölgesindeki faaliyetleri ayrıntılı bir surette kaleme alan Tevfik Bıyıkoğlu, çalışmasında buradaki din adamlarının hizmet ve çalışmalarından da söz etmektedir. Lüleburgaz kongresine iştirak eden din adamlarını: Müftü Mestan Efendi (Edirne), Müftü Mustafa Asım Efendi (Şarköy), Müftü Raşit Efendi (Keşan) olarak zikreden yazar, daha sonra da Edirne Büyük Kongresi tutanaklarından Tekirdağ Müftüsü Hilmi, Edirne Müftüsü Mestan ve Saray Müftüsü Ahmet Efendilere ait anekdotlar sunar.
Bunlardan bir-ikisini birlikte izleyelim:
"Milliyetçi bir müftünün sözleri:
Saray Müftüsü Ahmet Efendi-...Üzerimize düşen vazife, memleketimizi muhafaza ve müdafaa etmektir. Bu hareketimizle, padişahımıza isyan etmiş olmayız. Haşa! Ben din kardeşlerime hakikati söylemek isterim. Bir Türk düşünemem ki, cihaddan kaçınsın: Dün bir müftü gücenip çekildi. Onun gönlü alınsın, bütün müftüler bundan memnun olacaklardır. Düşman istilâ tehlikesi olan bir yerde, cihad farzı ayındır. Biz mukavemet etmezsek padişahın emrinden ayrılmış oluruz. Hem biz, taarruza uğramadan muharebe edecek değiliz ki... Hazırlık yapacağız. Hazırlık yapmak, devlet ve millete, hilâfet makamına bağlılığı sağlamaktadır. Boşu boşuna oturursak, miskinlik ve zilleti kabul etmiş oluruz. Elimizde olan mal-mülk düşmana geçecektir. İçinizde başka türlüsünü iddia edecek var mıdır? Cihadın güzel oluşu, İslâmlığın şerefini yükseltmesindendir.
Müftü Ahmet Efendi, kongredeki müftülere dönerek sordu:
-Öyle değil mi hoca efendiler?
Hepsi birden cevap verdiler:
-Hay hay, öyledir, Efendi hazretleri!
Müftü Ahmet Efendi, sözüne şöyle devam etti:
Biz de, sizden rica ederiz. Canınızı ve malınızı esirgemeyiniz. Bugün bundan çekinirsek, Yunanlılar hepimizi, zorla askere alırlar ve kardeşlerimize karşı kullanırlar. İzmir'in bir tarafına götürürler, birşey yapamayız. Ben Makedonyalı bir Türküm; düşman akrabamdan onbeş kişi süngüledi, güçlükle kurtuldum. Çalışarak bu tehlikeyi ortadan kaldırmak mümkündür. Sözüm bu kadardır".
"...Babaeski Müftüsü: -Müşterek karar, karşılıklı güven demektir. Kararımız müdafaa, sonra seferberlik, arkasından gerekirse dövüşmektir...Benim aklım pek ermez... Gazetelerde gördüm. Geçenlerde D'Esperemi, Vespere mi, buraya bir kumandan gelmiş. İşte o adam demiş ki: "Size tebliğ edilecek emirleri, size, zorla kabul ettireceğim. Siz de kabul edeceksiniz!"
Demek ki biz tehdit altındayız. Bu da müdafaayı icab ettirir, uzun uzadıya düşünmeye lüzum yoktur.
Sözüm bitti.
-Yaşa Hoca Efendi, sesleri"
Öte yandan 6-9 Ağustos 1919 tarihlerinde toplanan Nazilli Kongresi'ne de; Eşme Müftüsü Hacı Nazif Efendi, Isparta Eski Müftüsü Hacı Hüsnü Efendi (90), Sarayköy Müftüsü Ahmet Şükrü Efendi, Karacasu Müftüsü Hulusi Efendi gibi birçok din adamı katılmıştır. Kongrede Müftü Hulusi Efendi Başkan Vekili seçilmiştir.
Çalışmamızın bu kısmını, Hoca Raif Efendi'nin Sivas Kongresi'nden manda tartışılırken, söylediklerinden küçük bir bölümü ile bitirelim.
"-Bizim hedef ve gayemiz, istiklâli tam olup, yoksa şu veya bu devletin himayesi altına girmek gibi muhilli istiklâl olan ve manda denilen ve bazıları tarafından ismi değiştirilerek müzaheret namı verilen, her ne olursa olsun istiklâlimize dokunan şeyler değildir".