Anna'ya Son mektup
Sonbahar, 1876/ Cephe
Biraz önce vuruldum, düştüm.
En önde, olmam gereken yerdeydim. Kıyameti andıran savaş alanında, karşı tepede mevzilenmiş düşman askerlerinin arasından, sakalları uzamış, yorgun ve bezgin bakan o genç adamı seçti gözlerim. Tüfeğinin namlusunu isteksizce
üzerimizde dolaştırıyor, güya hedef arıyordu; öldürmeye gönülsüzlüğü belliydi.
Göz göze geldik çok kısa bir an. Göğsümü işaret ettim bakışlarımla.
Bakışlarıyla yanıtladı, "Olamaz, bula bula beni mi buldun?" Gözlerini kaçırmak istedi.
Bırakmadım, üsteledim, yine bakışlarımla, "Ölmek istiyorum, hem de nasıl bilemezsin. Lütfen. Bitir"
Anladı kararlılığımı, kısa bir duraklamadan sonra tüfeğini bana çevirip nişan aldı. Çaresiz kabullenmişti görevi. Üzgündü.
Yavaşça doğrulup üniformamın düğmelerini açtım ve beklemeye başladım.
Askerlerimden biri kolumdan kavrayıp beni geriye çekmek istedi, "Komutanım vurulacaksınız !" Sesi dehşet doluydu. Duruşumu bozmadan ittim elini, "Asker, kes sesini !" Sonra, kıpırdamadan karşı tepeye baktım yine, "Haydi, ben hazırım."
Çok sürmedi. Namlu göğsüme kilitlenir kilitlenmez tetiğe dokunulduğunu hissettim.
Mermi, göğsümü delip sırtımdan çıktı.
Yere yuvarlanırken, bakışlarımla teşekkür ettim düşmanıma.
Düşmanım, yine üzgün, gülümsedi.
Toprağın üstünde yatıyorum sırtüstü.
En çok birkaç saniye sonra öleceğim. Mutluyum.
Toprak ıslak ve sert ama aldırmıyorum. Vurulduğumda canım acımadı, hala acımıyor, çünkü ben zaten bir ölüydüm. Yüreğim henüz ben yaşıyorken durmuş, ruhum bedenimi çoktan terketmişti.
Sen gittiğinden bu yana ölüydüm ben. Hiç kimse anlamadı bunu. Anlayamadı.
Biraz sonra gözlerim kapanınca, ölümüm tamamlanacak.
Uçuşan mermileri, koşan veya kaçan, kovalayan, vuruşan her iki taraftan askerleri, dağılan ve yerlere saçılan bedenleri, kolları, bacakları, kalpleri görmüyorum. Top tüfek seslerini, nefret veya korku dolu bağırışmaları, canhıraş çığlıkları, acımasız emirleri duymuyorum. Sesler buharlaşmış adeta, görüntüler donmuş.
Ortalık cehennem gibi ama umursamıyorum artık.
Ben sadece seni, 'yaşadığı sürece, ölmekten değil ama aşkı tatmadan ölmekten korkan' seni düşünüyorum ve delice özlüyorum. Ne var ki, yüzünü getirmek istediğimde gözlerimin önüne, başaramıyorum.
'Ben senin yüzünü, seni ilk tanıdığım günkü haliyle, o tren istasyonundaki haliyle hatırlamak istiyorum, olmuyor. Öldüğün günkü yüzünü, kanlar içindeki yüzünü hatırlayabiliyorum sadece, ve bir de, senin hayatını zehirlemeye yeten, felaketinin ve trajik sonunun başlangıcı olan bir kısacık anı, o ilk dansımızı...yine yüzün yok.'
Çıldıracak gibiyim.
Son nefesimi vermeyi bekliyorum sabırsızlıkla, çünkü ancak o zaman kavuşabileceğim sana, ancak o zaman bütün aydınlığıyla görebileceğim yüzünü.
Bir asker, bizimkilerden biri yaramı yokluyor, ardından yüzü kararıp buruşuyor, "Komutan gidici !" diye bağırıyor geriye.
İyi. Aferin asker, iyi haber bu.
Bir çiçek istiyorum ondan, sana getirmek için.
Duymuyor, doğru ya, sesim yok ki.
Gökyüzü duru ve mavi ama soğuk.
Üşümüyorum.
Gözlerim açık, bakışlarım gökyüzüne dikili.
Sen oradasın, çok uzaklarda, kar beyazı bir bulutun üstünde.
Sırtını dönmüşsün bana. Haklısın.
Biliyorum, sana karşı bağışlanamaz bir hata yaptım ve bu hatam nedeniyle seni kaybettim. 'Seninle beraber neler kaybettiğimi-erkekliğim, ruhum, duygularım, kalbim, insanlığım-evet, neler kaybettiğimi, bilemezsin nasıl anladım ama çok geç artık.'
Kendimi bağışlayabilmemin sözü bile olmayacak.Asla.
Göz kapaklarım ağırlaşıyor.
Sonsuz bir sevinç içindeyim yanına geleceğim için.
Her şeye rağmen ve ben kendimi bağışlanmaya değer bir insan olarak görmesem de, senin, o yüce ve tertemiz gönlünle kim bilir belki bir gün beni bağışlayacağına dair içimde yaşattığım küçücük umut kırıntısı, bu sevincin bir parçası.
Bu gerçekleşirse eğer, beni bağışlayabilirsen ve yarım kalan büyük aşkımızı, kaldığı yerden sürdürerek veya yeniden başlayarak sonsuza kadar taşırsak, işte ancak o zaman ruhumda senin ardından açılan yara kapanır, işte ancak o zaman, yüreğimi paramparça eden acın diner.
Ve bu kez, söz veriyorum umutsuzluk olmayacak bakışında ve gülüşünde. 'Aşkımızın senden alıp götürdüğü huzuru' geri vereceğim sana, yemin ediyorum.
Notumu almış olmalılar, 'Ben onun yanına gidiyorum.'
Gözlerim kapanmak üzere.
Seni başlangıçtaki halinle hatırlayamadığımı söylemiştim ya, tuhaf, yavaş yavaş sislerin içinden veya sanki bir trenin lokomotifinin buharları arasından doğru can buluyor, biçimleniyorsun.
Gözlerim kapanıyor.
İşte...çizgilerin netleşti, seninle ilk karşılaştığımız o tren istasyonundaki gibi-sevmeye ve sevilmeye hazır-karşımdasın şimdi. Işıl ışıl ve sıcak bakışların, dupduru gülüşün belirginleşti. Seni görebiliyorum artık, tüm anlamlı güzelliğiyle yüzünü görebiliyorum...ilk günkü gibi.
Beni orada bekle, o tren istasyonunda.
Seni seviyorum.
Gözlerim kapandı.
Bir mum yandı uzaklarda bir yerde.
...Anna, sevgilim.
Alyoşa'n(Kont Aleksey Krilloviç Vronski)
Güven ANKARA (Aralık, 2007)