İçerik değiştir



- - - - -

Unutulmayan Filmler


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 59 yanıt verildi

#21 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 11.06.2009 - 17:41

Gönderilen Resim


Umutsuzlar

Yönetmen : Yılmaz Güney
Senaryo : Yılmaz Güney
Müzik : Yalçın Tura
Görüntü yönetmeni : Gani Turanlı
Yapımcı : İrfan Ünal (Akün Film)

Tür : Duygusal, Dram
Yapım : 1971, Türkiye
Süre : 90 dk

Oyuncular :
Yılmaz Güney
Filiz Akın
Hayati Hamzaoğlu
Nihat Ziyalan
Tuncer Necmioğlu
Şükriye Atav
Kazım Kartal
Eriş Akman
Refik Kemal Arduman
Hikmet Taşdemir
Ceyda Karahan

Gönderilen Resim

- Konu :
Gözü pek bir mafya babası olan Fırat'la, genç ve güzel bir balerin olan Çiğdem birbirlerini sevmektedirler. Fakat önlerinde büyük bir engel vardır; Fırat'ın karanlık dünyası...

- Film hakkında :

"...Bir sabah, Çiğdem'in istemediği, fakat O'nu tanıyanların kaçınılmaz gördükleri bir sonun resimleriyle dolu olmayacak mıydı gazeteler? Su testisi su yolunda kırılmayacak mıydı? O'nun, o sıcak ve sessiz bakan, bakarken kaçınılmaz sonunu duyurtan hüzünlü sevgilinin ölmüş, kanlara bulanmış resmini görmeyecek miydi gazeteler?"

Güney'in şiirsel ve olgun bir anlatım biçimi ortaya koyduğu Umutsuzlar, bir görüşe göre Jean Pierre Melville’nin serie noir’larındaki(kara film) kaybeden gangsterlerin İstanbul’da ki bir versiyonudur. Filmi buralı kılan özellik ise Güney ve Akın ikilisi arasında ki aşktır.

Bir diğer görüşe göre ise, Umutsuzlara her ne kadar Fransız tarzında bir film denilmişse de, film Güney'in duygusallığını ve iç yaşamını açıklayan anahtar bir yapıt sayılabilir. Ünlü gangster ile kolej öğrencisi dansçı kızın aşk öyküsü, aşk, bir hayli inceltilmiş biçimi ilekadın-erkek ilişkisi, silah tutkusu, çete esprisi gibi motiflerden oluşur.

Sinemamızda genellikle örnek alınan mafya filmleri Yılmaz Güney'in "Umutsuz"larıdır aslında. Organize suçların sinemamızda yerleşmesi mafya kavramını da ortaya çıkartır; bunun için referans alabileceğimiz film Umutsuzlar'dır denilebilir.

"Hakça bir düzenin olmadığı yerde ancak böyle kötünün iyisi, bu koşulların inşa ettiğinden de ancak mafya olunur diyen bir filmdir..."

Burada daha mafya kavramı pek yerleşmemiştir gangster vardır. Kabadayı(baba) ve ortakları birazda dert dinleyen bir mercidir. Ezik ve yoksul insanlara adalet de dağıtan Fırat’ın, kendisinden yardım isteyen bir kadın, "Kızım bu gidişle orospu olacak" dediğinde adamlarına verdiği talimat, filmin unutulmaz sahneleri arasındadır: "Kızı evden alıp yatılı okula verin, orospu olacaksa okumuş orospu olsun..."

Yılmaz Güney, Umutsuzlar filminde kabadayı Fırat’ı en yakınlarındaki adamların da saflarına geçtiği hainler ordusunun kurşunlarına isteyerek teslim ederken hem beyaz perdede ki Çirkin Gangster’e ağıt yakmakta hem de kendi kariyerinde bir devrin kapanacağını işaret etmektedir. Geride kalan Filiz Akın’ın gözyaşları ise belki çok daha başka bir diyarda bambaşka şeyler çağrıştırıyor olsa gerek birilerine.

Gönderilen Resim

Filmin müziği her bakımdan mükemmel. Bestesi Yalçın Tura’ya ait bu baştan sona hüzün dolu esere dünyaca ünlü keman sanatçısı Cihat Aşkın, oda orkestrasıyla yeni bir eda katmış. Gerçekten soluk kesen ve insanı bir yerlere alıp götüren bir havası var.

Yılmaz Güney ve Filiz Akın’ın performansı dört dörtlük. Filmde diyalogdan çok “bakış”lara yer verilse de, filmin etkileyiciliğinden zerre kadar götürmüyor.Tam tersine,yerinde kullanıldığında, sessizlik insanın beynine şimşek gibi çakıveriyor ve insanı altüst ediyor..

Umutsuzlar, Filiz Akın’ın salon filmlerinin tatlı kızı imajını terk edip bir dram oyuncusu olarak kendini bulduğu filmdir aynı zamanda.

'Bir Yudum İnsan'da anlattığına göre Filiz Akın, film çekilmeye başlamadan önce, Yılmaz Güney'in daveti üzerine onunla görüşmeye gider. Akın, Güney'le oynama olasılığı nedeniyle oldukça heyecanlıdır. Ancak ilk gün Güney'le görüşemez, "Ylmaz a'bi biraz meşgul" gibisinden bir şeyler söylenir kendisine...Tam üç gün boyunca, aynen bu şekilde, Güney'le görüşemez, buluşma sürekli ertelenir. Akın, dördüncü gün yine uzunca bir beklemeden sonra büyük bir kızgınlık ve yorgunlukla, "Ben gidiyorum artık" derken, Yılmaz Güney gelir ve görüşme nihayet gerçekleşir. Güney, Akın'a "Aşağı yukarı dört gün beklettik ama istediğimiz yorgun ve umutsuz ifadeyi gördük...Flimde işte bu ifadeyi istiyoruz" der. Filiz Akın'ın olayı renklendirip renklendirmediği bilinmez ama filmde, gözlerinden yorgunluk ve umutsuzluk akması gereken Çiğdem'i oldukça iyi oynar.

Gönderilen Resim

- Ödülleri :
1971 Adana Altın Koza Film Festivali, En İyi Yönetmen Ödülü
1971 Adana Altın Koza Film Festivali, En İyi Senaryo Ödülü
1971 Adana Altın Koza Film Festivali, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü
1971 Adana Altın Koza Film Festivali, En İyi üçüncü Film Ödülü

NOT: Filmin yönetmeni Yılmaz Güney hakkında 'Sinemanın Ustaları' başlığından bilgi edinebilirsiniz.





**********
Filiz AKIN hakkında:


Gönderilen Resim

1943 yılında Ankara'da dünyaya geldi.
TED Ankara Koleji'ndeki eğitimini tamamladıktan sonra Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü'ne kaydoldu.

İyi derecede Fransızca ve İngilizce bilen Akın, 1962'de Artist dergisinin düzenlediği yarışmaya katıldı ve kazandı.
Aynı yıl Memduh Ün'ün yönetmenliğini yaptığı 'Akasyalar Açarken' filmiyle sinema kariyeri başladı.

Akın 1971 yılında, 'Ankara Ekspresi' filmindeki Hilda rolüyle Antalya Film Festivali'nde 'En başarılı kadın oyuncu' ödülünün sahibi oldu.

Gönderilen Resim
Filiz Akın, Ankara Ekspresi filminde...

80'lerin başında sinemaya veda eden oyuncu, yıllar sonra 1989'da yeniden izleyiciyle buluştu. TRT için çekilen 'Geçmiş Bahar Mimozaları'nda Rutkay Aziz'le başrolleri paylaştı.

Yönetmen-yapımcı Türker İnanoğlu, Bubi Rubinstein ve MİT müsteşarı Sönmez Köksal ile evlilikler yaptı.
İnanoğlu ile evliliğinden, daha sonra tüm sinema severlerin tanıyacağı, Yumurcak adlı seri filmlerinin başrol çocuk oyuncusu İlker İnanoğlu dünyaya geldi.

Bir dönem Türkiye'nin Paris sefiresi oldu.
Köşe yazarlığı da yapan Akın, 2002'de yakalandığı çene kanserini yendi. Kansere karşı destek amaçlı başlattığı 'Sarı bilezik' ve 'Mavi bilezik' gibi kampanyalar oldukça başarılı oldu. Aktris, 2005'te hastalık sonrası deneyimlerini kaleme aldığı 'Hayata Merhaba', daha sonra da 'Filiz Akın ile Güzellik, Sağlık ve Genç Kalma Üzerine' isimleri kitapları yayımladı.

Dramadan komediye birçok farklı türde Türk Sineması'nın en başarılı kadın oyuncularından biri olan Akın, 60'lı yıllardan günümüze rol aldığı sayısız filmde bir çok farklı karakteri canlandırdı, zerafet ikonu oldu. Güzelliği ve inceliğiyle romantik temalı Türk filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu olan Akın'ın kariyerindeki en önemli filmler kendi anlatımıyla 'Umutsuzlar' ile 'Ankara Ekspresi'dir.

- Filmografisinden :

Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Le Ricain (1977)
Tatlı Cadının Maceraları (1975)
Yumurcak Belalı Tatil (1975)
Almanyalı Yarim (1974)
Memleketim (1974)
Acı Hayat (1973)
Soyguncular (1973)
Utanç (1972)
Ayrılık (1972)
Umutsuzlar (1971)
Oyun Bitti (1971)
Ankara Ekspresi(1970)
Beyaz Güller (1970)
Yaralı Kalp (1969)
Son Mektup (1969)
Ömrümün Tek Gecesi (1968)
Sabah Yıldızı (1968)
Sefiller (1967)
Cici Gelin (1967)
Çıtkırıldım (1966)
Günahkar Kadın (1966)
Ölüme Kadar (1965)
Sevinç Gözyaşları (1965)
Gurbet Kuşları (1964)
Prangasız Mahkumlar (1964)
Beyaz Güvercin (1963)
Ölüme Çeyrek Var (1963)
Aşk Merdiveni (1962)
Akasyalar Açarken (1962)

(Gökay GELGEÇ / sinematik.blogspot.com, xvidmania.com, yesilcam.gen.tr, olhayat.com, habercumhuriyeti.com)

Bu mesaj alsancakE24 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 10.07.2009 - 11:12


#22 dokuzharf

dokuzharf

    ...

  • Kurucular
  • 19.758 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:İzmir

Gönderim zamanı 11.06.2009 - 17:48

Vay anasını be.
Uzun sarı saçları ve güzelliğiyle Filiz Akın.
Unutulmaz bu kadın.

Değişiklikler Kaydedildi...

#23 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 11.06.2009 - 20:53

Haklısınız dost sal.ap.man, unutulmaz bir güzellik..

Not: Yeni rümuzunuz vatana millete hayırlı olsun :)

#24 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 27.06.2009 - 00:47

Gönderilen Resim

İyi, Kötü ve Çirkin (Il Buono, Il Brutto, Il Cattivo / The Good the Bad and the Ugly)

Yönetmen : Sergio Leone
Senaryo : Agenore Incrocci , Furio Scarpelli
Görüntü yönetmeni : Tonino Delli Colli
Müzik : Ennio Morricone
Yapımcı : Alberto Grimaldi

Tür : Western
Yapım : 1966, İtalya / İspanya
Süre : 161 dk

Oyuncular :
Clint Eastwood
Lee Van Cleef
Eli Wallach
Rada Rassimov
Aldo Giuffrè

Gönderilen Resim

Konu :
Amerikan iç savaşının sürdüğü yıllarda ödül avcılığı yapan 'İyi'(Blondie), ve beraber para kazandığı 'Çirkin'(Tuco), savaş esnasında kaybolan altınların yerini öğrenirler. Altınları almak için beraber hareket etmeleri gerekmektedir. Aynı altınların peşinde 'Çirkin'(Angel Eyes) de vardır. Her birinde altının yerine dair sınırlı bilgi vardır ve bu bilgilerin birleştirilmesi gerekmektedir. Ancak kimse sahip olduğu bilgiyi paylaşmayı düşünmemektedir. Sonunda üçünün yolu altınların olduğu yerde, bir mezarlıkta birleşir. Hakimiyetin sürekli el değiştirdiği mücadelede mezarlığın ortasında yapılan üçlü bir düello kazananı belirleyecektir...

Gönderilen Resim

* Film hakkında

- Clint Eastwood: Filmin ‘iyi’ si ve yakışıklısı, soğukkanlı, kendine güvenli, isimsiz kelle avcısı rolüyle dünya çapında şöhret oldu..altın hırsına rağmen ölmek üzere olan askerlere karşı duyduğu acıma hissi de onun filmin ‘iyi’ si olmasını sağlamıştı, ‘bu kadar çok insanın harcandığını hiç görmemiştim’ demişti..Leone rolü teklif ettiği zaman henüz ikna olmamıştı, yönetmen karısını da alıp Amerika’ya Eastwood’u ikna etmek zorunda kalmış, iki gün sonra aktör rolü kabul etti.

- Lee van Cleef: Filmin ‘kötü’ sü olarak o da büyük üne kavuştu, sinsi, kısık gözleri unutulmaz…yoluna çıkan herkesi rahatlıkla öldürüyordu..aslında yönetmen bu rol için Charles Branson’u düşünmüştü ama aktör o sırada başka bir film için söz verdiği için Lee van Cleef’de karar kıldı, işin ilginci başta Cleef’e romantik bir karakter vermeyi düşünmüştü ama sonradan tam tersi bir kişilik verdi.

- Eli Wallach: Filmin ‘çirkin’i …aynı zamanda seyircinin hakkında pek çok şey bildiği tek karakter..kardeşini, nereden geldiğini, niçin bir haydut olduğunu filan biliniyor oysa Clint Eastwood ve Lee van Cleef esrarlarını koruyorlar.

Gönderilen Resim

- Müzik: Ennio Morricone, müziğinde silah sesleri, ıslık sesleri hatta çakal seslerini anımsatan sesler kullandı..her üç karakter için değişik enstrümanlar kullanılmıştı Eatswood için flüt, Lee van Cleef için 'okarina', Wallach için insan sesi..filmin müziği dillere destan oldu…Tüm dünyada ve Türkiye'de, gösterimden sonra sokaklarda tüm gençler, çoluk çocuk ‘İyi Kötü Çirkin’in ıslıklı müziğini söylüyordu..Kısacası, Morricone de yaptığı müthiş müzikle filme büyük katkıda bulunmuştu.

- Sergio Leone'nin Clint Eastwood'u sinemaya kazandirdigi film kabul edilen "İyi, Kötü ve Çirkin" , aktörün filmdeki oyunuyla 1968 Golden Laurel Awards En İyi Oyuncu dalında ikinciliği elde etmesini ve dünya çapında bir yıldız olma yolunda ilk adımını atmasını sağladı.

- Filmde pek çok ülkeden oyuncu yer aldı, herkes kendi dilini konuşuyordu, Eastwood, Cleef ve Wallach İngilizce oynadılar ve İtalyanca dublaj yapıldı, İngilizce versiyon için tersi yapıldı bu yüzden dudak hareketleriyle, sesler arasındaki senkronizasyon tam uyuşmadı..(tabii film o kadar muhteşemdi ki kimse bunun farkına varmadı)

- Mezarlık sahnesine gelince...Gerçekten böyle bir mezarlık var mıydı? Daily Mail(İngiltere) gazetesine göre, Leone istediği gibi bir mezarlık bulamamış, sonunda, teknik ekipteki İspanyol şefinin yardımıyla, İspanyol ordusundan 250 asker iki günde ona istediği gibi bir mezarlık yapıvermiş!..Madrit’in kuzeyinde Carazo’da…

Gönderilen Resim Gönderilen Resim

*Film hakkında sinema dünyasında yapılan yorumlar(derleme):

"Film, yönetmenin Bir Avuç Dolar (1964) ve Birkaç Dolar İçin (1965) filmleriyle başlayan üçlemesinin sonuncusudur..."
"Western denince hemen akla gelen bir kaç filmden bir tanesi... Tam bir klasik..."

"Spagetti Western* türünün "Baba"sı Sergio Leone'nin bu klasik filmi unutulmaz sahnelerle bezenmiş usta işi bir westerndir…"

"Şimdiye kadar çevrilmiş en sürükleyici ve tutku dolu kovboy filmi..."

"Sinema tarihinin başyapıtlarından..."

"Girişindeki, kişilikleri tanıtan kısımda inanilmaz bir gösteri vardır. Kişilikler çarpıcı örneklerle tanıtılır. Bu mükemmel başlangıcın ardından filmin muhteşem olması da kaçınılmazdır zaten.

Özelikle son sahnesi sinema sanatına bir armağandır..."

"Efsanevi, destansı bir western..."

"Bir döneme damgasını vuran Sergio Leone ve "Spagetti Western" olarak adlandırılan, western'i western yapan film..."

* Bilgi : Spagetti Western (Spaghetti Western); 1960 - 1975 yılları arasında Avrupa'da çoğunlukla İtalyan yapımcı ve yönetmenler tarafından üretilmiş Western filmlerine (Kovboy filmleri) verilen addır.

NOT: Filmin yönetmeni Sergio Leone hakkında 'Sinemanın Ustaları' başlığından bilgi edinebilirsiniz.




**********
Eli WALLACH hakkında :


Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

ABD'li sinema ve tiyatro oyuncusu.

1915 yılında New York'da doğdu.
Tam adı Eli Herschel Wallach'dır.

Sinema hayatına 1956 yılında Baby Doll isimli filmle başladı. Bu film ile en iyi çıkış yapan oyuncu dalında BAFTA ödülünü kazandı. Sinema kariyerindeki en büyük çıkışı ise Tuco karakteriyle İyi, Kötü ve Çirkin filminde yaptı.

Gönderilen Resim
İyi, Kötü ve Çirkin'deki unutulmaz banyo sahnesinde

"İyi, Kötü ve Çirkin filminin dinamosudur. Fırıl fırıl dönen gözlerle tam bir üç kağıt adamıdır. Tüm hinlik bundan çıkmasına rağmen diğer karakterleri tetikte tutacak kadar pisliktir. Normal filmlerde bu tipler 'esas oğlan'ın başına iş açıp gıcık ederler. Oysa, 'şamaroğlu' pozisyonuna rağmen ölümcül üçlüden birini canlandırarak yaparak İyi, Kötü ve Çirkin'i benzer filmlerden üç gömlek üstün kılmıştır. Final sahnesindeki düelloda sinema tarihindeki gelmiş geçmiş tüm yan karakterlerin öcünü alırcasına silahını yavaşca çekip bende varım demesiyle en unutulmaz sahnelerden birine imza atar..." (zzzzz / sozluk.sourtimes.org'den düzenleme)

Gönderilen Resim
Baby Doll filminde Carroll Baker'la

Baba III(The Godfather: Part III, 1990)'deki Don Corleone'nin vaftiz babası Don Altobello rolü ile hafızalara bir kez daha kazındı.

'Kötü adam' imajina "fir döndü" bir boyut getirerek renk katan olağanüstü yetenekli ve karizmatik oyuncu, sinema tarihinin önemli adlarından olmasına karşın ""hakettiği yeri bulamadığı" , sinema çevrelerinin sık sık dile getirdiği bir görüştür.

- Filmografisinden :

Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Baby Doll 1956
Yedi Silahşörler (The Magnificent Seven) 1960
Uygunsuzlar (The Misfits) 1961
Batının Zaferi (How the West Was Won) 1962
Cengiz Han (Genghis Khan) 1965
Gelincikler de Çiçektir ( Poppies Are Also Flowers) 1966
İyi, Kötü ve Çirkin (Il Buono, Il brutto, Il cattivo / The Good, the Bad and the Ugly) 1966
Quattro Dell Ave Maria 1968
Mac Kennanın Altınları (Mac Kenna's Gold) 1969
Şüphenin Gölgesinde (Zigzag) 1970
Cinderella Liberty 1973
Ölüm Kumarı (The Domino Principle) 1977
Vur Emri (Winter Kills) 1979
Avcı(The Hunter) 1980
Salamander 1981
Çetin Ceviz (Nuts) 1987
Baba III (The Godfather: Part III) 1990
Metres (Mistress)1992
Ortak (The Associate) 1996
Aramızdaki Sarışın (Keeping the Faith) 2000
Köşenin Kralı (King of the Corner) 2004
Tatil (The Holiday) 2006
New York, I Love You 2008

- Ödüllerinden :
1957 BAFTA Awards ("Baby Doll" ile)
1967 Emmy Awards ("Poppies Are Also Flowers" ile)
2004 Newport International Film Festival ("King of the Corner" ile)


(bilgitreni.com, sozluk.sourtimes.org, google.com)

Bu mesaj alsancakE24 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 22.07.2009 - 04:16


#25 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 05.07.2009 - 03:00

Gönderilen Resim

Aşk Bir Fahişedir (Romeo Is Bleeding)

Yönetmen: Peter Medak
Senaryo: Hilary Henkin
Yapımcı: Hilary Henkin
Görüntü yönetmeni: Dariusz Wolski
Müzik: Mark Isham
Tür: Dram / Macera
Yapım yılı, ülkesi: 1993, ABD
Süre: 1 saat 40 dk

Oyuncular:
Lena Olin
Gary Oldman
Roy Scheider
Annabella Sciorra
Juliette Lewis

Gönderilen Resim

- Konu:
Jack Grimaldi'nin (Gary Oldman) ikiden fazla hayatı vardır: Hem tecrübeli bir polis, hem eşini aldatan bir koca, hem de mafyaya bilgi sızdırarak para kazanan ahlaksız bir insandır. Ama Federal Polis'in, mafyanın öldürülmesini emrettiği Rus kadın gangster Mona Demarkov'u(Lena Olin) koruma görevini verdiği Jack bir anda kadına tutkuyla bağlanınca işler sarpa sarmaya başlar. Jack, kadının kaçmasına göz yumar. Baştan çıkarıcı,içten pazarlıklı, acımasız bir ölüm makinası olan Mona da, onun bu tutkusunu kullanıp kendi ölümcül planlarına dahil eder. Artık Jack için geriye dönüş yoktur...

Gönderilen Resim Gönderilen Resim

- Film hakkında:
Peter Medak'ın 1993 yapımı filmi zamanında pek önemsenmedi, ama zaman içinde bir kült-filme dönüştü. Sürekli sürprizlerle gelişen film, en büyük gücünü iki baş oyuncusundan alıyor. Çok iyi oyuncu Gary Oldman'ın yanı sıra Lena Olin, sadist ve egemen kadında harikalar yaratıyor. Yan kadro da çok iyi.

Aşkın en kötü tarafının, sizin ona değil, onun size sahip olduğu mesajını da veren, şiddet, gerilim ve basitliğe kaçmayan cinsellik yüklü mükemmel bir kara film denemesi...

- Ödül ve adaylıklar:
1993, NOIR FILM FESTIVAL AWARDS, En İyi Film Ödülü
1994, MTV MOVIE AWARDS ,Lena Olin (Adaylık)

NOT: Filmin yönetmeniyle ilgili bilgileri "Sinemanın Ustaları" başlığında bulabilirsiniz.





**********
Lena OLIN hakkında :


Gönderilen ResimGönderilen ResimGönderilen ResimGönderilen Resim

1955 yılında Stockholm/ İsveç'de doğdu.

Tam adı: Lena Maria Joanna Olin'dir.

Son yıllarda İsveç'ten çıkan en yetenekli oyuncular arasında gösterilen Lena Olin, gelmiş geçmiş en önemli beş yönetmenden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz Ingmar Bergman'ın pek çok filminde yer alma fırsatı bulmuş bir aktörün, Stig Olin'in kızıdır.
Küçük Lena'nın çocukluk anıları, Liv Ullmann ve Bibi Andersson gibi hem Bergman'ın, hem de İsveç'in en önemli oyuncularının evlerine sık sık yaptıkları ziyaretlerle süslü...
Bu nedenle tiyatro ve sinemaya ilgisi erken yaşlarda başladı.

İlk seçmesine de, ergenlik döneminde tırmanan utangaçlığını yenebilmek için Ingmar Bergman'ın efsaneleştirdiği Royal Dramatic Theatre School'a başvurarak katıldı. Her ne kadar seçilenler arasına giremese de, usta Bergman, onda "Yüz yüze" (Face to Face, 1976) filminde küçük bir rol verecek kadar yetenek gördü.

Bergman gibi bir ustanın elinin değdiği kimsenin işlerinin yolunda gitmesi hiç te şaşırtıcı olmadığından, Olin, kısa sürede elemelerinde başarısız olduğu Royal Theater'a girerek, genelde Shakespeare, Ibsen ve Strindberg gibi usta isimlerin klasikleşmiş oyunlarında gösterdiği performanslarla, kısa sürede İsveç çapında hatırı sayılır bir üne kavuştu.

Peş peşe yer aldığı iki önemli Bergman filmiyle, sinema alanında uluslararası arenada da adını duyurmayı başardı: "Fanny och Alexander" (Fanny and Alexander, 1982) ve bir TV filmi olan "Efter Repetitionen" (After the Rehearsal, 1984)...

Özellikle ikinci filmde canlandırdığı Anna karakterinde çok iyi bir performans ortaya koyan Olin'in bu başarısında, rolün bizzat onun için yazılmış olmasının da etkisi vardı.

Olin, "Efter Repetitionen"dan sonra uluslararası arenada kazandığı ün sayesinde İsveç dışından da teklifler almaya başladı. Bunlardan hiç şüphesiz em ömemlisi, Daniel Day-Lewis ve Juliette Binoche'la birlikte rol aldığı "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" (The Unbearable Lightness of Being, 1988) idi

Milan Kundera'nın başyapıtından uyarlanan bu filmde, oldukça cüretkâr sahnelerde gözüken ve Kundera'nın romanda çizdiği kendini varolmanın dayanılmaz hafifliğine kaptırmış karaktere cuk oturan bir performans sergileyen Olin, filmin ABD'de gösterime girmesiyle, kendini Hollywood'a tanıtmış oldu ve oraya transferi gerçekleşti.

Bu, Olin'in yaşamında belirgin değişikliklere yol açtı. Daha büyük bütçeli filmlerden de rol teklifleri almaya başladı, bu da doğal olarak daha çok vitrinde olması demekti.

1989'da rol aldığı 'Enemies: A Love Story' (Düşmanlar: Bir Aşk Hikâyesi) filminde yine özgürlüğüne düşkün bir karakter canlandıran Olin En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterildi.

Çok sayıda yapımda yer almayan, rol seçme konusunda çok titiz olan ve daha çok tiyatroyu tercih eden, ayrıca Hollywood'un çalışma sistemine alışamayan oyuncu özellikle Mr.Jones'a stüdyonun müdahale etmesinden dolayı Hollywood'da pek rol almaktan kaçındı.

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Bu arada, 1994'te Olin, İsveçli yönetmen Lasse Hallström'la evlendi.
Oğlu Auguste, kızı Tora ve de eşiyle birlikte Manhattan'ın kırsal alanda satın aldıkları malikanede yaşamaya başladı

"Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" ve "Rome is Bleeding" gibi filmlerde canlandırdığı tahrik edici karakterlerle tanıdığımız Lena Olin, aslında bu karakterlerin tam aksi bir yaşamın peşinde koştu. Herkes gibi sıradan bir anne ve ev kadını olmaya çalışan Olin, böyle dingin bir yaşam tarzının da insana sahip olmak istediği her şeyi sağlayacağını düşünüyordu.

Kariyerini geri plana atsa da, "Polish Wedding" (1998), "Hamilton" (1998), "Mystery Men" (1999), "The Ninth Gate" (1999), eşinin çektiği "Chocolat" (2000) gibi filmlerde yardımcı rollerde akılda kalıcı karakterler canlandırmayı sürdürdü.

Güzel aktris, dingin yaşam tarzına karşı, şehvetli, baştan çıkarıcı, sıradışı, sorunlu karakterleri canlandırarak hayranlarının kafasını karıştırmayı sürdürdü.

1990'lı yıllarda sinemanın en güzel ve çekici kadınlardan olan Olin hala güzelliğini; sesine, duruşuna, hayatta yaptıklarına, asaletine yansıtmayı bilen bir kişilik olarak nitelenir.

- Adaylık ve ödülleri:
2001, BAFTA, "Chocolat" ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu adaylığı
1990, "Enemies: A Love Story" ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar adaylığı
1989, "Enemies: A Love Story" ile New York Film Critics Circle Awards Ödülü

Ayrıca 1 ödülü ve 9 adaylığı daha vardır.


- Filmografisinden :

Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Anestezi 2007
Casanova 2005
Bang Bang Orangutang 2005
Hollywood Polisleri 2003
The United States Of Leland 2003
Darkness 2002
Ignition 2001
Çikolata 2000
Dokuzuncu Kapı 1999
Buzuldan Gelen Adam 1998
Bu Nasıl Aşk? 1998
Hamilton 1998
Night Falls On Manhattan 1997
Lumiere Ve Ortakları 1995
Romeo Is Bleeding 1993
Mr. Jones 1993
Havana 1990
Düşmanlar: Bir Aşk Hikâyesi 1989
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği 1988
After The Rehearsal 1984
Picasso'nun Maceraları 1978


(atilla dorsay, dvdactive.com, noirfest.com, sinemalar.com)

Bu mesaj alsancakE24 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 05.07.2009 - 03:02


#26 Who am I

Who am I

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.041 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:ça test egale
  • İlgi Alanları:naie pas peur de moi

Gönderim zamanı 08.07.2009 - 22:15

yedi silahşörler filmini tavsiye ederim , western tarzı film sevenler için harika bir film
Doğa yıllardır bize herşeyi veriyor , peki biz doğaya ne verdik ? Sigara paketine 5 tl yada 7 tl veriyoruz , peki açan olanı görüyormuyuz ? bir hayvan öldürüldüğünde günlerce protesto ediyoruz ,peki bir şehit verdiğimizde kaç gün şehitlerimizi anıyoruz ? dizi yada şarkı sözlerini ezberliyoruz peki , kaç kişi Atatürk ilke ve inkilaplarını biliyor ? Müslümanız diyorsunuz , ama islamın şartlarını yada kurallarını bilmiyorsunuz bu nasıl müslümanlık ? herkes kendini imam sanıp konuşuyor , açın kuranı okuyun ne yazıyor acaba diye,insanları eleştiriyoruz peki kaçımız kendimizi eleştirmeye cesaret buluyor

#27 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 13.07.2009 - 16:51

Gönderilen Resim

Selvi Boylum Al Yazmalım

Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Ali Özgentürk
Eser: Cengiz Aytmatov
Görüntü yönetmeni: Çetin Tunca
Müzik: Cahit Berkay
Yapımcı: Arif Keskiner

Tür: Dram, Duygusal
Yapım: 1977, Türkiye
Süre: 95 dk

Oyuncular :
Türkan Şoray
Kadir İnanır
Ahmet Mekin
Nurhan Nur
Hülya Tuğlu

Gönderilen Resim

- Konu:
Köylü kızı Asya ile kamyon şoförü İlyas’ın ağlarda başlayan aşkları, mutlu bir evliliğe dönüşür. Samet adını verdikleri bir çocukları olur. Ne var ki İlyas’ın zayıf kişiliği; içki ve bir başka kadına teslim olunca bu mutlu evliliğin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlar. ilyas evinden ve Asya'dan uzaklaşır...Asya eşinin, sevdiği adamın dönüşünü uzun süre bekler. Umudunu yitirince de çocuğu ile birlikte kaçar. Oysaki gideceği sığınacağı bir yer yoktur. Karşısına Cemşit çıkar. Onlara hem evini hem de yüreğini açar. Aradan yıllar geçer. Samet bebek büyür, Cemşit’e ‘baba’ der. Ne var ki, İlyas bir gün geri dönüverir. Yarım kalan mutluluğunu, çocuğunu ve kadınını ister. Asya iki erkeğin arasında kalır. Biri sevdiği, gönül verdiği, çocuğunun gerçek babası; öbürü ise onlara en güç anlarında evini ve gönlünü açıp sahip çıkarak emek veren bir başka adam...Asya'nın iç dünyasında fırtınalı bir sorgulama başlar; "Sevgi mi, emek mi?.." Ancak, yanıt çocuktan, yani Samet'ten gelecektir...

Gönderilen Resim

- Film hakkında:
Ünlü Sovyet yazarı Cengiz Aytmatov’un romanından hareketle, gelmiş geçmiş en güzel aşk öykülerinden birinin usta yönetmen Atıf Yılmaz tarafından incelikli bir yönetimle beyazperdede oya gibi işlendiği unutulmaz filmdir Selvi Boylum Al Yazmalım...

Eserin birçok ülkede uyarlaması yapılmışsa da Cengiz Aytmatov o dönemde, bu uyarlamalar içerisinde en çok Atıf Yılmaz'ın çektiği filmi beğendiğini söylemiştir.

"Sevgi neydi?..”
Türkan Şoray, Kadir İnanır, Ahmet Mekin üçlüsünün de çok başarılı oyunculuk performansları ve olağanüstü uyumlarıyla dikkat çeken; Cahit Berkay imzalı müziği ise sinemaseverlerin gönül tellerini titreten; sevgi ve emek ilişkisi üzerine tekrar tekrar seyretmekten bıkılmayacak, asla eskimeyecek bir klasik/bir başyapıt olarak Türk Sinema tarihindeki yerini alan Selvi Boylum Al Yazmalım, "Tüm Zamanların En İyi On Türk Filmi" soruşturmalarında da ilk ona giren filmler arasındadır.

Bir iddiaya göre film, Türk Sineması'nın en çok gişe yapan filmidir ve 80 milyon kişi izlemiştir.

Gönderilen Resim

- Ödülleri:
1978 15. Antalya Film Şenliği "En İyi II. Film"
1978 15. Antalya Film Şenliği "En İyi Yönetmen" Ödülü, Atıf Yılmaz
1978 15. Antalya Film Şenliği "En İyi Görüntü Yönetmeni" Ödülü, Çetin Tunca
1978 Taşkent Film Festivali "En İyi Kadın Oyuncu" Ödülü, filmdeki oyunuyla Türkan Şoray


(google.com, gezicifestival.org, uludagsozluk.com)

NOT: Filmin yönetmeni Atıf Yılmaz hakkında 'Sinemanın Ustaları' başlığından bilgi edinebilirsiniz.





**********
Ahmet MEKİN hakkında:


Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Tiyatro ve sinema oyuncusu

1932 yılında İstanbul’da doğdu.
Gerçek adı Ahmet Kurtdereli'dir.

Bir süre tiyatro oyunculuğu yaptı.

Mahşere Kadar adlı filmiyle sinemaya geçti (1957).
Türk Sineması'nın önde gelen ve oldukça sevilen başrol ve karakter oyuncularındandır.
1950'li yıllardan itibaren çok sayıda filmde sağlam, güvenilir adam rollerindeki üstün başarısı ile ön plana çıktı.

Evlatlık(1959) adlı filmin senaryosunu yazdı.
Çıngar(1976) adlı filmin yapımcılığını üstlendi.

Ahmet Mekin, sinemayla ilgilenenler tarafından;
"Her kalibrede rolün ortasına korkmadan dalmış ve alnının akıyla çıkmış bir alamet-i farikadır sinemamız için..."
"Bugünün Saraylısı adlı eserin uyarlamasında özellikle harikalar yaratan, oynadığı rolü yutan oyuncu..."
"Ömer Lütfi Akad'ın ünlü üçlemesinin ilk halkası olan Düğün'deki sade ama etkileyici bir performansı..."
"Selvi Boylum Al Yazmalım'daki Cemşit rolüyle "kanatsız meleğin" nasıl başarıyla canlandırılacağını ispatlamış aktör. Zerre zorlamasız, gözleriyle oynayabilen müthiş sanatçı."
...Ve benzeri sözlerle onurlandırılır ve 1989'dan sonra köşesine çekilmesi sorgulanır, "Biz mi kıymetini bilemedik, o mu sinemadan el etek çekti?.." (Oyuncu 2004 yılında 'Hoşgeldin Hayat'la sinemaya dönüş yaptı.)

Gerçekten Ahmet Mekin, sinema otoritelerince de hakettiği yere gelmeyen bir oyuncu olarak nitelenir.

Mustafa Kemal Atatürk'e benzerliğiyle ayrıca dikkati çeken sanatçı, Atatürk'ü neden hiç oynamadığı sorusunu şöyle yanıtlar,
"Şimdiye kadar yapılan Atatürk filmlerinin hiçbirini beğenmiyorum. Gerçek bir Atatürk filmi, yüce Ata’mızın çocukluğundan başlamalı ve her dönemi ele almalı. Bazı arkadaşlar, sözüm ona Atatürk filmleri yaparken, o günün koşullarını hiç göze almıyorlar. Üstelik bunu demokrat bir, aydın havası içinde yapıyorlar. Düşünün ki Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Atatürk döneminde halkın yüzde 90’ı okuma-yazma bilmiyor. Sanayinin ismi bile yok. Kültürden söz etmek mümkün değil. Bu koşulları göz önüne almadan, Atatürk filmi ismi altında ahkam kesercesine Atatürk ve İnönü’yü acımasızca eleştirmek, büyük haksızlıktır. Bu gerçeklerin ışığı altında şimdiye dek bana gelen Atatürk’ü oynama önerilerine sıcak bakmadım." (Önder Balıkçı / Bandırma Düşünce Üretim Platformu)

Gönderilen Resim Gönderilen Resim
Belalılar filminde

"Seyirci gözüyle Ahmet Mekin...
Türk sinemasının en karakterli karakter oyuncusudur kanaatimce. Zira canlandırdığı karakterler de duruşunu yansıtır. Yüzünde onlarca farklı anlam bulabilirsiniz. Bir bilgenin yüzünde görebileceğiniz "nur" vardır yüzünün her kırışığında. Sanırım ki izleyen her erkeğe "askere giderken sevgili emanet edilebilek" kadar "güven" duygusu verir Ahmet Mekin. Kadınlardaki tezahürü ise bir baba "şevkat"idir. Ahmet Mekin çocuğuna ninni söyleyen baba imgesidir. Çok görmüş, çok acı çekmiş bir insandaki "keder"i de görmek mümkündür yüzündeki eskimişlikte. Buna rağmen hep bir "umut" vardır; ki güldüğünde içinizdeki sular akıp gider, akasyalar köpürür birden. Efendiliğinden taviz vermez, kalender adamdır. Ahmet Mekin her insana lazım bir abi, baba, eştir. Onda iyi olan hemen her şeyi bulabilirsiniz. Dertlendiğinizde rakı masasında iyi bir sırdaş ve dinleyicidir. Bilirsiniz ki ne zaman başınız şıkışsa koşup gelecektir. Hızır gibi yetişir. Demem o ki, Ahmet Mekin'in Amerikan Sineması'ndaki karşılığı Robin Williams'tır...Ama Ahmet Mekin ayrıdır tabi, bizdendir. Özel yaşamında da efendi ve sıcak kanlıdır. Güzel insandır kısacası Ahmet Mekin..." (simurg)

Gönderilen Resim
Selvi Boylum Al Yazmalım filminde

1958'de yine bir oyuncu olan Şükran Sabuncu'yla yaptığı evliliği süren ve yaşamını 1980 yılından bu yana Balıkesir’in Erdek İlçesi’ne bağlı Ocaklar Beldesi’nde sürdüren Ahmet Mekin'in yeniden sinemaya dönmesi üzerine(2004) Bülent Habora şunları yazar:

"Bir zamanlar, Ahmet Mekin
...42 yıl önce Ahmet Mekin’le bir röportaj yapmıştım. İlerde evleneceği kızla ilk tanışmasını anlatmıştı. Dalgalı saçlı, yakışıklı jön Ahmet Mekin’le, dönemin ünlü oyuncusu esmer güzeli Şükran Sabuncu, bir dansla, onyıllarca sürecek olan ve hâlâ süren birlikteliğin adımını atmışlardı. Anladığım kadarıyla, ikisi de birbirlerinin ilk filmlerini beğenmemişlerdi. Şükran Sabuncu, Ahmet Mekin’in ilk filmi olan “Mahşere Kadar”ı hiç beğenmediğini söylerken, karşısındaki de onun ilk filminin adını bile anımsamadığını belirtmişti. Ama dans ilerledikçe, ikisinin de ortak birtakım yönleri çıkmıştı. Sanattan yazarlara, hayvanlardan renklere dek zevkleri uyuşuyordu. Bu ortak zevkleri kısa bir süre sonra ortak bir yaşama dönüşmüştü.

Ahmet Mekin de “tipik” bir Bakırköy’lüydü. Nasıl birçok yazar, ozan Adana’lı olmakla övünürse, sinema ve tiyatro oyuncuları da Bakırköy’lü olmakla övünürler. Adana’lı yazarlar, ozanlar, göbekten bağlıdır Adana’ya; Bakırköy’lü sinemacılar, tiyatrocular da Bakırköy’e. Kopamazlar kentlerinden, mahallelerinden.

Ahmet Mekin, evlenecekleri gün Şükran Sabuncu’ya bir koşulunu söylemişti: Her cumartesi Bakırköy’e gidecek, arkadaşlarıyla bir hafta sonu geçirecekti. Bu koşul, bildiğim kadarıyla yıllarca uygulandı. Soyadı Kurteli’ ydi Ahmet’in. Ama sinemada “Mekin” olmuştu. Arkadaşları uzun boyundan dolayı “Filiz Ahmet” derlermiş. Manifaturacılıkla başlamıştı iş hayatına. Bir ara spora da bulaşmıştı. Güreşte tam usta olduğu sırada kaburga kemiklerini kırıp, bırakmıştı. Sonra kayağa el attı, beli incinince, onu da bıraktı. Bakırköyspor’da oynarken büyük bir futbol takımına transfer olacaktı. Deneneceği gün ayağından sakatlandı. Ve böylece spor yaşantısı bitti.

Sportoto’da bile şanssızdı. Geciktiği için oynamadığı kolon 13 tutturuyordu.

Sonunda, yine başka bir Bakırköylü olan Kenan Pars’ın aracılığıyla sinemaya girdi, “Mahşere Kadar”la... “Kavanozdaki Adam” filmiyle ya da “Bugünün Saraylısı” ve “Selvi Boylum, Al Yazmalım”la unutulmazlar arasına geçen Ahmet Mekin’in yeniden sinemaya başlaması beni sevindirdi. Ama içimde bir korku var. Çünkü yeniden sinemaya dönenler, günümüz sinemasının içinde bulunduğu “ticaret” çarkı içinde eriyorlar. Ama benim eski Ahmet Mekin’e güvenim sonsuz. Eminim, o denli ara verse de yine “Ahmet Mekin” olarak perdeye ve ekranlara çıkacak..." (evrensel.net)

- Filmografisinden:

Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Kağıt 2008
Aşkın Dansı 2006
Hoş Geldin Hayat 2004
Mektup 1997
Ceylan 1989
Öksüzler 1986
Kurşun Ata Ata Biter 1985
Bugünün Saraylısı (Tv Dizisi) 1985
Kader Çıkmazı 1984
Gecenin Sonu 1983
Çiçek Abbas 1982
Yılanı Öldürseler 1981
Kul Sevdası 1980
Fırat 1979
Denizin Kanı 1978
Selvi Boylum, Al Yazmalım 1977
Defineci 1976
A'dan Z'ye Kadar 1975
Belalılar 1974
Düğün 1973
Yaralı Kurt 1972
Çark 1971
Her Günaha Bir Kurşun 1970
Bataklı Damın Kızı Aysel 1969
Urfa İstanbul 1968
Nefesini Keseceğim 1966
Büyük Şehrin Kanunu 1965
Vurun Kahpeye 1964
Acı Aşk 1963
Aramıza Kan Girdi 1962
Sokaktan Gelen Kadın 1961
Aşktan da Üstün 1960
İzmir Ateşler İçinde 1959
Funda 1958
Mahşere Kadar 1957

(sinematurk.com, sinematik, bandirmadup.org, sozluk.sourtimes.org)

Bu mesaj alsancakE24 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 17.07.2009 - 06:47


#28 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 27.07.2009 - 19:30

Gönderilen Resim

Bir Zamanlar Amerika'da / Once Upon a Time in America

Yönetmen: Sergio Leone

Senaryo :
Harry Grey (Kitap)
Leonardo Benvenuti
Piero De Bernardi
Enrico Medioli
Franco Arcalli
Sergio Leone

Görüntü yönetmeni: Tonino Delli Colli
Müzik: Ennio Morricone
Yapımcı: Arnon Milchan

Tür: Dram, Suç
Yapım yılı, ülkesi: 1984, ABD
Süre: 229 dakika

Oyuncular :
Robert De Niro
James Woods
Elizabeth McGovern
Tuesday Weld
Joe Pesci
Treat Williams
Danny Aiello

Gönderilen Resim


- Konu:
David "Noodles" Aaronson ve arkadaşları 1920'lerin New York'un da beraber büyümüşlerdir. Liderliğini Noodles’ın üstlendiği ufak işlerle suç dünyasına küçük bir çete olarak adım atan bu arkadaş grubu, şehre yeni gelen Max’in de onlara katılmasıyla işleri büyütür ve 1930'larda gangster dünyasında fırtına gibi eser. Ancak yaşanılan bir talihsizlik sonucu Noodles'ın uzunca süre hapis yatmasıyla sıkı dostlar dağılırlar. 1960'ların sonunda ise Aaronson New York'a geri dönecek ve geçmişiyle yüzleşecektir...

- Film hakında:
"Gelmiş geçmiş en iyi mafya filmi. Bir eşi daha az bulunur." (David N.Meyer, The New York Times)

"Harika bir yönetmenin tapındığı sanat dalındaki son sözünün kararlılığı ve canlılığı ile kendinden geçmek demek." (Kenneth Turan, Los Angeles Times)

Sergio Leone'nin vasiyet filmi olan 'Bir Zamanlar Amerika' baştan sona heyecanın hiç bitmediği destansı nitelikte bir yapım...Film, Amerikan yakın tarihi ve mafya üzerine sinemada yapılmış en etkileyici çalışmalardan biri ve yüzyılın en iyi filmleri arasında bir klasiktir.

Sergio Leone'nin anlatımıyla "Bir Zamanlar Amerika", yer altı dünyasının 50 yıllık geçmişini, ustaca kurgulanmış zengin karakterleri ve müthiş oyuncu kadrosuyla gözler önüne seriyor.

Leone'nin çoğu İtalyan bir ekiple, bir çok sahnesini Avrupa'da çektiği; Hollywood'un yazılı olmayan kurallarının işlemediği; ahlak muhasebesi ve dersler içermeyen; duygusal olabildiği kadar sert de olabilen; aynı zamanda bir ihanet filmi "Bir Zamanlar Amerika...".

Robert De Niro ve James Woods, bütün ömürleri boyunca Lower East Side'de yaşamış, en kötü günlerinde bile kırılmaz bir arkadaşları ve ortaklıkları olan sıkı dostlar rolünde karşımıza çıkıyorlar. Tuesday Weld, Joe Pesci, Jennifer Connely ve Elizabeth McGovern kenar mahallede oturan çocuklar rolleriyle bu filmi daha da özel yapıyorlar.

Ennio Morricone'nin müziği ise unutulmaz...


Gönderilen Resim


"Bir Zamanların Değil, Tüm Zamanların...
Yaptığı her filmle yedinci sanatı yerinden oynatmış büyük bir yönetmenin son ürünü ve başyapıtı olarak "Bir Zamanlar Amerika'da" sinema tarihinin en iyi filmleri listesinde kendisine her zaman yer bulabileceğe benziyor. Çünkü Sergio Leone'nin üzerinde uzun yıllar çalıştığı film amiyane tabirle, sinema okullarında ders olarak okutabilecek kusursuzlukta bir sanat eseri.

"Bir Zamanlar Amerika'da"nın üç katmanlı bir yapısı var. Filmde aynı karakterlerin çocukluğu, yetişkinliği ve yaşlılığı unlineer bir kurgu ile iç içe geçiriliyor. Her biri ayrı birer film olabilecek olan bu bölümlerden kilit nokta ise çocukluk bölümü. İlk elden muhteşem bir finale doğru sürüklenen filmin dönüp dolaşıp aynı noktada bittiğini söylemek mümkün. Ancak filmin Noodles'ın afyon çeken görüntüsü ile başlayıp aynı görüntülerle bitmesi bir yana, bütün olarak da finali başlangıçta, yani çocuklukta aramak gerekiyor. Zira, filme de adını verdiği üzere öykü Bir zamanlar Amerika'da geçiyor.

Bu filmi defalarca kez izleyen has sinefillerin de farkına varabileceği üzere finalde çözülecek olan bulmacanın yanıtları asıl olarak karakterlerin çocukluklarına ait anılarda saklı. İhanet üzerine yapılmış en büyük film olma özelliği ile "Bir Zamanlar Amerika'da"da Max ile Noodles'ın birlikte geçirdikleri her an gizemli final için bir ipucu veriyor. Örnek olarak ilk kez karşılaştıkları sahneye değinmekte yarar var. Bu sahnede bir sarhoşu soymaya çalışan Noodles ve arkadaşları adamı Max'e kaptırıyor. Tekrar filmin bütününe baktığımızda, karşımızdaki Max'in Noodles'a ait olan her şeyi elinden alması üzerine bir hikâye.

İhanetin en güzel anlatıldığı bu filmi, sadece baş karakterleriyle okumamak da gerekir. Leone bu filmiyle 'Once Upon a Time in West' ve 'A Fistful of Dynamite' ile beraber Amerikan üçlemesini tamamlarken bizim de ülkeyi yeniden keşfetmemizi sağlıyor. Amerikan tarihini western filmleriyle yazan Leone, son ve şehirde geçen tek filmi olan "Bir Zamanlar Amerika'da" ile bir zamanlar kanunsuzluğun hüküm sürdüğü toprakların medeniyet çatısı altına girse pek değişmediğini gösteriyor. "Bir zamanlar Batıda" bir tren (tren ayrıca o topraklara medeniyet geldiğinin de simgesi) yolunda bekleyen haydutlarla açılan üçlemenin, kanunsuz işlere bulaşmış bir senatöre kadar varan yolculuğunda iktidar mücadelelerinin ve hırsın hiç eksik olmadığı acıklı yaşamlara tanık oluyoruz.

Tüm oyuncu kadrosunun oynadığı rol için yaratılmış olduğu izlenimi verdiği filmde James Woods ve Robert De Niro'nun beyazperdede eşi az bulunur nitelikteki uyumlu performanslarını da hayranlıkla anmadan geçmek olmaz. Özellikle de De Niro'nun unutulmaz bakışlarıyla zihinlerimize kazanan Noodles'ını. Liderlik ettiği grubu koruyamayan, sevdiği kadını kaybeden, hayatı boyunca başka birçok ciddi hata da yapan Noodles ile bu kanlı topraklarda nasıl 'gerçek insan' olunabileceğinin dersini veriyor Leone.

Ennio Morricone'nin muhteşem müzikleriyle süslediği film bazı anlarda müzik - sahne uyumunun en kusursuz örneklerini sunuyor. Dört saate yakın süresine rağmen muazzam kurgusuyla bir an bile aksamayan bu filmi sinefillerin kare kare ezberlemesi gerekiyor." (Cihan AYDIN)


Gönderilen Resim


Filmin 11 Ödülü ve 5 adaylığı bulunmakta.

- Ödüllerinden:
1986 Sant Jordi Ödülleri
1985 BAFTA Ödülleri
1985 Italian National Syndicate of Film Journalists
1985 Kinema Junpo Ödülleri
1985 Japanese Academy Ödülleri
1984 Los Angeles Film Critics Association Ödülleri

NOT: Filmin yönetmeni Sergio Leone hakkında 'Sinemanın Ustaları' başlığından bilgi edinebilirsiniz.





**********
James WOODS hakkında:


Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

ABD'li tiyatro ve sinema oyuncusu.

- En bilinen rolleri Once Upon a Time in America, Ghosts of Mississippi, Salvador ve Hercules filmlerindedir.
- İki kez Akademi Ödülleri adayı oldu.
- Emmy Ödülü ve Golden Globe Ödülü aldı.
- Oyunculuğu kadar seslendirme yeteneği de mükemmel olarak nitelendirilmektedir.

1947 yılında Vernal,Utah / ABD 'de doğdu.

Tam adı James Howard Woods 'tur.

Pilgrim High School'u bitirdi.

Önceleri Broadway yapımı oyunlarda rol alan aktör, tercihini sinemadan yola kullanarak 1972 yılında Elia Kazan'ın Vietnam klasiği olan "The Visitors" adlı filminde yer aldı. Bu filmdeki umut vaat eden rolünün hakkını vermeyi başardıktan sonra, aynı yıl başrollerini Robert Redford ile Barbara Streisand'ın paylaştığı "The Way We Were" adlı filmde görev aldı. 1974 yapımı "The Gambler" da bir banka memurunu canlandıran Woods, 1978 yılında Yahudi soykırımını konu alan "Holocaust"ta Meryl Streep'in yanında Yahudi bir sanatçıyı oynadı.

Joseph Wambaugh'un en çok satan romanından uyarlanan "The Onion Field"(Soğan Tarlası) (1979) adlı filmde polis katili bir sapığı canlandıran aktör, 1984 yılında Sergio Loene'nin ünlü gangster filmi "Once Upon a Time in America" adlı filmde yer aldı.

Gönderilen Resim
Bir Zamanlar Amerika'da filminde

İki sene sonra, sinema seyircisinin gerçek anlamda James Woods'u tanıma fırsatı bulduğu Oliver Stone'un "Salvador" filminde rol aldı. Filmde canlandırdığı kendini düşünen, çıkarcı gazeteci Richard Boyle tiplemesiyle En İyi Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterildi.

1986 yılında TV için gerçekleştirilen "The Promise"'te James Garner'ın zihinsel özürlü kardeşi ve 1989'da "My Name Is Bill W."de bir alkolikler derneğinin kurucusu olarak izleyicinin karşısına gelen James Woods, bu rollerle iki kez Emmy Ödülü'nün sahibi oldu.

IQ 'sunun 180 olduğu iddia edilen aktör,1990'larla birlikte para kazandıran ticari filmlerde görünmeye başladı; "Chaplin", "Diggstown", "The Gateway" ve "The Specialist"te çeşitli roller aldı. 1995 yılında oyunculuğunu sergileme fırsatı bulduğu "Casino" ile "Nixon" gibi başarılı filmlerde oynadı. Özellikle " Killer...A Journal of Murder " adlı filmde canlandırdığı cinayetlerini anlattığı otobiyografisini yazmakla uğraşan mahkum rolüyle oyunculuğunun doruğuna çıkan James Woods, aynı yıl "Ghosts of Mississippi"de canlandırdığı katil Byron De la Beckwith tiplemesi ile Oscar'a aday gösterildi.

Gönderilen Resim
Soğan Tarlası(The Onion Field) filminde

1997 yılında Disney yapımı "Hercules" filminde Hades'i seslendiren aktör, ertesi yıl "Vampires"de oynadı. "Fear and Loathing in Las Vegas" ile "Another Day in Paradise" adlı filmlerde yer aldıktan sonra Client Eastwood'un yönetmenliğini yağtığı "True Crime"da rol aldı. John Travolta'nın askeri bir cinayeti konu alan "The General's Daughter" adlı filminde yer alan Woods, 1999 yılında Oliver Stone'un "Any Given Sunday"inde takım doktoru rolünü oynadı.

Daha sonra Final Fantasy (2001), Bu Kızın Hayatı (2003), Oyunun Sonu (2006), An American Carol (2008) ve başka filmlerde rol alan Woods, gerek oyunculuk ve gerekse seslendirme sanatçılığını sürdürmektedir.


- Filmografisinden:

Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

An American Carol 2008
Neşeli Dalgalar 2007
Oyunun Sonu 2006
Belalı Oyun 2005
Bu Kızın Hayatı 2003
John Q. 2002
Final Fantasy 2001
Gerçek Suç 1999
Vampirler 1998
Cennette Başka Bir Gün 1997
Geçmişten Ruhlar 1996
Casino 1995
Sonsuz Kaçış 1994
Diggstown 1992
Ortak 1991
Promise 1986
Kedinin Gözleri 1985
Bir Zamanlar Amerika'da 1984
Videodrome 1983
Şahit 1981
Night Moves 1975
Bulunduğumuz Yol 1973

(cinefan.net, imdb.com, film.com.tr, beyazperde.mynet.com, tr.wikipedia.org)

Bu mesaj alsancakE24 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 28.07.2009 - 21:53


#29 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 31.07.2009 - 03:15

Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Seni Seviyorum Rosa

Yönetmen: Işık Özgentürk

Senaryo: Işık Özgentürk
Eser: Sevgi Soysal (Tante Rosa)
Görüntü yönetmeni: Ertunç Şenkay
Müzik: Thesia Panayiotou
Yapımcı: Asya Film (Ali Özgentürk)

Tür: Dram
Yapım yılı, ülkesi: 1991, Türkiye
Süre: 90 dk

Oyuncular :
Sumru Yavrucuk
Mahir Günşiray
Halil Ergün
İsmet Ay

- Konu :
Çok zor bir çocukluk yaşamış, kendine özgü bir hayal gücü olmasına ragmen çok disiplinli, kuralcı bir okula gönderilmiş olan Rosa evlenir ve üç çocuğu olur. Ancak bir gün hayalleri ve duygularının sesi ağır basacak ve kocasını, çocuklarını genç bir kemancıya aşık olarak terk edecektir. Terk edilmesi ise uzun sürmez. Yaşadığı büyük sarsıntıdan, yalnızlıktan kendisini kurtarmaya çabalar, ancak ne yapsa bunu başaramaz...

- Film hakkında:
"Sana sarhoş olduğunu söylerlerse, onlara gururla bunu, senin için yaptığımı söyle. Çünkü bunu yalanlayacak gücüm olmayacaktır. Böylece senin aşkın uğruna kendimi öldürdüğümü ve öpüşlerinin beni yitirdiğini bilmiş olacaksın...Ey zaman dur, varsın acı kuşları omuz başlarımda yuva kursunlar, delilik rüzgarı önüne atılıp sürüklesin beni, yoketsin."(Filmden)

Yitmeye yüz tutmuş zamanların İstanbul'unu kişiliğinde yaşatan, yaşamı İstanbul'un tarihsel büyütecinde, gerçekle düşler arasındaki gel-gitlerle geçen, aşk ve mutluluk hayalleri peşinde yaşamını tüketen bir kadının öyküsünün anlatıldığı bir filmdir Seni Seviyorum Rosa...

Gönderilen Resim
Filmden bir sahne

Yazar Sevgi Soysal'ın 1968'de yazdığı, 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda Başarı Ödülü kazanan "Tante Rosa" adlı romanından uyarlanan; Işıl Özgentürk'ün ilk uzun metrajlı sinema filmi olan Seni seviyorum Rosa, gösterime gidiği günlerde eleştirmenlerden olumlu tepkiler aldı; içlerinde oyuncu olmayanların da rol aldığı ilginç ve geniş kadrosuyla dikkatleri üzerine topladı ve sinema izleyicisi tarafından da beğenildi.

Marjinal ve cesur bir film olarak yorumlanan film; Cairo International Film Festivali, Alexandria Film Festivali, San Sebastian Film Festivali, Uluslararası Locarno Film Festivali, Uluslar arası Varna Film Festivali, Montpellier Film Festivali, Uluslararası Tokyo film Festivali, Valencia Film Festivali ve New York Film Festivali'ne katıldı ve ayrıca, Avrupa televizyonlarında da gösterildi.

- Ödülleri:
1991 XXVIII. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Sumru Yavrucuk, En İyi Kadın Oyuncu
1991 XXVIII. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Ertunç Şenkay, En İyi Görüntü YÖnetmeni
1992 IV. Ankara Film Festivali, En İyi 3. Film
1992 IV. Ankara Film Festivali, İsmet Ay, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
1992 IV. Ankara Film Festivali, Thesia Panayıotu, En İyi Özgün Müzik
1992 IV. Ankara Film Festivali, Ertunç Şenkay, En İyi Görüntü Yönetmeni
1992 XI. Uluslararası İstanbul Film Festivali, Jüri Özel Ödülü
1992 Kültür Bakanlığı Sinema Başarı Ödülü

NOT: Filmin yönetmeni Işıl Özgentürk hakkında 'Sinemanın Ustaları' başlığından bilgi edinebilirsiniz.




**********
Sumru YAVRUCUK hakkında:


Gönderilen Resim

Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Sinema ve tiyatro oyuncusu.

1961 yılında Ankara'da doğdu.

Ankara Devlet konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümü'nü birincilikle bitirdi.
1982 yılından bu yana İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda oynamaktadır. Başarılı oyunları arasında Macbeth, Yalnız Kadın, Abdülcanbaz, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Yedi Kocalı Hürrmüz ve Leanne'in Güzellik Kraliçesi bulunmaktadır.

Gönderilen Resim Gönderilen Resim
Sumru Yavrucuk, "Yalnız Kadın" adlı oyunun iki sahnesinde

On yıl süreyle, "Sessiz Tiyatro" adlı, işitme engellilerin oluşturduğu topluluğu yönetti.
Topluluk Barselona, Kiev, Çernobil ve Kıbrıs'ta tiyatro festivallerine katıldı, ödüller kazandı.
Sinemada, Yorum Yok (Eser Zorlu), Seni Seviyorum Roza (Işıl Özgentürk), Çıplak (Ali Özgentürk), Sır (Ali Özgentürk) adlı dört filmin başrollerinde oynadı.

Uzun yıllar tiyatro sahnelerinde gişe rekorları kıran oyunlarda başrol oynadıktan sonra sinemada da aranan bir ad olmayı başaran Yavrucuk, "oyunculuğunu konuşturan" , gülerken ağlatıp, ağlatırken güldüren; duruşuyla, mimikleriyle, tonlamasıyla ve özellikle mizah anlayışıyla kendisini soluksuz izlettiren bir sanatçı olarak nitelendirilmektedir.

Gönderilen Resim

Evli olan, özel beceri ve uğraşları arasında gestunu(sağır dilsiz işaret dili), buz pateni, su kayağı, kayak, yüzme, dans bulunan sanatçı, sinema ve tiyatro dışında tv dizilerinde de oynadı.

Türk Tiyatrosu'na pek çok oyuncu kazandıran sanatçı halen Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde drama dersleri vermektedir.

Tiyatroda 3 kez Avni Dilligil, 2 kez Afife Jale ödüllerini kazanan sanatçının sinemada Altın Portakal, Altın Koza ve Altın Objektif Ödülleri vardır.

- Filmografisinden:

Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Patroniçe 2004
Halk Düşmanı 2004
Sır 1997
Yer Çekimli Aşklar 1995
İş 1994
Seni Seviyorum Rosa 1992
Çıplak 1992
Yorum Yok 1990

- Ödüllerinden:
1984 - Umut Veren Oyuncu (Gılgamış)
1985 - Barselona Dünya II. Pandomim Festivali En İyi Yönetmen (Kurban)
1986 - Türkiye Sağır Dilsizler Mim Festivali En İyi Yönetmen (Susuz Yaz)
1988, 1994, 1997 - Avni Dilligil En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
1997 - Afife Jale Ödülleri En İyi Komedi - Müzikal Kadın Oyuncu Ödülü
1991 - Altın Portakal (Seni Seviyorum Rosa).
1992 - Altın Koza (Seni Seviyorum Rosa).
1999 - Afife Jale ( Leenane'in Güzellik Kraliçesi) En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
2000 - Avni Dilligil ( Leenane'in Güzellik Kraliçesi) En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
2001 - İletişim Fakülteleri Zirvedekiler ( Leenane'in Güzellik Kraliçesi)

(sinematurk.com, dostlartiyatrosu.com, tr.wikipedia.org, zeldanilgunmarmara.blogspot.com)

Bu mesaj alsancakE24 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 04.08.2009 - 07:39


#30 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 07.08.2009 - 10:16

Gönderilen Resim

Batı Yakasının Hikayesi (West Side Story)

Yönetmen : Robert Wise, Jerome Robbins
Senaryo : Ernest Lehman, Jerome Robbins, Arthur Laurents
Görüntü Yönetmeni : Daniel L. Fapp
Müzik : Leonard Bernstein
Yapımcı : Robert Wise, Saul Chaplin, Walter Mirisch

Tür : Dram / Romantik / Müzikal
Yapım yılı, ülkesi : 1961, ABD
Süre : 2 saat 32 dk

Oyuncular:
Natalie Wood
Richard Beymer
Russ Tamblyn
Rita Moreno
George Chakiris
Simon Oakland

Gönderilen Resim

- Konu:
1950'li yıllar...New York'un batı yakasında göçmen nüfusu yoğunlaşır. Bundan rahatsız olan bir grup Amerikalı genç The Jets ismini taktıkları bir çete kurarlar. Göçmen gruplardan olan Puerto Rico'lu gençlerse kendilerini savunmak için The Sharks çetesini kurarlar. İki çetenin çatışmaları sürerken beklenmeyen bir gelişme yaşanır ve The Jets'in üyesi Tony ile The Sharks'ın liderinin kız kardeşi Maria birbirlerine aşık olurlar. Bunun sonucunda iki çete arasında bir şiddet patlaması olur. Zaman zaman oldukça acımasızlaşan bu bitmeyen kavganın ortasında iki genç aşklarını sahiplenmek için büyük bir mücadele verecek, ancak trajik sonu engelleyemeyeceklerdir...

Gönderilen Resim

- Film hakkında:
Batı Yakasının Hikâyesi, 1957 tarihli Broadway müzikalinin sinema uyarlaması...

Robert Wise, Batı Yakasının Hikayesi müzikalini çekmeye karar kılınca Jerome Robbins ile birlikte kolları sıvayıp 30'a yakın yetenekli genç dansçı aramaya başladılar. 600 kişinin içinden yapılan seçim 75 günde bitti.

Filmin çekimi için iki New York sokağında, yıkılması kararlaştırılmış bloklarda çekim izni alındı. Çekimler 35 ayrı dekor içinde 6 ay sürdü, kurgusu da bir o kadar vakit aldı.
Film, 6 milyon dolar gibi o zaman için çok yüksek bir tutara mal oldu.
Ama sonuçta, her yönüyle son derece başarılı olan bir muhteşem bir yapıt ortaya çıktı.

Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Film, daha sonraki yıllarda ortaya çıkacak olan rock müzikallerinin bir tür müjdecisiydi adeta...Onlarda göreceğimiz coşku, isyankâr ruh ve tempo, bu filmde de kendisini fazlasıyla gösteriyordu. Unutulmaz şarkılar ("Maria" , "America" , "Somewhere" , "Tonight" vb) ile muhteşem bir koreografi eşliğinde hüzünlü bir aşk öyküsünü anlatan Batı Yakasının Hikayesi, müzikal filmler kategorisine bugüne kadar geçilemeyen bir standart getirdi.

Arthur Laurents'in aynı adlı kitabından uyarlanan, modern bir Romeo ve Juliet öyküsü olan, farklı etnik kökenden iki gencin sarsıcı aşk öyküsünün yanısıra bu aşka karşı çıkan yoz Amerikan kültürüne eleştiriler gönderen Batı Yakasının Hikayesi, klasikler arasına girdi.

34.Akademi Ödülleri'nde tam 11 dalda Oscar'a aday gösterildi ve biri hariç tüm ödülleri topladı. Oscar Ödülleri dışında 15 ödül daha kazanan filmin ayrıca 6 adaylığı bulunmakta.

Gönderilen Resim

- Ödüllerinden:
En iyi film Oscar Ödülü 1961
En iyi yönetmen Oscar Ödülü 1961
En iyi yardımcı kadın oyuncu Oscar Ödülü ( Rita Moreno) 1961
En iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar Ödülü ( George Chakiris) 1961
En iyi görüntü yönetmeni Oscar Ödülü 1961
En iyi kurgu Oscar Ödülü 1961
En iyi orijinal müzik Oscar Ödülü 1961
En iyi ses Oscar Ödülü 1961
En iyi sanat yönetmeni Oscar Ödülü 1961
En iyi kostüm tasarımı Oscar Ödülü 1961
En iyi müzikal film Altın Küre Ödülü 1962
En iyi yardımcı erkek oyuncu Altın Küre Ödülü 1962
En iyi yardımcı kadın oyuncu Altın Küre Ödülü 1962

NOT: Yönetmen Robert Wise hakkında 'Sinemanın Ustaları' başlığından bilgi edinebilirsiniz.




**********
Natalie WOOD hakkında :


Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

(1938 - 1981)

Gerçek adı Natalia Nikolaevna Zakharenko 'dur.

San Francisco'da doğdu.
Ailesi Rus göçmeniydi.

Wood önce çocuk yıldız olarak ünlendi; henüz dört yaşındayken, annesinin yönlendirmesiyle kamera karşısına geçti; altı yaşındayken bilinen sahne adını aldı.

1955 yılında Asi Gençlik 'te oynadığında ise artık tüm dünya onu tanıyordu.

Değişik güzelliği ve güçlü oyunculuğuyla giderek Hollywood içinde zirveye yükseldi.
John Ford'un yönetmenliğindeki western türü filmlerden, Batı Yakasının Hikayesi gibi dünya klasikleri arasına giren filmlere kadar birçok filmde kendisinden söz ettirdi.

3 kez Oscar adayı olduysa da kazanamadı.
Oscar dışında 19 adaylığı daha bulunan ve 14 ödül sahibi olan Natali Wood, seçkin ve önemli yönetmen ve oyuncularla çalıştı.

Kız kardeşi Lana Wood ile kızı Natasha Gregson Wagner da kendisi gibi oyunculuk mesleğini seçtiler.

Asi Gençlik filminde başrolü paylaştığı James Dean'le yaşadığı aşk, Wood'u derinden etkiledi. Ancak, annesi Maria Gurdin, sürekli yönlendirmeye çalıştığı kızını şöhrete ulaştırmak için evlenmesine engel oldu.

Daha önce evlenip boşandığı aktör Robert Wagner'la ikinci evliliği sırasında genç denebilecek bir yaşta ölümle karşılaştı; 29 Kasım 1981 günü eşinin yatından denize düşerek boğuldu.

Wood'un sır dolu ölümü aydınlatılamadı, şüpheli olan kocası delil yetersizliğinden serbest bırakıldı.

Gönderilen Resim
Aşk Bahçesi filminde

"Natasha'nın Trajik Öyküsü

Güzelliği dillere destan olan, nicelerini kendine hayran bırakan ünlü oyuncu Natalie Wood...
Yaşamı hakkında kimse pek bir şey bilmiyor. Sadece trajik ölümü belleklerde yer etti. 1981 yılında henüz 43 yaşındayken boğuldu; ölesiye korktuğu dalgalar onu yuttu.

Olay gecesi gerçekten ne olduğunu kimse bilmiyor; onunla birlikte olan üç kişi dışında: Eşi Robert Wagner, Christopher Walken ve Dennis Daven. Trajedilerle dolu bir yaşamın trajik sonu...

Suzanne Finstad 1996 yılında Natalie Wood hakkında bir belgesel izledikten sonra, iri gözlü bu kadını bir türlü unutamadı. Öylesine etkilendi ki Natalie Wood'un hayatından onun hikâyesini yazmaya karar verdi. Tam dört sene sürdü kitabı bitirmesi. Yıllar boyunca o kütüphane senin bu kütüphane benim dolaştı; film arşivlerini araştırdı, mahkeme kayıtlarını ve polis tutanaklarını inceleyerek Natalie Wood hakkında bilgi ve belge topladı.

Bununla da yetinmedi; Natalie'yi bir şekilde tanımış, lisedeki sınıf arkadaşlarından, üç kez birlikte çalıştığı meslektaşı Tony Curtis'e kadar 400 kişiyle röportaj yaptı. Hatta Natalie'nin cesedini soğuk sulardan çıkartan cankurtaranla bile görüştü.
Sonunda ortaya 464 sayfalık bir kitap çıktı. Natalie Wood'u anlatan, onun karmakarışık ve çelişkilerle dolu yaşamına bakan bir kitap: 'Nathasha: The Biography of Natalie Wood / Nataşa: Natalie Wood'un Biyografisi'.

Annesinin eseri
Natalie Wood, 1938 yılında San Francisco'da Rus göçmeni bir ailenin ortanca kızı (Natalie'nin bir ablası bir de kız kardeşi vardı) olarak dünyaya geldi.

Babası Nick yakışıklı bir adamdı; tek kusuru, içkiye biraz fazlaca düşkün oluşuydu. Annesi Maria ise "sahnelerin kadınıydı". Hayata biraz küskündü. Bir türlü istediği gibi bir yaşamı olmamıştı. Kendi başaramamıştı ama kızı Natalie başaracaktı. Aynen böyle düşünüyordu ve kızını da bu hedefi doğrultusunda büyütüyordu. Maria Wood, kızının ölümünden sonra ise sık sık "Tanrı ona hayat verdi. Ama ben onu baştan yarattım" diyecekti.

Yazar Suzanne Finstad'e göre Natalie Wood'un hayatını yönlendiren kişi annesiydi. Mistik, kendi kendini aristokrat ilan etmiş olan bu kadın Natalie'nin bir türlü gölgesinden, üstündeki ağırlığından sıyrılamadığı kişiydi. Annenin hayattaki tek amacı kızını bir yıldız yapmaktı. Bunun için her türlü fedakârlığa hazırdı; kızı da hazır olmalıydı.

Natalie henüz altı yaşında küçük bir çocukken annesi onu bir sinema filminin deneme çekimlerinin yapıldığı stüdyoya sürükledi. Natalie'nin yönetmenin komutu üzerine ağlaması gerekiyordu. Ama Natalie bunu yapamayacağını düşünüyordu. Yıllar sonra Natalie oyuncu Robert Redford'a o gün yaşadıklarını şöyle anlatacaktı: 'Yönetmen ağlamam gerektiğini söyleyince, anneme dönüp bunu asla başaramayacağımı söyledim. Annem beni kenara çekti. Yanında getirdiği bir kavanozdan bir kelebek çıkardı ve gözlerimin önünde kelebeğin kanatlarını kopardı. Ağlamaya başladım. Annem yönetmene 'tamam şimdi hazır işte' diye seslendi. Ben de rolü aldım.'

Wood önce çocuk yıldız olarak ünlendi (Miracle On 34th Street / 34. Cadde'de Mucize). Rebel Without A Cause / Asi Gençlik'te James Dean'le birlikte oynadığında ise artık tüm düyanın tanıdığı genç bir kızdı.

Gönderilen Resim
Batı Yakasının Hikâyesi filminde.

'Natalie'nin bütün hayatı, Natasha olarak kendisinden esirgenenleri geri almak üzere giriştiği bir savaştı. Kimliği altı yaşındayken, kendisine sahne ismi verildiğinde elinden alındı. Natasha bu kimlik içinde kayboldu' diyor yazar Finstad. Natalie Wood'un eski bir arkadaşı olan Robert Blake de Finstad'i destekliyor: 'Şov dünyasının bir parçası olmak Natalie için sorun değildi. Bu onun kaçışıydı. Asıl sorunu ailesiydi, sevgisizlikti. Kameralar anne babasının yerini aldı. Kendini güvende hissettiği tek yer kameraların önüydü.'

Natalie Wood genç kızlığında bir kere annesi Maria'ya artık oyunculuğu bırakmak istediğini, herkes gibi normal bir yaşam sürdürmek istediğini söyledi. Ama annesi diretti. Anne-kız kıran kırana bir kavgaya tutuştu. Sonunda anlaşmaya vardılar: Natalie oyunculuğu sürdürecek, karşılığında da annesi onun işlerine karışmayacaktı. (Hatta Natalie'nin hamile kalmasından korkan anne Maria kızına gerekirse kürtaj bile yaptırabileceğini söyledi.)

Hayaller peşinde
Sonuç tam bir felaket oldu.
Henüz 15 yaşındaki Natalie, 38 yaşındaki Frank Sinatra ile ilişkiye girdi. Aynı yıl içerisinde Natalie, adını sır olarak sakladığı bir Hollywood yıldızı tarafından tecavüze uğradı. 16 yaşına geldiğinde, Asi Gençlik'in 43 yaşındaki yönetmeni Nicholas Ray ile ilişkisi oldu; bir yıl bile geçemeden yine Asi Gençlik filminin oyuncularından (sonradan eşcinsel olduğu anlaşılacaktı) Raymond Burr ile bir birliktelik yaşadı.

Sonra Robert Wagner'e âşık oldu (veya olduğunu sandı). Wood-Wagner çifti hiç vakit kaybetmeden evlendi. Böylece Natalie 19 yaşında annesinin mutlak hakimiyetindeki evden çıktı. Robert Wagner'i başka bir adamla uygunsuz bir şekilde yakalaması (Natalie arkadaşlarına böyle anlatmıştı, ancak Robert Wagner bu hikâyeyi asla kabul etmedi), ilk evliliğinin noktalanmasına neden oldu.

Wood daha sonra Richard Gregson ile dünya evine girdi. Ancak bu evlilikte de aradığı mutluluğu bulamadı; ikinci eşinden de boşandı. Büyük aşkı Robert Wagner'e geri döndü. Onunla yeniden evlendi ve ölüm onu Robert'ten ayırana kadar onunla birlikte yaşadı. Finstad'e göre 'Robert Wagner, Natalie'nin masal kahramanıydı.' Ve Hollywood'da, setlerde büyümüş bir çoçuk için bazen imgeler gerçeklerden daha önemli olabiliyor." (radikal.com.tr, 2001)

- Filmografisinden:

Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Tomorrow Is Forever (1946)
The Ghost And Mrs. Muir (1947)
Miracle On 34th Street (1947)
Scudda Hoo! Scudda Hay! (1948)
The Jackpot (1950)
The Blue Vell(1951)
Asi Gençlik / Rebel Without A Cause (1955)
Çöl Aslanı(1956)
Krallar Önde Gider (1958)
Batı Yakasının Hikayesi (1961)
Aşk Bahçesi (1961)
Gypsy (1962)
Love With The Proper Strange (1963)
Seks Ve Genç Kız (1964)
The Great Race (1965)
This Property ıs Condemned (1966)
Bob & Carol & Ted & Alice (1969)
The Affair(1973)
Meteor (1979)

(imdb.com, cinefan.net, fuat.beskardes.com, movies.yahoo.com, tr.wikipedia.org)

Bu mesaj alsancakE24 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 10.08.2009 - 15:07


#31 Sultanım

Sultanım

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.113 Mesaj

Gönderim zamanı 07.08.2009 - 11:02

Eski filmlere baktıkça kaybettiğimiz sanatçılar gözümün önüne geliyor ve geçmie dalıyorum.

Batı Yakasının Hikayesi ni çocukluğumdan anımsıyorum TRT zamanlarından Adile Naşit'in uykudan öncesi jumbo

hey gidi günler nasılda geçti habersiz yıllar....

Çok güzel paylaşımdı Alsancak Abi, teşekkürler.

SULAK TOPRAKLARDA ÜMİTLER YEŞERİR

KANIN DÖKÜLDÜÐÜ TOPRAKLARDA İNSANLIK ÖLÜR

YAŞANMAZ BİR DÜNYA İÇİN TÜM VAHŞİLİÐİNİ GÖSTEREN İSRAİL'İ KINIYOR VE LANETLİYORUM

KAHROLSUN İSRAİL!!


#32 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 07.08.2009 - 13:34

Ben de ilgine teşekkür ederim dost Sultanım.
Sevgi/selam...


#33 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10.820 Mesaj

Gönderim zamanı 07.08.2009 - 13:42

Beğendim bu konuyu çok güzel anlatılmış filmlerin tyanıtımı nostalji oluyor.
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#34 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 07.08.2009 - 13:53

Sevindim beğendiğiniz için dost €ylül.
Sevgi/selam.


#35 pürt

pürt

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 88 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 07.08.2009 - 14:03

uçurtmayı vurmasınlar.

hele hele;
"ben işemedim ki, miki işedi" repliği *böö

#36 madworLd

madworLd

    Boş vakti boldur

  • Üyeler
  • 447 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:MeSTeRe

Gönderim zamanı 10.08.2009 - 20:46

Rezervuar köpekleriii..
hazineler harabelerin arasından çıkıyorsa ve bende harabedeysem şuan, hazine benmi oluyorum :eyvah:

#37 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 10.08.2009 - 23:32

uçurtmayı vurmasınlar.

hele hele;
"ben işemedim ki, miki işedi" repliği *öberah



Rezervuar köpekleriii..



Merak etmeyin dostlarım..
Sıra onlara da gelecek...Yakında.
Sevgi/selam.


#38 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 12.08.2009 - 18:45

Gönderilen Resim

Neşeli Günler (The Sound of Music)

Yönetmen: Robert Wise

Senaryo: Howard Lindsay, Ernest Lehman
Eser: Russel Crouse, Howard Lindsay
Görüntü Yönetmeni: Ted D. Mccord
Müzik: Richard Rodgers, Oscar Hammerstein II
Yapımcı: Robert Wise Productions

Tür: Dram, Romantik, Müzikal, Aile, Biyografi
Yapım: 1965, ABD
Süre: 2 saat 14 dk

Oyuncular:
Julie Andrews
Christopher Plummer
Charmian Carr
Heather Menzies
Nicholas Hammond
Duane Chase
Angela Cartwright
Debbie Turner
Kym Karath

Gönderilen Resim

- Konu:
II.Dünya Savaşı öncesi, nazizmin ayak seslerinin duyulduğu yılların Avusturya'sı...
Bir manastırda yaşayan Maria, hevesli olsa da rahibe olmak için gerekli niteliklere sahip değildir. Dağlara çıkıp şarkı söylemekten hoşlanan özgür ruhlu Maria, sık sık derslerini kaçırmakta ve manastırdaki işlerini aksatmaktadır. Baş Rahibe Peggy, sorumluluk alması için Maria’yı bakıcı olarak karısını yeni kaybetmiş, 7 çocuklu Kaptan Von Trapp’ın yanına gönderir. Soğuk ve mesafeli bir adam olan Kaptan Trapp’ın çocuklarının haylazlığı yüzünden bütün bakıcılar bir süre sonra işi bırakmaktadırlar. Maria ise sabrı, iyimserliği ve sevecenliğiyle hem çocukların güvenini ve sevgisini, hem de kaptanın aşkını kazanacaktır. Ancak, bu mutluluk, naziler'in kapıya dayanmasıyla birlikte tehlikeye düşecektir...

- Film hakkında:

* Nazilerden kaçan Avusturyalı Von Trap ailesinin yaşadığı gerçek olaydan yola çıkılarak yapılan ve 1959 tarihli aynı adlı Broadway müzikalinden uyarlanan film, 1966 yılında 10 dalda aday olduğu Akademi Ödülleri'nden 5'ini; "En İyi Film", "En İyi Yönetmen", "En İyi Müzik", "En İyi Ses" ve "En İyi Kurgu" Ödüllerini kazandı. Ayrıca ABD'de "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçildi ve "Ulusal Film Arşivi"nde muhafaza edilmesine karar verildi.

* Filmin müziği, Amerikan Film Enstitüsü'nün (AFI) oyuncu, film yapımcısı, eleştirmen ve yazarlardan oluşan 1500 üyesinin katıldığı oylamada "Tüm Zamanların En İyi 100 Film Müziği" arasında 10.sıraya oturdu.

* 2007 yılında ise yine Amerikan Film Enstitüsü, filmi "Tüm Zamanların En İyi 40. Filmi" olarak ilan etti.

* Filmde nazilerin yükselişi ve Avusturya ile Almanya'nın birleşmesi(Anschluss) arka planda değil, bizzat en önemli öğe olarak gözüküyor. Örneğin; ailenin en büyük kızının sevgilisinin zamanla bir naziye dönüşmesi, Avusturyalı olmanın suç olarak gözükmesi, Kaptanın zorla Alman Donanmasına katılmaya çağrılması, Nazilerin ailenin peşine düşmesi ve benzeri sahneler...

* Müzikaller stüdyoda çekildikleri halde büyük bir bölümüyle gerçek mekanlarda çekilen film, gerçek olaylara dayanıyor olması ve akılda kalıcı güzel şarkılarıyla zirveye yürürken, üstün bir teknikle sinemaya aktarılması ve özellikle açılış sahnesindeki helikopter görüntüleri müzikaller için bir devrimle eşdeğer görüldü . Böylece Neşeli Günler, klasikler arasına girdi.

*Filmdeki şarkıların tamamının bestesi Richard Rodgers' a sözleri ise Oscar Hammerstein II'a aittir. Kendine ait bölümleri Julie Andrews kendi seslendirmiştir. Christopher Plummer'ın sesi uygun olmadığı için onun şarkılarının dublajını Bill Lee yapmıştır.

Gönderilen Resim

- Filmin müzik parçaları :
"Prelude"
"The Sound of Music"
"Do-Re-Mi"
"My Favorite Things"
"I Have Confidence"
"Preludium (Dixit Dominus)"
"Morning Hymn"
"Alleluia"
"Maria"
"Sixteen Going on Seventeen"
"The Lonely Goatherd"
"Edelweiss"
"So Long, Farewell"
"How Can Love Survive"
"Climb Ev'ry Mountain"
"Something Good"
"Processional"

Gönderilen Resim

- Ödüller:
1966 Oscar - En İyi Film Akademi Ödülü - Robert Wise
1966 Oscar - En İyi Yönetmen Akademi Ödülü - Robert Wise
1966 Oscar - En İyi Kurgu Akademi Ödülü - William Reynolds
1966 Oscar - En İyi Müzik Akademi Ödülü - Irwin Kostal
1966 Oscar - En İyi Ses Akademi Ödülü - James Corcoran , Fred Hynes
1966 Golden Globe - En İyi Müzikal Film Ödülü
1966 Golden Globe - En İyi Kadın Oyuncu Ödülü - Julie Andrews

- Adaylıklar:
1966 Oscar - En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü - Julie Andrews
1966 Oscar - En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Akademi Ödülü - Peggy Wood
1966 Oscar - En İyi Sanat Yönetimi Akademi Ödülü - Boris Leven , Walter M.Scott , Ruby R. Levitt
1966 Oscar - En İyi Görüntü Yönetimi Akademi Ödülü - Ted D. McCord
1966 Oscar - En İyi Kostüm Akademi Ödülü - Dorothy Jeakins
1966 BAFTA - En İyi İngiliz Kadın Oyuncu Ödülü - Julie Andrews
1966 Golden Globe - En İyi Yönetmen Ödülü - Robert Wise
1966 Golden Globe - En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü - Peggy Wood

NOT: Filmin yönetmeni Robert Wise hakkında, "Sinemanın Ustaları" başlığından bilgi edinebilirsiniz.




**********
Julie ANDREWS hakkında :


Gönderilen Resim

Gönderilen ResimGönderilen Resim

Oscar'lı İngiliz tiyatro ve sinema oyuncusu, şarkıcı, dansçı.

1935 yılında Surrey/İngiltere'de doğdu.
Asıl adı Julia Elizabeth Wells'dir.

İlk kez oniki yaşında London Hippodrome'da sahneye çıktı ve şarkı söyledi.
1953 yılında Cinderalla'da oynarken keşfedildi; bir müzikalde başrol verildi.
1956 yılında High Tor oyununun müzikli uyarlanmasında dönemin unutulmaz şarkıcı ve sinema oyuncusu Bing Crosby ile başrolü paylaştı.

Gönderilen Resim
My Fair Lady filminde

Aynı yıl My Fair Lady müzikalinde mükemmel bir performans sergileyerek bir anda yıldızlaştı ve tüm eleştirmenlerin hayranlığını kazandı.

1964'de Mary Poppins adlı müzikal filmdeki oyunuyla Oscar, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü kazandı.

Mary Poppins'den sonra ilk Disney filmi olarak Prensesin Günlüğü, filminde oynadı.

1965 yılında çevirdiği Neşeli Günler (Sound of Music) filmi ile zirveye çıktı.

Böylece,1950'li ve 60'lı yılların özellikle müzikli güldürülerinde çıkardığı olağan üstü oyunuyla İngiliz ve Dünya Sineması'nın unutulmaz kadın oyuncuları arasına adını yazdırdı.

Oscar dahil 23 Ödül kazanan, 23 adaylığı bulunan; zarif ve alımlı olduğu kadar büyülü bir sese de sahip olan, mükemmel dans edebilen sanatçı aynı zamanda çocuk kitapları da yazdı.

Gönderilen Resim
Neşeli Günler filminde

- Ödüllerinden:
1955, The Boy Friend ile Theatre World Awards Ödülü
1964, Mary Poppins ile En İyi Kadın Oyuncu Oscar Ödülü
1964, Mary Poppins ile En İyi Kadın Oyuncu Altın Küre (Golden Globe)Ödülü
1965 Neşeli Günler ile En İyi Kadın Oyuncu Altın Küre (Golden Globe) Ödülü
1965, Neşeli Günler ile En İyi Kadın Oyuncu Laurel Awards Ödülü
1973, The Julie Andrews Hour ile En İyi Kadın Oyuncu Emmy Awards Ödülü
1983, Victor/Victoria ile En İyi Kadın Oyuncu Altın Küre (Golden Globe) Ödülü
2001, Society of Singers, Lifetime Achievement (Yaşam Boyu Başarı Ödülü)

- Filmografisinden :

Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Acemi Prenses 2001
Cin Cin 1991
Duet for One 1986
The Man Who Loved Women 1983
Victor Victoria 1982
On 1979
Ateşle Oynayan Adam 1974
Sevgili Lili 1970
Yırtık Perde 1966
Neşeli Günler 1965
Mary Poppins 1964
Cinderella 1957
La Rosa di Bagdad 1949

(sinematurk.com, tr.wikipedia.org, starpulse.com, botav.org, oyunbaz.biz, sinematvdersleri.blogspot.com)

#39 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 18.08.2009 - 06:59

Gönderilen Resim

İkimize Bir Dünya

Yönetmen: Nevzat Pesen

Senaryo: Orhan Elmas
Eser: Fareler ve İnsanlar (John Steinbeck)
Görüntü Yönetmeni: Manasi Filmeridis
Müzik: Yalçın Tura
Yapımcı: Pesen Film (Nevzat Pesen)

Tür: Dram
Yapım yılı, ülkesi: 1962, Türkiye
Süre: 90 dk
Siyah beyaz

Oyuncular:
Orhan Günşiray
Çolpan İlhan
Kadir Savun
Diclehan Baban
Renan Fosforoglu
Kadri Ögelman
Abdurrahman Palay
Hüseyin Baradan

Gönderilen Resim

- Konu:
Selim ve Durmuş İstanbul'a gelerek bir inşaatta çalışmaya başlarlar. Kazandıkları parayla bir ev sahibi olacak, evlenecekdirler. Selim, barlarda şarkı söyleyerek, çocuğuna bakan bir bar kadını ile tanışır. Durmuş, kedi ve köpekleri çok sevmekte, ancak hastalığı nedeniyle zaman zaman gelen nöbetleri sırasında onları istemeden boğarak öldürmektedir. Bu yüzden de Selim daima Durmuş'u gözetimi altında tutar. Ama bir gün korkulan olur. İnşaat yöresinde bulunan bir kadın, iri kıyım olan Durmuş'a yanaşır. Durmuş onu köpek yavrusu gibi okşamak ister. Okşarken kadını boğup öldürür. Artık tüm hayalleri biten iki delikanlı adım adım trajik sonlarına doğru yürüyeceklerdir...

- Film hakkında:
John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar romanı, ABD Sineması'nda biri 1939 yılında yönetmen Lewis Milestone ve diğeri 1992 yılında yönetmen Gary Sinise tarafından olmak üzere iki kez uyarlandı.

ABD sineması dışında yine iki kez uyarlandı.
Bunlardan biri 1972 yılında siyah beyaz olarak İran Sineması'nın o dönemdeki başarılı adlarından Reza Mirlohi'nin Topoli adlı filmiyldi.

Diğer uyarlama ise, Mirlohi'den 8 yıl önce, Türk Sineması'nın ortalama yönetmenlerinden olan Nevzat Pesen'den gelmişti.

Nevzet Pesen'in en iyi filmi olarak değerlendirilen bu uyarlama, teknik yetersizliklere karşın Türk sinema tarihinde en iyi uyarlama filmlerinden biri olarak gösterilmektedir..

Pesen'in kentteki küçük sıradan insanların dramına, Selim'le Durmuş'un katıksız bir sevgi üzerine kurulmuş dostluklarına insancıl, sıcak, duyarlı bir bakış acısı getiren bu şaşırtıcı çıkışı eleştirmenler tarafından oldukça olumlu tepkiler aldı.

Ne var ki Pesen, bu ilginç başarısından sonra kendini yenileyemeyecek; İkimize Bir Dünya, yönetmenin ilk ve son aşaması olacaktı. Gerçekte bu, bir ekip çalışmasının ortak başarısıydı. Örneğin, Orhan Elmas'ın başarılı senaryosu ile Kadir Savun'un akıllardan çıkmayan incelikli oyununun filme katkısı oldukça büyüktü.

- Ödüller:
“İkimize Bir Dünya”, 1963 yılında Sinema Ekspres Dergisi'nin yazarlar arasında düzenlediği soruşturmada “Yılın En İyi Beş Filmi” arasına girdi. Filmdeki başarılı oyunlarıyla Kadir Savun, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ve Çolpan İlhan da “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” seçildiler.

Gönderilen Resim


"Fareler ve İnsanlar 1962
..........
“İkimize Bir Dünya” filminin final sahnesi çekilecekti.
Orhan Elmas, John Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” adlı eserini yerlileştirmiş ve çok başarılı bir senaryo hazırlamıştı. Nevzat Pesen de aynı başarıyla, tüm teknik olanaksızlıklara karşın başarıyla filmleştirmişti. Baş rollerini Orhan Günşiray’la Kadir Savun oynadığı, diğer rolleri ise Çolpan İlhan, Hüseyin Baradan, Diclehan Baban ve Kadri Ögelman gibi adların paylaştığı “İkimize Bir Dünya” , iki inşaat işçisinin “ölümüne” dostluğunu sergiliyordu.

O gece Yeşilçam’daki Pesen Film’in önü her zamankinden kalabalıktı. Şirketin bir odasında Kadir Savun memur olduğu günleri, Kadri Ögelman da eski tiyatro anılarını anlatıyordu, ben de zevkle dinliyordum.

Saat 9’da yola çıktık.
Bir saat sonra Halkalı tren istasyonundaydık.
Bizden çok önce gelen teknik ekip “Ölü bir demiryolu”nu treniyle falan hazırlamıştı. Yönetmen N. Pesen ve foto direktörü Manasi Filmeridis yıldızlı bir gökyüzü ve korkunç bir ayazın altında çalışmaya başladılar. 17 plan çekilecekti, final sahnesinde. Figüranlar, polis arabaları, ışıklar, istasyon ve tren masrafları için 10 bin lira gibi büyük bir masraf (Bugünkü birinci sigarasının fiyatının yüzde ‘1’si) yapmıştı Pesen Film.

Kimler yok ki o gece?
Dönemin dünyadaki en büyük dergisi Life’ın, bir fotoğrafını çekmesi için özel olarak gönderdiği foto muhabiri (Ki bu muhabir Marilyn Monroe’yu şöhrete ulaştıran kişiydi) peşinde koştuğu Orhan Günşiray, adım adım “Unutulmazlar” arasına giren Çolpan İlhan, Türk sinemasının her zaman önde olan karakter oyuncusu Kadir Savun ve Şehir Tiyatrosu’nun “baba”larından Kadri Ögelman…

Bol şamata bol gırgır
Ölü demiryolunun yanındaki 4 metrekarelik küçük kulübeyi Kadir ve Kadri babalar soyunma odası yapmışlardı. Bol şamata, bol gır gır vardı, o kulübede... Bir ara bu ikili gruba Orhan Günşiray da girdi. Artık espriler bir biri ardına geliyordu. ‘Yahu Kadri’ diyordu Kadir Savun, ‘Kaç yıldır tiyatroda çalışıyorsun?’ Öbürü cevap veriyordu: ‘Tam 42 yıldır...’ Kadir Savun gülerek, ‘42 yıldır tiyatroda çalışıyorsun da şu kulübe kadar bir yerin olmadı.’ Ama Kadri Ögelman bu lafın altında kalır mı hiç? ‘Ne yani, evim yok ama tam 9 bin 150 lira borcum var.’ Kadir Savun da biraz düşünüp, parmaklarıyla bir şeyi hesapladıktan sonra şunları söyledi: ‘E abi, aramızda 17 yaş fark var. Benim de 5 bin lira borcum olduğuna göre, senin yaşında seni geçeceğim...

Bu bölümü niçin yazdım? Türk sinemasının ustaları büyük zorluklar içinde “Türk sinema klasikleri” arasına giren filmleri yaratmışlardı. Ama günümüzde, araya koydukları Amerikan biçimi kahkaha efektleriyle halkı güldürmek için bir yerlerini yırtan “Zıpır televizyon dizici”leri eski Türk filmleriyle gır gır geçiyorlar. Bakın 42 yıl sonra biri anımsıyor o filmlerden birini.
Acaba günümüzde, eski filmlerimizle alay edenlerin şaklabanlıklarını kaç kişi anımsayacaklar, çok değil, 5 yıl sonra?

Final sahnesi
Sabah’ın 5’si… Günşiray’la Savun demiryolunda yürümeye başladılar. Spotlar yandı. N.Pesen, tren makinistine hareket emrini verdi. Ve arkasından çekim başladı. Buharlı lokomotifin çektiği tren geliyordu. İkiliyle arasında 8 metre kalmıştı. M.Filmeridis kamerayı durduğu anda Günşiray’la Savun demiryolunun yanına atmışlardı kendilerini.

Aradan 10-15 dakika geçmiş, ama O.Günşiray’la Kadir Savun’un korkuları hâlâ sürüyordu… Saat 7’de iş bitmişti... " (Bülent HABORA)


NOT(1): Filmin yönetmeni Nevzat Pesen hakkında 'Sinemanın Ustaları' başlığından bilgi edinebilirsiniz.
NOT(2): Filmle ilgili afiş ve yukarıdakiler dışında fotoğraf bulunamamıştır.





**********
Kadir SAVUN hakkında :


Gönderilen Resim

1926 yılında Erzincan'ın İliç ilçesi Erhami (Leventpınar) köyünde doğdu.
Küçük Kadir henüz 4 yaş civarındayken aile İstanbul'a yerleşti.

Kabataş Lisesinden terk olan sanatçı sinemaya 1940'lı yılların sonlarında genç bir set işçisi olarak başladı.
Bir tesadüf onu kamera karşısına geçirdi.
İlk filmi olan "Üvey Baba"da bir jandarma astsubayını canlandırdı (1949).
Ve o günden ölümüne kadar hep kamera karşısında oldu, Türk Sineması'nın önde gelen karakter oyuncularından birisi durumuna gelmeyi başardı.Sayısız yönetmenle çalıştı. Ekonomik olumsuzluklar, onu sinemanın koşullarına ayak uydurmaya zorladı ve ona seçicilik konusunda çok fazla şans tanımadı. Böylece, 1960`lı yılların salon komedilerinde, 1970`li yılların avantür ve şarkıcı türkücü filmlerinde oynadı.

1980`li yıllardaki sosyal içerikli filmlerde de izleyiciyle buluştu.

Ancak, sanat yaşamı boyunca etkisinden kurtulamadığı ve "Böyle bir rol bir daha gelmedi" dediği rol ise, 1966 yapımı "Çalıkuşu"filminde canlandırdığı Dr. Hayrullah rolüdür.

Filmlerdeki babacan, gururlu ve güvenilir, mert, sağlam kişiliklerin canlandırılmasında ilk akla gelen adlardan biriydi.
Kimi mütevazı bir balıkçı, kimi demirci, kimi de otomobil tamircisi rolünde çıktığı filmlerde merhamet, sadakat ve vefa gibi duyguları izleyicilere aktardı, "en baba" ve emektar oyuncu olarak... Aynı dönemde "kötü adam" karakterleriyle ünlenen ve "nefret edilen adam" olan Erol Taş'ın sinemadaki karşıtıydı.

"Yedi Günlük Aşk" (1961) ve "Şeyh Ahmed'in Torunu" (1962) filmlerinin de yapımcılığını üstlendi. Tv dizilerinde rol aldı.
Arabesk (1988), Fahriye Abla (1984), Kızılırmak Karakoyun (1967), Yılanların Öcü (1962), Gecelerin Ötesi (1960), Düşman Yolları Kesti (1959) ve daha birçok ses getiren filmde oynadı.

100'ün üstünde sinema afişine adını yazdırırken ödülller de kazanan usta oyuncu Kadir Savun 10 Ekim 1995 günü yaşama veda etti.

Birçok filmde birlikte oynadıkları Cüneyt Arkın, şu sözlerle anlatır onunla son görüşmesini :
"Kadir Savun, kocaman bir şefkat ve dostluktu. Herkesin derdine koşturur, üzgün, kederli arkadaşlarını güldürebilmek için hep soytarıyı oynardı. Hastalandı. Ölüm döşeğindeydi. Ziyaretine gittim. Hayata küskün hüzünlü yüzü duvarda, koca, kara gözleri çaresiz öylece yatıyordu. O neşe, iyimserlik dolu adamı ne yapsam konuşturamadım, birazcık olsun gülümsetemedim. Bir ara inler gibi dedi ki: 'Ah ! Şimdi bir film setinde olsaydım...' Kadir Savun bir ihtimal bir filmde çalışma imkânı verilseydi yaşardı...

Onları yetim çocuklar gibi terk ettik.Yüreğinden vurulmuş serçe kuşları gibi çaresiz, bir umut, bir kurtarıcı, belki sadece bir ilgi bekleyerek göçüp gittiler. Çoğu acılar içinde çırpına çırpına...Oysa o yiğit insanlar, sinemada Türk halkının vefa, sevgi, yardımlaşma, alçak gönüllülük, iyimserlik, dostluk gibi değerleriydi. Kendileri de öyleydi..."


Gönderilen Resim


Gazeteci yazar Ahmet Turan Alkan, şunları yazar Kadir Savun'un ardından :
" Hep Bizi Savunan Adam; Kadir Savun
Sadri Alışık arasıra çıktığı Tophane bıçkını, batı Anadolu köylüsü, hatta Adanalı görmemiş milyonerin şımarık oğlu rollerinde bile tam dikiş tutturamaz, seyirci nazarında kazandığı engin krediye güvenerek,"...mış gibi" yapardı; o, her haliyle ne kadar (sefil de olsa) burjuva, (düşkün de olsa) aristokrat rollerin ince İstanbul çocuğu ise, Kadir Savun tam zıddına o kadar Anadoluydu; o kadar taşralı ve hatta o kadar köylü görünmeyi tabiileştiren büyük bir karakter aktörüydü.

...O, bizim ideallerimize ve hayatımıza dair bir unsurdu. Tipi, yabancılaşmaya müsait olmadığı için bizden biriydi.
Tabii, samimi ve "gözlerine bakınca yüreğinin kılcal damarları" görünecek kadar berrak ve güvenilir bir tip...Sinemamızda zannımca Kadir Savun kadar havada-karada-denizde ve her hâl-ü kârda "güvenilir" bir karakter çizilememiştir; mûtemet, mert ve daima fukara...Toprağı bol olsun Nubar Terziyan bile başına arasıra namaz takkesi geçirerek ak sakallı gözü yaşlı pîr-i fâni tonton dede rollerinde "güvenilirliğin" şahikasına çıksa da, Kadir Baba ondan, icabında geriliveren çene kasları ve çatılmasını da bilen kara kaşları ile temayüz eden bir "yerlilik" timsâliydi.

Kadir Savun, Yeşilçam'da kurulan eğreti dünya içinde -her nasılsa- doğru ve sahih istikametleri gösteren bir ideal tipti. Kemâl yaşlarında bile çocuksu kalabilmiş cesâmeti ile o, bir parça, Ömer Seyfeddin'in unutulmaz "Kaşağı" hikayesinde iftirâya uğrayan "Hasan"ın öldürücü dürüstlüğünü, bir parça John Steinbeck'in "Fareler ve İnsanlar"ındaki Lennie'nin pamuksu safiyetini hatırlatırdı bana...

Zihnimizdeki Yeşilçam'ın "yalan dünya"sında Kadir Savun, o ezelî ve ebedi "Türk anası"nın müzekker kalıptaki yansımasıydı adeta; bir anne kadar müşfik ve hisli, bir akıncı kadar yiğit ve serdengeçti, bir ermiş kadar safdil ve iyi. Her Kadir Savun filmi, Kadir Savun gibi bir tarafından dengelenmesi gereken bir çelişki üzerine bina edilmişti; bu bakımdan Yeşilçam tarihinde onu, ismi ve imajı ile bir "karakter firması" olarak müstesnâ bir mevke yerleştirebiliriz; bunu çoktan hak etmişti.

..........

Türk sineması, Kadir Baba'nın canlı bir firma gibi temessül ettiği karakterin boyutlarını yoklamaya belki de hiç cesaret etmediği için kendini aşamadı. İyi insanların, iyi kadınların ve iyi erkeklerin ömürleri boyunca birbirine zincirlenmiş nice dramı ve trajediyi pekala sürükleyebileceğini hiç hesaba katmadı ve onların hikayesi üzerine eğilme ihtiyacı hissetmedi: Erol Taş, Bilal İnci ve Hayati Hamzaoğlu o hayal oyununda hep kötü, hep hain, hep zalim kalarak varolabildi; Hulusi Kentmen, Nubar Terziyan ve Kadir Savun sadece iyi, mert ve babacan görünerek ekmek yiyebildiler. Sinemada tekabül ettikleri değer, son derece berrak ve net karakterlere bürünmelerinden kaynaklanıyordu... " (mumsema.net)


Gönderilen Resim


- Ödüllerinden :
1961 İstanbul Belediyesi Sanat Festivali, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü (Gecelerin Ötesi)
1963 Sinema Ekspres Dergisi, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü (İkimize Bir Dünya)

- Filmografisinden :
Adı Osman 1995
İnsanlar Yaşadıkça 1994
Göç 1993
Affet Allahım 1992
Menekşe koyu 1991
Bir Avuç sevgi 1990
Kan çiçeği 1989
Arabesk 1988
Mayın 1987
Alın Yazım 1986
Sevmek 1985
Asılacak Kadın 1984
Zulüm 1983
Kördüğüm 1982
Bizim Sokak 1981
Zübük 1980
Gazeteci 1979
Görünmeyen Düşman 1978
Silah Arkadaşları 1977
Adana Urfa Bankası 1976
Yarınlar Bizim 1975

Gönderilen Resim

Gönderilen Resim Gönderilen Resim Gönderilen Resim

Şirvan 1974
Irmak 1972
Kadifeden Kesesi 1971
Her Günaha Bir Kurşun 1970
Sazlı Damın Kahpesi 1969
Gönüllü Kahramanlar 1968
Sinekli Bakkal 1967
Düğün Gecesi 1966
Ekmekçi Kadın 1965
Hızlı Yaşayanlar 1964
Kırık Anahtar 1963
Şeyh Ahmed'in Torunu 1962
Bitmeyen Mücadele 1961
Telli Kurşun 1960
Düşman Yolları Kesti 1959
Bir Şoförün Gizli Defteri 1958
Çölde Bir İstanbul Kızı 1957
Beyaz Mendil 1955
Şimal Yıldızı 1954
Öldüren Şehir 1953
Bu Kız Böyle Düştü 1952
Şafak Sökecek 1951
Çakırcalı Mehmet Efe 1950
Üvey Baba 1949

(sinematurk.com, sinemafanatik.com, genelforum.gen.tr, tr.wikipedia.org, evrensel.net)

Bu mesaj alsancakE24 tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 19.08.2009 - 14:11


#40 alsancakE24

alsancakE24

    Onun için takıntı haline geldik

  • Üyeler
  • 2.849 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 21.08.2009 - 20:11

Gönderilen Resim

Rezervuar Köpekleri (Reservoir Dogs)

Yönetmen : Quentin Tarantino

Senaryo : Quentin Tarantino, Roger Avary
Görüntü Yönetmeni : Andrzej Sekula
Müzik : Mark James
Yapımcı : Lawrence Bender

Tür : Suç, Dram, Gerilim
Yapım : 1992, ABD
Süre : 1 saat 39 dk

Oyuncular :
Harvey Keitel
Tim Roth
Steve Buscemi
Chris Penn
Michael Madsen
Lawrence Tierney
Edward Bunker

- Konu :
Joe Cabot, büyük bir elmas mağazasını soymak için bir ekip hazırlar. Renk isimlerini kod isim olarak kullanan ekibin adı, 'rezervuar köpekleri'dir. İşinin ehli gibi gözüken ekipte, Joe'nun oğlu da vardır. Soygunun planları yapılır. En ince detayları bile gözden geçirlir. Ama soygun planlandığı gibi işlemez. Mağazaya gelindiğinde tuzağa düşerler. Ekibin içinde polis olduğunun farkına varırlar. Kim kimden şüpeleneceğini bilemez durumdadır. Silahlar çekilir. Ortalık bir anda kan gölüne döner...

Gönderilen Resim

- Film hakkında :
Rezervuar Köpekleri, ABD'li yönetmen Quentin Tarantino'nun ilk filmidir.
Bir soygunu merkez alarak sekiz gangsterin psikolojileri üzerinde yoğunlaşan, Tarantino'nun senaryosunu da Roger Avary ile birlikte yazdığı film, sinemaya alışılmadık bir tarz getiriyordu. Bol kanlı şiddet sahneleri, neredeyse hiç bir şey ifade etmeyen diyaloglar, karmaşık anlatım tarzı ile yönetmenin diğer filmlerinin öncüsü sayılabilecek Rezervuar Köpekleri, sinema dünyasını yeni bir yönetmenle tanıştırıyordu.

Hem filmin, hem de yönetmenin tanınmasında elbette, ünlü oyuncular Harvey Keitel, Michael Madsen, Steve Buscemi başta olmak üzere ABD bağımsız sinemasının yetenekli oyuncularının kadroda yer almasının etkisi yadsınamaz. Hatta Harvey Keitel, yapımcı yardımcılığını üstlenmesinin yanısıra, sinemada daha çok yeni olan Tarantino'nun da bir nevi yardımcısıydı.

Filmde yaşanan trajikomik olaylar, ilginç Tarantino diyalogları ve her anı sürprizli geçen aksiyon sahneleriyle çarpıcı bir kara-film olan Rezervuar Köpekleri, gösterildiği yıl Sundance Film Festivali'nde olay yarattı.

Sadece öyküsü ve sinema dili değil, jenerik müziği, Mr.Blond'un polisin kulağını kestiği sahnede çalan Bob Dylan imzalı şarkı ve çete sokaktaki ünlü yürüyüşünü yaparken arka plandan gelen parça başta olmak üzere müzikleriyle de iz bırakan film, ABD'de 2,832,029 $ hasılata ulaştı.

Gönderilen Resim

- Filmden ilginç diyaloglar:
Mr.Pink: Neden ben pembeyim?
Joe: Çünkü sen bir ibnesin!
Mr.Pink: Neden herkes kendi rengini seçmiyor?
Joe: Asla. Bunu bir kez denedik, yürümedi. Sonuçta Mr.Black kim olacak diye kavga eden dört adamdan başka birşey olmadı. Bu yüzden ben seçiyorum. Bay Pembe sensin.
Mr.Brown: İyi de Bay Kahverengi de Bay Boka çok yakın...

..........

Mr. Pink: Birilerini vurdun mu?
Mr. White: Sadece birkaç polisi.
Mr. Pink: Hiç gerçek insan yok mu?
Mr. White: Sadece polisler...

Gönderilen Resim


- 8 Ödül dışında ayrıca 5 adaylığı bulunan Reservuar Köpekleri'nin ödüllerinden :
1992 Avignon Film Festival, Quentin Tarantino En iyi Yönetmen
1992 Toronto International Film Festival, Quentin Tarantino En iyi Yönetmen
1992 Stockholm Film Festival, Quentin Tarantino En iyi Yönetmen
1993 Independent Spirit Awards, Quentin Tarantino En iyi Yönetmen
1993 Independent Spirit Awards, Steve Buscemi En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
1993 Sant Jordi Awards, Harvey Keitel En İyi Yabancı Oyuncu


(sinemasia.com, tr.wikipedia.org)

NOT : Filmin yönetmeni Quentin Tarantino hakkında 'Sinemanın Ustaları' başlığından bilgi edinebilirsiniz.





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

3 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 2 ziyaretçi, 0 gizli


    Bing (1)