Jump to content



- - - - -

Dil


  • Please log in to reply
No replies to this topic

#1 dokuzharf

dokuzharf

    ...

  • Kurucular
  • 19,758 posts
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:İzmir

Posted 29.10.2008 - 21:47


Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan, bilinmeyen zamanlarda ortaya çıkmış bir işaretler sistemi, kendine özgü yasaları olan ve bu yasalar çerçevesinde gelişen, seslerden örülü çok yönlü sosyal bir kurumdur. Genel anlamda ise dil; duygu, düşünce ve dilekleri anlatmaya yarayan bir işaret sistemidir. Buna göre, beş duyunun her birine bağlı dil sistemleri gelişmiştir. Bunlardan kulak dili veya işitme dili yani sözlü dil, diğerlerinden üstün gelmiş ve insanlar arasındaki iletişime geniş olanaklar sağlamıştır. Beş duyu ile kavranan yani anlaşmayı sağlayan bütün işaretleri inceleyen bilim dalının adı semiyoloji veya işaret bilim’dir. Dil sistemlerinden en gelişmişi olan insan dili ve bundaki işaretler de semiyoloji biliminin kapsamı içindedir.

Dilin Özellikleri

Dilin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

  • Dil kendine özgü yasalarıyla var olan ve gelişen canlı bir varlıktır. Bu yasalar gramerin konularını oluşturan esaslardan ibarettir. Dil yasaları veya kuralları, dille birlikte mevcut olup onun yapı özelliklerini ortaya koyar ve gelişim yönlerini belirler.
  • Dil canlı bir varlıktır. Hiçbir dil ilk halini korumaz, kendi yasalarına aykırı zorlamaları benimsemez, ancak kendi bünyesine uygun düşen normal değiştirmeleri kabul eder. Yapısı, kişilerin ve toplumların istedikleri şekilde değiştirilemez.
  • Dil, insanların kendi aralarında ve toplumla anlaşmasını sağlayan doğal bir iletişim aracıdır.
  • Dil, işaretler sistemidir. İnsan dilini oluşturan işaretler yani sesler belli bir dizgeye göre düzenlenmiş ve boğumlanmıştır.
  • Dil, bireylerin üstünde sosyal bir kurum olup ulusal kimliğin temelidir.
  • Dil insanlık tarihinin bilinmeyen bir çağında, belli bir topluluğun ya da toplulukların arasında meydana gelmiştir.

Dillerin Doğuşu

İlk insan dilinin hangi yolla oluştuğu sorusu üzerine Eski Çağ’da özellikle Hintli, Yunanlı ve Romalı bilgelerden günümüze değin pek çok kuram ileri sürülmüştür: Dil, Tanrı’nın insanlara verdiği doğaüstü bir yetenektir, fonetik bir evrim ve gelişimin sonucudur, rastgele ortaya çıkan insan ruhundan gelen bir yansımadır, yaşam zorunluluklarından doğmuştur, tarih öncesi kurban ayinlerinin zorladığı bir olaydır, maddi kültürün yankısıdır. Bu görüşler, konuşma dilini yaratan kaynağın niceliğine göre temelde iki grupta toplanmaktadır: - Yeryüzündeki dillerin tek kaynaktan çıktığını savunan tek kökenci görüş (monojenist) - Yeryüzündeki dillerin ayrı ayrı kaynaklardan meydana geldiğini savunan çok kökenci görüş (polijenist) Dilin doğuşuyla ilgili belli başlı kuramlar şunlardır:

Yansıma Kuramı

Türkiye Türkçesindeki miyavlamak, melemek, horlamak, gümbürtü, gümbürdemek, inlemek, böğürmek, böğürtü, takırtı, şırıldamak, çatur çutur gibi doğadaki sesleri yansıtan, taklit eden sözcükler yeryüzündeki bütün dillerde bulunmaktadır. Örneğin, Türkçedeki miyavlamak eylemi benzer şekilde Almancada miauen, Fransızcada miauler’dir. Yansıma Kuramına göre, dilde yansıma (onomatope) adı verilen bu özelliğin dilin doğuşunu aydınlattığı savunulmuş ve bütün dil öğelerinin yansımalardan oluştuğu benimsenmiştir.

Ünlem Kuramı

İnsanların duygularının etkisiyle çıkardıkları ünlemlerin, çeşitli kavramları karşılamak üzere sözcüklere dönüştüğünü ileri süren görüştür.

İş Kuramı

İnsanların bir arada çalışırken, vücut hareketlerinin doğurduğu refleks seslenmelerden dilin doğduğunu savunan kuramdır.

Güneş-Dil Kuramı

XX. yüzyılın ilk yarısında Fransız bilim adamı Hilaire de Barenton tarafından ortaya atılan bu görüşe göre, bütün dinlerin ve ulusların kökünün Sümer dini ve Sümerler olması gibi, bütün dillerin kaynağı da Sümercedir. İnsanların taptığı güneş, konuşma dilinin ilk fonemini oluşturduğundan kurama bu ad verilmiştir. Bu kuram, Atatürk’ün dil çalışmalarında da yer aldığı için bu yıllarda Türk dilinin Sümerce ile ilgisini ortaya koymayı hedefleyen çalışmalar yapılmıştır.
Bir başka görüşe göre de sözcüklerin sesleri ile karşıladıkları nesneler arasında bir bağ bulunmaktadır. Başka bir deyişle, dildeki sözcükler, belli kavramları belli ses kalıpları ile karşılayacak biçimde meydana gelmişlerdir. Dilin kökeni konusunda daha pek çok görüş ileri sürülmüştür. Bu konu bugün de aydınlığa kavuşabilmiş değildir. Bunun nedeni ise insan dilinin sözlü olarak ortaya çıkışı ile yazılı olarak saptanması arasında zaman bakımından tam bir belirsizlik bulunmasıdır.

Değişiklikler Kaydedildi...





Similar Topics Collapse

1 user(s) are reading this topic

0 members, 1 guests, 0 anonymous users