İçerik değiştir



- - - - -

Resim Olan Yerde Salat Olmaz


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 cengiz

cengiz

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 247 Mesaj
  • İlgi Alanları:müzik kitap din, astroloji astronomi

Gönderim zamanı 05.10.2005 - 13:43


Krishnamurti'den...

Acıların bin bir çeşit açıklaması vardır. Ama açıklamalar, ağrıları
azaltmaz, acıları geçirmez! Acılardan özgürleşmek için, ideal bir yol
keşfetmiş olabilirsiniz. Bu yol, acılarınızı geciktirebilir, sizi
acılarınızdan ayırabilir. Ama gerçek olan, "acının siz olduğunuzdur." Bunun
anlamının farkında mısınız? Hiç kimse sizin acılarınızın nedeni değildir.
Çocuğunuz öldüğü için gözyaşı dökmüyorsunuz. Çocuğunuz, eşiniz için gözyaşı
dökebilirsiniz ama bu; acının dışsal ifadesidir! Acınız, o kişiye olan
"bağımlılığınızın" sonucudur. Onsuz bir "HİÇ" olacağınız duygusunun acısıdır
bu. Acının belirtilerine göre tepki gösteriyorsunuz, tepkiler sizi
yönlendiriyor, "asla sorunun kökenine inmiyorsunuz." Eğer sizi ilgilendiren
acının etkileriyse, bir ilaç alıp kendinizi avutabilirsiniz. Acıyı yaratan
şey zaman mıdır, psikolojik boyutta düşüncenin yarattığı zaman mı? Sorumu
anlıyor musunuz?
Örneğin kişi, oğlunu, kızını, kardeşini, eşini, babasını kaybetti. Gittiler,
"asla dönmemek üzere." Dünya yüzünden "silindiler." Şüphesiz onların bir
başka boyutta yaşadıklarına dair bir "inanç" edinebilirsiniz. Ama, onları
kaybettiniz. Piyanonun üstüne ya da yatağın başucuna resimlerini
koyabilirsiniz. Kişinin ölüleri hatırlaması "psikolojik zamandır"; onları
nasıl sevdiğiniz, onların bizi nasıl sevdiği, bize ne kadar yardımcı
oldukları, yalnızlığımızın üstüne nasıl örttükleri. Bu hatırlayışlar
"zamanın hareketidir". Dün buradaydılar, bugün yoklar. Anılar beyinde bir
"kayıt" oluşturur. Bu hatırlamalar beyindeki kasetlerin tekrar tekrar
dönmesidir. Ormandaki yürüyüşlerimiz, cinselliği nasıl yaşadığımız, değişik
paylaştığımız anlar..v.s. bunların hepsi gitmiştir, ama kaset dönmeye devam
eder!...Kaset bellektir ve bellek zamandır...
İşte bize acı çektiren bu "bellektir." Dökülen gözyaşları kişinin "kendi
yalnızlığınadır." Peki kaydetmemek, kaset oluşturmamak mümkün müdür? "Bu çok
"ciddi" bir sorundur". Dün sabah güneşin doğuşunu seyretmiş olabilirsiniz,
sarı ışıklarını ağaçların yapraklarına yansıttığını görmüş olabilirsiniz,
bahçenizin çimenlerinde ilk oluşmaya başlayan gölgelerin zevkine varmış
olabilirsiniz. Bu nefis gündoğumu beyninizde "kayda" geçer. Kişi, kendisine
bu son derece "HAZ" veren görüntüyü "kayda geçirmiştir" ve bu kayıt, teyp
kaseti gibi tekrar tekrar çalar! Psikolojik zamanın özü budur! Peki, hiç
kaydetmemek mümkün müdür? Bugün, gün doğumuna bakarken, tüm farkındalığınızı
ona verirseniz, sarı ışığın çimenlerdeki gölgelerini dikkatle
gözlemlerseniz; "an", belleğe yerleşmez. Bir şeye "tüm farkındalık"la
bakıldığında kayıt olmaz! Farkındalığın ışığı, (tam dikkat), tüm kaydetme
mekanizmasını iptal eder!
Zaman ve düşünce acının kaynağıdır. Anılar ve zaman kişinin yaşamının
merkezi olduğunda, kişi anılarla yaşadığında, anılara dönerek gözyaşı döker.
Her an, AN'da yaşanırsa, anılara dönülemez.
"Keşke o burada olsaydı, bu güzelliği görebilseydi", -"düşüncesi"- ona acı
verir. Cinsel anılar için de bu böyle; resim oluşturmak ve resim hakkında
düşünmek. Tüm bunlar bellek, düşünce ve zamanın ürünüdür. Psikolojik zamanı
ve düşünceyi nasıl durdurabiliriz sorusu, yanlış bir sorudur! Kişi bu
gerçeği, "kendi gözlemiyle" ve "berrak bir algılamayla" kavradığında, bu
acının da sonu olur!
Psikolojik kayıt olmaksızın, böylesine bir farkındalıkla yaşamak mümkün mü?
Yalnızca farkındalığın olmadığı yerde kayıt vardır. Kişi, "Oğlumu,
kızımı,eşimi,kardeşimi tanıyorum", dediğinde farkındalıktan çıkmıştır!!!
Onlara "alışmıştır." Onların ne söyleyeceğini biliyordur. Çünkü aynı şeyleri
hep söylemişlerdir. Kişi, "eşimi tanıyorum" dediğinde onu gerçekten
"tanımıyor" demektir. Çünkü; "yaşayan" bir şeyi "tümüyle tanımak" mümkün
değildir!!! Ancak "ölü" bir şeyi, "ölü bir anıyı" bilebilirsiniz.
Kişi, böylesine bir farkındalıkta olduğunda acı tümüyle farklı bir anlam
kazanır. Acıdan öğrenilecek bir şey yoktur. Sadece "sonu" vardır! Acının
bittiği yerde sevgi vardır. Kişi bir başkasını nasıl sevebilir? Kişinin tüm
yaşamı anılardan oluşuyorsa, duvarda "resimler" hala asılıysa, kişi bu
anıların girdabı içinde bir başkasını nasıl sevebilir? Acının sonu, sevginin
başlangıcıdır!
"Resim" olan evde "salat" olmaz H.z. Muhammed!

Bu mesaj cengiz tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 05.10.2005 - 13:43

"Sen"im ben!... Sen, diye bakma bana. A.H.





Benzer Konular Daralt

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli