bir düş-tük kırıldık
bakma bana öyle,
sessizde durma,
özlemiyorum artık seni!
bir şeyler söyle,
akıllara zarar suskun cümlelerinle boğma beni.
dudak altında biriktirdiğin sözleri çıkar,
sevmediğini haykır yüzüme,
yokluğuna dayanırım elbet,
yeter ki çık yüreğimin kafesinden,
çıkar intiharları düşüncelerimden.
damlalarım yoruldu akmaktan,
bir düş-tük kırıldık anla işte.
gülerken ağlamak nasıl?
veya ağlarken delirmek,
benimkisi de böyle bir şey işte.
hissetmiştim gideceğini,
ayrılık kokuyordu nefesin,
gözlerin emanet bakıyordu,
hiçbir gidiş acısız değildir,
giderken yaşanmış acıları bana bırak,
yoksa bunun adı gitmek olmaz.
şarkımızın sözlerini al melodisi bende kalsın,
dilimde gözlerinin nakaratı olur elbet,
sana git diyişim 'şakacıktandı'.. istemeden kırmak gibi bir şey,
ama yinede sen git.
yeni yeni toparlamaya başladım kendimi,
biraz gülerim, ardından ağlarım,
bakma bana öyle,
sessizde durma,
böyle biriyim işte,
evet özlemiyorum seni,
alışırım yokluğuna da,
yalnızlıktan da korkmam,
yeter ki çık yüreğimden ve çıkar intiharları düşüncelerimden.
geceleri kanatıyor bakışlarım
fırtınalar koparacam, haykırış var içimde.
geceleri kanatıyor bakışlarım.
zaman yok olma vaktidir yerli veya yersiz,
lime, lime edilmiş bir bedenin kanayan yaralarından geldim az önce,
incinmiş bir öykünün satır başlarından geldim,
hikayelerimiz yarım kaldı, ben yarım kaldım sen yarım.
nefesimi bıraktım az önce kanayan bir aşkın yarım kalmış hikayesinde,
ah bi bilsen şimdi yağmurlar ne kadar yaralı,
öfkemle susturdum sensizliğin geçtiği tüm sesleri; tesellisiz bir gecenin intihar provalarında.
ağlamıyorum
dünümü yargıladım bugünümde,
şimdi, zavallı yarınlarımda sallanıyorum.
yarınlarım desen kaçışların öyküsünde,
sevmelerime kaza süsü vererek yaşıyorum…
küstahlığım diz boyu,
iç seslerimden uzak bir ben,
ve, yokluğundan uzak bir sürü psikopatça düşünce...
hiçbir intihar kabul edemez geçmişimi,
geleceğim yeni intiharları doğurmaya gebe...
gerçekleri göremeyecek kadar yalandım ben,
şimdi küçüldüm, küçük yalanlarla yoğruluyorum…
gözlerimden karadeniz geçti, hayat tümüyle alabora,
çırpınışlarım, karaya vuran bir balık gibi,
varlığım armağan olsun tüm gecelerine!
elimde kirli bir kadeh, şerefin mi bu senin?
hadi geç otur karşıma, dudaklarım bekliyor ağıt yakmak için.
kefenlenmiş sözler taşıyorum, yürek cebimde,
vücudumu delik deşik eden gözyaşlarımın izini sürmek delilik mi dersin?
şimdi varlığın ne kadarsa yokluğunda en az onun kadar anlamlı!
söyle bana hangi rüyanın vesikasını taşıyor yüzüm?
ve, son kullanım tarihi geçmiş, kaç aşkı taşıyorum üzerimde?
yağmuru giyerek, hayatın akışı olmak istiyorum,
gülücüklerimden, küçük çocuklarımın doğmasından sıkıldım!
bulutlar soru işareti gibiler, beynimde savaşıp duruyorlar…
ağlamıyorum, yıldızlar gözüme kaydı sadece(!)
kaç adımda tamamladın ki beni, yokluğunda ölümler beğeneyim?
geçmişimizden alıntılar yaparak yüklemeye kalkışma kendini!
gözyaşlarım asılı kaldı, göz kapaklarımın mülteci kampında,
esareti kendimde yaşıyorum, şimdi varlığını tekrar giyerek çık karşıma.
puslu bir gecenin sabahında, haklı şiirlerime meze ol ki
ikindi vakti, kefensiz satırlara gömebileyim seni.
dokunma ağlama nöbetlerim tutar
kanadıma dokunma kırılır,
sevmeleri düne gömdüm yaklaşma,
sana ait tüm sözcükleri yitirdim intihar düşlerimde,
olabildiğince tedirginim bu akşam,
ellerini tutamayacak kadar bitkinim,
dokunma ağlama nöbetlerim tutar,
kan damlar gözlerimden,
duramam yüreğim kan toplar;
senden kalan izler acıtır.
hoşuma gitti ekledim