Jump to content



- - - - -

Hasret Çiçekleri,


  • Please log in to reply
5 replies to this topic

#1 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10,820 posts

Posted 20.03.2008 - 12:36


Hasret Çiçekleri

Genç kızın kafası karmakarışıktı!..

Genç kadın mutfak olarak kullandığı küçücük yerde tezgahın üzerindeki küçük tüpün üstünde fokurdayan çaydanlığı alıp bardaklara çay koyarken derin bir nefes aldı. Bir el boğazını sıkıyormuş gibi sıkıntı içindeydi. Plastik bir tabağa birkaç bisküvi koyup çaylarla birlikte tepsiye yerleştirdi. Mutfağın ışığını kapatıp oturma odasına yöneldi. Ev rutubet kokuyordu. Yer yer badanaları dökülmüş, uzun zamandır el değmediği için duvarlar isten kararmıştı. Odaya girerken dudaklarına zoraki bir gülümseme yerleştirdi:
- Kusura bakma Aysel, evde sana ikram edebileceğim fazla bir şey yok.
Odanın içindeki iki koltuktan birinde oturan açık kumral tenli, boyalı saçlı ufak tefek genç kadın başını iki yana salladı:
- Aman Nihal, ben bir şey yiyip içmeye gelmedim buraya, seni görmeye geldim. Biz eski arkadaşız. Aramızda böyle şeyler olmaz. Bir tek çay bile yeter.
Nihal acıyla gülümsedi:
- Yine de insan istiyor sevdiği arkadaşlarını iyi ağırlamayı. Ama imkanlar.....
Aysel çayını alırken dikkatle baktı arkadaşının yüzüne. Solgun görünüyordu. Uzun ince hatlı yüzünde yüreğinde biriken ıstırabın belirtileri vardı. Kaşlarını çattı genç kadın:
- Bu iş böyle olmaz Nihal... Konuşman lazım Faruk’la... Nasıl iş bu anlayamadım doğrusu.
Nihal hafifçe tebessüm etti:
- Ben iyiyim Aysel. Faruk’a hiçbir şey anlatamam. Durumu biliyorsun.
Aysel isyankâr bir tavırla saçlarını geriye attı:
- Ama nasıl olur da görmez? Seni bu kadar çok sevdiğini söyleyen bir adam, senin içinde bulunduğun şartları nasıl göz ardı edebilir? Benim kafam bunu almıyor...
Nihal gri yeşil gözlerini kısarak baktı arkadaşına:
- Ben hiç kimseyle bana bakması için birlikte değilim Aysel. Faruk’tan maddi bir yardım asla istemem. O soruyor durmadan, bir şeye ihtiyacım olup olmadığını öğrenmek istiyor ama ben buna izin veremem.
Aysel dudak büktü:
- Sormasına gerek yok ki güzelim, her şey ortada...
Omuzlarını silkti Nihal. Cevap vermedi. Çayından küçük bir yudum aldı.
“Bu iş nereye kadar gidecek merak ediyorum” diye mırıldandı Aysel.
- Evlenmeyi düşünmüyor mu?
Heyecanla kaldırdı başını Nihal. Yüzünden belli belirsiz bir bulut geçmiş gibi kararmıştı bakışları:
- Annesinin tutumunu biliyorsun. Bu beraberliği asla onaylamıyor. Çok köklü bir aile. O kadıncağız da kendine göre haklı. Oğlunu en iyi şartlarda büyütmüş, okutmuş, yetiştirmiş. Tabii ki onun için kendince doğru olan hayalleri var. Benim gibi bir gelin onun kriterlerine asla uyamaz. Bunu defalarca Faruk’a anlatmaya çalıştım. Bu arkadaşlığa bir son vermek istedim. Ama o bunu kabul etmemekte ısrar ediyor.
Aysel biraz da yüksek bir sesle itiraz etti:
- Ben bunun adına oyalamak derim. Kusura bakma ama, mademki kabul etmiyor, o zaman bir şeyler yapması lazım. Ya annesini ikna edecek, ya da başka bir karar verecek. Başka yolu yok!..

Faruk’la bir sene önce tanışmıştı...

Nihal yirmi üç yaşındaydı... Babası o çok küçükken ölmüş, annesiyle birlikte yaşamıştı. Üç sene önce bir gece annesi de sessiz sedasız bu dünyadan göç edivermişti. Kimsesiz, yalnız başına kalınca oldukça uzun süren bir bocalama devresi yaşamıştı Nihal. Ortaokuldan sonra okula gitmediği için iş bulmakta da zorluk çekmişti. Sonunda bir kuaför dükkanında iş bulmuş, hayatını oradan kazandığı parayla tek başına sürdürmeye başlamıştı. Oturduğu ev kiraydı. Allah’tan iyi kalpli ev sahibi onu annesinin ölümünden sonra da evden çıkartmamış, orada yaşamaya devam etmesini sağlamıştı...
Bir sene önce Faruk’la tanışmıştı. Genç adam o günden sonra peşinden ayrılmamış, uzun ısrarları sonucunda Nihal’den olumlu bir cevap alabilmişti. Genç kız bir arayış içindeyken kendisine sevgi ile yaklaşan, hayal bile edemeyeceği sözlerle bir istikbal vadeden bu yakışıklı gence gönlünü kaptırıvermişti. Nasıl olduğunu anlamamıştı bile. Bu ilişkinin olumsuzluğu zaman zaman kendini fark ettirse bile yüreğindeki sevgi çıkmaz noktaları görmesini engelliyor, çaresizlik onun bu olumsuzluklardan kaçmasına sebep oluyordu. Faruk’un annesi bu ilişkiyi öğrendiği zaman büyük tepki göstermişti. Böylesine köklü ve zengin bir aileden gelen Bayraktarlar asla kimsesiz, güzelliğinden başka hiçbir özelliği olmayan bir kuaför yamağını gelin olarak kabul edemezdi. Faruk ne kadar saklasa da onun ailesinin bu olumsuz düşüncelere sahip olduğunu anlıyordu Nihal. Umutsuzluğa kapıldığı zamanlarda bu beraberliği bitirmek istemiş ama Faruk asla buna izin vermeyeceğini söyleyerek susturmuştu genç kadını. İlişkileri her geçen gün daha da yoğunlaşıyordu...
Aysel Nihal’in ilkokuldan beri arkadaşıydı. Onun yaşadıklarını en ince ayrıntısına kadar bilen tek kişiydi. Nihal karakteri icabı çok fazla konuşan bir insan olmadığı için kimseyle dertlerini paylaşmazdı. Konuşabildiği tek insandı Aysel. Şimdi iki arkadaş bu izin gününde Nihal’in evinde oturmuş bu ilişkinin geleceğini konuşuyorlardı. Aysel bardağındaki son yudumu da içip elinin tersiyle ağzını sildi:
- Haklı değil miyim? Biraz aklını başına topla Nihal! Nereye kadar gidecek bu iş? Mahallelinin ağzı torba değil biliyorsun. Annem bir sürü laf duymuş senin hakkında. Yalnız başına yaşayan genç bir insansın.
Nihal hüzün dolu gözlerle baktı arkadaşına. İçini çekti:
- Sen bu ilişkiyi hiçbir zaman tasvip etmedin zaten.
Aysel dudak büktü:
- Her ne kadar gönül ferman dinlemese de davul dengi dengine demişler kızım...
Nihal dudakları titreyerek mırıldandı:
- Ben... Ben Faruk’tan vazgeçemem Aysel. Mecburum...
Şaşkınlıkla baktı Aysel arkadaşının yüzüne:
- Ne demek bu? Neden mecbur olacakmışsın? Kimse kimseyi zorla alamaz, kendine bağlayamaz.
Başını iki yana salladı Nihal. Gözleri dolmuştu. Hıçkırıkla bölündü sözleri.
- Anlamıyorsun...
- Neyi anlamıyorum? Ne söylemek istiyorsun sen?

DEVAMI YARIN
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#2 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11,484 posts
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Posted 20.03.2008 - 13:42

Kız hamilemi?
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#3 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10,820 posts

Posted 20.03.2008 - 14:35

:) Devamı yarın *drunk
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#4 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10,820 posts

Posted 21.03.2008 - 23:07

Aysel şaşkınlıkla baktı arkadaşına!

Nihal bir şeyler anlatmak istiyordu... Dudaklarını ısırdı. Gözlerini kaçırdı arkadaşından, yere baktı:
- İşin resmi tarafını halletmeden bir gün mahalledeki Merkez Camii’nin imamını alarak arkadaşının evine gittik ve orada nikahımız kıyıldı. Faruk, ailesinin tepkisinden korktuğu için bir an önce hızlandırmak istiyordu evlilik işini. O günden beri de beraberiz onunla ve ben... Ben hamileyim...
İnce bir çığlık attı Aysel! Kocaman açılmış gözleriyle bakıyordu çok sevdiği arkadaşına.
Uzun süren bir sessizlikten sonra Aysel’in sesi duyuldu:
- Aman Allah’ım... Doğru mu söylüyorsun Nihal?
Genç kadın artık kendini tutmayı bırakmış, göz pınarlarında biriken yaşları engellemekten vazgeçmişti. Yağmur gibi dökülüyordu gözyaşları:
- Doğru söylüyorum Aysel, ne yapacağımı bilemiyorum...
- Ya Faruk? Faruk ne diyor?
Nihal içini çekti, ince uzun parmakları ile gözyaşlarını sildi:
- O bilmiyor... Söylemedim.
Aysel ayağa fırlamıştı heyecan ve öfkeden:
- Nasıl yaparsın bunu? Neden söylemiyorsun? Mecbursun söylemeye...
Nihal kararlı bir ifade ile cevap verdi:
- Söyleyemem Aysel. Reddederler evlatlıktan. Bunu yapamam.
Aysel hayretle güldü:
- Bu mantığı anlamam mümkün değil. Yok kızım, benim aklım almaz bunu... Hem sen resmi işlemi hızlandırmak maksadıyla dini nikah yaptırdı diyorsun, hem böyle konuşuyorsun!
Nihal yalvarır gibi baktı arkadaşının yüzüne:
- O onun hesabıydı, ancak ben onun ailesinin hayatını karartacağını biliyorum... Bana söz ver Aysel, hiç kimse bilmeyecek bunu....
Aysel şaşkınlıkla baktı arkadaşına:
- Nihal! Aklını başına topla, ne yaparsın? Nasıl çıkarsın bu işin içinden? Bu çocuk doğduğu zaman ne olacak? İnanamıyorum sana... Burada nasıl oturacaksın?
Nihal içini çekti:
- Bir şeyler düşüneceğim. Şimdi kafam çalışmıyor...
Aysel arkadaşının yanı başına oturdu ve onun titreyen ellerini avuçlarının arasına aldı. Gözlerinin içine bakıyordu:
- Bak canım, mutlaka Faruk’un bilmesi lazım bunu. Birlikte karar vermeniz lazım. O da sorumluluklarını bilmek, öğrenmek mecburiyetinde. Başka yolu yok. Sen tek başına halledemezsin bunu.
Nihal çaresiz bir şekilde baktı arkadaşının yüzüne:
- Gerçekten söylemeli miyim?
- Tabii ki... Başka ne yapabilirsin güzelim, aklını başına topla...
Nihal dalgın bir şekilde çevirdi gözlerini. Sabit bir noktaya bakmaya başladı. Aysel onun saçlarını okşadı:
- Ne olur Nihal, aklını başına topla, mantıklı davran. Ne olur...

Zekiye Hanım rahatlamıştı...

Zekiye Hanım elindeki porselen fincanı yavaşça koltuğun anındaki sehpaya bıraktı. Karşısında oturan yakışıklı gencin yüzüne dikkatle bakıyordu. Genç adam düşünceli bir şekilde yerdeki el dokuması İran halısının motiflerine gözlerini dikmiş, hiç konuşmuyordu. Koyu kumral saçlı, keskin hatlı bir gençti. İri yapılıydı. Siyah gözleri hüzün doluydu. Zekiye Hanım başını kaldırdı:
- Söylediklerimi kafana soktun mu bilmiyorum ama bunun bahanesi yok Faruk... Kafanı kullan. Bu kuaför yamağı ile hayatını geçirmene asla izin vermeyeceğim. İki elim yakanda bunu bil. Asla izin vermeyeceğim, asla bu işi bırakmayacağım. Biliyorsun Betül haftaya Amerika’dan dönecek. O döner dönmez de sözünüz kesilecek ve en kısa zamanda evleneceksin. Her yönüyle ailemize uygun, aklı başında bir genç kız. Ailesini biliyoruz. Kendisini takdir ediyoruz. Sosyal hayatta bir denge vardır. Bu dengeleri altüst ettiğin zaman sen de alt üst olursun. Bir düşün, senin çok çok altında bir sosyal statüdeki bir eş ne verecek sana? Aşk, sevgi, bunlar geçici şeyler. Evlilik bildiğin bir şey değil. Yaşamadan ne olduğunu anlayamazsın. Zaman geliyor, duygular bir kenarda kalıyor. Hayatın bir parçası haline gelecek olan eşinin sana her bakımdan uyması lazım. Nasıl koluna takıp bir topluluğa gireceksin? Ne konuşacağını bilmeyen, bir şeyden haberi olmayan bir eş... Güldürme beni Faruk!
Derin bir nefes aldı. Faruk hâlâ gözlerini diktiği halıdan kaldırmamıştı başını. Sessizce dinliyordu annesini. Zekiye Hanım devam etti:
- Babanın sana sunduğu şeyleri göz ardı edemezsin. Yapamazsın oğlum. Sen doğduğundan beri alıştığın ortamın dışında bir ömür sürecek çocuk değilsin. Mantıklı düşün. Sakın bu kızı benim karşıma getirme. Bu evden içeriye adım atamaz. Ne kadar kararlı olduğumu bilirsin. Bunu senin iyiliğin için yapıyorum oğlum. Zaman gelecek beni anlayacaksın. Bana hak vereceksin. Son sözüm bu!..
Faruk derin bir nefes aldı. Yavaşça başını kaldırıp annesinin yüzüne baktı:
- Onu seviyorum ama...
Zekiye Hanım alaycı bir ifade ile güldü:
- Sevgi... Sevgi fedakârlık ister oğlum. İnsan hayatında duygusal olumsuzluklar yaşar, zaman gelecek, bir anı olarak aklına gelecek. Bırak o kız da kendine uygun, mutlu olabileceği bir hayat kursun kendine. O da bocalayacak, o da mutsuz olacak. Sana ayak uyduramayacak. Senin kariyerine ulaşamayacak. Kompleksler arasında yoğrulacak. Bu bunalımlar içinde ne kadar mutlu edecek seni?
Yerinden kalktı. Son derece şık bir elbise vardı üzerinde. Saçları özenle yapılmıştı. Bakımlı ellerini uzatıp oğlunun başını okşadı şefkatle:
- Git, dürüstçe söyle. Betül uzun zamandır senin cevabını bekliyor. Ona gerçeği söyle ki o da yolunu çizsin. Bu ilişki artık bitmek zorunda. Yoksa senin için kötü olacak. Sen rahatına düşkün bir çocuksun. Ben senin annen olarak seni senden iyi tanıyorum.
Faruk umutsuzca baktı annesine. Usulca mırıldandı:
- Galiba haklısın anne. Nihal’le konuşmam lazım. Bunu onun iyiliği için yapacağım.
Zekiye Hanım rahatlamıştı. Gözleri parladı:
- Biliyordum senin mantıklı düşüneceğini. Bunu yapmak zorundasın oğlum. Yoksa ben yapacağım!..

DEVAMI YARIN

EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT

#5 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11,484 posts
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Posted 22.03.2008 - 02:22

Kişilik yoksunu faruk...Gizli nikah kıymayı , kızı koynuna almayı, hamile bırakmayı biliyor.Ama?Amasını hikayeye göre yazacağım.İstemesseniz yazmam...
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#6 Eylül

Eylül

    Harabenin Meleği

  • Dokunulmazlar
  • 10,820 posts

Posted 31.03.2008 - 11:38

Bu işi uzatmak niyetinde değildi

Faruk ayağa kalkıp annesini usulca öptü. Düşünceli ve üzgün görünüyordu. - Ben odama çıkacağım anne. Babam gelince, yemek hazır olunca Kevser’le haber verirsin, salona gelirim.
Zekiye hanım başını salladı. Oğlu salondan çıkana kadar onun arkasından dikkatle baktı. Haşmet Bayraktar babadan gelme zenginliğini kendi gayretiyle dört beş katına çıkarmıştı. Armatörlük yapıyordu. Sahip olduğu dört tane tankeri vardı. Uluslararası çalışıyor oluk oluk para kazanıyordu. Faruk tek oğluydu. O nedenle hem kendisi hem de karısı biricik evlatlarının üzerine titriyorlardı. Haşmet Bey oğluyla gurur duyuyor ona “veliaht” gözüyle bakıyordu. Oturdukları ev İstanbul’un en güzel semtlerinden birisi olan Sarıyer sırtlarında İstanbul Boğazının muhteşem manzarasını cepheden gören yüzlerce dönümlük bir arazi içine yapılmış küçük bir saray yavrusuydu adeta. Fransa’dan getirtilen özel mimarlara çizilmiş projesiyle tek örnekti. Yapımında kullanılan bütün malzemeler dünyanın en iyi markaları arasından seçilmişti. Emirlerinde iki şoför, iki hizmetkâr, bir aşçı ve bir bahçıvan çalışıyordu. Bu küçük saray yavrusunun dekorasyonu İtalyan dekoratörlere yaptırılmıştı. Bütün eşyalar özenle seçilmiş, ince bir zevkin ürünüydü. Faruk dadılarla büyümüş, en iyi okullarda okumuş ve yüksek tahsilini İngiltere’de ekonomi ve armatörlük üzerine yapmıştı. İki sene önce okulunu bitirip yurda dönmüş ve hemen askere gitmişti...
Askerliğinin son ayında izinli geldiği bir dönemde tanımıştı Nihal’i. Arkadaşlarıyla gezelerken bir kız arkadaşının tırnağındaki problem yüzünden ilk buldukları kuaför dükkanına girmişler, ve genç kızın batan tırnağına müdahale ettirmişlerdi. O zaman görmüştü Nihal’i. Genç kızın güzelliği ve saf, durgun hali etkilemişti genç adamı. Ertesi gün yeniden gelmişti dükkana. Nihal’in mesaisi bitene kadar yolun karşısında, arabasının içinde beklemiş, ondan sonra da peşini bırakmamıştı genç kızın. Sonunda onun da rızasıyla bir ilişkiye başlamışlardı. Oğlunu çok iyi tanıyan Zekiye hanım bu ilişki başlar başlamaz bir şeyler olduğunu anlamış, zeki ve becerikli bir gözlemle detayları öğrenmişti. Tavrı her şeyi öğrendiği andan itibaren hep aynı olmuştu. Zaman zaman bu mütevazı kuaför dükkanına gidip Nihal’le bire bir konuşmayı da düşünmüş ama sonra bundan vazgeçmişti. Karşılaşmaya, muhatap almaya hiç gerek yoktu. Oğlunu iyi biliyordu ve bu işe oğluyla konuşarak son verdirebileceğine inanıyordu. Uzun bir mücadele dönemi başlamıştı böylece. Faruk askerliğini tamamlayıp temelli döndükten sonra bütün zamanını Nihal’le geçirmeye başlamıştı. Zekiye Hanım için zannettiği kadar kolay bir savaş olmayacağını anlamak zor olmadı. Ama akıllı stratejilerle bu ilişkiyi sonlandırabileceği inancını da hiç yitirmedi. Uzun senelerdir tanıdıkları Demircan Ailesinin güzel kızları Betül ise Zekiye Hanımın tek gelin adayıydı. Bu fikri ince bir şekilde işlemeye başladı oğluna. Gerek Betül’ün annesi Fehamet Hanım, gerek babası Nafiz Bey ailecek sevdikleri, değer verdikleri insanlardı ve sosyal statüleri de birbirlerine tam uyuyordu.
Nafiz Demircan büyük bir holdingin sahibiydi ve tek mirasçısı kızıydı. Betül Amerika’da mimarlık tahsilini tamamlamıştı. Bir hafta sonra yurda dönüyordu. Zekiye Hanım çocukları hakkındaki planlarını Fehamet Hanıma çıtlatmış, olumlu cevaplar almıştı. Bu işi uzatmak niyetinde değildi. Oğlunu bu kuaför yamağından, onu bir an önce baş-göz ederek kurtarabileceğine inanıyordu...

Bir el boğazını sıkıyormuş gibiydi!

Haşmet Bey olanları uzaktan izlemekle yetiniyordu... Meseleyi biliyordu ama bu işin çözümünü her şeyde olduğu gibi karısına bırakmıştı. Devreye girmesi gerektiği zamanı iyi hesaplamalıydı...
Faruk odadan çıktıktan sonra Zekiye Hanım muhteşem Boğaz manzarasının göründüğü pencereye doğru ilerledi. Bir kez daha kazanmıştı...
Faruk odasına girer girmez kendisini yatağın üzerine attı. Bir el boğazını sıkıyormuş gibi sıkıntı içindeydi. Gömleğinin üst düğmesini açarak biraz daha rahat nefes almaya çalıştı. Vicdanı rahat bırakmıyordu kendisini. Nihal’e karşı hissettiklerini sorgulamaya başladı. Onun ne kadar saf ve yoğun duygularla kendisine bağlı olduğunu biliyordu. Kendisi de onun yanında huzurluydu. Annesinin söylediklerini düşündü. Zekiye Hanım da haklıydı. Faruk bugüne kadar gerek yetişme tarzı, gerek aldığı eğitim gerekse içinde bulunduğu sosyal çevre dolayısıyla Nihal’den çok farklı bir statüye sahipti. Bu durum annesinin söylediği gibi hayatının her anında sorunları da beraberinde getirecekti. Her şeyden önce Nihal mutsuz olacaktı. Eğer kendisi fedakârlık yaparsa bu sefer mutsuzluk oku kendisine dönecekti.
“Bir an önce ondan ayrılmalıyım...” diye düşündü. Bunu Nihal’e açıklamak kolay olmayacaktı. Ama zaten o, bu nedenlerden dolayı defalarca kendisine bu beraberliğin sonunun olmadığını söylememiş miydi? Faruk’un geleceği hakkında idealleri vardı. Babasının işinin başına geçeceğini biliyordu. Bu işi severek yapacağından emindi. Çocukluğundan beri babasının ofisine gittiği zaman onun koltuğuna oturur, sanki patron kendisiymiş gibi etrafına emirler yağdırırdı. Bir gün burada gördüğü her şeyin sahibi olacağı heyecanıyla akşama kadar babasını taklit ederdi. Tahsilini yaparken büyük bir şevkle okumuştu. Kafasında durmadan iş hakkında projeler üretir, bir gün her şeyin sahibi olduğu zaman bu şirketi dünyanın sayılı isimleri arasına sokma hayalleri kurardı. Nihal’le birlikte olması demek bütün bunlardan feragat etmek demekti. Bugüne kadar yaşadığı hayattan vazgeçmek, çevresinden vazgeçmek, hayat standartlarından vazgeçmek kısaca ideallerinden, hayallerinden vazgeçmek demekti.
“Bütün bunları kaldırabileceğimi sanmıyorum. Yaşandı ve bitti. Mutlaka üzüleceğim ama herkes gibi, her şey gibi buna da alışacağım...”
Gözlerini kapattı. Nihal’in ince silüeti gözlerinin önüne geldi. Dudaklarını ısırdı. Birden üzüntüsünün sadece acıma hissi olduğunu anladı hayretle. Yerinden kalktı. Ona elinden geldiği kadar yardımcı olacaktı. Maddi destek vermeyi teklif ederse belki biraz olsun onun üzüntüsünü hafifletebilirdi...
Her şeyden arınmak istermişçesine banyoya girip ılık bir duş aldı. Biraz ferahlamıştı. Verdiği kararın en doğru karar olduğunu düşünüyordu. Temiz bir gömlek aldı dolabından. Saçlarını özenle taradı. Aynadaki aksine baktı bir müddet. Babasına benziyordu Faruk. Haşmet Bey gibi iri yapılı, geniş omuzluydu. Çıkık elmacık kemikleri, sert hatlı yüzü, biçimli dudakları ile oldukça yakışıklı bir gençti. Siyah gözleri zekice parlıyordu. Aynadaki aksini beğenmiş olacak ki ılık bir tebessümle kapıya doğru yürüdü. Salon geldiği zaman Zekiye Hanım her zaman oturduğu koltuğunda kitap okuyordu. Faruk annesinin karşısına geçti ve onun gözlerinin içine baktı:
- Anne! Söylediklerini tekrar tekrar düşündüm. Haklısın. Her zaman olduğun gibi yine haklısın. Gereği neyse yapacağım...

DEVAMI YARIN
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT





Similar Topics Collapse

  Topic Forum Started By Stats Last Post Info

1 user(s) are reading this topic

0 members, 1 guests, 0 anonymous users