Hasret Çiçekleri
Genç kızın kafası karmakarışıktı!..
Genç kadın mutfak olarak kullandığı küçücük yerde tezgahın üzerindeki küçük tüpün üstünde fokurdayan çaydanlığı alıp bardaklara çay koyarken derin bir nefes aldı. Bir el boğazını sıkıyormuş gibi sıkıntı içindeydi. Plastik bir tabağa birkaç bisküvi koyup çaylarla birlikte tepsiye yerleştirdi. Mutfağın ışığını kapatıp oturma odasına yöneldi. Ev rutubet kokuyordu. Yer yer badanaları dökülmüş, uzun zamandır el değmediği için duvarlar isten kararmıştı. Odaya girerken dudaklarına zoraki bir gülümseme yerleştirdi:
- Kusura bakma Aysel, evde sana ikram edebileceğim fazla bir şey yok.
Odanın içindeki iki koltuktan birinde oturan açık kumral tenli, boyalı saçlı ufak tefek genç kadın başını iki yana salladı:
- Aman Nihal, ben bir şey yiyip içmeye gelmedim buraya, seni görmeye geldim. Biz eski arkadaşız. Aramızda böyle şeyler olmaz. Bir tek çay bile yeter.
Nihal acıyla gülümsedi:
- Yine de insan istiyor sevdiği arkadaşlarını iyi ağırlamayı. Ama imkanlar.....
Aysel çayını alırken dikkatle baktı arkadaşının yüzüne. Solgun görünüyordu. Uzun ince hatlı yüzünde yüreğinde biriken ıstırabın belirtileri vardı. Kaşlarını çattı genç kadın:
- Bu iş böyle olmaz Nihal... Konuşman lazım Faruk’la... Nasıl iş bu anlayamadım doğrusu.
Nihal hafifçe tebessüm etti:
- Ben iyiyim Aysel. Faruk’a hiçbir şey anlatamam. Durumu biliyorsun.
Aysel isyankâr bir tavırla saçlarını geriye attı:
- Ama nasıl olur da görmez? Seni bu kadar çok sevdiğini söyleyen bir adam, senin içinde bulunduğun şartları nasıl göz ardı edebilir? Benim kafam bunu almıyor...
Nihal gri yeşil gözlerini kısarak baktı arkadaşına:
- Ben hiç kimseyle bana bakması için birlikte değilim Aysel. Faruk’tan maddi bir yardım asla istemem. O soruyor durmadan, bir şeye ihtiyacım olup olmadığını öğrenmek istiyor ama ben buna izin veremem.
Aysel dudak büktü:
- Sormasına gerek yok ki güzelim, her şey ortada...
Omuzlarını silkti Nihal. Cevap vermedi. Çayından küçük bir yudum aldı.
“Bu iş nereye kadar gidecek merak ediyorum” diye mırıldandı Aysel.
- Evlenmeyi düşünmüyor mu?
Heyecanla kaldırdı başını Nihal. Yüzünden belli belirsiz bir bulut geçmiş gibi kararmıştı bakışları:
- Annesinin tutumunu biliyorsun. Bu beraberliği asla onaylamıyor. Çok köklü bir aile. O kadıncağız da kendine göre haklı. Oğlunu en iyi şartlarda büyütmüş, okutmuş, yetiştirmiş. Tabii ki onun için kendince doğru olan hayalleri var. Benim gibi bir gelin onun kriterlerine asla uyamaz. Bunu defalarca Faruk’a anlatmaya çalıştım. Bu arkadaşlığa bir son vermek istedim. Ama o bunu kabul etmemekte ısrar ediyor.
Aysel biraz da yüksek bir sesle itiraz etti:
- Ben bunun adına oyalamak derim. Kusura bakma ama, mademki kabul etmiyor, o zaman bir şeyler yapması lazım. Ya annesini ikna edecek, ya da başka bir karar verecek. Başka yolu yok!..
Faruk’la bir sene önce tanışmıştı...
Nihal yirmi üç yaşındaydı... Babası o çok küçükken ölmüş, annesiyle birlikte yaşamıştı. Üç sene önce bir gece annesi de sessiz sedasız bu dünyadan göç edivermişti. Kimsesiz, yalnız başına kalınca oldukça uzun süren bir bocalama devresi yaşamıştı Nihal. Ortaokuldan sonra okula gitmediği için iş bulmakta da zorluk çekmişti. Sonunda bir kuaför dükkanında iş bulmuş, hayatını oradan kazandığı parayla tek başına sürdürmeye başlamıştı. Oturduğu ev kiraydı. Allah’tan iyi kalpli ev sahibi onu annesinin ölümünden sonra da evden çıkartmamış, orada yaşamaya devam etmesini sağlamıştı...
Bir sene önce Faruk’la tanışmıştı. Genç adam o günden sonra peşinden ayrılmamış, uzun ısrarları sonucunda Nihal’den olumlu bir cevap alabilmişti. Genç kız bir arayış içindeyken kendisine sevgi ile yaklaşan, hayal bile edemeyeceği sözlerle bir istikbal vadeden bu yakışıklı gence gönlünü kaptırıvermişti. Nasıl olduğunu anlamamıştı bile. Bu ilişkinin olumsuzluğu zaman zaman kendini fark ettirse bile yüreğindeki sevgi çıkmaz noktaları görmesini engelliyor, çaresizlik onun bu olumsuzluklardan kaçmasına sebep oluyordu. Faruk’un annesi bu ilişkiyi öğrendiği zaman büyük tepki göstermişti. Böylesine köklü ve zengin bir aileden gelen Bayraktarlar asla kimsesiz, güzelliğinden başka hiçbir özelliği olmayan bir kuaför yamağını gelin olarak kabul edemezdi. Faruk ne kadar saklasa da onun ailesinin bu olumsuz düşüncelere sahip olduğunu anlıyordu Nihal. Umutsuzluğa kapıldığı zamanlarda bu beraberliği bitirmek istemiş ama Faruk asla buna izin vermeyeceğini söyleyerek susturmuştu genç kadını. İlişkileri her geçen gün daha da yoğunlaşıyordu...
Aysel Nihal’in ilkokuldan beri arkadaşıydı. Onun yaşadıklarını en ince ayrıntısına kadar bilen tek kişiydi. Nihal karakteri icabı çok fazla konuşan bir insan olmadığı için kimseyle dertlerini paylaşmazdı. Konuşabildiği tek insandı Aysel. Şimdi iki arkadaş bu izin gününde Nihal’in evinde oturmuş bu ilişkinin geleceğini konuşuyorlardı. Aysel bardağındaki son yudumu da içip elinin tersiyle ağzını sildi:
- Haklı değil miyim? Biraz aklını başına topla Nihal! Nereye kadar gidecek bu iş? Mahallelinin ağzı torba değil biliyorsun. Annem bir sürü laf duymuş senin hakkında. Yalnız başına yaşayan genç bir insansın.
Nihal hüzün dolu gözlerle baktı arkadaşına. İçini çekti:
- Sen bu ilişkiyi hiçbir zaman tasvip etmedin zaten.
Aysel dudak büktü:
- Her ne kadar gönül ferman dinlemese de davul dengi dengine demişler kızım...
Nihal dudakları titreyerek mırıldandı:
- Ben... Ben Faruk’tan vazgeçemem Aysel. Mecburum...
Şaşkınlıkla baktı Aysel arkadaşının yüzüne:
- Ne demek bu? Neden mecbur olacakmışsın? Kimse kimseyi zorla alamaz, kendine bağlayamaz.
Başını iki yana salladı Nihal. Gözleri dolmuştu. Hıçkırıkla bölündü sözleri.
- Anlamıyorsun...
- Neyi anlamıyorum? Ne söylemek istiyorsun sen?
DEVAMI YARIN