İçerik değiştir



- - - - -

Son Durak Geçidi


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 DaaAnnK

DaaAnnK

    Sözde Değil Özde Haylaz

  • Üyeler
  • 7.176 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:O'nun kalbinde

Gönderim zamanı 16.01.2008 - 11:53


Kaybolduğunu fark ettiğinde iş işten çoktan geçmişti. Baktığı her yönde gördüğü beyazlık onun içini daha da karatıyordu. Havanın soğukluğu daha bir düşmüş kulaklarını kör bir testere ile kesercesine donduruyordu. Soluduğu havanın nemi gözlüklerinde ince bir buz tabakası yapıyor neredeyse her dakika temizlemesi gerekiyordu. An ve an içine ölüm korkusu düşüyor ancak gideceği yere vardığında yaşayacağından emin olduğu mutluluk ona biraz da olsa güç veriyordu. Atının yularını daha bir sıkı kavradı mahmuzları ile dürttü ve o güzel safkan canlandı hızlı adımlarla enerjisini saklarcasına ilerliyordu. Bir nevi iç güdüsel endişe safkanda da vardı solukları hızlanmış havanın soğukluğuna inat sıcak sıcak terliyordu.

Sürücü cebinden pusulasını çıkardı gözlüklerinin üstündeki ince buz tabakasını temizledi ve dikkatlice baktı. Pusulası ona doğru yönde ilerlediğini söylüyordu ama o içinde ki endişe yok mu onu bir türlü rahat bırakmıyordu. Keşke dedi kendi kendine keşke gök yüzünde bir tek yıldız görebilseydi, keşke yüzyıllar boyu büyük denizcilere, kaşiflere yol gösteren kutup yıldızı onun içinde görünse ve bu endişelerden kurtulsa. Ancak o da ne... ilerde gördüğü o pırıltı yoksa onun bu bütün içinden geçirdiklerine ilahi bir yanıt mıydı? Pusulasını cebinden zorlukla çıkardı biraz havaya doğru kaldırdı daha sonra gözü ile aynı hizaya getirdi. Pusulanın kuzey iğnesi ile çakıştığını gördüğünde derin bir oh çekti. Rahatlamıştı . Sanki üzerinden tonlarca yükü bir anda kaldırmışlardı. Sürücünün rahatlığı atına da yansımış olmalıydı. O iri safkan nefesini düzenlemiş nallarının altındaki karı daha bir emin eziyor ve bu emin adımlarla ilerliyordu.

Daha yolum var diye geçirdi içinden nerden baksan 60 kilometre daha gitmesi gerekiyordu. Bu mesafe belki normal bir havada 4 saatte yapılabilirdi ama bu soğuk onun hızını nerdeyse yarıdan fazla azaltmıştı. “ En iyi ihtimalle” dedi içinden “ En iyi ihtimalle 6 saat daha sürecek bu işkence ancak yavrusunu kucaklarına aldığında bütün bu çabaları bütün bu çektikleri tek bir hamlede silinip gidecek idi.Ah nankör kader hep böyle zor şartlar altında karşılamıştı onu. Eşinin doğuma alındığını söylediklerinde sıcak sayılabilecek sınır karakolunda çayını yudumluyordu. Saatin kaç olduğunda aldırış dahi etmeden yola dökülmüştü. Sadece 3 ay olmuştu bu uç karakola tayin olalı. Ne yöreyi iyi biliyordu nede burada görev yapmanın bu denli zor olacağını. Kasabadaki lojmanı ile 80 km mesafede idi bu karakol ve tek ulaşım şekli at sırtında veya yayan olarak idi. Emrin deki askerlerin arazi araştırması görevi sırasında o sene 3-4 kez yürümüştü bu mesafeyi ve onun dışında her hafta kendisine tahsis edilen atı ile gidip geliyordu görev yerine. Eğer nöbeti yok ise hafta sonları lojmanına dönüyor eşi ile kucaklaşıyordu ve hafta başı tekrar aynı yolu at sırtında alıyordu. Tayini çıktığında eşi 6 aylık hamile idi. O kadar ısrar etmişti eşine en azından doğuma kadar şehirde kal diye ama o bir asker eşi idi tüm zorluklara kocası ile göğüs germeyi daha nikahlarındaki evet ile göze almıştı. “Olmaz “demişti eşi. “Sen nereye, ben oraya bu hayat ikimizin , sen ne çekiyorsan bende aynısını çekeceğim” Ne kadar büyük bir yürekti , düşündükçe tüylerinin diken diken olduğunu hissediyordu. Bütün bunlar aklından geçerken gözleri ile saatini kontrol etti. Zaman sanki havanın soğuğundan etkilenmiş gibi adeta akıp gitmek bilmiyordu. Pusulasını tekrar çıkardı kutup yıldızı ile çakıştırdı içinden kendi kendisi ile gurur duydu. “Aferin sana Yüz başı Cihan “dedi “ Akademide aldığın temel bilgileri halen unutmamışsın.” Kendi kendine konuşuyordu. Oralarda kimse kendi kendine konuştuğu için deli diye adlandırılmıyordu çünkü o kadar çok yalnız seyahat eden vardı ki nerdeyse kendi kendine konuşmayana deli diyeceklerdi.

Rüzgar biraz daha sertleşmişti yerden kaldırdığı altıgen kar taneciklerini sanki kırbaçlar gibi yüzüne vuruyordu. Kafasını yukarı kaldırdı. Yanılmıştı. Yüzüne çarpan tanecikler rüzgarın yerden kaldırdığı değil gökyüzünden kopup gelen beyaz lanetin ta kendisi idi. Tekrardan kar yağmaya başlamıştı. Hızla esen rüzgarın etkisi ile en ufak kar yağışı tipiye dönüşüyordu.
Aslında karın onun için anlamı büyük idi. Eşi ile bir kış ayında evlenmişlerdi ve balaylarında Kartalkaya’ya gitmişlerdi. Eşini kadını olarak ilk kucakladığında kar yağıyordu. Hayatının en muhteşem sevişmesinin ardından birlikte uyanıp çırılçıplak tenlerini bir battaniye ile örterek karın yağışını birlikte seyretmişlerdi. Ah hiçbir şey daha romantik ve mükemmel olamaz diye düşünmüştü o an. Karı hiç bu kadar mükemmel ve güzel bulmamıştı ama şimdi yüzüne çarpanlardan ölesiye nefret ediyordu. Her bir kar tanesi sanki eşi ve yeni doğan yavrusu ile arasına örülen duvarın tuğlaları gibiydi. Düşüncelerinin yoğunluğundan mıdır bilinmez cebinden saatini tekrar çıkardı. Dikkatle baktı ama bir şey göremedi. Ağzına yaklaştırdı derin bir nefes aldı. Nefesini tuttu ve saatin camına nefesini verdi. Birkaç saniye için camın üzerindeki buz çözüldü ve o aralıkta saatin kaç olduğunu görebildi. Yüzüne bir gülümseme gelmişti. “Oh” dedi. En sonunda yaklaştığı için sevinmişti sadece aşması gereken bir geçit kalmıştı.

Yerel halk o geçide “Son Durak Geçidi” adı verirdi. Kasabadan arabalar iyi havada o geçide kadar gelir yolcuları orada bırakır daha sonra kasabaya geri dönerlerdi. O durakta inen köylüler geçidin başında bekleyen katırcılarla anlaşır yüklerini katırlara yükler daha sonra geçide girerlerdi. Köylerine ulaşanlar yüklerini evlerine indirdikten sonra geri dönüp katırları iade ederlerdi. Şehirlerde görmeye alışkın olduğu araç kiralamanın bir benzer şeklini de burada katırlarla geliştirmişlerdi. Son Durak Geçidi karşılıklı 70 -100 metrelik duvarları olan bir kanyon idi. 10 km uzunluğunda ve kimi yerleri 6 metre kimi yerleri ise 3 metre genişliğinde idi. Anlatıldığında göre yaz aylarında tepesi deki karlar erir geçirgen kil topraklarından süzülür ve geçidin çeşitli yerlerinden kaynak suları olarak fışkırır ve kasabalı bu geçide ellerinde su bidonları ile doluşarak bu lezzetli suyu tüm yaz boyunca içme suyu olarak kullanırmış.

Adından mı yoksa kendisinde oluşturduğu klostrofobik duygular yüzünden mi bilinmez bu geçidi hiç sevmemişti Yüzbaşı Cihan. Her geçişinde bir aksilik olmaması için bildiği bütün duaları eder. Atını mümkün olabildiğince çabuk sürer idi. Gerçi hiçbir seferinde bir tehlike veya benzer bir durumla karşılaşmamıştı veya duymamıştı bile ama bir türlü sevmemişti burayı. Geçide gireli 2 km kadar yol almıştı artık daha kolay nefes alıyor idi. Geçidin duvarları sert rüzgarı kesmiş hava biraz daha durulmuş idi. Şimdi işte yağan kar tıpkı eşi ile seyrettikleri ile aynı idi . İri taneni altıgenler adeta önünde uçuşuyor gözleri önündeki manzara içine huzur ve sıcaklık veriyor idi. Aşması gereken yol azalmış hava yumuşamıştı.
Kafasını kaldırdı tepelere yığılmış olar beyaz örtü biraz daha haşmetleşmiş idi. Hafta başında 3-4 metre olduğunu düşündüğü bu beyaz tepeler şimdi gözüne en az 8-10 metre gibi göründü. En ufak bir gürültü patırtı da zincirlerinden kopup gelecekmiş gibi tetikte. Altına aldığını ezecekmiş gibi kuvvetli görünüyorlardı. Bütün bu düşüncelerin derinliklerinde nefesini tutarca ilerliyor iken Safkan’ın kişnemesi ve birkaç vahşi hırıltıyla irkildi. Günlerdir aç yaşamanın verdiği aceleciliğin ve yırtıcılığın, vücutlarındaki bütün kasları adrenalin ile dolup taşmış çelikten kol ve bacaklar halini almış şekilde kaskatı gövdeli gri bir kurt yolunu kesmişti. Normal zamanda bir sürü halinde olmadan asla avlanmayan bu hayvan o kadar çok acıkmış olmalıydı ki beyaz iri dişlerini taze ete geçirmek için sürü içgüdüsünü bile unutmuş idi. Safkanın gelişmiş kasları dolgun eti bu vahşinin belki de uzun zamandır görmediği lezzeti sunuyordu ona. Safkan’ın tedirginliği artın onu kontrol etmeyi oldukça güçleştiriyordu. “Dur, Sakin ol, Yavaş” komutları hayat endişesi içindeki safkan için bir anlam ifade etmiyordu. İç güdüsel korunmanın kontrolü altında olan Safkan mütemadiye şahlanıyor bırakın idare etmeyi üzerinde oturmayı bile imkansızlaştırıyordu. Bu imkansızlıklar içinde Yüzbaşı Cihan atın üzerinde daha fazla tutunamadı. Ellerinden kayan dizginlerin avuç içinden kaybolması ile kendini beyaz zeminde bulması neredeyse aynı anda oldu. Gözleri önündeki yaşam mücadelesi soğuk olan havanında yardımı ile kanını dondurmuştu.
Gri vahşi vücudunu iyice germiş karşısında debelenen atın boş bir anını bekler gibiydi ve o beklediği an fazla uzak değildi. Son şahlanması ve sürücüsünün üzerinden düşmesi ile sendeleyen at ön ayaklarını yere koyar koymaz boynunda keskin dişleri hissetti. Kenetlenmiş ve birkaç ton güç ile etine saplanan dişlerden kurtulmak için debeleniyor ve debelendikçe etinden daha fazla parçalar kopuyordu. Yüzbaşı Cihan saniyeler içinde gerçekleşen bu olayların şahitliğinde belindeki silaha davranmak için hiç düşünmedi bile. Silahını kavradığı gibi gri vahşiye yöneltti. Anlık nişan alarak tetiğe asıldı. İlk kurşun vahşinin karın bölgesine isabet etmişti. Çelik gibi sertleşmiş kaslarında açılan delik kurdun açlık hissini bastırır cinsten değil idi. İkinci kurşun birkaç saniye sonra kurdun göğüs kafesini delmiş artık nefes alması dahi imkansızlaşan hayvanı güçsüz bırakmıştı. Gevşeyen çenelerden kendini kurtaran Safkan kendisinden 2 metre ötede patlayan 2 büyük sesinde ürkütmesiyle var gücüyle geçidin sonuna doğru dört nala koşmaya başladı.

Yüzbaşı Cihan safkanın böyle ürkmesine bir anlam verememişti. Sonuç olarak bir süvari atı idi ve silah sesine alışkın olması gerekiyordu. safkanın bu hayat mücadelesi içinde dahi duyduğu diğer bir sesi Yüzbaşı’nın fark etmesi imkansız idi. 70-80 metre yükseklikteki kar blokları 2 el silah sesi ile bağlı bulundukları toprak ve kayalardan kurtulmuş beyaz bir ecel gibi Yüzbaşı’nın üzerine serilmişti. Pusulası ile Yıldızı çakıştırdığında üzerinden kalkan tonlarca yük bu sefer gerçek anlamıyla onu Geçicin zeminine çivilemişti. Ellerini ve ayaklarını kımıldatamıyordu. Günlerdir dondurucu soğukta yağan kar iyice sertleşmiş nefes almasını imkansızlaştırıyordu . Dudaklarına kadar onu kaplayan beyazlık sıklaşan soluklarından ısınan hava ile azar azar eriyor ve ciğerlerine doluyor idi. Kafasını dahi kımıldatamıyor adeta kendi nefesinde boğuluyordu. Ciğerlerine dolan sıvı giderek artıyor,göğüs kafesi sanki yırtılıyor idi. Son soluklarını yaşadığı o anda tek düşündüğü gene o balayı gecesi idi. Eşi ile kendisinin çıplak vücutları aynı battaniyenin altında buluştuğu ve hayatının en huzurlu, en mutlu o anı düşündü, düşündü.Nefesini tutmayı denedi sadece 1 dakika kadar tutabildi. Üzerindeki büyük baskı kemiklerini zorluyordu. Vücudundaki hemen hemen bütün kasları kontrol etmeyi denedi bu kısacık süre içersinde bir hareket belki ona bir umut sağlayacaktı. İstemsiz kasılmalardan öteye gidemedi. Ayak parmak uçlarını dahi kımıldatamıyordu. Vücudunda biriken karbondioksit biran önce çıkıp gitmek istiyordu ama elinden geldiğince buna müsaade etmiyordu. Biliyordu ki vereceği o nefes dudaklarına yapışan öldürücü buz öpücüğünden biraz daha eritip canından , hayatından edecekti. Son kalan saniyelerinde Dünya’ya henüz saatler önce göz açan yavrusunu gözü önünde canlandırmayı denedi olmadı.“Böyle olmamalıydı” dedi Yüzbaşı Cihan son anında “Benim Son Durağım böyle olmamalıydı”......



İmza:
Daaannk
Sen benim herşeyimsin, hayatımın herşeyi sensin

Gönderilen Resim





Benzer Konular Daralt

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli