İçerik değiştir



Sayı 60: Milli Mücadele'de İttihatçılık I. Bölüm


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 LaHesis

LaHesis

    Baş Yazar

  • Üyeler
  • 1.142 Mesaj
  • Cinsiyet:Belirtilmedi

Gönderim zamanı 02.12.2007 - 10:18


GİRİŞ

GENÇ OSMANLILAR VE JÖN TÜRKLER


Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıl boyunca Avrupalı büyük devletlerin emperyalist politikalarına onların yöntemleri ile yani batılılaşma ile karşı koyma çabası hakimdir. Bu amaç, batılı anlamda ıslahatlar yaparak ve batı kurumlarını Osmanlı’ya getirerek hayata geçirilmeye çalışıldı. Ancak bu dönemde ıslahatların halka ulaşamadığı ve yüzeysel kaldığı görülür.
Bu ıslahatların ilki ve belki de en önemlisi Tanzimat Fermanı’dır. Osmanlı Devleti, bu fermanda bundan böyle tebaasının can,mal ve namus güvenliğinin teminat alında olacağını ve tüm Osmanlı halkına eşit haklar sağlanacağını ilan etmiştir. Tanzimat sonrası ıslahat çabaları tutarlı bir bütün oluşturmasa da devletin merkezileşmesine katkıda bulundukları inkar edilemez. Bu merkezileşme sürecinde iktidar gittikçe artan bir şekilde Bâb-ı Âli’in elinde toplandı. Bürokrasinin güçlenmesi ve gelişmesi için batılı tarzda eğitim kurumları açıldı. Eğitim ve bürokrasi alanlarındaki gelişmeler Tanzimat Dönemi ıslahatlarının en kalıcıları olarak karşımıza çıkar.
Ancak batılı anlamdaki bu yeni idareciler, sadece anlayışları ile değil yaşam tarzları ve düşünceleri itibariyle de Osmanlı halkından farklıydılar. Halka benimsetmeye çalıştıkları batı kültürünü kendileri de iyi tanımıyordu. Dahası arasına karışmaya çalıştıkları halktan da kopuk bir hayatları vardı. Bu karmaşık yapı zaman içinde Tanzimat’a karşı direnişi körükledi ve en güçlü muhalefet yine Tanzimat bürokrasisi içinden çıktı. İşte “Genç Osmanlılar” hareketi diye bilinen oluşumun temeli bu muhalefettir.
Tanzimat ıslahatçılarından bazıları milliyetçilik ve liberalizm akımlarının etkisine girerek, Tanzimat’ı eleştirmeye ve anayasal düzeni savunmaya başladılar. Genç Osmanlılar adını verdiğimiz bu grubun düşüncelerini yaymak için kullandığı araç gazetecilik ve basındı. Çeşitli yayın organlarında fikirlerini halkla ve diğer bürokrasi ile paylaşmışlar, zaman zaman saraydan sert tepkiler almışlar ve engellenmişlerdir. Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre” yi sahneledikten sonra tutuklanması bu duruma örnektir.
Yoğun çabalar sonucu II.Abdulhamid’in cülusundan sonra ilan edilen Kanun-i Esasi ile Osmanlı Devleti ilk kez parlamenter bir sistemle tanışmış ve Kanun-ı Esasi ilan edilerek özgürlükler dönemine adım atılmıştır. Ancak 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın çıkması üzerine,padişah güvenlik gerekçesiyle meclisi tatil edince bu kısa süreli meşruti deneme yoğun bir istibdat dönemiyle engellenmiştir.
Ancak bu dönemde siyaset dışı tüm alanlarda gelişmeler kaydedilmiş,basılan gazete ve dergi sayısı artmıştı. İşte bu baskı ortamı içinde 1889’da Gülhane’de dört Tıbbiye öğrencisi İttihad-ı Osmaniye Cemiyeti’ni kurarak örgütlü muhalefetin temellerini attı. Cemiyet, istibdada son verilmesini ve Meşruti yönetime geçilmesini istiyordu. Faaliyetleri süresince baskılarla karşılaşan ve sert tedbirlerle engellenmeye çalışılan cemiyet 1896’dan itibaren İttihat ve Terakki adını alarak çığ gibi büyümeye başladı.


1908 DEVRİMİNİN HAZIRLANMASI

İttihatçıların temelİ olan ideolojik fikirleri olmasa da ortak amaçları devletin kurtuluşunun nasıl olacağı idi. Bu kişiler temelde Osmanlı milliyetçisidirler. Ancak devrimleri hazırlayan ve temellerini atan kişilerin Müslüman Türkler olması aslında arka planda yoğun bir Türk Milliyetçiliği olduğunu göstermektedir.
Mustafa Kemal bu dönemde Harbiye’de okuyan bir subaydır. Ancak bu döneme ait kaynaklar ve biyografiler resmi tarih yazıcılığına dahil olduğundan Mustafa Kemal’in siyasi anlamda bulunduğu yeri saptamak zordur. Resmi geleneğe uygun eserlere göre Mustafa Kemal aslında cemiyetin fikir babasıdır. Daha sonra Enver Paşa’nın siyasi oyunları ile arka planda kalmıştır. Bu görüşe göre; Mustafa Kemal Şam’da “Vatan Cemiyeti’ne” katılmıştır. Ardından bu cemiyetten ayrılarak “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kurmuş, bu cemiyetin bir şubesini de Selanik’te açmıştır. İşte bu Selanik şubesi sonrasında “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne” katılanlardan oluşmaktadır. Yani Mustafa Kemal kurucusu olduğu, öncülük yaptığı bir cemiyetin ilerleyen yıllarda sıradan bir üyesi olmak durumunda kalmıştır. Bu da muhtemelen Enver Paşa ile anlaşmazlıklarının ve Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki içindeki muhalefetinin kaynağını oluşturmaktadır.
Selanik’e döndükten sonra İttihat ve Terakki’ye katılan Mustafa Kemal, cemiyete haberleşme anlamında önemli katkılar sağlamıştır.Bu sırada gerçekleşen Reval Görüşmeleri ve buna tepki olarak İttihatçı subayların emirlerindeki birliklerle isyan ederek dağa çıkmaları 1908 ihtilalini başlatmıştır. Bu baskı karşısında II.Abdulhamid meşrutiyeti ikinci kez ilan etmiştir.
Mustafa Kemal’in dağa çıkan subaylar arasında olmaması zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Bu durumu, onun planlı hareketin önemine inanmasına ve daha da önemlisi o dönemde emrinde askeri bir birlik olmamasına bağlayabiliriz. Bu noktada Mustafa Kemal bir kez daha arka planda kalmış oluyordu.



MUSTAFA KEMAL’İN CEMİYET İÇİNDEKİ YERİ

Yukarıda da bahsedildiği gibi, Mustafa Kemal’in cemiyete ve oluşuma karşı memnuniyetsizliği bulunmaktadır. Arka planda kalma hissi ve Enver Paşa ile olan şahsi sorunları da bu durumda etkilidir. Her ne kadar cemiyet üyesi olsa da cemiyete en fazla muhalefet edenlerden biridir. Mustafa Kemal, cemiyetin devrimden sonra siyasetten çekilmesi gerektiğini savunan ittihatçı gruptandır. Kendisi de cemiyetin askeri kanadına mensup olsa da askeri kanadın siyaset yapmasına karşı çıkmıştır. Ayrıca cemiyet içinde Türk Milliyetçiliği savunan radikal kanada da dahil olmuştur.
31 Mart İsyanı’nda ön saflarda görev yaparken ilk hedeflere ulaşıldıktan sonra komutayı devretmek zorunda bırakılması onu cemiyete karşı muhalefete iten bir diğer nedendir.
Cemiyeti her fırsatta eleştirmesine rağmen dört yıl boyunca askeri kanatta aktif görev aldığı da bilinmektedir. Sonra ise zamanla cemiyetten uzaklaşmış ama resmi olarak ayrılmamıştır. Tabi ki Mustafa Kemal’i cemiyetten uzaklaştıran önemli bir etken de Enver Paşa ile aralarındaki anlaşmazlık olmuştur.
Mustafa Kemal’in üsleriyle ilişkileri çoğu zaman bozuktu. Devrim sonrası yıllarda askerin siyaset yapmasına şiddetle karşı çıkmasına rağmen, bütün subaylardan daha fazla siyaset yapan da kendisi olmuştur. Mustafa Kemal defalarca başkomutan vekili Enver Paşa’ya açıkça karşı çıkmıştır. Zaman zaman siyasi manevralarla Enver’in etkisini kırmaya çalışmışsa da etkili olamamıştır.
Asıl şaşırtıcı olan şey bunca şeye rağmen bu kadar uzun süre görevde kalabilmesidir. Dört defa verilen görevi reddeden, hükümet darbesi girişiminde bulunan,üslerini sürekli şikayet eden bir subayın orduda kalabilmesi oldukça ilginçtir.


İTTİHATÇILARIN ULUSAL DİRENİŞ HAREKETİNE KATKISI

Bu bölümde 1919’dan itibaren Mustafa Kemal’in lideri olduğu bir cemiyette İttihatçıların oynadıkları rol üzerinde durulacaktır. Milliyetçi karşıtı gözlemlerin çoğu zaten ulusal mücadelenin ittihatçılar tarafından yapıldığına inanmaktaydı. Bu yüzden savaş kaybetmiş ve itibarı sarsılarak savaş suçlusu ilan edilmiş bir cemiyete mensubiyetin olumsuzluklarıyla karşılaşmamak için gerek milli mücadelenin kongreler safhasında gerekse tüm siyasi oluşumlarda İttihatçı olunmadığı özellikle vurgulanmış hatta yeminler edilmiştir.
Ancak cemiyet içindeki bazı çevrelerin ulusal direnişe katkıda bulunduğuna dair önemli kanıtlar da vardır. Cemiyet bu dönemde hazırlıklarını iki düzeyde yaptı. Bir yandan açık siyasi faaliyetler ve kamuoyunun harekete geçirilmesi, öte yandan gizli yer altı çalışmaları. Her iki faaliyeti de gerçekleştiren aynı kişilerdi.
Ulusal direnişin başlamasında İttihatçı katkısını incelerken,İttihatçıların faaliyetleri dört farklı alanda araştırılmıştır. Açık siyasi faaliyetler, yer altı faaliyetleri, vilayet şubelerinin rolü ve ordunun rolü.
Açık siyasi faaliyetler İttihat ve Terakki Cemiyeti kendini feshettikten sonra kurulan Teceddüt Fırkası ile başlatılabilir. Sonrasında Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası, Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti ve Türk Ocağı’nın faaliyetleri önemlidir. Her biri İttihatçı kökenli kuruluşlardır ve milli mücadeleye katkıda bulunmuşladır. Özellikle Türk Ocağı 1918’den sonra büyük bir siyasi teşkilat haline gelmiş, Milli Kongre Cemiyeti’nin kurulmasında ve İzmir’in işgaline verilen tepkilerde önemli rol oynamıştır.
Savaş sonrası yapılan ilk seçimleri de özellikle taşrada ezici bir üstünlükle İttihatçı adayların kazandığı görülür. Bu durum cemiyetin yerel teşkilatlanmasının hala çok güçlü olduğunun bir kanıtıdır. Ayrıca meclis kapatılıp,İstanbul işgal edilmeden üç ay öncesine kadar Rauf Orbay önderliğindeki İttihatçılar “Felah-ı Vatan” grubunu oluşturmuşlar ve milli davayı, Misak-ı Milli’yi savunmuşlardır. Ancak bunlar taktik meselelerde Mustafa Kemal çizgisini izlememişler,meclisin Ankara’da toplanmasına karşı çıkmışlardır.
Diğer taraftan İttihatçılar mütareke sonrası ülkeyi terk ederken önemli bir yer altı örgütünün de temelini attılar. Ulusal direnişe katkısı en çok yadsınan hatta Nutuk’ta da dile getirilen “Karakol Cemiyeti’ni” kurdular. Temelleri Kara Kemal ve Talat Paşa tarafından atılan bu cemiyetin varlığından haberdar olduğunu Mustafa Kemal kesinlikle reddetmiştir. Ancak Rauf Orbay hatıralarında Kara Kemal ve Mustafa Kemal’in görüştüklerini ve Mustafa Kemal’in bu örgütün varlığından haberi olduğunu iddia etmiştir. Örgütün amacı; Türk halkını ve savunmasız kalan eski İttihatçıları korumak ve işgal altında olmayan yerlerde direniş oluşturarak buralara yetenekli subayları göndermektir. Ayrıca ulusal direnişin başlamasıyla Karakol Cemiyeti, Anadolu’ya silah kaçırma faaliyetlerine de başlamıştır. Bir de eski Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri ve İttihatçılar tarafından idare edilen çeteler de ulusal direnişe katkıda bulunmuşlar ve düşman ilerleyişini geciktirmişlerdir. Dayı Mesut ve Yahya Kaptan bu örneklerden bir kaçıdır. Yine Trakya-Paşaeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin de fikir babası Talat Paşa’dır.
Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçmeden önce Fevzi Paşa, Cevat Paşa ile bir plan hazırladığını iddia etmiştir. Bu plan aşağı yukarı Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gitme amaçları ile örtüşmektedir. Sonuç olarak; İttihatçıların Anadolu’daki direnişte aktif oldukları açıktır. Kazım Karabekir,Ali Fuat, Mustafa Kemal ve Yakup Şevki gibi kişilerin bilinçli olarak İttihatçı bir programa göre hareket ettiklerini gösteren bir belge olmamasına rağmen, Anadolu’da bir direniş için planlar mevcuttu
.






Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli