Gönderim zamanı 06.08.2005 - 17:10
ÇANAKKALE, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE YALÇIN KÜÇÜK
Çanakkale gezim sürecinde de son zamanlarda korsan kitapçılarda bolca görülen Yalçın KÜÇÜK’ÜN “İsyan 1” adlı kitabını okudum. Kitaptaki iddialar bir hayli ilginçti, bunların Çanakkale ve Mustafa Kemal ATATÜRK ile ilgili olan bölümlerini aşağıda sizlerle paylaşıyorum. Ben şahsen şaşırdım ve yazanların bizim tarih kitaplarımızla ne kadar da farklı olduğunu görerek dehşete düştüm. Bunları sizlerle paylaşıyorum, bu iddialar eğer asılsız ise bir an önce çürütülmelidir; çünkü bu iddialar insanların resmi tarihe olan inancını sarsıyor. Şahsen ben, resmi tarih kitaplarımıza şüphe ile bakmaya başladım. Resmi tarihe koşulsuz inanıyorsanız, aşağıdaki iddiaları da çürütmek durumundasınız:
“Anlatımı herhangi bir tehlike içermemekle birlikte, Zübeyde Ana için, Mustafa Kemal’in eğitimini engelleyen bir anne imaj ve rivayetini desteklemektedir. Halbuki böyle bir rivayete ihtiyaç var; çünkü Mustafa Kemal, okullarda hiç parlak bir öğrenci değildi ve Harbiye’de ise dereceye girenler arasında adı geçmemektedir. Harbiye’de derece çok önemlidir ve mezuniyet sonrasında, bir süre için, atamaları etkiliyordu. Ayrıca, seçkin bir heyet tarafından yazılarak İslam Ansiklopedisi’nde yayımlanan biyografisinde, Manastır Askeri İdadisi’nde iken, “Fransızcadan geri” olduğu kaydedilmektedir. İyi yetişmemiş olması için bir günah keçisi arandığını ve Zübeyde Ana’nın seçildiğini düşünebiliyoruz.”
“Mustafa Kemal ise, üst kültüre özenmekle birlikte, incelmiş bir yaşamın davranış kalıplarını hiçbir zaman kazanamamıştı. En son zamana kadar, rakıyı beyaz leblebi ile içmek adetini korumuştu, içki masasında, bir kısmı sınıf arkadaşı büyük paşaları, güreş tutmaya davet ediyor ve bundan hoşlanıyordu. Büyük şair ya da komutanları, gecenin geç saatlerinde, çok nazik olsa da, çok zaman polis marifetiyle, Çankaya’daki masasına çağırtabiliyordu; bunlar için bir açıklamaya ihtiyaç olmalıdır. Resmi tarihte Zübeyde Ana, günah keçisidir.”
“Kurtuluş Savaşı öncesi kariyerinin çok ışıklı olmadığına bir işaret de Halide Edip’te var. Halide Hanım’ın, Kurtuluş Mücadelesi’ne, deyiş uygunsa, “gözü kara” gittiğini hep biliyoruz. Yola çıkarken yapmış olduğu bir tespiti var ki, buraya almak istiyorum. Şu şekildedir; “Benim ve herkesin Mustafa Kemal Paşa hakkındaki fikrimiz bu devrede şöyle ifade edilebilir: Çanakkale’de Anafartalar kahramanı, padişahın yaveri ve olağanüstü bir zeka ve ihtirası olan bir insan.” Diye tanımlıyordu. Çok ilginç değil mi, ne hareket ordusu kurmay başkanlığı, “Hürriyet” Partisi ve ne de bir başkası var. Vahdettin’in yaveri, zeki ve ihtiraslı bir asker olarak biliniyor ki, hiç tartışmasız doğrudur. Halide Hanım; bir de “Çanakkale’de Anafartalar Kahramanı” diyor, bu da “Çanakkale Kahramanı” olmaktan çok uzak.”
“Savunma, kurtuluş sayılmıştı ve yine Larcher’ye göre, o tarihte, “zafer” yalnızca, Cevat Paşa’ya atfediliyordu.”
“Çanakkale Savaşı, birbirinden tümüyle ayrı, iki sektörden ibarettir. Birisi, düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’ndan geçişi ve engellenmesi ile ilgilidir, ilkokul öğrencilerinin sevdikleri, “Çanakkale geçilmez” oyunu buna dayanıyor ve her yılın Mart ayında, bir tür bayram olarak kutlanan da budur. Burada Mustafa Kemal Bey, hiç olmamıştır; bu bir deniz savaşıydı, boğaza mayın döşemek ve sırtlardan top atışı yapmaktır. Denizci ve topçu işi olup, Mustafa Kemal, karacı ve piyadedir ve bu tarihte Çanakkale ilgili hiçbir görevlendirmesi yoktu; Komutan Cevat Paşa olup kurmay başkanı Albay Selahattin Adil, daha sonra paşa, idi. Demek ki, her yıl kutlanan Çanakkale Zaferi ile Büyük Kurtarıcı arasında irtibat imkânsızdır…”
“Mustafa Kemal, 1918 yılı başında, Ruşen Eşref’e, daha sonra “Ünaydın”, verdiği mülakatta, Çanakkale Deniz Savaşı ve başarılarında hiçbir rolü olmadığını açıkça belirtmektedir. … Dolayısıyla, Büyük Kurtarıcıyı, daha sonra yapıldığı üzere, Arıburnu siperleriyle bağıntılı kılmak da, gerçeklere uymamaktadır. Başka bir söyleyişle, Anafartalar’ı, Arıburnu’ndan, Arıburnu’nu Gelibolu’dan ve Gelibolu’yu Çanakkale’den daha geniş ve daha büyük yapmak için bir neden ve dayanak bulamıyoruz. Büyük Kurtarıcı’nın buna ihtiyacı olmadığı nettir.”
“Çanakkale Savaşı’nda Esat Paşa’nın adı dünyaya tanındı.”
“Mustafa Kemal, 1919 Mayıs ayına kadar, dar çevrelerin, dışında tanınmıyordu.”
“Resmi tarih’te kazansa da, Mustafa Kemal, Gelibolu’da kazanmamıştı. Hiçbir terfii alamadı. Gelibolu’nun komutanı, Esat Paşa terfi almıştı.”
“İktidar güç’tür. Moğolların Gizili Tarihi, gücünü ispat etmiş ve pek çok sınamayı geçmiş, bir Cengiz anlatılmaktadır. Mısır’da Tanrı-Kral vardı ve Büyük Kurtarıcı’nın da zaferlerle güç toplama ihtiyacını normal karşılamak durumundayız.”
“Esat Paşa Hatıratı: Bu sırada Mustafa Kemal Bey, yanıma geldi. Tümenini, düşman donanması tarafından yapılan ve birçok kayıplara sebebiyet veren ateş yağmurundan kurtarmak için Eğertepe’ye geri almak düşüncesinde olduğunu söyledi. Yanımda Topçu Kumandanı Hasan Rıza Bey ve emir subayım Süvari Yüzbaşısı Selami Bey bulunuyordu. “Beyefendi, askerimiz eğitimi henüz noksan olduğundan tarihte birçok örnekleri görüldüğü gibi bu çelişki bozgun sayarak istediğiniz yerde durmayarak kaçmaya çalışacaktır. Bunun içindir ki tümeniniz yerinde kalarak gerekirse düşmana saldıracaktır. Ölmek var dönmek yok!” Dedim. Buradan öğreniyoruz ki, Çanakkale’deki ünlü söz “ölmek var dönmek yok”, Esat Paşa tarafından telaffuz edilmiştir.”
“Mustafa Kemal’in sürtüşmediği kimse ve bu arada komutan yoktu.”
“Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım’ın ikinci kez evlendiğini ve Büyük Kurtarıcı’nın bir üvey babası olduğunu, altmışlı yılların büyük uyanış ve araştırma döneminde, 1960 yıllarının başında, Şevket Süreyya Aydemir’den öğrenmiştik.”
OKAN YÜKSEL
Dünyanın,bir öküzün boynuzları üzerinde durduğu bir yalandır ama buna inanan öküzlerin olduğu doğrudur!!!