Doğan Cüceloğlu: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
> Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.
> Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı
> milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
> Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm.
> Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz
> olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir,
> ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir
> şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz
> garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
> Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim
> belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...
> Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
> Katılımcılar: Hayır
> Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
> Bir katılımcı: Var.
> Cüceloğlu: Yarın?
> Bir katılımcı: Evet.
> Cüceloğlu: 30 yıl sonra?
> Bir katılımcı: Olabilir.
> Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor
> musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden
> biliyorsunuz?
> Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle
> bakmamışlardır.
> Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde,
> bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma
> garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
> Bir katılımcı: Yoktur Hocam.
> Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve
> evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
> Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.
> Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?
> Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha
> devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde
> akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu
> bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz?
> Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
> Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
> Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza
> yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde
> bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı
> nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı
> konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı?
> Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son
> görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder
> miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona,
> yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye
> ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona
> duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
> Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından
> bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
> Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu
> kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda
> karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini
> kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi
> kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız
> kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız
> gerçekten kaldı mı?
>
>
>
-----------alıntı----------