İçerik değiştir



- - - - -

Sidney - Avustralya


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 7 yanıt verildi

#1 kar tanesi

kar tanesi

    Her zaman aramızda :)

  • Üyeler
  • 200 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Memleket..
  • İlgi Alanları:Soru sormak..

Gönderim zamanı 04.08.2007 - 13:17


Kader beni 5 ay önce bu diyarlara attı :-)) Okumaya geldim, okuduğum yetmemiş gibi, *cool hayatımı düzene koymuşken yine, yeniden başladım herşeye...Haydi kolay gelsin... :thumbsup:

Ve sanırım en son iletimi martta yazmıştım. Epeyce bir aradan sonra, Avustralya kıtasında iken ilk kez yazacağım yeniden...

ve buraya ilk geldiğim zamanlardan birkaç tecrübe.. :P

<Dünyanın farklı yerlerinden, bambaşka kültürde, dilde, dinde insanlarla zaman geçirmek güzel bir hayat tecrübesi..
"Laos" diye bir ülkenin var olduğunu ve bu ülke insanlarına "Laos neresi?" diye sorduğunuzda hepsinin size asya kıtasını çizerek, ülkelerini anlatmaya çalışmalarını :-)), Güney ve Kuzey Kore'lilerin birbirini sevmediğini, Çinlileri ise kimsenin sevmediğini öğrenmek, anlamak hiç zor değil burada..Ve eğer çekik gözlü birine nereli olduğunu soruyorsanız, tahmininizi Japonya üzerinden yapmalısınız..Aksi halde, bir çekik gözlüye "Çinlimisiniz?" demek, diğer asyalılar için hakaret sayılabiliyor..O yüzden önce "Japonmusunuz?" diye sormak, olası bir gerginliği (şaka yollu da olsa) sıfırlıyor.Ayrıca, Japon ve Korelilerden çok iyi arkadaş oluyor, saygıda, vefada ve ölçülü davranışta üzerlerine yok..Evinize misafirliğe geldiklerinde kapı ardında gördükleri ayakkabılardan yola çıkarak, ikaz edilmeye gerek kalmadan ayakkabılarını çıkarabilecek, kendi çaylarını kendileri koymak isteyecek kadar uyumlu insanlar..Henüz bir Çinli arkadaşım olmadığı için bu dev ülkenin minicik insanları hakkındaki yorumlarımı ilerki notlarımda aktaracağımı umuyorum :-)) Fakat tek emin olduğum şey, Çin yemeklerinin dayanılmaz kokusu..

İran, Afganistan, Malezya, Endonezya, Tayland ise burada bulunan diğer uluslar. Buradaki İran'lılar, kafamızda oluşturduğumuz İran'lı imajından çok farklı, gayet açık ve rahat giyiniyorlar. Fakat önemli bir noktada şu ki; İranlıların Türkçe'yi anlayabilme yetisi oldukça fazla..Bir İranlı ile konuştuğum sırada takılıp, bir Türk arkadaşıma birkaç kelimenin anlamını sorduğumda İran'lı arkadaş gayet net bir şekilde İngilizcesini söylüyor :-)) Dolayısıyla herhangibir yerde Türkçe dedikodu yapmak bazen tehlike oluşturabilir, bulunduğum bir ortamda, bir mahcubiyet anına şahit oldum.. Dikkatli olmak gerekebilir :-))

Ve Araplar da var burada.. Arapların İngilizce konuşurken "r" sesini bastırarak söylemesi çok tuhaf ve komik oluyor, bunu diğer milletten olanlarda farketmiş olacak ki bugün aramızda bunun sohbetini yaptık, "How arrrrrrrrrrrrrre you?" deyişlerini herkes taklit etmeye çalıştı, Koreliler "r" sesini çıkarmakta oldukça başarısız, Tabi ki en güzel "r" sesini ben çıkardım ve taklitte başarılı bulundum..Oysa bizim dilimize yabancı değil "r" sesi :-))

Parmakla sayılacak kadar Avrupalı, Brezilyalı vs de yaşamakta burada..

Velhasıl kelam, Türkler... Biz heryerdeyiz.Dünyanın bir ucunda, kampüste yürürken birçok Türkle karşılaşmak olası.Üstelik bu kadar Uzakdoğulu ve Beyaz yerlinin arasından Türkler o kadar güzel farkediliyor ki, tahminler genelde doğru çıkıyor :-)

Nereli olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun, nasıl yaşarsa yaşasın; "İnsan, İnsan"dır.. Renk renk, çeşit çeşit, ilginç bir sürü insan; alışkanlıkları, yaşam tarzı, düşünceleri, tepkileri farklı farklı.. Ve hayatınıza bu renkleri katabilecek, ufkunuzu genişletebilecek ve dünyada sadece sizin yaşamadığınızı size farkettirecek olan farklı birçok insan..İnsanlığınıza anlam katacak, sizi geliştirecek farklı tecrüber katan insanlar...insanlar..

İnsan olabilmek ve İnsanlığı koruyabilmek dileğiyle..>

Bu mesaj kar tanesi tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 04.08.2007 - 13:19


#2 ecehan

ecehan

    çok da fifi *böö

  • Dokunulmazlar
  • 13.431 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:gündüz Paris, gece Londra falan

Gönderim zamanı 05.08.2007 - 14:47

çok zevkli bi anlatımın var. daha sık yazman dileğiyle *lol
Gönderilen Resim asaletini sevdiğim

#3 elma

elma

    venus at her mirror

  • Kurucular
  • 6.785 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:bulutlarda

Gönderim zamanı 05.08.2007 - 15:01

Kızım ben seni çok özlüyorum yaa *zong Buraya daha sık gel, saçma sapanda olsa bişeyler yaz (Mel G. duymasın *zong )

Sen gidince elin memleketi anlamlı oldu gözümde, sokaktaki kazımsı kuşların resimlerini filanda koy bir ara, buralarda olduğunu hissetmek çok güzel *lol
"This desert flower
No sweet perfume that would torture you more than this..."

#4 Edys

Edys

    ....

  • Dokunulmazlar
  • 16.109 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:istanbul,antalya,bodrum ve başka yerler
  • İlgi Alanları:FENERBAHÇE

Gönderim zamanı 05.08.2007 - 15:03

elma çok duygulu yazmışsın gözlerim yaşardı ya .. arkadaş saçmalamasa bile ben saçmalıyım ki sonra beni de özlemeyin.. *lol

#5 kar tanesi

kar tanesi

    Her zaman aramızda :)

  • Üyeler
  • 200 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Memleket..
  • İlgi Alanları:Soru sormak..

Gönderim zamanı 05.08.2007 - 16:01

Selam olsun uzaktan yakındakilere...

Okurken zevk almanıza sevindim. Paylaşmak güzel birşey herneyse paylaşılan. Yazmaya devam edeceğim bu diyardan.. ::

Elma'cımcımcım ;)
Bende seni çok özlüyorum..Yazacak çok şey var ama, burayı iki kişiye özel olan şeylerle meşgul etmek istemiyorum. Seni severim candan, yazışalım yahoodan ::

#6 kar tanesi

kar tanesi

    Her zaman aramızda :)

  • Üyeler
  • 200 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Memleket..
  • İlgi Alanları:Soru sormak..

Gönderim zamanı 07.07.2008 - 17:01

KENDİN PİŞİR KENDİN YE (AVUSTRALYA)

Avustralya da iş gücü denilen tabir çok ilginç işliyor. Zira kendinizin müşteri mi yoksa çalışan mı olduğunu anlamak zor. Bir şey anlamadınız değil mi bu cümleden? Örnekler, açıklayıcı olacak eminim.

Açıklamaya bizim taraflardan bakalım önce. Hani Ankara-İstanbul arası Bolu Dağı civarında birçok lokanta ve restoran bulunur; falancanın yeri, filancanın mekânı gibi. Bu tarz yerlerde size ayağa hizmet olduğu gibi, kendi mangalınızı yapabileceğiniz yerler de tahsis edilmiştir. İşte kendin pişir kendin ye olarak anılan tarz budur. Hatta günlük hayatta kendi başınıza yapmak zorunda olduğunuz her durum için bu bir deyiş olagelmiştir.

Avustralya memleketinde ise çok farklı bir sistem kurulmuş. Örneğin, arabanızla seyrederken benzin almanız gerekiyor ve herhangi bir yakıt istasyonuna giriyorsunuz. Bekliyorsunuz. Camlarınızı silmeye başlayan biri ve ne kadarlık lazım abla/abi diye soran birini. Fakat ne gelen var ne giden. Adeta benzin istasyonunda in ile cin çift kale maç yapmakta. Beklerseniz, sonsuza kadar beklersiniz. Çünkü cinsiyetiniz, yaşınız, makamınız ve hatta arabanızın markası ne olursa olsun, kendi yakıtınızı kendiniz doldurmak zorundasınız. Benzin deposunu açıyor, gerekli miktar veya fiyatı giriyor, benzinin dolmasını bekliyorsunuz, elinizde hortumla. Gerçekten çok ilginç. Takım elbiseli iş adamları veya yaşlı teyzeler (hele de lüks arabalarından, hatta üstü açık arabalarından inip) bu işlemi yaparken size çok ama çok tuhaf geliyor. Üstelik komik de geliyor. :friends:

Bu sadece yakıt ikmali durumunda değil, hayatınızın en basit aktivitelerinden biri olan fotokopi çekerken de karşınıza çıkıyor. Acilen fotokopilerini çektirmem gereken belgelerle yana yakıla fotokopici ya da kırtasiyeci ararken, alışageldiğim üzere herhangi bir gazete bayiine girmeye meyilli olduğumu hissedince, burada fotokopi işinin o kadar kolay olmadığını fark ettim ve haliyle sinirlerim gerilmeye başlamıştı. Demek ki başıma geleceği hissetmişim . Çünkü fotokopi, kırtasiyede değil Officeworks denilen ve büro malzemelerinin satıldığı bir yerde yapılıyormuş, sorduğum bir dükkân sahibine göre. Koştur koştur orayı bulduğumda, belgeleri hemen fotokopiciye verip dinlenmeyi hayal ederken, aynı benzin istasyonunda olduğu gibi hiç kimsenin umurunda değildim. :icecream: Meğerse bir makineden önce kart alacak, sonra o karta kontur misali lazım olan kadar para yükleyecek, sonra fotokopi makinesinin başına geçip, önce kartı başka bir aletten geçirip, makinenin kapağını kaldıracak ve fotokopiye başlayacakmışım. Hayatımda hiç fotokopi çekmemiş ve fotokopicilik gibi geniş bir sektöre sahip bir ülkeden gelen biri olarak, bundan hiç ama hiç hoşlanmadım. Çünkü alışkın değildim buna. Bizde sıra sıra makineler, hepsi aynı anda 10 kopya birden yapabilir ve başlarında ki kişi sizin için bunları dizer, zımbalar ya da ciltler, siz kırtasiyedeki diğer incik cıncık ile vakit geçirirken. Hatta sayfanız çoksa ve işiniz uzun sürecekse, size bir çay bile söylenir. Bu şekilde söylene söylene çektiğim fotokopileri de kapıp çıktım kırtasiyemsi dükkândan. Tabi ki bununla sınırlı değildi kendi kendine hizmetler. Çünkü burada ilk kez fotoğrafçıya fotoğraflarımı heyecanla tabettirmeye giderken, karşıma bu kadar da olmaz dedirtecek cinsten bir şey çıkacağını kestiremiyordum elbette. *ne

Fotoğrafçıya adım attığımda sıra sıra yine bir sürü makine, her makine önündeki bar taburesi gibi yüksek sandalyelerde oturan ve dikkat kesilen insanlar. O anda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hayır, artık bunu da bende yapamayacaktım. Bir fotoğraf tabı yapmak eksikti zaten. Fakat bu her yerde böyleymiş, kuzu kuzu gittim bir makinenin başına, ağız dolusu laflarla. Her çeşit elektronik depo aletiniz için (CD, taşınır bellek, hafıza kartı vs) ayrı ayrı uygun bölmelerden size uygun olanı kullanmakla başlıyorsunuz işe, arkasından dokunmatik ekrana isminizi telefonunuzu girerek güya olmayan müşteriliğinizi(!) kayıt ettiriyorsunuz , çok hizmet gördünüz ya. Her neyse. Kayıttan sonra, önce istediğiniz fotoları seçiyor, sonra basılacak foto boyutunu vs seçiyorsunuz ve makine size bir fiş veriyor. 40 ila 50 dk sonra kasaya bu fişi vererek fotolarınız alıyorsunuz . Ve işkence böyle de bitmiyor. Çünkü bırakın belediyelere ait park yerlerini, herhangi bir sokakta ki otopark mafyasına para yedirmeye dahi alışmışken, burada yine kaldırım kenarı dikilmiş bir makine ile karşılaşıyorsunuz. Kalacağınız süreyi giriyor, parayı ilgili bölmeye iteledikten sonra park fişinizi alıyorsunuz. Ola ki süreyi aşarsanız ve geldiğimden beri iki kere görmüş olduğum polis üçüncü kez ortaya çıkıp, süre aşımını fark ederse cezanızı yazıp, camınıza iliştiriyor. Sadece ceza yazma kısmı bizimkisi gibi sanırım. Belki de benden sonra yurda da bu makine sistemleri istila etmiş olabilir, ben burada habersizken . Ama bizde zor bu sistem, nüfus çok, iş imkânları yokken, biz her türlü insan gücünü değerlendirmek zorundayız. Her konulan makine, birinin işsizliği demek olacaktır Türkiye’de. Çünkü ben her bir makineye elimi attığımda, orada çalışacak ve doyacak aileleri düşünüyorum bizim memlekette ki. Burada topu topu 20 milyon insan, genç nüfusun artışı için devlet çırpınıyor. Üstelik bütçe açık vermekle değil de fazla vermekle anılırken, elbette iş gücü, makine gücüne dönecek. Ya iş gücüne ihtiyaç yok burada, ya da insana verilen değer bu. Cevabı nedir bilinmez ama ben fotokopimi kendim çekmek, fotolarımı kendim tabetmek istemiyorum. Hele kendi benzimi kir pas içinde kalarak doldurmak hiç istemiyorum ve hatta döndüğümde arabamı yıkamak için camıma yapışan küçük çocukları hiç terslemeyeceğim… Kendim pişirip kendim yemek değil, hazır pişeni yemek istiyorum mümkünse ::


13.12.2007
Sidney

Bu mesaj kar tanesi tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 07.07.2008 - 17:06


#7 elma

elma

    venus at her mirror

  • Kurucular
  • 6.785 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:bulutlarda

Gönderim zamanı 30.05.2010 - 21:35

... lan *böö


aklımızın ucundan geçmeyenleri yaşıyoruz...
"This desert flower
No sweet perfume that would torture you more than this..."

#8 kar tanesi

kar tanesi

    Her zaman aramızda :)

  • Üyeler
  • 200 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Memleket..
  • İlgi Alanları:Soru sormak..

Gönderim zamanı 05.06.2010 - 14:00

leyn ::
aklımızın ucundan geçmeyenler derken ?? :=)
keza ben aklımın ucundan geçmeyenlerden, geçmeye epey alıştım bu 2-3 yıldır :) o yüsden idrak edemedim mi ne :) sağa zahmet bi açıklayıver





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli