İçerik değiştir



- - - - -

Mantık


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 inan

inan

    tersceviroku

  • Üyeler
  • 2.596 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 31.07.2007 - 15:28


Ünlü Roma filozofu Epictetus’ u bir öğrencisi, “Mantığı ispat
bilimi olarak niteliyorsunuz, o halde, mantık öğrenmemizin niçin
gerekli olduğunu ispat ediniz” diye sorarak sıkıştırmak ister.
Hocanın cevabı kısa olur, “Peki, ispatımın iyi olduğunu nasıl
anlayacaksın?”

Gerçekten de yapılan bir ispatın, akıl yürütmenin iyi olduğunu,
mantık öğrenmeden bilemeyiz.Tutarlılık aramak ya da çelişkiden sakınmak ise sağlıklı düşünmenin başta gelen özelliğidir.
Mantığı, “Doğru düşünme kurallarının bilimi”, “Akıl yürütme
bilimi”, “Kanıt tartma bilimi”, İspatlama Bilimi” gibi
tanımlayabiliriz. Akıl yürütme/ispat bir önermenin doğruluğunu,
başka önermeye/önermelere dayanarak ileri sürmektir. Buradan
anlaşılacağı üzere, Mantık, sadece önermeler arasındaki ilişkiyi
inceler.

“Birini doğru saydığım da öbürünü doğru saymam zorunlu mudur,
değil midir?” sorusuna cevap arar.
Sonucun doğru olabilmesi ise iki koşula bağlıdır.
Birinci koşul, öncül önermelerin doğru olmasıdır ki bu mantık
biliminin görevi değildir. Örneğin; Bütün insanlar uçar. Ahmet de
insandır. O halde Ahmet de uçar.
Akıl yürütmesinde mantık bilimi, ne bir insanın ne de tüm
insanların, uçup, uçmadığını araştırma görevini üstlenmez. Bu konu
hangi bilim dalının sahasına giriyorsa orada incelenir.
İkinci koşul, öncül önermelerin, sonucu zorunlu kılıp kılmadığı
veya nasıl bir sonucu gerekli kıldığı ise, mantık bilimin
vazifesidir.

Görüleceği üzere tanım/tarif, yanlışı doğru, doğruyu yanlış
yapabilecek sihirli bir değnek değildir. O halde gözlem ya da deneye
başvurmaksızın, salt akıl veya sezgiyle, gerçek dünyaya ilişkin,
doğru bilgilerin edinilebileceği boş bir iddiadır. Zamanımızdan 2500
yıl önce, Sidharta Gotama Buddha bu gerçeği şu sözlerle veciz bir
şekilde dile getirmiştir;Buddha dedi ki: İNAN (MA)

“Ne bildirilenlere yalnızca bildirildi diye, ne hadislere
yalnızca saygın geçmişlerinden dolayı, ne yalnızca söylentiden
ibaret olan söylentilere, ne yalnızca bilge kişiler yazdı diye bilge
kişilerin eserlerine, ne bir esinlenme anımızda bize melekler
tarafından iletildiğine inanmaya eğilimli olduğumuz hayallere, ne
keyfi varsayımlardan çıkarılan sonuçlara, ne mantıksal-nedensel bir
ilişki mevcutmuş gibi görünen şeylere, ne de öğretmenlerimizin ve
rehberlerimizin salt otoritesine inanma.
Fakat ne zaman ki sen, herhangi bir şeyi; gözleyerek,
inceleyerek, sebebini anlayarak ve Bütünün iyiliğine ve hayrına
olduğu sonucuna varırsan... İşte onu kabul et, onunla yaşa ve İNAN”
Buddha (Anguttara Nikaya Cilt
I, 188-193 RTS ED)

Burada sözü edilen inanma yöntemi, “Kişisel deneyim” dir. Kişisel
deneyimin en önemli özelliği ise, yaşanan deneyimi, bir ölçüde ifade
edip anlatabilsek de hiç bir zaman bir başkasına aynen
yaşatamamamızdır.
Zaten bu sebeple bir başkasını idraklendirmek söz konusu olamaz.
Ancak onun idraki için yardımcı olabiliriz.
Bence kişisel deneyim o kadar önemlidir ki, yaşamımızda çok
sözünü ettiğimiz halde, “Koşulsuz Sevgi”yi başaramamamızın esas
sebebi, kişisel deneyimlerimizdeki eksikliğimizdir.
Bu konuda çoğumuzda bir bilgi eksikliği yoktur. Kişisel deneyim
eksiğimiz ve farkındalık zafiyetimiz vardır.

"Koşulsuz Sevgi" sözlerimiz, başkalarına karşı, düşünce, söz ve
eylemlerimizle, yani kişisel deneyimlerimizle bütünleşmediği için,
idrak edilememekte ve içi boş bir söylem olarak kalmaktadır. Burada
eski bir sözü "Saygının olmadığı yerde sevgi olmaz" hatırlamakta
yarar vardır. O halde, koşulsuz sevgiden önce, başlangıç aşaması
olarak, koşulsuz saygı düşüncesini özümsemeyi, sözlerimizle ve
davranışlarımızla ortaya koymayı (Saygıyı, bir varlığı, tümüyle ve
tam olarak kabul etmek, kendini ifade etmesine izin vermek" olarak
tanımlayabiliriz) gerçekleştirmeliyiz. Bizi idrak ettirecek olan,
düşünce, söz ve eylemlerimiz ve bunları yaparken ne ölçüde bilinçli
farkındalık içinde oldumuzdur. Belki böylece ailemizle,
arkadaşlarımızla, sevgililerimizle ilişkilerimiz daha uyumlu ve
doyum verici olur.

Saygılarımla


Kaynak:internet

Bu mesaj inan tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 31.07.2007 - 15:29

Bîgâne-i mahabbetün olmaz gam-âşinâ
Ey dâğ-ı derdin eylemeyen merhem-âşina





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

0 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 0 ziyaretçi, 0 gizli